Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kalkıp ilaçların jenerikleri üretildiğinde fiyatları da düşer. Yeni moleküllerin ilaç olabilmesi için eski tedavilere daha üstün olduğunun gösterilmesi gerektiğinden ve biraz önce belirttiğim nedenlerle daha pahalıya satıldığından, kabaca yeni ilaçların en azından kanser alanında çok genel anlamda daha etkili olduğu söylenebilir.” İlaç fiyatlarının çok önemli bir konu olduğuna dikkat çeken Dr. Mandel, yüksek teknoloji gerektiren ilaçların oldukça pahalı olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Bunlar arasında, hedefe yönelik ilaçlardan monoklonal antikorlar ve tirozin kinaz reseptör antagonistleri ya da yeni damar yapımını engelleyen ve oldukça yaygın olarak kullanıma girmiş ilaçlar vardır. Bunların yerini tutabilecek daha ucuz ilaçlar henüz elimizde yok. Zaman içinde belki daha kolay ve ucuz yöntemlerle elde edilirlerse fiyatları daha uygun olabilir.” İLİK VE KÖK HÜCRE NAKİLLERİ İÇİN DONANIMLI MERKEZLER İlik ve kök hücre nakillerinin ülkemizde yaygın biçimde yapılabilmesi için hastanelerimizde koşulların uygun olup olmadığı yönündeki sorumuzu Dr. Demir şöyle yanıtladı: “Bu uygulamaların yaygın olarak her yerde değil de özelleşmiş ve donanımlı merkezelerde yapılması daha doğru. Dünyada da uygulama bu yönde.” Diğer taraftan bu konunun başlı başına bir yazı konusu olduğuna dikkat çeken Dr. Çetiner, ülkemiz altyapısında ciddi sorunlar olduğunu söyleyerek, bunları şöyle sıraladı: “Yardımcı personel eksikliği, uzun zamandır kapalı olan hematoloji uzmanlık kadroları nedeniyle hekim eksikliği, alt yapı eksikliği gibi nedenlerle ciddi sorunlarımız var. Kemik iliği nakli sayısı ne yazık ki, olması gerekenden çok düşük ve birçok hasta nakil için sıra beklemekte. Yetmiş milyonluk Türkiye’de 200’in altında hematolog mevcut olup, bunların sadece yarısı kemik iliği nakli ile uğraşıyor. Ülkemizde kemik iliği nakli yapan merkez sayısı sadece 23’dür. Oysa ABD’de 260 merkez mevcut olup hematologonkolog sayısı 6300, İngiltere ve Almanya’da 1000’in üzerinde. Nüfusu sadece 5 milyon olan İrlanda’da 40 hematolog mevcut. Türkiye nüfusuna göre yılda 4000 nakil yapılması gerekirken sayımız ne yazık ki 800 civarında.” harcanan milyonlarca doların çöpe gitmesi anlamına gelir. Ancak yine de dolaylı çalışmalar ile bu tür karşılaştırmalar yapılabilmekte ve görece etkisiz ilaç bir süre sonra piyasadan silinmektedir” diyor. Prof. Dr. Nil Molinas Mandel Kanser aşıları konusunda Dr. Çetiner, Dr. Demir ve Dr. Mandel aynı görüşü paylaşıyor. Üçü de kanser aşılarının henüz çalışma aşamasında olup, etkinliklerinin net olarak kanıtlanmadığını, daha alınması gereken çok yol olduğunu söylüyorlar. Demir ve Mandel’e göre en etkin araştırmalar melanom üzerinde sürdürülüyor. Verimliliği, inovasyonu ve büyümeyi artırmak A TÜRK ARAŞTIRMACILARIN KATKISI Kanser tedavisindeki son trendlerin geliştirilmesinde Türk araştırmacılarının katkısı Dr. Demir’e göre çok kısıtlı. Bunun nedeni yasal uygulamar ve yanlış düzenlemeler. Öyle ki komşumuz Yunanistan’dan bile çok daha az klinik çalışma yapıyoruz. Dr.Çetiner de bu katkının son derece sınırlı olduğuna dikkat çekerek, ülkemizde özgün klinik çalışmaların sayılarının çok az olduğunu söylüyor. Bu durumda Türk hekimleri kendi verileri ile değil, başka ülkelerde yapılan çalışmalardan öğrendikleri ile hastalıkları tedavi ediyor. Çok uluslu çalışmalara genellikle hasta vermek dışında doğrudan bir katkımızın olmadığını belirten Çetiner, bunu iki nedene bağlıyor: “Biri bürokratik zorluk. İkinci neden ise ülkemizde herkesin kobay olmaktan korkması. Oysa ABD’de her hasta neredeyse bir klinik çalışmanın parçası. Türkiye tüm dünya ilaç pazarının %1'i, ama aynı oranda bilimsel çalışmalara katkı yok. İlaç firmaları Türkiye'yi koca bir pazar olarak görüyorlar sadece.” KÜR ŞANSI OLMAYAN KANSER TÜRLERİ Kimi kanser türlerinin tıpkı yüksek tansiyon gibi tedavi edildiği sürece kontrol altında tutulabildiğini belirten Dr. Çetiner, “Aslında nasıl yüksek tansiyonda tam iyileşme sağlanamıyor ancak kontrol edilebiliyorsa, kimi kanser türlerinde de benzer biçimde hastalığı kontrol altına alabiliyor ve şaşırtıcı sağ kalım süreleri sağlayabiliyor ve yaşam kalitelerini arttırabiliyoruz” diyor. Ülkemizin bu açıdan şanslı sayılması gerektiğini belirten Çetiner, birçok ilacın neredeyse birçok batı ülkesi ile aynı zamanda ülkemizde ruhsatlandırıldığını ve geri ödemeye girdiğini söylüyor. Ülkemiz de olmayan ilaçlar da Sağlık bakanlığı kanalıyla ve onun uygun gördüğü durumlarda geri ödeme kapsamında ülke dışından sağlanıyor. Dr. Mandel de gerektiğinde kanser ilaçlarına da ulaşmak konusunda sıkıntı yaşamadığımızı belirterek, birkaç yıl öncesine kadar “tedavisi yok”’ denilen bazı kanser türlerinin tedavisinde de başarılı sonuçlar ortaya koyan yeni ilaçların geliştirildiğini söylüyor. İLAÇ KOMBİNASYONLARI VE AŞILAR Kanser tedavisinde kullanılan ilaç kombinasyonları konusunda farklı şirketlerin ürettiği ilaçların yanyana getirilmesinde de ciddi sorunların yaşandığını belirten Dr. Çetiner, “Aynı tedavi indikasyonu ile kullanılan iki yeni ilacın birebir karşılaştırıldığı, ileriye dönük, randomize çalışmaların yapılması neredeyse olanaksızdır. Hiçbir ilaç firması bu tür çalışmaların yapılmasına razı olmazlar. İlaçlardan birinin diğerine üstün olması, daha az etkili ilacın, dolayısıyla ona CBT 1112/8 11 Temmuz 2008 BD’de yerleşik olan The Brookings Institute ve The Information Technology and Innovation Foundation adlı kurumlar, Haziran 2008’de iki adet rapor yayımladı. İnovasyonun ve kümelenmenin ABD için önemini vurgulayan her iki rapordan inovasyonla ilgili olanı (Ulusal İnovasyon Kurumu (National Innovation Foundation) Aracılığı İle Verimliliği, İnovasyonu Ve Büyümeyi Artırmak) Rekabet Postası’nın 16. sayısında özetlendi: Amerika’nın Önünde Bulunan Tehdit: Başarı için eylem kaçınılmaz öneme sahiptir. İnovasyon ekonomik büyümeyi yönlendirmekte, Amerika’nın yaşam standartlarını belirlemektedir. Küresel rekabet arttıkça, Amerika’nın inovasyonda sahip olduğu lider konumu daha çok tehdit hissetmektedir. Bir rakamla örnek verilecek olursa; ABD’nin dünyadaki toplam ArGe harcamalarındaki payı 1986 yılındaki %46 seviyesinden 2003 yılında %37’ye düşmüştür. Son derece önemli olmasına rağmen, temel araştırmaya ve bilim eğitimine genişletilmiş ölçekte de olsa destek verilmesi artık yeterli değildir. Federal düzeyde sağlanacak kapsamlı, hedefi iyi belirlenmiş ve açık bir inovasyon destek sürecinin var olmaması durumunda, ABD’nin rekabet gücü olumsuz bir biçimde etkilenecektir. Mevcut Federal Politikaların Kısıtları: Amerika’nın mevcut inovasyon politikasına dair harcanan çabanın çok sayıda kısıtı olduğu görülmektedir. Düşük düzeyde fonlama ve merkezi yönetimdeki dağınıklık kısıtlara örnekler arasında verilebilir. Federal politikalar, etkin bir biçimde geliştirilecek olan yerel inisiyatifleri sınırlı miktarda desteklemektedir. Ayrıca, hizmetler sektörüne gerek duyulan ölçüde destek verilmemiş, küçük ölçekli firmalara ve üniversitelerin ArGe’nin ticarileşmesindeki rolüne dair geliştirilen desteklerin önemi yeteri kadar fark edilmemiştir. Federal Düzeyde Yeni Bir Yaklaşım: Federal Hükümetin, tek misyonu inovasyonu desteklemek olan bir organizasyonu yapılandırması gerekir. Bu yeni oluşum için yılda 1 ile 2 milyar USD bütçe ayrılmalıdır. Önerilen yapı, Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü ile birlikte hareket edebileceği gibi, Ulusal Bilim Kurumu (National Science Foundation) gibi özerk bir federal yapı olması sağlanabilir. Önerilen kurumun yapacağı işler arasında: • Sanayi ve üniversite arasında işbirliğini destekleyecek araştırma fonlarını sağlamak; • Teknolojinin ticarileşmesi ve girişimciliği desteklemek amacıyla eyaletler düzeyinde aktarılacak fonlar geliştirmek; • KOBİ’lere en iyi uygulamaları ve en iyi organizasyonel biçimleri aktararak teknolojinin kendi kurumları tarafından da benimsenmesini desteklemek; • Kümelerin gelişebilmesi için bölgesel sanayi kümelerini desteklemek; • Yeni kurulacak yapının desteğiyle, performansın ve hesap verme sorumluluğunun altını çizmek; bunun için de inovasyonun, verimliliğin ve firmalara sağlayacağı katma değerin ölçümlenebilmesi sağlamak; • Diğer kurumlara inovasyon konusunda bir uzman kurum olarak yardımcı olmak, hizmet vermek… Kaynak: www.brookings.edu, Boosting Productivity, Innovation, and Growth through a National Innovation Foundation, Robert Atkinson, Nonresident Senior Fellow, Metropolitan Policy Program Howard Wial, Senior Research Associate, Metropolitan Policy Program, The Brookings Institution