Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POL T KASI Hayrettin Ökçesiz duyduğu antipati. Bill’in doktorası dışındaki en önemli yayınları genellikle John Dewey, Kevin Burke, ben ve diğer öğrencileriyle yaptıklarıdır. Bunların hemen hiçbirisini Bill yazmamıştır. Yayın allerjisinin temelinde üzerinde çalıştığı hiçbir konuyu yeterince olgunlaşmış addedememesiydi. Bu Dewey’i o 25 Mart 2011’de Albany’de Profesör William S. F. Kidd için yapılan emeklilik partisin kadar kızdırıyordu ki, Kevin den bir kare. Profesör Kidd ortada ayakta duran gözlüklü, beyaz sakallı kişidir. araya girmeseydi Bill doçent bile olamayacaktı. Kenoktaya çıkıp beklemeye başladım. Bill’den azar işitvin Bill’i terfi ettirmemekte direnen Dewey’e sonunmek muhakkak gibi görünüyordu. Az sonra Hank’ın minibüsü göründü, kapısı açıldı ve ben içeri girdim. da şu soruyu sormuştu: «Tanıdığın hangi Amerikalı proElimdeki haritayı Bill’e verirken de ormanın içinde fesör Bill’den daha çok jeoloji bilir ve ondan çok biki durumu elimden geldiğince anlatmaya çalışıyordum. lime katkı yapmıştır?» Bu soru karşısında Dewey, yaBill oralı bile olmadı gibi geldi bana. Biraz haritaya bak yın yapmayan öğrencisine duyduğu tüm kızgınlığa rağtı ve beni çok şaşırtan (ve çok da mutlu eden) şu üç men onu profesörlüğe yükseltmeyi kabul etmiş, bu da kelimeyi sarfetti: «Not bad, Şengör» (Fena değil, Şen hepimizi çok mutlu kılmıştı. Geçenlerde Profesör W. S. F. Kidd yaş haddinden gör). Sonra kampa gidene kadar tek kelime etmedi. emekli oldu. Emekliliğini kutlayacak bir bölüm bile arVerdiği iki sömestrelik yapısal jeoloji ve bir sömestrelik arazi jeolojisi dersleri çok yararlıydı. Hele ara tık yoktu Albany’de. Onun yerine eski öğrencileri bir zi jeolojisi dersinin laboratuvarını oluşturan harita yo araya gelerek Albany’e gittiler ve onun emeklilik parrumlama seansları, diyebilirim ki jeolojide aldığım en tisinde hazır bulundular. Benden de onun için birkaç yararlı ders olmuştur. Bu dersler için Bill Büyük Bri satır yazmam istenmişti. Partide okunan yazımın bir tanya Jeoloji servisinin 1/50,000’liklerini kullanırdı tercümesini burada takdim ediyorum: Sevgili Bill, (Amerikan haritaları pedagojik olarak uygun bulunBunu uzaktan yazıyorum ama orada olup bunu şahmuyordu). Bunlar Dewey’nin geniş kişisel kolleksisen söyleyebilmeyi çok isterdim. Her günü birlikte geyonundan laboratuvara getirilir, üzerlerine aydınger konularak yorum yapılır, kesitler çizilirdi. Burada ben ön çirdiğimiz zamanlar artık eski tarih oldu, tam 30 sene, celikle bir taslak harita çizmenin ne demek olduğunu ama John ve Kevin ile birlikte seni, şükran hisleri içinöğrenmiştim: Bu elinizdeki harita kabaca nasıl bir ya de anmadığım tek bir gün bile geçmiyor. Pek çok öğpıyı ifade ediyor, onu anlayın demekti. Bill her labo retmenim bana pek çok şey öğrettiler, ama siz üçünüzün benim kişisel tarihimde ve dolayısıyla en sevgili anıratuvarda bizzat hazır bulunurdu. Bill’i arazide seyretmek bir Franz Liszt’i piyanoda larım arasında çok özel bir yeriniz var. Üniversiteye giden ekseri insan orada işlerinin koveya bir Paganini’yi kemanda dinlemeye veya Mikenusunu oluşturan şeylerle ve meslekdaşlarıyla konulanj’ı David’i yontarken seyretmeye benziyordu. Kolay geçinilebilen bir insan değildi. Hele sabahları yak şabilmek için bir dil öğrenir. Bunu sen de öğretiyorlaşılmaz olurdu (erken kalkmak en nefret ettiği şeydi). dun. Ama ekseri öğretmenin öğrencilerine veremediği Saat ona doğru bölüme gelir, koridor duvarının di şey ilgilerine olan tutkuları ve ona olan adanmışlıkbinden hızlı adımlarla yürüyerek birosuna giderdi. Ken larıdır. Ben senden tutku ve adanmışlığın, detaylara disine mesela günaydın Bill veya merhaba Bill derse en ince noktalarına kadar dikkat etmek ve onları mutniz, alacağınız cevap kısa bir homurtudan ibaret ola laka öğrenmekle el ele gitmesi gerektiğini öğrendim. bilirdi. Hocası Dewey bir kez onunla Newfoun Sen kendi hasadından bile asla tatmin olmazdın. Benim kültürel temelim ve aklım senin ulaştığın dland’da çalışırken, içinden Bill’i bir uçurumdan atmükemmellik derecelerine ulaşmak için yetersizdir ve, mak geldiğini bile söylemişti! Ama herkes Bill’in altın kalbinden emindi. Hiç kimseye en küçük bir kö o nedenle, ben senden çok daha verimli oldum. Fakat tülük ettiği, veya böyle birş eyi düşündüğü görülme keşke benim ürünlerim de seninkilerin herkesçe almişti. Fedakârlığı meşhurdu. Ben Albany’deyken he kışlanan bilimsel mükemmellik ve estetik düzeylerinüz bekardı ve adeta bölümde yaşardı. Her gün gece ne ulaşabilseydi. Umarım benim adım da senin, Keyarılarına kadar odasında çalışır, bazen biz öğrencile vin’in ve John’un adı kadar uzun yaşar: Sırf sizinkilerle ri turlardı. Sosyal yaşamı yok gibiydi ve bu açık hem birlikte anılabilmek için olsa bile. En derin şükran, saygı ve sevgi hisleriyle, Kevin’in eşi Angela’nın hem de Dewey’nin eşi Her zamanki gibi en iyi dileklerle, Molly’nin ona bizlere yaptıkları gibi annelik etmesiyle Celâl kısmen kapatılırdı. Buradan da bir kez daha hocam Bill Kidd’e uzun, Bill literatürdeki arazi verilerini en iyi değerlendirebilenler arasındaydı. O zaman yeni gelmeye baş sağlıklı ve bol jeolojili bir ömür diliyorum. Dün gece lamış olan uydu görüntüleri ile eski seyyah raporla televizyonda Genç Victoria filmini seyrederken gene rındaki bölük pörçük verileri birleştirerek muhteşem onu, John’u ve Kevin’i düşündüm. Üçü sanırım Krabir Tibet jeoloji haritası meydana getirmişti (sanırım liçe Victoria’nın adını taşıyan ve içinde kraliçenin sev1 hiç yayımlanmamış, ama o zaman Tibet üzerine çalı gili eşi Prens Albert’in , Lyell’lerin, Murchison’ların, şan herkesin yararlandığı bu harita Tibet’in ilk detaylı Sedgwick’lerin, De la Beche’lerin, Darwin’lerin, jeoloji haritasıdır). Çocukluğunun bir kısmını mühendis Sorby’lerin, Burtonların, Speke’lerin, Baker’ların, Liolan babasıyla Nijerya’da geçirmiş olan Bill doğal ola vingstone’ların, Peache’lerin, Horne’ların, insanlığa rak coğrafya ve seyahat literatürüne tamamen hâkimdi. onur kattıkları o muhteşem devrin son temsilcileridirler. Müthiş detaylı bir coğrafya bilgisi vardı. Newfoundland‘daki ofiyolitlerde gördüğümüz bazı yapıları, adını bile bilmediğimiz Pasifik adalarındakilerle mukayese eder, meselâ kümülât dokuyu anlatırken Darwin’den alıntı