Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner BEL AĞRILARI VE EVR M Baştarafı 15. sayfadan devam ne karşı dengesinin korunmasında en az enerji kullanmasını sağladığı gibi, aşınıp yıpranma yapabilecek olumsuz değişmeleri de en aza indirir. Dik duran insan omurgasında boyunda, sırtta ve belde olmak üzere, gövdeleri eğik duran primatlarda olmayan üç eğrilik vardır. Bu eğrilikler olmasa kafatasının tepesinden başlayan ağırlık merkezleri omurların orta hattını izleyerek dümdüz bele kadar inecektir (Resim 11). Oysa eğrilikler nedeniyle boyunda, sırtta ve belde omurganın değişik bölgelerinden geçer. S şeklinde kıvrımlı bu özel şekil yükün eşit dağıtılmasını sağlar. Her adım attığımızda vücut ağırlığımız nedeniyle yerden vücudumuza doğru bir tepki kuvveti gelir. Bu kuvvet, omurganın sahip olduğu amortisörler ve “kuvvet dağıtıcı” kıvrımlı şekli ile etkisizini yitirir. Sık görülen boyun ve bel ağrılarının, yerçekimi hattının geçtiği alanlarla sıkı ilişkisi vardır. Birinci resimde normal bir omurgada yerçekimi çizgisi yaklaşık beşinci bel omurunun ortasından; beldeki lordozunçukurluğunun arttığı omurgada ise belin biraz arkasından, faset eklemlerin omurganın küçük eklemlerinin üzerinden geçmektedir. (Resim 12). Beldeki çukurlaşma daha artınca bu bölgeye binen yük artacaktır. Fazla yük altında kalan faset eklemlerin araları daralacak ve eklem bağları gerilecektir. (13) Bu gelişim en önemli bel ağrısı nedenlerindendir. Ayağa kalkmasının insana önemli avantajlar kazandırmasına karşın, statik dengesini sağlayacak güçten yoksun olması, bazı yangılı romatizmal hastalıklar ve aşırı zorlanmalar (fazla kilolar) dışında, leğen kemiğiyle bel düzenin bozulmasının, omurgada sonradan oluşan bir dizi yapısal ve fizyolojik arızaların en önemli nedenidir. Bel ağrılarının nedenini görüntüleme filmlerinde görülen artroz, kireçlenme denen aşınma ve yıpranmalara, bağlamak gecikilmiş bir tanıdır. Bu dejenerasyonlara, yozlaşmalara neden olan statik sapmalar ve öteki nedenler vaktinde saptanabilseydi, bel ağrılarının büyük bir kısmının önlenme mümkün olabilirdi. Bunun için, nedeni açıklanamayan bel ağrılarında, vücutta ağırlık merkezlerinin sapmalarına neden olabilecek olumsuz tüm değişiklikler gözden geçirilmeli; ısrarla aranmalıdır! Ağırlık merkezindeki en küçük sapmanın, omurga statiğinde yaptığı sapmayla, ağırlık merkezinin olduğu bölgede ağırlığın yoğunlaşmasına, dolayısıyla aşınma ve yıpranmaya, yani yozlaşmaya, kireçlenmeye neden olacaktır. En sık görülen etkenleri şöyle sıralayabiliriz: Doğuştan veya sonradan olma, vücut yapısına ait bozukluklar: sinir, kas, kemik, kıkırdak ve bağ dokularında duraklamış veya ilerleyici anomalilergelişme döneminde alışkanlıklar veya yanlış eğitimle kazanılmış duruş bozuklukları, bacaklarda boy farkı (12 cm olsa bile!)taban çöküklüğü, yüksek topuklu ayakkabı giymek, dizlerde biçim bozuklukları karın ve bel kasları arasındaki dengesizlik pelvisin normal şeklini kaybetmesi, lumbalisazyon ve sakralisazyon (omurganın en alt bölümünde doğuştan hatalar) özellikle beldeki lordozda artma ya da azalma korku, kaygı, bunaltı, sıkıntı vb. duygusal etmenler omurganın yerçekimi hattını, dolayı sıyla omurganın dengesini sağlayan kas ve bağların dengesini bozar; bazıları aşırı gerilirken bazıları da gevşer. Ek olarak otonom sinir sistemini de etkileyerek kaslarda damar daralmalarına, dolayısıyla yetersiz beslenmelerine yol açar. Devamlı kasılan kaslar yeterli beslenemediği gibi metabolizma artıklarının birikmesi de kas yorgunluğunu arttırır. Hastanın klinik ve laboratuvar tetkiklerinde, hareket sisteminde doğuştan ya da sonradan olma patolojik bir değişiklik saptanamazsa, yakınmaların nedenini açıklamak zordur. Bu zorluklar klinikte % 40’ları bulur. Nitekim filmlerde görülen disk kaymaları ve dejenerasyonların kireçlenmelerin vb. hastanın yakınmalarıyla ilişki kurulamazken, bazen de, yaşamında hiç bel ağrısı çekmemiş bireylerin otopsilerinde ileri derecede yozlaşmalar ve disk kaymaları görülebiliyor. Bu veriler gösteriyor ki, tam bir klinik muayene yapmadan hastayı, ülkemizde tüm Avrupa’dan daha fazla olan! modern görüntüleme merkezlerinden birine göndermek ve gelen filme bakıp “sende disk kayması, kireçlenme var, bel ağrısının nedeni onlar” demek en basitinden bilgi ve ilgi eksikliği kadar da deontoloji fakirliğidir. ş yalnız bel ağrısıyla bitiyor mu? Van Gogh “Dünya tamamlanmamış bir tasarımdır” diyor. Nitekim fiziksel, kimyasal ve doğal bazı olaylar dünyanın daha tamamlanmamış bir tasarım olduğu için de evrimin sürmekte olduğunu göstermektedir (Depremler, volkanlar, afetler!). nsanlar da bundan soyutlanamaz. Bu durumda iki ümit yolu görünüyor. Ya bilim adamları üzerinde durdukları gen maniplasyonları, teknolojide üretilen yedek parçalar, organ nakilleri, kök hücreler ve nanoteknoloji ile organizmadaki hatalı organları yeterli hale getirmek ya değiştirmek için çalışmalarını sürdürecekler, ya insanlar daha uyumlu yapıyı kazanabilmek ve daha sağlıklı yaşam sürebilmek için bir 35 bin yıl daha beklemek zorunda kalacaklar. Ya da evrim gelecek için plan kurup, tasarım yapamayacağı göre, o anda mevcut nesneleri yine o anki koşul ve gereksinimlere göre şekillendirecektir. Bu koşullarda evrim mükemmeli bulamayacağından, dünyada bu güne kadar yaşamış canlıların %96’sı yeni değişimlere çözüm bulamadığı ya da daha önce başarılı bir şekilde geliştirdiği özellikleri ile devam ettiremediği için yaşam sahnesinden silinmiş, yerlerini daha başarılı olanlara bırakmışlardır Kıldan köprü yapmışsın Gelsin kullar geçsün deyu Hele biz şöyle duralım, Yiğit isen geç a Tanrı Kaygusuz Abdal Kaynaklar Şenel A. nsan ve Evrim Gerçeği. Özgün Üniversite. Yayınları, stanbul 2007 Arseb G. nsan ve Evrim. Ege Yayınları, stanbul 2007 Futuyma G. Devrim. Çeviri A.Kence ve N.Bozcuk. Palme Yayıncılık st 2008 . Öktem Ü. Darwin Öncesi Evrim Kuralları. Bilim ve Gelecek D. 75. Sayı st. 2010 Tuna N. Bel Ağrısı. Nobel Tıp Yayınları. st. 1991 Caıllıet R. Bel Ağrısı Sendromları. Çev.Editörü N.Tuna 4.Baskı st.1994 Cox J.M.Low Back Pain.5.Editıon. 1985 Wıllıams&Wılkıns Baltimore 1985 Güleç E. Ve F.Kaya. nsanın Evrimsel Varoluşu.Bilim ve Gelecek. Sayı16, 2005 Kayabal A. nsanın Evrimi sona erdi mi? Bilim ve Gelecek Sayı 57, 2010 Özbek M.. Dünden Bugüne nsan. mge Kitapevi, Ankara 2007 cetiner.m@superonline.com www.mustafacetiner.com Bilim dünyasının önemli dergilerinden biri olan “European Heart Journal” da yayımlanan bir makale az miktarda alkol tüketiminin kalp hastalığı riskinde belirgin bir azalmaya neden olduğunu ortaya koydu. Söz konusu makaleye bakacak olursanız, fiziksel olarak aktif olup az miktarda alkol tüketen kişiler hiç alkol almayanlar ile karşılaştırıldığında daha uzun yaşamakta... “Bilim Nereye?” Hiç içki içmeyen ve düzenli spor yapmayanların ölüm riski, düzenli içki içip spor yapmayanlardan daha yüksekti. Araştırmacılar bu durumu hafiforta derece alkol kullananlarda alkolün dolaşım sistemi üzerine olabilecek olumlu etkisine bağlamaktaydı. Bulgular, Kopenhag Kalp çalışması sırasında 11. 914 denek üzerinde yapılan çalışma sonucu elde edilmişti. Bu çalışma acaba ülkemizde yapılsa ve yayımlansa çalışmanın sahipleri rahat bırakılır mı diye düşündüm? Elbette tek bir çalışma sonucuna bakarak “alkol kullanımının” yararlı olduğunu ileri sürmüyorum. Asıl merak ettiğim günümüz dünyasında yerleşik kurallara ve toplum değerlerine aykırı bilimsel sonuçlar elde edildiğinde bilim insanlarının bu sonuçları ne kadar yüksek sesle dillendirebileceğiydi. Mesela özel sohpetlerde bu sıcakta, bu kadar uzun süre oruç kalmanın sağlığa zararlarından söz eden meslektaşlarım bunu televizyon ekranlarından çıkıp rahatça halka söyleyebilir mi? Genel olarak Batı toplumlarında bu tür çatışmalarda bilim insanlarının önemli bir toplumsal baskı altında kalmadığını sanıyorum. İslam toplumlarında ve artık Türkiye’de ise bilim insanlarının ciddi bir “mahalle baskısı” altında olduklarına ve bu ülkelerde özgür bilim üretmenin zorluğunda bu “mahalle baskısının” önemli bir rol oynadığına inanıyorum. Bu ”mahalle baskısı” neye mal oluyor? Yanıt son derece açık… İslam Ülkeleri Konferansı’na üye ülkelerde her bir milyon kişiye sadece 8.500 bilim insanı, mühendis ve teknisyen düşerken gelişmiş batı toplumlarındaki oran milyonda 140.000 civarında. Milyon kişi başına düşen bilimsel makaleçalışma sayısı batı ülkelerinde 137 iken, İslam Ülkeleri Konferansı’na üye ülkelerde sadece 13. Nüfusu 60 milyon olan İtalya’da yapılan bilimsel çalışma sayısı 1,4 milyar nüfusa sahip Arap ülkelerindekine eşit. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bilimsel çalışmalar yürütmeye çalışan ve ismi uluslararası bilimsel çevrelerde iyi bilinen nadir bilim insanlarımızdan biri, bu ülkede bilimsel çalışma yaparken yaşadığı zorlukları anlattı bana. Aslında ne kadar az yol aldık diye düşündüm. 1580 yılında kurulan ilk rasathane dönemin Şeyhülislam Ahmet Şemsettin Efendi’nin “gözlem yapmak ve evrenin sırlarını açıklamaya cüret uğursuzluk getirir” biçimindeki fetvası üzerine yıkılmıştı. Acaba çağının en önemli astronomlarından biri olan Takiyüddin Mısri, 21 Ocak 1580’de Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa’nın topa tuttuğu rasathane yerle bir olurken neler hissetmişti? Tophane sırtlarında oturup alevler arasındaki eserini izlemiş miydi? Acaba bu millet adam olmaz demiş miydi? Bir gazete haberi size… “TÜBİTAK’ın düzenlediği Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması’na “Ramanujan Asalların Genelleştirilmesi” başlıklı matematik projesiyle katılan İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi 18 yaşındaki Barış Paksoy, kurumdan gelen “Seviye üstü çalışma olduğundan projeniz reddedildi” şeklindeki epostayı görünce şok yaşadı.” “Seviye üstü çalışma” yorumu acaba Nesin’in dediği gibi “TUBİTAK’ın seviye altı” olması ile mi ilişkiliydi… Bazen düşünüyorum, belki de ben yanılıyorum. Belki de biz ülke olarak bu durumu çoktan kabullendik ve bize biçilen ”ikinci sınıf insan” yaftasını hazmettik de bizim haberimiz yoktu... Geçtiğimiz ramazanda oğlum IPhone uygulamaları arasında bulduğu “Find Mecca” (Mekke’yi Bul) programını göstermişti. Programı, Quotes Bank LTC isimli şirket, IPhone kullanan “çağdaş” Müslümanlar’a kıbleyi bulabilmeleri için 0.99 sente satıyordu. Alan memnun satan memnundu sonunda. BEL AĞRISI LE B TM YOR EN SIK ETKENLER CBT 1273/16 12 Ağustos 2011