Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYLAK B LG DOĞAL OLMAYAN SEÇ L M DEVREYE G RD nsanlar, evrim sürecinde en güçlü etmen oldu PCB ve dioksinlerin yarattığı olumsuz etkilerin birçoğu bunların hidrokarbon alıcısı adıyla bilinen bir proteine ilişmeleri sonucunda meydana geliyor. Hudson ırmağındaki tüm Atlantik morinalarının alıcılarında PCB’lerin kendilerine ilişmelerini önleyen bir değişinime tanık olunuyor. Aynı değişinime, daha düşük düzeylerde olmakla birlikte, öteki Atlantik morinalarında da rastlanıyor. Eylem durumunda evrimin en bilinen örneği kirliliğe karşı geliştirilen bir tepkiydi: sanayi devrimi yükselişe geçerken Britanya’nın kuzeyindeki krem renkli minik benekli kelebekler kurum kaplı ağaçlarda gizli kalabilmek için siyaha dönüştüler. Ancak, morinaların da ortaya koyduğu gibi, kirliliğe tepki olarak meydana gelen evrimsel değişimlerin çoğu görünmezdir. Örneğin, eski madenlerdeki atık yığınları normal görünseler de, gerçekte yüksek düzeylerde zehirli metaller içeren toprakta yetişen bitkilerle kaplıdırlar. Bu zehirlere direnç gösterme yönündeki değişim kimi zaman toprağın kirlenmesini izleyen birkaç yıl içinde meydana gelmiştir. Günümüzde gezegenimizin en uzak köşeleri bile bir biçimde kirlendiğine göre, birçok hayvan ve bitki türünde belli ölçüde bir direncin gelişmiş olması da olasıdır. Ancak evrimin ulaşabileceği bir üst sınırın olduğu da açıktır. Bu durum özellikle, Yangçe ırmağı yunusları gibi, yavaş çoğalan ve az sayıda yavrulayan küçük canlı toplulukları için geçerlidir. Bu canlıların yeryüzünden yok oluşunda kirliliğin büyük bir payı olduğuna inanılır. HASTALIKLARIN YAYILMASI 20 yaşına kadar yaşayan balıklar şimdi 7 yaşına kadar yaşıyor Britanya’daki Windermere Gölü’nde yaşayan tatlısu levreğinin yaşam süresi bir zamanlar çok uzundu. Araştırmacılar tarafından tutulup bırakılan balıkların yaşları 5 dolaylarında iken, birkaçı 20 yaşına ulaşmıştı. Derken, 1976 yılında bilinmeyen bir hastalık erişkin balıkların %99 kadarını yok etti ve olayı izleyen birkaç yıl boyunca da özellikle yaşlı balıkların ölümüne neden oldu. O tarihten sonra 7 yaşından büyük hiç bir balık tutulamadı. Oslo Üniversitesi’nden Jan Ohlberger’e göre, tatlısu levreği duruma tepki olarak hızla evrildi. Söz konusu balıklar artık çok daha genç yaşlarda cinsel olgunluğa erişiyor. Bu durum balıkların hastalığa yakalanıp ölmeden çiftleşme olasılığını artırıyor. Göldeki hastalık doğal nedenlerle ortaya çıkmış olsa da, Ohlberger hayvan ve bitkilerde görülen birçok ölümcül hastalığın insanların yaptıklarıyla bağlantılı olduğuna dikkat çekiyor. Canlı topluluklarının kayda değer bir oranını yok eden herhangi bir unsur hızlı evrim sürecini başlatma olasılığına sahiptir. Şimdilerde bunun somut kanıtlarına kurbağalarda rastlanıyor: araştırmalar geçen yıl kimi canlı türlerinin birçok yüzergezer türün büyük bir bölümünü yok eden mantara giderek daha dayanıklı duruma geldiklerini ortaya koyuyor. nsanların da sinir sistemini hedef alan kuru hastalığı gibi kimi hastalıklara tepki olarak zaman zaman hızla evrildikleri görülüyor. Öyle ki, insanların hastalıkları yaymak ya da onların gelişmelerine olanak tanıyan koşulları yaratmak suretiyle canlıları dolaylı olarak evrilmeye itiyor olmaları son derece akla yatkın bir olasılıkmış gibi görünüyor. Rita Urgan, Kaynak New Scientist, 30 Nisan 2011 Tahir M. Ceylan tahirmceylan@gmail.com Orman ve çayırlar, tarım alanlarına ve kentlere dönüştürürken, havayla suyu da kirletiyoruz. Canlı türlerini yok olmanın eşiğine getirinceye dek avlıyor, dünyanın hemen hemen her yerinde yepyeni haşere ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyoruz. Tüm bunlar bir yana, gezegenin ikliminde şiddetli bir değişime yol açıyoruz. Bu çok yönlü saldırılar sonucunda günümüzde yaşayan canlı türlerinin önümüzdeki bir iki yüzyıl içinde yeryüzünden silinip yok olmaları işten değil. Geriye kalan çok az sayıda türün yaşamlarını hiç değişmeden sürdürebilecekleri giderek açıklık kazanıyor. Zaten hızlı bir süreç olan evrim süreci, çevrenin değişmesiyle birlikte daha da hızlanır. Öyle ki, her geçen gün gezegenin daha hızlı ve daha şiddetli biçimde değişmesine neden olan insanlar, evrim sürecini devinime geçiren en güçlü etmen durumuna geliyorlar. Günümüz toplumları kum yığını haline gelmiştir; insanların birbirine tutunmadığı, tanelerin yapışıp bütün olmadığı, içinde dostluk, insanlık duygusu gibi mukavim çekirdeklerin, sıkı damarların kalmadığı, derininde sevgi, fedakârlık, inanç gibi yumuşak, kıvıl kıvıl solucanların yaşamadığı bir kum yığını... Düşünce Daima Maddenin hem var hem yok olan bir yapıda olduğunu en iyi elektronların yörünge atlaması sırasında görürüz, yörüngeden yörüngeye yok olarak atlar onlar. Aslında çekirdekteki proton ve nötronlar da hem var hem yokturlar, ama onlar çok daha küçük bir alanda hapsoldukları için yok oluşları tespit edilemeyecek kadar kısa sürede olur. Varolan her şeyin neden ikili ve geçici yapısı olduğunu açıklayan zemindeki bilgi budur Aşk, ortak benlikteki eriyik yapıyı, dış dünyada eriyerek bütünleşmek biçiminde taklit ettiği için vazgeçilmezdir Suçluluk ve adalet duygumuz, tek başına ve kopuk değil, bütüne ait, bütünün diğer parçalarını da kendimiz bildiğimiz bir varoluşumuz olduğuna dair somut kanıttır Her şeyi birkaç defa kontrol etmeden rahat edemeyen insanlar, çocukluklarında arkalarına öngörülebilir ve sürdürülebilir bir anne desteği alamamışlardır, onun için yetişkinliklerinde kendilerine güvenli bir zemin sağlayacak mekân, insan ve olayların sağlamlığını sık sık kontrol etme ihtiyacı duyarlar Bir bebeğin/çocuğun hayatında ortaya çıkan herhangi bir ihtiyaç hangi yaşta karşılanmamaya başlamışsa, o yaşın o ihtiyacı telafi yöntemi sonraki yaşların hastalığı olur Bir milletin mitleri savrulursa tarihi yeni adımlar atar Bilim ve sanattaki büyük yaratıcılar,sıklıkla önceki kuşaklarında kalpazan, sahtekâr, düzenbaz ve gözbağcı olan ailelerden çıkar Bazen çok bildim zannedersin, en büyük hatayı o zaman edersin, Melanie Klein çocuğunu analiz etmiş ve peşinden o çocuk intihar etmişti. Hayat bilgisizlik denizinde yüzenlere şımarmaya yetecek kadar yüzeysel bilgiyi ancak verir, kendisi oysa bütünüyle bilinemeyecek kadar ötededir. Hayatın verdiği anlık bilgiye güvenmeyin, sahtedir; gerçeğe yakın bilgi uzun bir gözlem ve deney sürecinin sonunda belki elde edilebilir Hayat tamamlama işlemidir, özellikle de kendini... Günümüz toplumları kum yığını haline gelmiştir; insanların birbirine tutunmadığı, tanelerin yapışıp bütün olmadığı, içinde dostluk, insanlık duygusu gibi mukavim çekirdeklerin, sıkı damarların kalmadığı, derininde sevgi, fedakârlık, inanç gibi yumuşak, kıvıl kıvıl solucanların yaşamadığı bir kum yığını; ortasında da donuk yüzlü elektronik bir göbek taşı, iletileri toplayan, dağıtan, geri yansıtan, bir başka taneyle ancak onun aracılığıyla ilişki kurulan, o ortadan kalktığında ilişkinin kırıntısı bile kalmayan ve hayatı bu kadarla tanımlayan, tamamlayan bir kum yığını... Ve bir kum fırtınası bekliyorum, bu yığını yeryüzünden boşluğa savuracak ve geride elektronik bir çakıl taşı bırakacak... Yaşam, sonunda mağlup olacakların zafer dolu yürüyüşüdür Gerçek kurum kendine toplumsal gereksinimin azalması yönünde, sahte kurumsa artması yönünde çalışır Kişi yalnızca etrafındakileri değil, kendini de değişkenlerden biri konumuna sokarsa gerçek bir insan olur Bedenini nesneleştirebilen sağlıklı, benliğini nesneleştirebilen yüce olur Sevgi ve inanç insanlığın varlığını sürdürmesi için bedelsiz kullanılabilecek yegâne iki şeydir Her şey ucuzladığında pahalı kalan tek şey fikirler olur A şağıda bitki ve hayvanların, insanların yarattığı baskıya tepki olarak nasıl şimdiden evrilmeye başladıklarına bir göz atacağız. Bu evrimlerin kimi olumlu, kimileri de olumsuz yönde olabilir. Kesin olan şu ki ister yeterince besin üretmek, yabanıl hayvanları korumak ya da haşerelerden kurtulmak gibi gerekçelerle olsun insan kaynaklı evrim artık göz ardı edilemeyecek denli önemli bir etmen konumunda. rin dişleri var ve birçok bölgede dişsiz fillerin oranında çarpıcı bir yükseliş olduğu görülüyor. nsanlar seçimleriyle yalnızca hayvanları etkilemekle kalmıyor. Yabanıl bitkilerin kesilip biçilmeleri de avlanmaya benzer etkiler yaratıyor. Örneğin, sağaltıcı etkilerinden ötürü toplanan Tibet’e özgü nilüfer çiçeklerinin boyları son yüzyılda neredeyse yarı yarıya kısaldı. nün tükenmesine neden oldu. Zehirli hayvanlar yırtıcı hayvanları büyük ölçüde etkiliyor. Avustralya kara yılanı gibi kimi hayvan türleri kara kurbağası toksinlerine giderek direnç gösteriyorlar. Kimi yılan türlerinin de ağızları giderek küçülüyor. Bu değişimin nedeni son derece basit, çünkü büyük ağızlı yılanlar onları öldürmeye yetecek düzeyde zehir içeren dev kurbağaları yiyebilirler. Bu arada dev kurbağalar da değişiyorlar. Kimilerinin bölgeye ilk gelen soydaşları tarafından aşırı sıcak bulunan yerlere toplanması, kurbağaların daha şiddetli koşullara dayanıklı duruma geldiklerini gösteriyor. Dahası, kuşatmaya önderlik eden kurbağalar kolonileşme açısından giderek gelişiyorlar; kolonileşmiş kurbağalara kıyasla bunların ön bacakları daha uzun, arka bacakları daha güçlü oluyor. Doğal olarak da bu “süper kuşatmacı” kurbağalar çok daha hızlı koşuyorlar. Bunlar bir olasılıkla yeni bölgelere ötekilerden önce ulaşıp yiyecek bolluğundan ve rekabet azlığından yararlanmak, buna bağlı olarak da da ZEH RL HAŞERELER Bit ve pireler gibi kan emici tahtakuruları da kısmen böcek ilaçlarına gösterdikleri direnç sayesinde geri geldiler. Çekincelerine karşın, böcek ilaçlarının yaşamımızı büyük ölçüde değiştirdiği su götürmez bir gerçek. Sıtma gibi hastalıkların yok edilmesinde ve yoğun tarıma geçilmesinde böcek ilaçlarının büyük bir katkısı oldu. Ne var ki, bu ilaçların uygulanmaya başlandığı ilk andan itibaren onlara karşı bir direnç de gelişmeye başladı. laçlara direnenler yalnızca böceklerle sınırlı değil. Fare ve sıçanların da varfarin adlı zehirden artık etkilenmediklerine, hatta Avrupa’da kimi fare ve sıçanların süper varfarine bile direnç gösterdiklerine tanık olunuyor. Direncin gelişmesi sıklıkla proteinlerin biçimini değiştiren ve böylelikle böcek ilaçlarının hedefe ilişmelerini önleyen değişinimlere bağlı olarak meydana geliyor. Böcek ilaçlarını etkisiz duruma getiren enzimler de direncin gelişmesinde önemli bir rol oynuyor. Böcek ilaçlarına dayanıklılık giderek öyle ciddi bir soruna dönüşüyor ki, öncelikle böceklerin evrilmelerinin önüne geçilmesine çalışılıyor. Ancak görüldüğü kadarıyla, böcekler şimdilerde yeni böcek ilaçlarından çok daha hızlı evriliyorlar. ha çok üremek üzere evriliyorlar. Ancak değişimler muhtemelen geçici oluyor. Kurbağaların yayılmaları sona erdiğinde “süper kuşatmacı” özellikler de giderek yok oluyor. AVLANMA: Hayvanlar ve Bitkilerde Değişimler K RL L K Morino balığı zehire karşı bağışıklık kazandı 19471976 yılları arasında, iki fabrikadan çıkan yarım milyar kilo kimyasal ABD’nin kuzey doğusundaki Hudson ırmağına atıldı. Kısaca PCB olarak bilinen poliklorlu bifenillerin doğal yaşamı nasıl etkilediği o dönemde hiç araştırılmadıysa da, günümüzde kimi canlı türlerinin yüksek PCB düzeylerine karşın gelişmelerini sürdürdükleri görülüyor. En azından Atlantik’te yaşayan bir morina balığı türünün bu kimyasallara karşı direnç geliştirdikleri görülüyor. CBT 1266/ 10 24 Haziran 2011 Avustralya, şeker kamışıyla beslenen haşerelerin denetlenmesi amacıyla, 1935 yılında Güney Amerika’nın dev kara kurbağası ile tanıştı. Kurbağalar kırsal kesimin geri kalan bölümünü hızla ele geçirerek çok sayıda yerel canlı türü Bu değişimlerin büyük bir bölümü genetik olmayıp canlıların doğuştan sahip oldukları çevreye göre beden ve davranışlarını değiştirme yetisi olan esneklik ya da yoğrulabilirlik özelliğinden kaynaklanıyor. Ancak, Finlandiya baykuşları gibi, az sayıda canlı türünde iklim değişimine bağlı genetik değişikliklere de şimdiden tanık olunuyor. Söz gelimi, Kuzey Amerika’da etçil bitki sivrisinek CBT 1266/ 11 24 Haziran 2011 Avcı hayvanların çoğu, genç ve çelimsizleri hedef alırken, insanlar en irisini ve en iyisini, ya da aradıkları özelliklere sahip olan canlıları avlamaya çalışırlar. Bu duruma bir de insanların kitleler halinde öldürebilme yeteneği eklenince, avlanan hayvanlar aşırı bir hızla evrilmeye başlarlar. Avcılığın avlanan hayvanlar üzerindeki dönüştürücü etkisiyle ilgili ilk somut kanıtlar 1942 yılında yayımlandı. ri hayvanların hedef alınması sonucunda kimi bölgelerde ren geyiğinin ortalama boyutunda bir düşüş meydana geldiği gibi, avlanma nedeniyle Fransa ve Kanada’da yaşayan iri boynuzlu koyunların boynuzlarında da bir küçülme oldu. Ancak en çarpıcı değişim fil dişlerinin küçülmesi, hatta tümden yok olmasıydı. nsanların Asya’da yarattıkları etki çok daha ciddi boyuttaydı. Günümüzde Asya’da yalnızca erkek fille KUŞATMACI TÜRLER N KATILMASI Vaktinden önce çiçeklenen bitkilerden tutun da, bir zamanlar yaşamlarını sürdüremeyecek denli soğuk olan bölgelere yayılan hayvan türlerine ve boyutları giderek küçülen kuşlara dek uzanan sayısız örnek, küresel ısınmanın yaşamı nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. GEZEGEN N ISINMASI leri bitkilerin içine yumurtlar ve kurtçuklar kış aylarında uyku durumuna geçer. Genetik olarak programlanan uyku dönemi sıcaklıkların düşmesiyle değil, günlerin kısalmasıyla tetiklenir. Ancak gelişme mevsimi giderek uzadığından, sürekli beslenip gelişen farklı bir sivrisinek türü ortaya çıktı. Yine Kuzey Amerika’da kızıl sincapların daha erken çiftleşmelerinin de kısmen genetik değişimlerin bir sonucu olduğuna inanılıyor. Bitkiler de giderek değişiyor. Kaliforniya’da yabanıl hardal bitkisinden 1997 ve 2004 yıllarında toplanan tohumlar aynı ortamda yetiştirildiklerinde, 2004 tohumlarından elde edilen bitkilerin ortalama 9 gün önce çiçeklendikleri görüldü. Bu değişimin nedeni kuraklıktı ve bitkiler susuz kalmadan önce çoğalacak biçimde evrilmişlerdi. Gelgelelim, oluşum süreleri daha uzun ve üreme hızları daha yavaş olan canlı türlerinin böylesine bir evrimden geçmeleri hiç de kolay olmuyor. Sıcaklıkların 4 derece daha yükselmesi durumunda, bugüne dek yaşanan hafif ısınmaya evrilerek ayak uydurmaya çalışan bitkilerin bile değişime karşı koyamayacaklarına inanılıyor.