27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner Susy çiftleri için de geçerli. cetiner.m@superonline.com SORULAR SORULAR Olağanüstü miktarda Susy malzemesi, uzayda salınabilsin diye ilk patlama sırasında üretilmiş olamaz mı? Ve bu parçacıkların da LHC’de oluşması beklenir ki o zaman bunların sanıldığı gibi bilinmez değil, evrenimizin büyük bir bölümünü oluşturan maddeden başka bir şey olmadığı ortaya çıkar diyor fizikçiler. Higgs parçacıkları, minik karadelikler ve Susy parçacıkları teorikçilerin hayal ürünlerinden yalnızca birkaçı. Fakat şimdi hepsi gerçek testleri geçmek için bekliyorlar. Atlas detektörünün odasında çalışan araştırmacılar bilgisayar başında, hızlandırıcının çalışması halinde detektörden ne tür sinyallerin geleceğini tahmin ediyorlar. Ve her seferinde uzaydan bir miyon geliyor ve izleri Atlas makinesinde kalıyor. Bu parçacıklar ise makinenin reaksiyonunu ölçmeye yaramakta. Ama tüm bunlar yine de detektörün veri göndermeye başlamasıyla ne olacağı hakkında bir fikir vermemekte. İşlemciler halen detektörün çalıştırılacağı o büyük günü bekliyorlar. İşte o zaman ivme halkasındaki ilk parçacıklar çarpışmaya başlayınca cam elyaf demetinden dijital bir Tsunami gelecek üzerlerine. Gerçi iki proton demetinin bir araya gelmesiyle her seferinde sadece yirmi çarpışma meydana gelecek ama parçacıklar henüz detektördeyken, ikinci çarpışma yaşanacak. Böylece bir saniyede 30 milyon proton paketi diğer paketle buluşarak, saniyede 600 milyon çarpışmaya neden olacak. Bu işlemler gerçekleşirken gönderilecek olan verilerle belki de Türkiye’deki tüm kütüphaneleri dolduracak kadar veri gelecek, hem de her saniye başı. Bu dünyanın en işlemcilerinin bile kapasitesine aşacak bir miktar diyor veri işlemde çalışan Doris BurckhartChromek. En önemli sorun ise hangi verilerin kaydedilmesi gerektiği. İşlemci mikrosaniyeler içinde hangi verilerin kaydedilmeye değer olduğuna karar vermek zorunda. Sonuçta filtrelerden 200.000 parçacıktan biri geçecek ve dolayısıyla da 200.000 parçacıktan biri analiz edilebilecek sadece. Kene virüsü konusunda dünyaca uzman, ama Sağlık Bakanlığı’nca “tanınmıyor”! Gülelim mi, Ağlayalım mı? Geçtiğimiz günlerde İstanbul son derece önemli bir bilimsel toplantıya ev sahipliği yaptı. Çok sayıda yabancı bilim adamı ve dünyanın konu ile ilgili en önemli otoriteleri bu toplantı için İstanbul’a geldiler. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin (KLİMİK) ev sahipliğinde Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği ve İtalyan Viroloji Derneği işbirliğiyle düzenlenen toplantının konusu “Viral Kanamalı Ateşler” idi ve asıl gündemi “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)” oluşturuyordu. Söz konusu toplantıya basın da doğal olarak büyük bir ilgi gösterdi. Ne de olsa KKKA, 2002 yılından başlayarak ülkemizde ciddi bir sağlık sorunuydu. Arjantin, ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, İsviçre, İsveç, Fransa, Yunanistan, Güney Afrika, İspanya, Slovenya, İran ve Belçika’dan 22 yabancı ve Türkiye’den 10 bilim insanının konuşmacı olarak katıldığı, Dünya Sağlık Örgütünün gözlemci gönderdiği toplantıya, ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH)’den uzmanlar da katıldı. Dünyada belki de KKKA ile ilgili düzenlenen bu en kapsamlı toplantının düzenleme kurulu üyesi ve sekreteri olan Doç. Dr. Önder Ergönül, konunun dünyadaki en önemli otoritelerinden biri sayılıyor. Ergönül, KKKA ve yeni ortaya çıkan infeksiyonlar konusunda, ESCMID (Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği), NIH (Amerika Birleşik Devletleri, Ulusal Sağlık Enstitüsü) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) toplantılarında oturum başkanlığı ve konuşmacı olarak görev aldı. Avrupa Birliği Çerçeve programlarında (FP7) 2007 yılında proje değerlendirme uzmanlığı yaptı. Halen Avrupa Birliği 7. Çerçeve programı kapsamında yürütülen “Vektörlerle Bulaşan Viral Hastalıklar” (20082011) projesinin yürütme kurulu üyesidir. Amerika Birleşik Devletlerinde Harvard Üniversitesi’nde epidemiyoloji eğitimi alan ve bu üniversitede yüksek lisansını tamamlamış Dr. Önder Ergönül, son iki yılda dünyada KKKA ile ilgili en çok bilimsel yayın yapan ve konu ile ilgili dünyadaki tek kitabın da iki yazarından biridir (CrimeanCongo Hemorrhagic Fever: A Global Perspective. Onder Ergonul & Chris A. Whitehouse, Yayınevi: Springer, 2007). Ama ne yazık ki, Doktor Ergönül, parlak kariyerine rağmen Sağlık Bakanlığı’nın gözüne girebilmeyi başaramadı. Nitekim Dünya Sağlık Örgütünün KKKA konusunda ülkemizde dikkate aldığı tek bilim adamı olan Ergönül’den Sağlık Bakanlığımız yeterince yararlanmıyor. Ergönül, 7 Temmuz 2008 tarihinde Radikal gazetesine verdiği bir röportajında KKKA’nın İngiltere veya Fransa’da görülmesi durumunda ne olurdu sorusunu bakın nasıl yanıtlıyor. “Öncelikle ‘liyakata dayalı’, bilimsel bir kadro oluşturulurdu. Liyakat derken uluslararası standartlarda bilimsel bir heyetten söz ediyorum. İkinci adım olarak bu kurula gerekli yetki ve sorumluluk verilir, gerekli altyapı ve bütçe desteği sunulur ve gerektiğinde bu kuruldan hesap sorulurdu... Kene aşısı için söyledikleri ise Bakanlığın söylediklerinden çok farklı. “Ülkemizde aşı çalışmaları ikna edici düzeyde değil. Çünkü Türkiye’de ‘şu anda’ bunun teknolojisi yok. Türkiye’de hangi aşı yapılıyor ki şu anda... Bunun için ciddi bir teknolojik yatırıma ve tabii ki bu yönde karar vermeye ihtiyaç var. Ama öyle bir kararlılık yok…” Doç Dr Önder Ergönül’ün Sağlık Bakanlığı tarafından yok sayılma nedeni “Kral Çıplak” demesi olabilir mi acaba? Ergönül, bakın aynı röportajında ne diyor? “Zaten son beş yılda, Sağlık Bakanlığı’nın oluşturduğu 25 kişilik KKKA Komisyon’una giremedim. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü dışında bana bir şey soran olmadı” Hadi buyurun buradan yakın… Dünyanın bildiği bir bilim adamına sahibiz, ama umursamıyoruz… Sevinelim mi, üzülelim mi? Yetkililer, ülkemizde halk sağlığı için büyük bir tehdit olan KKKA ile savaşmak için oluşturduğu komisyona Ergönül’ü almama keyfiyeti gösteriyor, “hakkınız var mı” diyemiyoruz. Gülelim mi, ağlayalım mı? YÜZLERCE BİLİMCİ Peki ama bir yazılım programı daha önce bilmediklerini nasıl yakalayabilir? Ya da bilgisayar en ilginç verileri çöpe atabilir mi? Ve çarpışmanın ışın bombardımanında bir sürpriz yaşandığında bunu fark edebilir mi? Bu tür soruları enine boyuna düşünen bilim insanları her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüler. Peki bu kadar büyük bir projede bu kadar çok bilim insanı ne şekilde bir arada çalışıyor? Bunun yanıtını sık sık Cern’e gidip incelemelerde, çeşitli toplantılarda ve konferanslarda bulunan sosyolog Karin KnorrCetina verdi. Otuz altı ülkeden iki bin yedi yüz kişinin bir araya gelmesiyle alışılmışın dışında bir kulüp oluşmuş burada diyor KnorrCetina. Bu dev projede, Türkler, Yunanlılar, Tayvanlılar, Çinliler, Ruslar ve Gürcüler uyumlu bir şekilde çalışıyorlar. İşin en ilginç yanı ise beli belirsiz bir hiyerarşinin hüküm sürüyor olması. Gerçi her şeyi koordine etmesi gereken bir sözcü yok değil, ama kimseye ne yapması gerektiğini söylemeye hakkı yok. Emir verme yetkisi bile olmayan bir patron! Cern’de yaşanan şu inanılmaz duruma bakın. Umalım ki bu kadar insanın çabaları boşa gitmesin ve dünyanın en güçlü parçacık hızlandırıcısının devreye girmesiyle, parçacık dünyasına yepyeni pencereler açılsın. Kim bilir belki de Higgs parçacıkları ve süper simetrik parçacıklar bile bulunur. Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede Kaynaklar: Der Spiegel 27/2008, www.weltderfizik.de, www.kosmologs.de CBT 1114/ 15 25 Temmuz 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle