17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir fizik eğitimi işlik çalışması 12 Mayıs 2011 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi (DEÜ BEF) yerleşkesinde İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü Projeler Koordinasyon Birimi’nin işbirliği ile “Fizik Eğitiminde Günceli Yakalamak” temalı, bir dizi sunum ile gösteri ve uygulamadan oluşan bir ‘işlik çalışması’ etkinliği gerçekleştirildi. Doç. Dr. Kemal Yürümezoğlu ve Prof. Dr. Nevzat Kavcar DEÜ Buca Eğitim Fakültesi Fizik Eğitimi; [email protected]; [email protected] Bilim ve demokrasi Osman Bahadır postmodernist düşüncelerin ve söylemin bilimin halk arasındaki itibar ve güvenilirliğine verdiği zararı vurguladığı ve Paul Feyerabend gibi şarlatanların zırvalıklarından örnekler verdiği yazısında, bilimin gelişeceği ortamın demokratik olması gerektiğini vurguluyor. A. M. Celâl Şengör F CBT 1267/ 19 1 Temmuz 2011 izik eğitimi alanında çalışan akademisyenler ile fizik öğretmenlerini buluştuğu bu günde, fizik öğretiminin temel ve güncel sorunlarını tartışmak, öneriler geliştirmek ve yeni gelişmeleri yerinde görmek ve öğretmenlere uygulama becerisi kazandırmak amaçlandı.. Etkinliğe zmir il merkezi ve ilçelerinde görev yapan olan 110 fizik öğretmeni, BEF Fizik Eğitimi ve Fen Bilgisi Eğitimi programlarında öğrenim gören öğrenciler, bölüm içi ve bölüm dışı davetli öğretim elamanları, Muğla ve Balıkesir üniversitelerinden davetli öğretim elamanları ile fiziğe ilgi duyan diğer davetliler katıldı. Fizik eğitimi günü, sabah “Yeni Ortaöğretim Fizik Programı ve Ders Kitapları, “Araştırmacı Fizik Öğretmeni Nasıl Olunur?”, “ lköğretimde Fen Eğitimi Ortaöğretim Fizik Eğitimini Nasıl Etkiler?” ve “Bir Etkinliği Nasıl Tasarlarım?” konu başlıklarında açılış konuşmalarıyla başlayan etkinlik, öğle sonu, gösteri ve uygulama olmak üzere iki ayrı bölüm halinde katılımcılarla tartışma ve görüş alışverişleriyle teoriden pratiğe bir geçişle sürdü. Değişen ortaöğretim programlarının felsefesinden ve burada merkezi konumda olan öğretmeni temel alan tartışma ortamı, öğretmenin araştırma sonuçlarını ve yenilikleri nasıl izleyebileceği, öğretim programını yürütmede yenilikçi bir öğretmene olan gereksinim ele alındı. Fizik öğretim programının öngördüğü öğretim etkinliklerinin gerçekleştirilmesinde ders kitaplarının önemine ve kitapların niteliğini geliştirmek amacıyla yapılacak araştırma çalışmaları için öğretmenlerin katkısına vurgu yapıldı. Son olarak programın yürütülmesinde temel olan etkinliklerin nasıl tasarlandığı örneklerle sunuldu ve öğretmenlerin isterlerse sınıflarında araştırmacılarla işbirliği yaparak ya da yenilikçi ve bilimsel bir bakış açısıyla etkinlikler tasarlayabileceği vurgulandı. Öğleden sonrası tümüyle uygulamaya yönelik hazırlanan bu günde, 17 öğretim elemanının farklı temalarda hazırladığı etkinlikler ve öğretim gereçleri sergilendi. Yeni ortaöğretim fizik programları çerçevesinde geliştirilen öğretim gereçleri, yenilikçi deneysel etkinlik gösterileri, fizik laboratuvarından örnek deneyler, ortaöğretimde fizik deneyleri, bilgisayar destekli fizik eğitimi, fizik eğitimi araştırmalarından örnekler ve günlük yaşamda radyasyon konuları yer aldı. Fizik eğitimi özelinde hazırlanan bu günde amacımızdan birisi de fizik öğretmenleri ve adaylarını güncelden haberdar etmek ve araştırma dünyası ile uygulama arasındaki kapıları aralamaktı. Fakat bu iş oldukça zor, düşünüldüğünden daha kapsamlı ve uzun erimli bir uğ raş gerektiriyor. Çünkü “fizik zordur” algısı toplumda/öğrencilerde köklü bir yapıya sahip ve bu yerleşik algıyı değiştirmek oldukça güç. Diğer taraftan fizik öğretiminde, öğretmenin genel bir başarısızlığı söz konusu. Bu iki durum birbirini destekler biçimde sarmal bir problem halini almış durumda. Burada her iki tarafta da yeniliklere ve anlayış değişikliklerine gereksinim var. Hem öğretmen eğitiminde sürekli iyileştirmeler hem de öğrenci tarafından “fizik eğlencelidir” anlayışını yaygınlaştıracak çabalar gerekli. şlik çalışması gününe katılan öğretmenlerin istekli olarak başvurmuş olmaları günün verimli geçmesinde belki de en önemli etkenlerden biri idi. Öğretmenler gün boyunca karşılaştıkları yenilikçi ve farklı bakış açıları ile sunulmuş etkinliklerde oldukça heyecanlıydı. Fakat öğretmenlerin bu ilgili tutumu sınıflara çok yansımış değil. Güncel araştırmalar öğretmenlerin çok az bir kısmının yeni programı benimsediğini ortaya koyuyor. Yeni ortaöğretim fizik programı yaşam (bağlam) temelli bir öğretim felsefede hazırlanmış. Fiziğin doğası ve öğrenenin doğası ile oldukça uyumlu. Eğer program felsefesine uygun olarak sınıflarda öğretim gerçekleştirebilirse, fizik eğitimi adına önemli bir adım atmış olacağız. Fakat uygulamada ne yazık ki çok temel bir alanda önemli bir sorun var: öğretmenlerin konu ile ilgili aldıkları hizmet içi eğitimler yetersiz ya da hiç yok. Program, kendini sürekli güncelleyen, kuramda ve uygulamada yenilikçi bir öğretmen, etkin ve katılımcı öğrenci istiyor. Ancak öğretmenlerin önemli bir kısmı üniversite sınavında çıkabilecek soruların paralelinde bir fizik eğitimini devam ettirdiği için fizik, kendi doğasından uzak, formüllere boğulmuş, çoğu öğrenci tarafından anlaşılması zor bir disiplin haline getiriliyor. Yaşam temelli bir felsefede hazırlanmış bir fizik programı fiziğe bakışı değiştirebilecek bir içerikte olmasına karşın, öğretmenlerin programı benimseme ve uygulama güçlüğü programın işlerliğinde çok büyük bir engel oluşturuyor. Bu engeli aşmanın tek yolu ise etkili ve sürekli bir hizmet içi eğitim. Bu sürdürülebilir hizmet içi eğitim yerelde güçlü bir okulüniversite işbirliği ile olası. Sonuç olarak, “Fizik Eğitiminde Günceli Yakalamak” temalı işlik çalışması öğretmenlerin, akademisyenlerin ve bir ölçüde eğitim yöneticilerinin istekli oldukları izlenimini verdi. Böylesi işlik çalışmalarının tekil olarak kalmayıp düzenli bir biçimde sürdürülmesi, yapısal bir işlerliğe kavuşturulması çok önemli görülüyor. Farklı temalarda işlik çalışmalarında öğretmenlerimizle birlikte olmak dileğiyle. B en de AKP iktidara gelene kadar aynı fikirdeydim. Ancak AKP’nin uygulamaları bana gösterdi ki, demokrasinin ancak eşitler arasında uygulanması durumunda toplumu ileriye taşıyabilecek faydaları ortaya çıkıyor. Bir cahiller demokrasisi sonunda kaçınılmaz olarak demokrasiyi tahrip ediyor. Bu kısa notun amacı, «eşitler» ve «cahiller» sözü ile neyi kastettiğimi açıklamaktır. Postmodernist düşünceler bir cahiller grubunun ürünüdür. Bu cahillerin üniversitelerde yer bulabilmeleri de demokrasinin sonucudur. Ben politikacıların cehaletine vurgu yapınca celallenenen bir AKP milletvekilinin bana «sen faşistsin» demesi gösterdi ki, eleştiri herkesin kaldıramadığı bir şeydir ve eleştiri antidemokratik addedilmektedir. Kendi milletimi eleştirmem bir başka zat tarafından Türk düşmanı olduğum şeklinde yorumlandı. şte bu tür bireylerden oluşan bir toplumda demokratik söylem, bilimi öldürebilir. Bilimin kendi içinde ise, veriler, yani bizim dışımızdaki gerçek dünya mutlak diktatördür. O diktatörlüğü kabul etmeyen bilim yapamaz. O dünyayı «görüp» veri toplamak ise herkesin gözlemi aynı olamadığı için son derece zordur. Onun için sorun Efesli büyük memleketlimiz Herakleitos’un (MÖ 6. ve 5. yy) ortaya attığı «genel» veya «ortak» kavramına indirgenmelidir. ki veya daha çok gözlemci arasındaki «ortak» ne büyüklüktedir? O «ortak» ne derece büyükse, o «ortağı» paylaşan insanlar o kadar çok şeyi aynı şekilde görürler ve «ortak» dışındaki nesne ve süreçler (bunlara «şeyler» diyelim) hakkında o derece kolay anlaşmaya varıp «ortağı» genişletebilirler. Bilimsel tartışma ve karşılıklı irdeleme için gerekli «ortağı» üretebilmek eğitimin işidir. Benim AKP’de gördüğüm en büyük tehlike, halkımız arasında zaten pek mini mini olan bilimsel «ortağı» tahrip etmesi, bunun yerine yeni bir «ortak» koyması ve bunu din temelinde bilinçli olarak yapmasıdır. Ülkemizde Fethullahçılık denilen Nurculuk akımının tehlikesi de aynı nedenden kaynaklanır. O da, mensupları arasında yeni bir «ortak» yaratma çabasındadır. Dinsel «ortak» değişmez addedildiği için tartışılamaz ve sorgulanamaz. Bu özelliği dinsel ortağın hem öğretilmesini ve öğrenilmesini kolaylaştırır. Bilimsel «ortak» her an tartışmaya açık olduğundan Feyerabend gibi sahtekârlar büyü ve din ile bilimin aynı bilgibilimsel (epistemolojik) değere sahip olduğunu iddia edebilirler ve bu “ORTAK”I ÜRETMEK F Z Ğ N DOĞASINA AYKIRI iddialarının eğitimin temeli yapılması gerektiğini savunabilir. Bu yanlışın temelinde, Popper’in sadece insan düşüncelerinden oluşan III. dünyası ile sadece şeylerden oluşan I. dünyasının karıştırılması yatmaktadır. I. dünyanın şeylerinin III. dünyada, her ne kadar eksik ve yanlışlarla yüklü bir şekilde olsa bile, temsilini mümkün kılan II. dünyada bulunan ve insanın sinir sistemi içinde gelişen düşünce mekanizmalarıdır. Ama II. dünyanın düşünce mekanizmaları, I. dünyada olmayan şeyler de yaratır (varsayımlar, imajlar, masallar vb) ve bunları III. dünyada depolar. Bu suni şeylerin yaratılması işi bazı sinir hastalıkları veya narkotik ilaçlar etkisiyle arttırılabilir veya çarpıtılabilir. Madde bağımlılarının en çok I. dünya ile başa çıkamayan insanlar arasından çıkması, II. dünya süreçlerinin suni olarak değiştirilmesinin verdiği I. dünyadan kaçışı aramalarından dolayıdır. I. dünyadaki şeylere ulaşamayanlar, dinsel düşünce denilen düşünce türünün kurbanı olan insanlardır. Bunların, madde bağımlıları gibi gerçekle temas etmesi ya çok zordur veya mümkün değildir. Karl Marx’ın Marquis de Sade’ın 1797 tarihli Juliette adlı romanından aldığı (C’est de l’opium que tu fais prendre à ton peuple) «din halkın afyonudur» (Opium des Volkes) sözü (bunu Lenin’in 1905’te dile getirdiği «din halk için afyondur» sözü {Religion ist Opium für das Volk} ile karıştırmamak gerekir) bu gözleme dayanır ve Marquis de Sade’ın sözünün de gösterdiği gibi uzun zamandır dile gelen bir gerçeği ifade eder. I. dünyada bulunmayan şeyleri var sanmanın en son aşaması deliliktir ve delinin, kendisine ve çevresine zarar vermesine engel olabilmek amacıyla özgürlüğüne toplum tarafından sınırlamalar getirilir. Meşhur televizyon dizisi House’da Dr House’un «Tanrıya hitap eden insanlara dindar denir; tanrının hitap ettiği insanlar ise delidir» sözü, I. dünyada bulunmayan tanrıyı, II. dünyanın süreçlerinin yarattığı gerçeğinin bir ifadesidir. Deli, I. dünyada var olmayan şeyleri var sanan bir insan olduğuna göre, onunla I. dünyada bulamadığı şeyleri sarsılmaz bir inançla var saymayan sağlıklı düşünce sahibi dediğimiz insanlar arasındaki sınırı nereden çizeceğiz? şte o sınır aynı zamanda sağlıklı bilimin gelişmesine imkân verebilecek bir toplumda demokrasinin cahille cehalet sınırının nerede durduğunu bilen «eşitler» arasındaki sınırıdır. Demokrasi çığırtkanlığı yapmadan önce bahis konusu sınırın yeri ve özellikleri iyice düşünülüp araştırılmalıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle