Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu Vagus siniri midenin dolu olduğunu beyne bildiren sinirdir. Bu cihazın takıldığı obezlerin altı ay içinde kilolarının yüzde 38’ini yitirdiği görüldü. Karın bölgesinde cildin altına yerleştirilen bu cihaz, hastanın kontrolündeki bir açma kapatma düğmesi ile idare ediliyor. Cihaz, açık konumdayken düşük düzeyde elektrik akımı çıkartarak vagus sinirini bloke ediyor. Bloke edilen sinir, normal miktardaki bir öğünden sonra hastanın kendisini tok hissetmesine yol açıyor. Mayo Clinic’te başlatılan çalışmalara Norveç, Meksika, ve Avustralya’dan bilim insanları da katıldı. Çalışma Surgery isimli derginin Haziran 2008 sayısında yayımlandı. Cihazı geliştiren EnterMedics şirketi aynı zamanda araştırmayı da mali açıdan destekliyor (tanolturkoglu@gmail.com) Cep telefonu ile erişilemez bir noktada olmak neden bu denli korku verici bugünün modern bireyi için? Demek ki bugünün modern yaşamı kendisini bir şeyin parçası olarak göremeyen birey için dayanılmaz bir ortam sunuyor. Demek ki toplumsal yaşam daha acımasız, daha tehlikeli, daha katlanılmaz, vb. Telefonum Olmadan Asla Nomophobia 21. yüzyılda hastalıklar da değişiyor. Bir yanda kanser ya da AIDS gibi çözüm bekleyen ölümcül hastalıklar dururken öte yanda insanı düşündürmeden edemeyen ilginç hastalıklar da ortaya çıkmıyor değil. Daha önce Japonya’da ve İngiltere’de başgösteren bir hastalıktan bahsetmiştim. Hikikomori isimli bu hastalığa yakalanan evin (çoğunlukla) büyük oğlu odasına kapanıyor ve değil evden odasından bile aylarca çıkmıyor. Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de yapılan bir araştırma ortaya yeni bir fobinin de çıktığını gösterdi. Bu fobinin adı nomophobia. “No mobile phobia”nın kısaltılmış olan nomophobia mobil telefonunuzla erişim sağlayamama fobisi olarak tanımlanıyor. Çalınma, kontür bitmesi ya da kapsama alanı dışında kalma gibi nedenlerle cep telefonunuzla erişemez veya erişelemezseniz “vay başıma neler gelecek” fobisi yani. İngiltere’de iki bini aşkın kişiyle yapılmış bir araştırmanın sonucunda katılımcıların %53’ünde böyle bir fobi olduğu tespit edilmiş. Nomophobia’ya sebep olan temel neden ise aile ya da yakın arkadaşlara ulaşamama korkusu. Diyelim ki telefonunuzun pili bitti ve tam da evi arayıp çocuğunuzun okuldan gelip gelmediğini teyid edeceksiniz. Bu durumda ne yapacaksınız? İşte bu erişememe riskleri günümüz insanında bu tür korkular yaratıyor. Acaba dün neden böyle sorunlarımız, korkularımız yoktu? Ya da vardı da biz mi bilmiyorduk? Bu model bana Kaos Teorisi’ni anımsattı. Genel geçer fizik kuralları çerçevesinde “ihmal” edilen durumlar ihmal edilmeyip de ilgilenildiğinde ortaya “Çin’deki bir kelebeğin kanat çırpmasının Florida sahillerine tayfun getirebildiği” gerçeğini çıkabilmesi gibi. Biz bunu bilmeden önce de kelebekler tayfuna sebep oluyordu. Değişen şey biz sadece “bilmediklerimiz alanını” biraz daha daralttık ve bunu bilebilir hale geldik. Bilinçlendik. Dün de çocuğunun acaba zamanında ve kazasız belasız eve gelip gelmediğini merak eden ebeveynler vardı. Ancak o zamanın bilgi alanı içinde bunu öğrenmek ya imkansız ya da çok zordu. Ya sokaktaydı, ya evde telefon hattı yoktu vb. O nedenle de o bilgiden yoksun olarak geçen birkaç saat ile yaşamaya alışılmıştı. Şimdi bilmediklerimizin alanı biraz daha daraldı. Elimizde cep telefonları var. O halde dilediğimiz an dilediğimiz kişiye ulaşabilir ve iletişim kurabiliriz. Öte yandan bugün de “kabul ettiğimiz” bazı eksiklikler var. Örneğin telefonla konuşurken karşımızdakini görebilmek daha henüz yeni sınırı aştı; gerçekleşmek üzere. Ama örneğin telefon konuşması yaparken birbirimize dokunabilme imkanı hala o erişilemez bölgede. Hal böyle olunca biz de bugün telefon görüşmesi yaparken karşımızdakine dokunamamayı, onu öpememeyi vb bir eksiklik olarak görmüyoruz. Ne zaman ki bu imkan da sağlanacak onu da büyük bir eksiklikmiş gibi görecek ve bu eksikliği gidermek için derhal kullanmaya başlayacağız. O halde elele giden iki durum söz konusu. Bir yanda yokluğunu bilmediğimiz şeyleri var edecek teknolojiler ortaya çıktığında o yokluktan kurtulma zorunluluğu. Diğer yanda ise kurtulamadıkça ortamın daha da dayanılmaz bir hale geldiği realitesi. Yukarıdaki örneğe geri dönersek. Cep telefonu ile erişilemez bir noktada olmak neden bu denli korku verici bugünün modern bireyi için? Demek ki bugünün modern yaşamı kendisini bir şeyin parçası olarak göremeyen birey için dayanılmaz bir ortam sunuyor. Demek ki toplumsal yaşam daha acımasız, daha tehlikeli, daha katlanılmaz, vb. Demek ki cebimizde telefon sayesinde bağlı olduğumuz o sanal iletişim ağı bile bize bir yere ait olma duygusunu veriyor. Eskiden yolda başımıza bir şey gelse sağdan soldan geçen hiç tanımadığımız insanlar bile kurtulmamıza yardımcı olabilirlerdi. Yani eskiden adı konmamış grupların doğal üyesiydi bireyler (mesela insanlık grubunun). Bugün bu doğallığın yerini teknolojik çözümler alıyorsa bu biraz da o doğal üyeliklerin sona ermesinden ileri geliyor olsa gerek. Her ne kadar yukarıda anılan anket işin bu yönünü irdelememişse de zamanında “sosyal devletin öldüğünü” ilan edenler aslında bunları da söylemişler de kimse duymamış! HASTANE MİKROBUNA KARŞI NANOTEKNOLOJİK KORUMA Metisilene Dirençli Stafilokok aureus (MRSA) bakterisi genellikle hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde sıkça bulunan bir mikroptur. Çoğunlukla vücut direnci düşük hastaları hedef alır ve tedavi edilmediği takdirde ölümlere yol açar. Hastaneleri bu mikroba karşı korumak için Alabama’daki Auburn Üniversitesi’nden Virginia Davis ve meslektaşları hastanelerde, yiyecek paketlerinde ve tıbbi implantlarda kullanılacak koruyucu bir kaplama malzemesi geliştirdi. Karbon nanotüpleriyle “lysozyme” moleküllerinin birleştirilmesiyle oluşturulan bu kaplama malzemesi, hücre duvarlarını yok ederek bakterileri öldürüyor. Lysozyme ayrıca nanotüplerin sert ve ince kaplama malzemelerinin içinde dağılmasını sağlıyor. 200 nanometre kalınlık oluşturacak şekilde üst üste yerleştirilen bu tabakalar, Stafilokok aureus bakterisini %94 oranında azaltıyor (Nano Letters, DOI: 10.1021/nl080522t). OYUNLARIN GERÇEKÇİLİK DOZUNU ARTTIRIYOR Sony Computer Entertainment Europe (SCEE), PS3 için yeni DUALSHOCK®3 Kablosuz Kumanda geliştirdi. Titreşim özelliği bulunan yeni DUALSHOCK®3, kullanıcıların, PS3’ün oyunlarını ellerinde hissetmelerini sağlıyor. Yüksek hassasiyeti ile dikkat çeken DUALSHOCK®3, yüksek tepki ve harekete duyarlılık özelliği sağlayan SIXAXIS teknolojisini destekliyor. Bluetooth® kumandasına sahip olan bu yeni kablosuz kumanda, oyunları daha gerçekçi bir hale getirirken, mevcut birçok PS3 oyunu ile uyumlu olarak çalışıyor (yazılım yükseltmesi 1.94 gerekiyor). Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1114/ 19 25 Temmuz 2008