Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür Osmanlı ve Türk ne kadar Batılılaştı? İstanbul Osmanlı’yı idare eden düşüncenin yuvasıdır. Roma Çağı’ndan bu yana çok kültürlü bir kenttir. Roma ve Bizans ne kadar Avrupalı, Akdenizli, Yakın Doğulu ise, Osmanlı İstanbul’u da o kadar Avrupalı, Akdenizli ve Yakın Doğulu’dur. Doğan Kuban B atılılık kavramı dini içermez. Çağdaşlık Hıristiyan ve Yahudilik değildir. Çağdaş uygarlık bir çoğunluk isteği değil, evrensel olarak erişilmiş bir yaşam kalitesi ve gösterisidir. Dünyanın her yerinde benimsenen ve özümsenen evrensel bir değerler sistemidir.. RomaBizans ve Osmanlı’yı coğrafya birleştirir, tarih (dil ve din bileşenleri ağırlıklı) ayırır. Fakat egemen politikanın monolitik idari yapısı, tarihin hiçbir döneminde, toplumun da monolitik bir yapıya sahip olmasını gerektirmemiştir. Egemen gruplar çok kez yabancı azınlıklardır. Pek çok Çin sülalesi, Hindistan’a gelen Ariler, Türkler, İspanya’da, Germen ülkelerinde, Gol’de, İngiliz adalarında, Kuzey Afrika’da, Anadolu’da, Balkanlarda Romalılar azınlıktır. Çin’de Wei’ler, Moğollar, Mançular; Hint’te Gazneliler ve Delhi Sultanları; İran’da, Suriye’de, Anadolu’da Selçuklular; Arap ülkelerinde, Anadolu’da ve Balkanlar’da Osmanlılar bir azınlık kültürü temsilcileridir. Bu evrensel bir ‘pattern’dir. Özellikle iki büyük imparatorlukta Roma ve Osmanlı’da tepedeki politik maske ve geniş etekli çadırın içinde, herkesin bildiği gibi, gerçek bir mikrokozmos yaşamıştır. Osmanlı döneminde Mısır’ın Arapçası nasıl kaldıysa, Bosna’nın, Macaristan’ın, Eflak’ın dilleri de hiçbir zaman Türkçe olmamıştır. Kültürü sadece dinle eşdeşleştirmek olanaksızdır. Her zaman Osmanlı kültürünün Türk ve Müslüman olmayan toplumsal öğeleri tanımlayıcıdır. İstanbul erken yeni çağın en büyük Yahudi kentsel topluluğunu barındırıyordu. Osmanlı egemenliğindeki Avrupa topraklarında Ortodoks ve Katolik toplumları çoğunluktaydı. içeriksiz, biçimsel yolu var. Vaktiyle alay konusu olan Monşer’ler bunların prototipi idi. Avrupalı gibi giyinen bir kadın, saçını ve tuvaletini de uçak hostesleri gibi yapmışsa Avrupalı gibi görünür. Tenis oynayan, mayo ile yüzen, baş paketi olmadan otomobil kullanan kadın Avrupalı gibi görünür. Avrupalı gibi görünen magandalar da var, imamlar da, gazete yazarları da. Öte yandan Batılı olmak istemeyen, Batılı gibi görünmek istemeyenler de koka kola içer, cep telefonu ve otomobil kullanır, füze de atabilir, Kalaşnikof da kullanırlar. Teknoloji beyni yıkanan herkesçe alınıp satılan bir şey olduğu için herkes Batılı gibi gözükebilir. BATILI OLMAK BU DEĞİL Ne var ki Batılı olmanın bu olmadığını biz birkaç yüz yıldır biliyoruz. Osmanlı’nın Müslüman olanlarının övündükleri bir kültürleri vardı. Ve bunun Batı ile ilişkisi çok sınırlıydı. 28 Çelebi Mehmet Efendi Batılı olmak için değil, Batı’yı görmek için Fransa’ya gitmişti. Fransız elçisi ChoiseulGouffier, Halil Hamit Paşa’ya, “Eğer Türkiye büyük devletler arasında kalmak istiyorsa imparatorluğun yalnız idaresini değil, Osmanlıların karakterini de değiştirmeye gereksinmesi vardır: Siz felaketlerinizden dolayı kendinizi suçlayınız. Araçlarınızın ilkelliği, cehaletiniz, donanmanızın kararsızlığı ordunun başıboşluğu felaketlerin nedenidir, diyordu (T.O.E.M. I, 28 (yenitertip)’dan Enver Ziya Karal). Ve Osmanlı tarihinin özellikle III. Selim’den sonraki çağı Batılılaşmanın içeriğini tartışarak geçmiştir. Fakat 20. Yüzyılın başında hatta Cumhuriyetin başında da aynı düşüncede olanlar hep oldu. Bunların Kurtuluş Savaşı bittikten sonra “Yunan’dan kurtulduk bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız”, dediklerini Falih Rıfkı anlatır. Bugün geriye bakıldığı zaman fikir planında bu tavır bir yakınma ve kendine acıma ile birlikte, bir kimlik savunması olarak gözükür. Değişik tanımlar yapılabilir. Batılı gibi giyinen herkes Batılıdır; Batılı gibi örgütlenmiş her iş yerinde çalışan adam Batılıdır. Uçak şirketi, banka, büyük satış merkezi gibi doğrudan iş yerinin örgütlenmesi ve amacının işlevsel tanımına bağlı her şey Batılıdır. Daha genel olarak ‘Batıdan ithal edilen her şey Batılıdır.’ denilebilir. Fakat bu şeyin kullanılma koşullarını yerine getirmeyen bir Batılı değildir. Otomobil kullanan imam Batılı değildir. Olması da gerekmez. Gerekli emniyet ve trafik kurallarına uyulmadan kullanılan otomobil Batılı değildir. Burada kilit olgu kullanışa ilişkin olan yöntem ve daha genel olarak tekniktir. Biz Batılılığı İngiliz sicimi, İsveç çeliği, Mercedes ve Alman bombasıyla eşdeşleştirmekten vazgeçip, bunları üreten bilgi ve teknolojiyle eşdeşleştirmeyi daha beceremedik, ne yazık ki! İşi ithal olan tüccarlar Türkiye’yi yönlendiriyor. 14. YY’DAN BU YANA AVRUPALI Geriye bakıp Osmanlı nesiyle, nasıl Avrupalı oldu, sorusunun tek yanıtı yoktur. Osmanlı Devleti 14. Yüzyıldan başlayarak Avrupalıdır. Gerçi Avrupa’da Hunlardan, Ortodoks olup din değiştiren Bulgarlara, Peçeneklere, Kumanlara kadar Türk kökenli çok insan vardır. Rusya’da TatarSlavTürk karışımı ise başlı başına bir simbiyotik olgudur. Türklerin Avrupa’da varlığı, Belçikalı’nın Kongo’da oturması, Amerika’daki yerlilerin dışlanması ve yok edilmesi türünden bir süreç değildir. Romalı’yla Balkanlı’nın, ya da İspanyol’un örtüşmesi türünden bir bütünleşmedir. İspanyol kökenli, Slav kökenli Roma İmparatorları, idarecileri ve orduları gibi Osmanlı döneminde de devşirme sisteminin, sultanların Müslüman kökenli olmayan kadınlarının, çeşitli cemaatlerin Müslüman Türklerle Hıristiyanlar arasındaki simbiyotik yaşamın temel öğeleri olduğunu düşünmek gerekir. Bir Hıristiyan gencin ailesini, genç kızlığını, delikanlılığını unutması söz konusu değildir. Kaldı ki ne Osmanlı başkenti ne de başka kentler de sadece Müslümanların yaşadığı kentler değillerdi. İstanbul’un yarı nüfusu Hıristiyan ve Yahudi idi. Sokullu 18 yaşında devşirildiği zaman köyünün kilise korosunda şarkı söyleyen bir Slav genciydi. Sultan Sarayının doktorları çokluk Yahudi’ydi. Osmanlı denizcileri Akdeniz kıyılarından derlenmişlerdi. Ticari kaptanların çoğu Rum’du. Dış ülkelerle ticaret yapan tüccarlar çokluk Ermeni, Yahudi ve Levanten’di. Avrupa bu Osmanlıyı Müslüman olduğu için dışlamıştır. Fakat unutmamalı ki Ruslar da, Batı Avrupa’da uzun zaman barbar sayılmışlardır. KÖYLÜMSÜ TÜRKİYE Bugün Osmanlıya göre çok fazla Anadolulaşmış ve İslamlaşmış köylümsü bir Türkiye’de yaşıyoruz. Fakat Avrupa’nın Osmanlı’yı 18.19. Yüzyıllarda nasıl etkilediğini görmek için 19. Yüzyıl İstanbul’una, Osmanlı idarecisine ve aydınına bakmak gerekir. Bugün Avrupalı olmanın, Batılı olmanın pek çok CBT 1114/ 8 25 Temmuz 2008 GERÇEK BATILILAR VAR Yine de Türkiye’de Batılı gibi yaşayan milyonlarca insan var. Batı kültür ve yaşamını tümüyle benimsemiş kentliler büyük bir nüfus oluşturuyor. Bunları hiçbir politika eritemez. Büyük bir bölümü 1933’te tümüyle Batılı standartlara göre düzenlenmiş programlarla üniversitelerde okudular, kimisi doğrudan Avrupa ve Amerika’da yetişti. Bunlar Batı edebiyatını okurlar, bilime inanırlar, uygulama düzeyinde dinle ilişkileri yoktur. Olsa olsa Hıristiyan