yapar (bu dokuyu Darwin’in Galapagos’ta keşfettiğini ben ilk defa Bill’den duymuştum), şaşkın şaşkın suratına baktığımızda da «oku, oku!» derdi. ngiliz gezginlerin kuzey Tibet’teki volkanları tasvirlerini anlatır, o zaman Tibet üzerinde çalışan MIT’den Peter Molnar ve Paris’ten Paul Tapponnier’nin bunlara dikkat etmemiş olmalarıyla dalga geçerdi. Bu büyük jeologun bir kusuru vardı: Yayın yapmaya 1 Kraliçe Victoria SaksonyaCoburg ve Gotha Prensi Albert ile 20 yıl evli kalmış, bu sürenin sonunda Prens tifodan ölmüştür. Kraliçe ömrünün geri kalan son 39 yılında her sabah eşinin elbiselerini de sanki kendisi hayattaymış gibi yatağının üzerine hazırlattırmış ve matemini asla kesmemiştir. Prens Albert bu büyük sevgiye lâyık gerçekten büyük bir insandı. ngiltere’de eğitim reformunun yapılması, Cambridge üniversitesinin adam edilmesi, köleliğin yasaklanması, işçilerin yaşam şartlarının düzeltilmesi, ülkede bilim ve sanata verilen desteğin arttırılması ve bunun sonucu 1851 Londra Uluslararası Sergisinin açılması hep prensin altında imzası bulunan işlerdir. Londra’da müze gezenler bilmelidir ki, gördükleri şaheserlere ve doğanın mucizelerine bu kadar kolay ulaşmalarının baş nedeenlerinden biri Prens Albert’tir. Onun aziz hatırası önünde saygıyla eğilmek tüm insanlığın borcudur. okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Bir Yargıç Nasıl Adil olur? CBT 1273/ 19 12 Ağustos 2011 Mecelle 1792. maddesinde “Hâkim, hakîm, fehîm, müstakîm ve emîn, mekîn, metîn olmalıdır” der. Yani bir yargıç bilge ve bilgin, akıllı, anlayışlı, doğru, kendisine güvenilen, korkusuz, vakarlı, temkinli, metanetli, dayanıklı olmalı... 1999 yılının güzünde tamamladığım “İstanbul Barosu Çevresi Adli Yargıda Yolsuzluk Araştırması” adlı görgül çalışmamda avukatlardan bir de, yukarıdaki nitelemeleri şıklandırarak, yargıçlar ve savcılarda genellikle gördükleri kişilik özelliklerini işaretlemelerini istemiştim. Avukatların %75’i yalnızca bir şık işaretlemişti. O da “vakarlı, temkinli” olduklarıydı. Bu sözcükler, kibri, korkuyu, cüreti, ürkekliği de çağrıştırıyordu aslında. Ayrıca İstanbul Barosu Avukatlarının %95’i “adli yargıda yolsuzluk vardır” derken, %63’ü bu durumun adli yargının temel sorunlarından birisi olduğunu söylüyordu. Böyle bir Yargı’nın öncesi ve sonrasıyla bugüne kadar geldik. Yolsuzluğun, tüm çürümelerin ortak belirtisi olduğunu bilmeyen yoktur. Bugün her gerçek yargıç, savcı ve diğer adliye mensubu çürümelerin bu girdabına karşı üstün bir güçle direnerek görevini yapmak durumundadır. Karine tersine dönmüştür. Tüm günahlar insan içindir, erdemleri gibi. Biz günahlarımıza rağmen belki işimizi görebiliriz, ama Yargıç onlardan arınmadan kürsüye asla çıkamaz. Yargıç erdem sınavlarından yüksek bir başarıyla geçmekle hükümlüdür. Her tökezlemesi onu kürsüden diplere fırlatır. İnsan yargılamak kolay iş değildir. Aslında “İş” değildir. Ama biz bunu birilerinin “iş”i yapmışsak, o zaman, böyle bir iştir. O yedi günahından arınıp, yedi erdemin kisvesini giyinmeden kendisine sunulan peygamber postuna oturamaz. Suçlu değil, yargıç titremeli adalet(sizlik) korkusuyla. Bundan berisi trajikomik bir tiyatrodur. Soytarılıktır. Cellatlıktır. Kısır gerçeklik ama bize yargılamanın sıradan bir meslek icrası olduğunu her yönüyle ısrarla gösteriyor. Aslında bu yazımda yalnızca, tüm bunların yanında masum görülebilecek, ama bir o kadar da adaletsizliğe sürükleyebilen başka bir yargıç kusuruna değinmek istiyordum: Aydınlanmış Monark Büyük Frederik’in “düşün, ama itaat et” dediğini temellendiren Kantçı “aklın özel kullanımı (Privatgebrauch der Vernunft)” ve “ aklın kamusal kullanımı (öffentlicher Gebrauch der Vernunft)” kategorilerini benimsemesinin yargıcın tutumunda ciddi bir çelişkiye yol açtığını düşünüyorum. Aklın kamusal kullanımı kişinin, görevinin gereklerine uymasını; özel kullanımı onun, bu gerekleri özgürce eleştirilebilmesi gereğini dile getiriyor. Kişiye buna göre, aklını görevin alenen eleştirisi için de kullanabilmesi hakkı tanınmaktadır. Aydınlanma’nın bu (düşünsel) özgürlük formülü, bugün biçimsel hukuk devleti uygulamasıyla birlikte yargıçta parçalanmış, köleleştirilmiş bir aklı ve vicdanı ifade eder hale gelmiştir. Yani yargıç buna göre kamuya şöyle seslenebiliyor: “Uyguladığım yasa haksızdır. Ama uymak zorundayım”. Yargıçların bu ayrıma bir can simidi gibi sarıldıklarını görüyoruz. Korkuları, vicdanlarının sesine kulak verirlerse, uğrayabilecekleri kayıpları düşünmekten de gelmektedir. Bu kolektif kör inanç, yani ağır haksızlığını gördüğü yasaya bile körü körüne itaate zorunluluk, onları kendi vicdanlarında mazur kılmaktadır. Ölüm cezasına karşıydı bir ceza yargıcı, kalemini kırarken. Bir başka yargıç da, bağrıma taş basarım, babam olsa asarım, demişti. Oysa hiçbir (doğal) hukuk ona bu taşınmaz yükü yüklemiyordu bile. Sonuçta yargıç, görüyor, eleştiriyor, ama uyuyor! İnsanın, vicdanı karşısında bu denli uyutulmasının ne denli korkunç bir cinnet, cinayet olduğunu düşünemeyen bir kimse olabilir mi? Yargılamada yöntem sorunu olarak karşımıza çıkan bu parçalanmış yargıç aklı ve vicdanı yargıdan beklenen adaletin gerçekleşmesini epeyce zorlaştırmaktadır. Oysa, yargıcın yasayı evrensel değerler ışığında sürekli denetlemesi adaletin tecellisi için önemli bir güvencedir. Ağır biçimde haksız bulduğu bir yasayı ihmal etmek cesaretini göstermeye kendini her hazır hissettiğinde ancak, kürsüye çıkabilmekte hak ve güç sahibi olabileceğini düşünmesi onu gerçek yargıç yapacaktır. Bu gücü ve hakkı ona ne hükümet, ne HSYK verebilir. O kendisi alacaktır. Silivri yargıçları gerçekten yalnızca böyle bir “yasaya itaat” buyruğu karşısında tutuk iseler, Aristoteles’i dinlemeliler: Mahkeme adaletine çekidüzen veren hakkaniyeti bulup uygulamak yargıcın asli görevi ve sorumluluğudur. Bunu adliye mağdurlarından daha iyi kimse bilemez. Ama yasaların lafzı, anayasada bile yer almayan ve paravan olarak kullanılan bu sözde, yasaya koşulsuz itaat ilkesiyle siyasi muhaliflerin tasfiyesi için kullanılıyorsa, Nazi yargıçlarının da aynı şeyleri yaptıklarını anımsamakta yarar vardır. Bu o zaman yargıçlık değildir. Soğuk adaletinizi sevmiyorum; ve yargıçlarınızın gözlerinden Cellatla, onun soğuk demiri bakıyor. Söyleyin nerede bulunur, gören gözleriyle sevgi olan adalet? F. Nietzsche