24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

•KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN kızın nişanlısı ile sokağa çıkma cesareti göstermesidir. Eskiden tutucu bir aile buna da izin vermezdi. Eğer vermişse genç kız özgürlük evriminde bir basamak atlamış sayılabilir. Fakat benim aklımda olan sorun bu değildi. Marka kılıklı genç Kökeni bir ses benzetmesi olan ‘cur, cır’dan gelen bu sözcük kendisiyle yanındaki genç kızın gürültü, karmaşıklık, şamata anlamına gelir. Burada düşünce kıyafeti arasındaki uyuşmazlıktan haberli miydi? Bu estetik ve davkargaşası anlamında kullanılmıştır. ranışsal çelişki onun bilinçlendirdiği bir durum muydu? Yoksa farkına varmıyor muydu? Eğer farkında ise çelişik hisler ir çift gördüm. Genç bir adam kot pantolonlu, deri ceketli, spor ayakkabılı, hafif sakal tıraşlı, saçları içinde yaşıyor muydu? Yoksa bu ona dayatılmış mıydı? ensede yığılmış, kıvırcık ve briyantinli, yüzündeki Eğer farkında değilse giysiye karşı bu vurdumduymaz tavır, yaşamının başka bölümlerinde de aynı mıydı? Yoksa okumamışlık ve kabadayılık ifadesi dışında, modern, her durum kendi içinde mi değerleniyordu? Eğer yaşam modaya uygun boylu, poslu bir genç adam. Yanında nişanlısı olduğunu düşündüğüm bir genç kız. Yüzü oldukça böyle parça parça, aralarında uyum olmayan çekmecelere yerleşmişse bu genç adamın psikolojisi sağlıklı olabilir örtülü olduğu için herhangi bir gözlem yapamadım; en miydi? eski ve modası geçmiş bir siyah çarşafa bürünmüş, önüGenç kızın giysisi ailenin dayatması değil, kendisimüzden yürüdüler. Yaşamlarını tehdit eden otomobil canin doğal kabul ettiği bir giyinme türü ise bunu okulda navarlarınyapamayacağına göre, okul döneminden sonra edinmiş dan korkolmalıydı. Bu birtakım hipotezler geliştirmemizi gerektiTürk toplumunun temel sorunu, madan ya riyordu: da genç eleştiri yapmamaktan öte, özeleştiri Aile okulun dayattığı giyinme üslubunu, okul bitinçiftlerin yapmamak. Kendi düşündüğünü, ce dışlamıştı. Bu durumda genç kız nasıl bir psikolojik dünyayı değişim geçirecekti? Toplumsal geleneksel baskı ile büsöylediğini ve yaptığını, beğenilen unutmuş doğal tavır rokratik politik baskı karşıtlaşırsa biz bir şizofren mi yeve başarılan bir iş bile olsa, bir zatiştiriyorduk? ları ile kalman sonra, yeniden ele alıp ‘acaba dırımdan başka türlü yapsaydım, daha iyi olur değil asfalt TÜRBANLI ÇARŞAFI NASIL GÖRÜR? Ne var ki çelişki sadece burada değildi. Çarşaf topluyoldan yümuydu?’ diyen insanlar yaşıyor mu mun büyük kesiminde de yaygın değildi. Sokakta, araçrüdüler. içimizde? ta, çarşıda, markette de yaygın değildi. Çarşaflılar türDurum bibanlıları da dine karşı mı görüyorlardı? O zaman türbanraz zorlalılar onları nasıl görüyordu? Çarşaf televizyon ekranlanınca tekrar kaldırıma döndüler. rında da yoktu. Dergi sayfalarında da yoktu. Aslında çarNe erkeğe, ne kıza ne de kaldırım yerine araç yolundan gitmelerine şaşırmadım. Alışmaya başladığımız olgu şaf, türbanını aksine politikacının dilinde de yoktu. Biz bu gençler el ele tutuşmasalar da (oysa türbanlıda lar. Fakat bu çifti güncel bir perspektif içinde davranışsal çok doğal ve yaygın bir tavır) kuşkusuz birbirlerine değer olarak değerlendirmeye çalıştım. Çünkü erkek uluslararası Avrupa ya da Amerikan markalı bir tipolojiye uyu veriyorlar, birbirlerini de seviyorlardı. Bu bir anlaşmalı durum da olamazdı. Davranışları öyle değildi. Bu sadece yordu. Beyninin kendine ilişkin bölümündeki örnek dışarıdan ithal edilmişti. Fakat beyninin kadına ilişkin bö erkeğin düşüncesini değil, kadın düşüncesini de irdelelümünde bir ortaçağ imgesine karşı çıkacak bir çağdaşlık meyi gerektiren bir toplumsal durum. Akla gelen bir soru şu: Çarşaflı kız, erkeğin özgürlübirikimi yoktu. ğünü kendisininki ile karşılaştırıp sorgulamıyor muydu? Bu değerlendirme, bazı koşullarda, yanlış da olabilir. Onun kafasında çözülmesi gereken bir çelişki yok muyGenç adam genç kızı beğenmiş ve sevmiş olabilir. Kızın ailesi tutucu olabilir. Kızlarının çarşaf giymesini isteyebi du? Dünyayı televizyon aynasından seyredip, çarşaflı görüntü pek görmediği zaman kendisini dışlanmış mı hisselir. Genç kız evin koşullarına henüz karşı çıkmamaktadiyordu, yoksa ayrıcalıklı mı hissediyordu? Bu farklılığın dır. Burada çelişkili gibi gözüken çarşaftan çıkamayan Curcuna B bilincine varmışsa bu onun kimliğini olumlu mu, olumsuz mu etkiliyordu? Yoksa bu genç kız Lord Byron’un günlüklerinde yazdığı gibi hiçbir zaman ‘soru sormayan bir Müslüman’ mıydı? Değerlendirmenin bu aşamasına gelince başka bir gerçeğe yaklaştığımı hissedip hafifçe irkildim. Byron’un notunu o sırada okuduğum bir kitapta görmüştüm. Soru şuydu: Bir toplum nasıl davranırsa davransın, eğer özeleştiri geleneğine sahip değilse, içine düştüğü, ya da içinde yaşadığı çelişkileri sorgular mı? Düşündüğü, karar verdiği ya da konuştuğu zaman, sonradan kendini sorgular mı? Bunları düşününce, Batı markalı, top enseli genç adamla, çarşaflı genç kızı sorgulamaktan vazgeçip toplumun eli kalem tutanlarını düşünmeye başladım. Bunların bir bölümünün söylediklerini kulakları işitmiyor. Sorgu, analiz, özeleştiri söz konusu değil. Ezberledikleri bir ödevi yerine getirmek için yazıyorlar. Otomobilli, uçaklı, cep telefonlu ve internet siteli Osmanlılar var. Ömründe camiye ayak basmamış din partisi taraftarları var. Vaktiyle solculuğu bir rozet gibi ceketine takıp, ceketi çıkardıktan sonra liberal kapitalist olanlar var... Hiç ağzını açıp bir şey tartışmadığı için eleştirinin ne olduğunu hiç öğrenmemiş, ya da unutmuş olanlar var. Hiçbir eleştiri kabul etmediği için her yaptığı yanlış olanlar var. Kuşkusuz her yaptığı yanlış olduğu için eleştiri kabul etmeyenler de var. Türk toplumunun temel sorunu, eleştiri yapmamaktan öte, özeleştiri yapmamak. Kendi düşündüğünü, söylediğini ve yaptığını, beğenilen ve başarılan bir iş bile olsa, bir zaman sonra, yeniden ele alıp “acaba başka türlü yapsaydım, daha iyi olur muydu?’ diyen insanlar yaşıyor mu içimizde? Bu kadar soru işaretli bir yazı bile okuyuculara can sıkıcı gelebilir. Soruya yanıt aramak bir uğraş. Üstelik entelektüel bir uğraş. Kendi kendini eleştirmek ise daha da zor. Çünkü eskiden doğru kabul ettiğin düşüncelerin temellerini yeniden sorgulamak gerek. ‘Varsın öyle kalsınlar’ demek daha kolay. Hiçbir çaba da gerektirmiyor. Özeleştirisiz bir adam donmuş bir adam, toplum da donmuş bir toplumdur. Ne var ki sorgulanmadan düzelen hiçbir şey yoktur. Bozuk düzenin kaosa dönüşmesi sorgulanmadan yığılan sorunlardan kaynaklanır. Bu bozuk bir kanalizasyonun giderek daha çok tıkanması ve sonunda pis kokuların etrafı sarması gibidir. Bence genç adamla çarşaflı nişanlısının masum, sorgusuz bir davranışları vardı. Ama toplum tiyatrosu o denli masum olamıyor. Çünkü orada şikâyet etmeyen onlarca milyon insanın bilinçaltına atılmış, kartopu gibi büyüyen, yanıt veremedikleri yaşamsal çelişkiler var. YANIT ARAMAK ENTELEKTÜEL B R UĞRAŞ D Ü NY A G Ö S T E R G E L E R İ Tayfun Akgül Çin’in tek çocuk politikası harfiyen uygulanırsa... Çin’de yöneticiler 1979 yılından bu yana popülasyonun büyümesini engellemek için çok cesur bir adım atarak eşlerin sahip olacakları çocuk sayısına sınır koydu. Bu sınır tek çocuktu. Hükümet, bu politikanın başarılı olduğunu, bu sayede doğum miktarının 400 milyon azaldığını ileri sürüyor. Ne var ki tek çocuk politikası göründüğü kadar basit değil. Bu kısıtlama kentlerde diğer yerlere göre daha sıkı bir şekilde uygulanıyor. Bu politikada bazı istisnalar da söz konusu. Örneğin bazı azınlık grupları ve kırsal bölgede yaşayan bazı aileler için bu kural geçerli değil. Eğer bu politika istisnasız uygulanmış olsaydı, ülke nüfusunda daha büyük bir azalma yaşanabilirdi. Bunu kanıtlamak için The Economist dergisi, Çin’in her yerinde, kuramsal bir tek çocuk politikasının uygulanmış olduğunu varsayarak ülke nüfusunun gelecekte ne kadar büyüyebileceğini hesapladı. Sonuçlar, Birleşmiş Milletler (BM) Nüfus Bölümü’nün Çin için tasarladığı merkezi senaryosu ile karşılaştırıldı. BM’nin rakamları şu anda ülkede yürürlükte olan tek çocuk politikasını yansıtıyor. Eğer Çin’de yaşayan her kadın 1980 yılından bu yana tek bir çocuk doğurmuş olsaydı, Çin’in nüfusu 2010 yılındakinden 340 milyon daha az olacaktı. Bu politika gelecekte de sıkı bir şekilde uygulamaya konulursa, ülke nüfusunun 2100 yılında 145 milyon kadar küçüleceği tahmin ediliyor. Bu tahminlere göre 2100 yılında her çalışana 1.2 emekli düşecek. Ancak aynı zamanda 9.2 çalışan yalnızca bir çocuğa bakmak zorunda kalacak. CBT 1273/2 12 Ağustos 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle