Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör “Burası aklın mabedidir ve ben de onun yüce rahibiyim. Onun kutsal alanını kirleten sizlersiniz. Kazanacaksınız, çünkü gereğinden fazla kaba gücünüz var. Ama ikna edemeyeceksiniz...” Rektör Olarak Bir Unamuno Olabilmek Geçenlerde HasanÂli Yücel’den sonra Türk yüksek öğretim tarihinin en büyük yöneticisi olduğu kanısında olduğum dostum Kemâl Gürüz’le bir telefon konuşması esnasında sohbet bir rektörün ne olması gerektiği konusuna geldi. Yeni atanacak rektörleri ne denli zor bir ortamın beklediğini irdelerken Kemâl birden “Ah! Bir Unamuno olabilmek!” deyiverdi. Sonra da, “Unamuno olayını köşende herkese hatırlat. Hatırlat ki adam olan nasıl rektör olur, belli olsun” dedi. Olay şudur: Bask kökenli büyük filozof ve edebiyatçı yazar Miguel de Unamunoy Jugo (18641936) 1936 yılında Salamanca Üniversitesi Rektörü’ydü. O yıl Kolomb’un Amerika’yı keşfettiği günde üniversitede “Irkın Günü” adlı büyük bir tören yapılıyordu. Törende kimler yoktu ki? Salamanca Psikoposu Dr. Plá y Daniel,yabancı Lejyonunun kurucusu olan General Millán Astray ve en önemlisi, Franco’nun eşi Doña Carmen! Dominikan Papazı Peder Vicente Beltrán ve kralcı yazar José Maria Pemán’dan sonra Profesör Francisco Maldonado da ateşli bir konuşma yaparak Katalan ve Bask milliyetçiliğine saldırdı, bunları sağlıklı bir vücuttaki urlara benzetti. Faşizm ise, İspanya’nın ona sağlığını iade edecek olan hekimiydi ve bu urları amileyatla kesip atacaktı! Ortalık iyice alevlenmişti. Arka sıralardan birden birisi Yabancı Lejyonun parolasını haykırdı: “!Viva la Muerte!” (Yaşasın Ölüm!) Derken General Millan Astray kanları kaynatan parolaları döktürmeye başladı: “İspanya!” diye haykırdı. Topluluk hep bir ağızdan “Tek” diye cevap verdi. Tekrar “İspanya” diye haykırdı tek gözlü General: “Yüce” diye karşılık verdi topluluk. Son olarak “İspanya” çağırısına” Hür” cevabı geldi ve bu arada bazı Falanjistler duvarda asılı duran Franco’nun resmine dönerek faşist selamı verdiler. Nihayet konuşma sırası rektöre gelmişti. Unamuno yerinden kalktı ve yavaşça kürsüye gitti: “Biliyorum” dedi,”hepiniz ne diyeceğimi bekliyorsunuz. Hepiniz beni tanıyorsunuz ve biliyorsunuz ki sessiz kalamam. Böyle zamanlarda sessiz kalmak yalan söylemek demektir, çünkü sessizlik, kabul anlamında alınabilir. Profesör Maldonado’nun konuşması hakkında hani konuşma denebilirse birkaç şey söylemek istiyorum. Basklar ve Katalanlar hakkındaki hakaretlerin ima ettiği kişisel saldırıları bir kenara itelim: Ben Balboa doğumluyum. Sayın Psikopos ise, hoşuna gitse de gitmese de, Barselona’lı bir Katalandır. Şimdi nekrofilistik ve zırva bir çığlık duydum: “Yaşasın ölüm!” Ve ben, ömrünü başkalarının anlayamamaktan kaynaklanan öfkesini uyandıran paradokslar oluşturmakla geçirmiş biri olarak size söyleyebilirim ki, bu saçma paradoksu çok itici buluyorum. General Millan Astray bir sakattır. Bunu hiçbir alçaltıcı imada bulunmadan söylüyorum. Bir harp sakatı. Cervantes de öyleydi. Ne yazık ki şu anda İspanya’da gereğinden çok fazla böyle sakat var. Eğer Tanrı yardımımıza gelmezse yakında çok daha fazlası da olacak. Beni üzen, General Millan Astray’ın toplum psikolojisini oluşturmasıdır. Cervantes’in ruh yüceliğine sahip olmayan bir sakat hiç kuşkusuz etrafında sakatlık yaratmaktan meş’um bir haz alacaktır.” Bunun üzerine Millan Astray kendini daha fazla tutamadı: “Entelektüellere ölüm” diye haykırdı. José Maria Pemán da telâşla “Yalancı entelektüeller kahrolsun” diye bağırdı. Ama rektörün durmaya niyeti yoktu: “Burası” diye devam etti “aklın mabedidir ve ben de onun yüce rahibiyim. Onun kutsal alanını kirleten sizlersiniz. Kazanacaksınız, çünkü gereğinden fazla kaba gücünüz var. Ama ikna edemeyeceksiniz. Zira ikna edebilmek için anlatabilmeniz lazımdır. Ama anlatabilmek için gerekene sahip değilsiniz: Akıl ve mücadelede haklılık. Sizi İspanya için düşünmeye davet etmeyi bile faydasız buluyorum. Benim işim bitti!” Büyük filozof Unamuno’yu orada Falanjistler tarafından linç edilmekten ancak Franco’nun eşi Doña Carmen kurtarabilmiştir. O akşam Salamanca’daki kulüpte de rektör aleyhine slogan atılmış, kendisi kulübü terke zorlanmıştır. Ama Unamuno’nun akıl lehine söyledikleri, insan haysiyeti ve insan düşüncesini savunmadaki korkusuzluğu tarihe geçmiştir. İşte bugün Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinde aklı ve onun ürünü olan insan haysiyetini bu şartlarda ve böyle koruyabilecek rektörler tarihe geçeceklerdir. Her yeni atanacak rektör Unamuno’nun sözlerini kulağına küpe yapsın. KUŞLARDA SÜRPRİZ AKRABALIKLAR Dış görünüş ve davranış biçimlerindeki benzerlikler her zaman yakın akrabalıklara uzanmıyor. Geniş kapsamlı bir kalıtım araştırması sonucunda kuşlardaki yaşam biçimlerinin ve dış görünüş özelliklerinin evrim sürecinde birçok kez birbirinden bağımsız olarak geliştiği anlaşıldı. Hayvanlar dünyasında en iyi araştırılmış olanlar kuşlar olmasına rağmen, evrimsel soyağacının çıkarılması bugüne kadar çok zor olmuştur. Uluslararası bir araştırma ekibi şimdi 169 kuş türünün kalıtımını inceleyerek bu konuyu biraz daha aydınlatmaya başardı. Buna göre dış görünüş epey aldatıcı. Çünkü görünüşleri ve davranış biçimleri açısından birbirleriyle akraba olabileceği düşünülen kuş türlerinin pek yakınlığı bulunmamakta. Kuşlar bugüne kadar üç gruba ayrılıyordu: Kara kuşları, su kuşları ve sahil kuşları. Bu sınıflandırma başlıca yaşam biçimi ve beden yapısına göre yapılıyor. Ne var ki son araştırmanın sonuçları bu sınıflandırmayla birçok açıdan çelişiyor. Örneğin suyu seven flamingolar sanıldığı gibi diğer su kuşlarıyla pek yakın değiller. Ve guguk kuşu da genetik açıdan diğer kuşlarla pek benzemiyor. Buna karşın birbirine pek benzemeyen ağaçkakan, baykuş ve gergedan kuşu arasında yakın akrabalık söz konusu. Kuşların evrimini anlamak, 65 milyon yıl önce tür çeşitliliğinde büyük bir patlamanın yaşanması nedeniyle çok zordu. Kuş türlerinin birden bire çoğalması yüzünden neredeyse hiç ara biçim bulunmamakta. Oysa kuşlardaki akrabalık ilişkileri karşılaştırmalı yöntemlerle ancak bu ara biçimlerle mümkün olabilirdi. Fakat son genetik araştırmayla bilim insanları şimdi kuş türlerini daha iyi bir şekilde sınıflandırabilecekler. den bağımsız olarak geçerliliğini korumakta diyor araştırmacılar. Özellikle de tropikal bölgelerde hem parazit hem de dil çeşitliliği daha zengin. Fincher ve Thornhill bu yüzden parazit ve hastalık riskinin çeşitli dillerin ortaya çıkmasında etkili olduğunu düşünüyorlar. DOĞUM ÖNCESİ DEPRESYON TEHLİKELİ Hamilelik sırasında depresyon geçiren kadınların çocukları daha yavaş gelişebiliyor. Sonuç, West of England Üniversitesi’ne bağlı Çocuk ve Adolesan Sağlığı Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen bir araştırmayla elde edildi. Araştırmacılar doğum öncesi depresyonunun kendine has etkileri olabileceğini söylüyorlar. İdrak yetisiyle ilgili sorunların ve dikkat çekici davranışların gelişme olasılığı üçte bir oranında artıyor. Araştırma çerçevesin CBT 1112/ 5 11 Temmuz 2008 de 19911992 yılları arasında doğum yapan 11.098 kadının verileri değerlendirilmiş. Hamilelik sırasındaki depresiflik derecesi dışında, çocuğun gelişimi sırasındaki depresiflik ve diğer tüm sorunlar arasındaki ilişki de saptanmış. Buna göre hamilelik sırasında depresyon geçiren kadınlardan dünyaya gelen çocukların yüzde ellisinde sorunlar saptanmış. Tehlikenin bir kısmı, hamilelik sırasındaki depresyonun, postnatal depresyon olasılığını yükseltmesine dayanmakta. Toity Deave ile çalışan ekip de riskin yüzde otuz dört oranında artmasını her şeyden önce prenatal depresyona uzandığını bulmuş. BBC’de yayımlanan habere göre doğumdan önceki depresyonun, doğum sonraki depresyondan niçin daha etkili olduğu henüz bilinmemekte. Fakat Deave, sonucun prenatal depresyonun çocuğun bilişsel gelişimi üzerindeki olumsuz etkiyi göstermesi açısından önemli olduğunu vurgulamakta. Nilgün Özbaşaran Dede