28 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sayın Prof. Günkut Akın’a açıklama Biz sahiden Bizans kalıntılarının kurtarılmasını mı istiyoruz? Yoksa zaten var olmayan koruma pratiğinin eleştirisi ile mi ilgileniyoruz? Yanlış bir kararla ek bina yapımına izin verilmişse kuşkusuz eleştiri konusudur. Fakat ortadaki Bizans sarayını korumak daha önemlidir. Doğan Kuban Sayın Prof. Dr. Şahin Koçak’a teşekkür Bilim ve dinin yan yana yaşadıkları bütün tarih boyunca kanıtlanmış. Hatta İslam bilimi bile, dinle bilimin yan yana yaşadığını kanıtlayan bir şey. Avrupa tarihi, Osmanlı tarihi ve bugünkü Türkiye tarihi bunu belgeliyor. Koçak, bunlar çatışınca ne olacak, diye soruyor. Doğan Kuban Sayın Koçak’a hem tanıtma yazısını okuduğu için hem doğru gözlemlerle yazımı eleştirdiği için teşekkür ediyorum. Eğer tanıtma yazısında genelde Sezgin’in ve ara sıra da benim düşüncelerim karışıyorsa, bu benim kabahatimdir. Bir üslup bozukluğudur. Dikkatsizliğimden dolayı özür dilerim. 16.08.2007’deki bir makalemde, Abbasi bilimi Antikitenin çevirisidir, demişim. O yazımın kapsamı ve amacı içinde o doğru bir gözlemdir. Fakat “İslam bilim adamları, hiçbir şey yapmadılar” anlamını içermiyor sanırım. İslam düşünürlerinin katkısının Avrupa Ortaçağındaki yerinin bir transferden daha önemli olduğuna inanıyorum. Kaldı ki Fuat Sezgin’in yapıtı benim gözümü daha açmış olabilir. Bu konuda gelişen düşüncemi aşağıda biraz daha açıklamak olanağı bulacağım. “Din ve bilim, dünyayı tümüyle değişik algılama sistemleri üzerine kurulmuştur,” sözü tümüyle bana aittir. Bence bilimi akıla, inancı ise duyguya, irrasyonele bağlamak, dünyada binlerce kez söylenmiş bir şey. Bunların yan yana yaşadıkları ise bütün tarih boyunca kanıtlanmış. Hatta İslam bilimi bile, dinle bilimin yan yana yaşadığını kanıtlayan bir şey. Avrupa tarihi, Osmanlı tarihi ve bugünkü Türkiye tarihi bunu belgeliyor. Koçak, bunlar çatışınca ne olacak, diye soruyor. Avrupa’da çatışma 15. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar sürdü. Bugün de devam ediyor. Amerika’da ‘yaratışçılık’ konusunu, Avrupa’da kilisenin sürüp giden rolünü anımsamak yeterli. Avrupa’da artık çatışmıyorlar. Erken İslam’da bilim dinle çatışmadı. Sonradan çatıştılar. Din egemen oldu ve İslam’da bilim bitti. Atatürk dönemi bu çatışmayı ortadan kaldırdı. Bunun aracı laikliktir. Örnek ise Avrupa ve Amerika idi. Bugünkü durum açık. İslam’da akıl ve nakil kesin olarak Gazali ile çatıştı. Gazali bir bakıma ara kesitti. Biri dışlandı. Ama İbn Sina Kanun’u ya da Şifa’yı yazmak için Allah’ın varlığını tartışma konusu yapmadı. Ben din ve bilimin uzlaşacağını hiç düşünmedim. Fakat yan yana yaşıyorlar. Bugünün Avrupa’sında birlikte yaşadıklarını görüyorum. İnsanın sadece akıllı değil, bazen de duygusal ve irrasyonel olduğunu kabul edince, sorunun bu iki doğayı bir arada yaşatmanın aracını bulmak ve sağduyunun egemenliğini sağlamaktan geçtiği söylenebilir. Sayın Koçak, kuşkusuz haklıdır. İslam ve Türkiye’yi sömürmek isteyenler dini araç olarak kullanıyor. Ne var ki bu din ve bilimin birlikte var oluşu gerçeğini değiştirmiyor. Onun için bizim asıl tartışmamız, yaşamak için aklın egemenliğine gerekliliği bilimsel olarak insanlara anlatmaya çalışmaktır. Çünkü bu yakın gelecekle bir ölümkalım sorunu olacaktır. Ilımlı İslam sloganının Avrupa ve Amerika’nın İslam toplumlarını köle olarak çalıştırma projesi olduğuna inandığımı varsayabilirsiniz. Biz aklın egemenliğinin getirisini ve yaşamın koşulu olduğunu dünyayı örnek göstererek anlatmaya çalışıyoruz. Kimisi de sömürge olmayı bile kabul eden bir cehalet içinde yaşıyor. Anlatmaya devam. Ama dikkatli okumanız için teşekkür ederim. S ultanahmet Cezaevi’nin Four Seasons Oteli olarak restorasyonundan sonra yapıya ek isteğinin neden olduğu durumun ayrıntılı ve doğru bir analizini Prof. Dr. Sayın Günkut Akın yapmış. Türkiye’de tarihi çevre koruma alanını 55 yıldır izleyen biri olduğum için hiç şaşırtıcı değil. Böyle sayısız olay sergilenebilir. Beni iyi tanıyan Akın’ın bu bağlamda iki yazımın bu inşaatı ‘açık ve örtülü’ olarak destekleyen görüşler olarak tanımlaması ise biraz garip. Koruma konusunda yarım yüzyıldır mücadele eden ve bu nedenle 1983’den bu yana (Emre Kongar’ın müsteşarlığı dönemi dışında) bu alandan ihtimamla dışlanmış birini ima ile bile olsa suçlaması, bence biraz ayıp olmuş. Fakat bundan da daha kötüsü, iyi niyetli akademisyenlerin Türkiye’deki tarihi çevre konusunda gösterdikleri saflık. Herhangi bir koruma sorununa daha geniş bir perspektiften bakması gerektiğini hatırlatmak için yazısını yanıtlıyorum. Kanımca bu durumların analizinde sorunun kültürel parametrelerini unutmamak gerekir. Yani Akın’ın her dediği doğru, ama sorun temelde bu değil. İstanbul’da bir tarihi yapının yaşatılması, hele bu bir Bizans sarayı olursa, koruma bağlamında yapılan yanlışlıklardan daha önemlidir. Neden? GEÇMİŞE HAKARET Four Seasons olayı temel yanlışlar içeren bir uyguluma. Akın bu davranışın geçmişe hakaret olduğunu söylüyor. Haklı. Geçmişe hakarettir. Ama bugün Türkiye’de tarih öncesinden bugüne ne kadar çok şeye hakaret ettiğimizi, hatta Cumhuriyete ve Atatürk’e yapılan hakaretleri bir düşünsek, belki olaya yaklaşmak daha tutarlı olur. Buna ‘Bizans Sarayını korumakla Cumhuriyeti korumak birbiriyle ilgili mi?’diye sorulabilir. Evet, tüm tarihe saygı ile ilgilidir. Tarih bilincinin temelinde insan yaşamına ve yarattıklarına saygı olmalıdır. Biz cehalet yangınlarından ve yağmadan mal kaçıranlarız. Bu ara kesitlerde yangının nasıl çıkarıldığı kadar, yangından mümkün olduğu kadar şey kurtarmak ta önemlidir. Bugün tarihi tahribe, yağmaya yönelik kültürel davranışlara ses çıkarmadan yaşayıp, tek bir olaya ateş püskürmek, ne kadar haklı olsa da, bu olaylara neden olan davranış biçimini göz ardı etmemizi gerektirmez. İstanbul talan edilirken, Bucoleon Sarayı, Constantinopolis’in ilk büyük bazilikalarından biri olan Studios bazilikası harabe olarak dururken ve Hipodrom’un Sfendone’si bir çöplükken ve Sultanahmet’ten aşağıya turistik oteller birbiri ardından açılırken, Bizans Saray kalıntısı üzerine bir otel daha inşa edilmesini bir tarihe hakaret olarak sunmak, doğru da olsa, çok geç uyandığımız kanısı uyandırıyor. Koruma bağlamında aydın protestosu sürekli olmalıdır. Tek tek olaylara saplanınca asıl olayı unutuyoruz. Four Seansons olayı da bu gözlemi doğruluyor. Buna neden olan kültürel yapıyı da unutmayalım. Yangından can kurtarırken yangın niye çıktı tartışmasını sonraya bırakmalıyız. Bizde her ameliyat (restorasyon) bir sakatlıkla sonlanıyor. Bu sorumluların davranışları ile ilgilenmek ameliyatlarla ilgilenmekten daha önemlidir. Biz sahiden Bizans kalıntılarının kurtarılmasını mı istiyoruz? Yoksa zaten var olmayan koruma pratiğinin eleştirisi ile mi ilgileniyoruz? Yanlış bir kararla ek bina yapımına izin verilmişse kuşkusuz eleştiri konusudur. Fakat ortadaki Bizans sarayını korumak daha önemlidir. Metronun liman ortasından geçmesini eleştirelim. Ama limanın kalan verilerini korumak ve değerlendirmek daha önemlidir. İstanbul’da on binlerce koruma ayıplı olay var Ama Bucoleon sarayını, Hipodrom’un Sfendone’sini koruma için harekete geçmek bunları tek tek tartışmaktan daha önemlidir. Sultanahmet’teki durumla ilgili yazımı yazarken elli yıldır yaptığımız tartışmaları yinelemek yerine, çıkan kalıntıların görkemi ile daha çok ilgilenmiştim. Ve bu konudaki düşüncem hiç değişmedi. BU SORUNUN İKİ BOYUTU VAR: a. Antik bir Bizans kalıntılarını koruma bağlamında Bizans sözünü ağzına bile almak istemeyenlerin kültürel ağırlığı. Bizans bunlar için sadece yenip yok ettiğimiz düşman olarak var, bir kültür, bir uygarlık olarak yoktur. Eğer kiliseleri camiye çevirmek gibi İslami bir gelenek olmasaydı, hiçbir kilisenin kalmayacağından emin olabiliriz. Kaldı ki bu düşmanlık başka dini ve kültürel şovenizmler için de söz konusudur. Bulgaristan ve Yunanistan’da kaç tane Osmanlı camisi kaldı? b. Sorunun ikinci boyutu sorumlulardaki koruma kavramıdır. Bütün çabalara, yasalara, okullara, kurullara ve resmi örgütlenmeye karşın ‘tarihi çevre koruma’ toplum kültürünün sahip çıktığı bir konu değildir. Süleymaniye, Zeyrek, Kocamustafapaşa semtleri Bizans Sarayı kadar önemli değil miydi? Bizans Sarayı üzerine otel yapan bu toplum, Konstantin forumunu da, Teodosius forumunu da, Arkadius forumunu da, Hipodromu da, Akropolu de ortadan kaldırmıştır. En büyük Roma limanının ortasından metro geçirmektedir. İstanbul’da ve Anadolu’da Osmanlı kent dokusunda yok edilmiştir. Four Seasons bu süreçte yaygın olan başka bir örnektir. Kültür Bakanlığına Turizm’i ısrarla ekleyen bir politik ortamda yaşıyoruz. Akın, benim Turizm ve Korumanın birbirleriyle bağdaşmadığını anlatan yazılarımı okumuş olmalıdır. Onunla mimarın, korumacının, aydının davranışlarının bu bağlamda yeterliliği ve içeriği konusunda tam anlaşamadığımızı söylemem gerek. CBT 1114 / 20 25 Temmuz 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle