28 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kültür Metropol ve Gökdelen Spiegel dergisinin özel sayılarının sonuncusu ‘Architektur und Design’ (N. 4/2008) mimari ve tasarım konularını işliyor. Teması ‘Yarın nasıl yaşayacağız?’ Ünlü mimarların yapıtları, fakir ülkelerde dev kentler, Avrupa’nın Kopenhagen ve Barcelona gibi ‘cool’ kentleri ve Jakarta gibi 1318 milyonluk fakir insan depolarının sorunları ve fizyonomileri üzerine gözlemler ve pek çok bilgi bir araya getirilmiş. Spiegel böyle bir araştırma yapabilen dergilerin olağanüstü editörlük deneyini de sergiliyor. Doğan Kuban (UNO)’ya göre 38 milyonluk Tokyo ve 22 milyonluk Seul ile başlayan büyükler (megacity) içinde İstanbul en küçük: 10.000.000. (101215 arasında olabilir). Büyük kent nüfusları 38 milyona kadar çıkabildiğine göre İstanbul için gidecek çok yol var. Aklımızı kaçırırsak bugünkü Türkiye’nin yarı nüfusunu İstanbul’a getirebiliriz. İlginç olan gözlem şu: Zengin ülkelerde, sadece Kuzey Amerika’da New York (21 milyon), Los Gehry, Norman Foster gibi birçok star mimar Dubai’de. Bu çok ünlü starmimarları bazen akbabalara benzetiyorum. Üniversiteleri ve hastaneleri dışlarsak hiç kimse kalmayabilir. Çünkü hiçbir şey bilimsel bir endişe ile yapılmıyor. Ama bütün üniversite öğretim üyelerini, doktorları ve fabrikalardaki mühendisleri, teknik adamları katarsak İstanbul nüfusunun %10’una bulmak için büyük spekülasyon yapmak gerekir. İLGİNÇ İLİŞKİLER Bu genel istatistikler ilginç ilişkileri açıklıyor. 1. Fakir ve kalabalık ülkelerde büyük metropoller daha çoktur. İstanbul onlardan biridir. 2. Fakir ülkelerde gökdelen daha çoktur. 3. Fakir ülkelerin büyük metropollerinde bilimsel ağırlıklı işlerde çalışanların yüzdesi çok düşüktür (%510 arası) 4. Fakir ülkelerin metropollerinde büyük fakir mahaller vardır. 5. Bu toplumlar, bu dev yerleşmelerin sorumlarını çözecek bilimsel potansiyele sahip değildir. Toplumda bu potansiyel olsa bile, politika böyle bir gücü kullanamaz. Çünkü fakir ülkelerde yapılaşma ile sömürü ikiz kardeş gibidir. Bu egemenliğin bilim düşmanları elinde olduğunu, bu da bilim düşmanlığı ile fakirlik arasındaki ilişkinin doğru orantılı olduğunu gösterir. Bütün bunlar para ve tüketim imgeleriyle sömürüye açık kalabalıkların acıklı dünyasının görüntü AHLAKSIZLIĞIN KANITI Fakir ülkelerde kentlerin içinde gökdelen urları yükseldikçe o balonları şişiren kentlerin sefalet mahalleri de artıyor. Jacarta’da, Mumbai’de, Hong Kong’da, Sao Paulo’da ve benzer kentlerde (UNO) istatistiklerine göre dünya nüfusunun 1/6’sı (bir milyar insan) gecekondularda yaşıyormuş. Bu manzaralara hastalık istatistiklerini, örneğin Afrika’da Aids’den kaç kişi öldüğünü eklemiyoruz. Buralarda çocuklar çöp ve lağımlar arasında, okul ve çocuk bahçelerinden uzakta eğer şansları varsa büyüyecekler. Kanımca bugünkü dünyanın ahlaksız olduğunun kanıtı bu mimari ve kentlerdir. Sao Paulo’nun, Mumbai’nin, Kahire’nin fakir mahalle görüntüsünü bir New York ya da Dubai gökdeleni ile, ya da Norman Foster’in Abu Dhabi için yaptığı bir sanal kent görüntüsünü gecekondu mahalleleriyle yan yana koyun bunları birlikte yaşatan egemen felsefenin insani ve ahlaki boyutlarını düşünün. Avrupa’da gökdelenli megacity yerine Barcelona, Kopenhagen, Amsterdam gibi küçük boyutlu (büyük) şehirler var. Kentsel araştırmacı Richard Florida’ya göre bunlar 3T düzeninde kentler: Teknoloji, talent (yetenek), tolerans’ın (hoşgörü) egemen olduğu yerler. Bu formülü İstanbul’a uygulayamıyoruz. Teknoloji ve yeteneği ithal ediyoruz. Hoşgörüyü de bütün kuralları tepetaklak ederek ters yönde gösteriyoruz. Onun için bizim İstanbul Kopenhagen değil, fakir bir Abu Dhabi oluyor, gecekondulu. Kopenhagen’in nüfusu 500.000, halkın kişi başına geliri Türkiye’nin 10 katı, nüfusun %62.5’u bilim ağırlıklı işlerde çalışıyor. İspanya nüfusu Danimarka’nın on katı. Barcelona’nın nüfusu 1.6 milyon, nüfus başına geliri de Türkiye’nin dört katı. Nüfusun %43.9’u bilim ağırlıklı işlerde çalışıyor. Amsterdam’ın nüfusu 740 bin, nüfus başına gelir Türkiye’nin sekiz katı, nüfusun %47.1’i bilim ağırlıklı işlerde çalışıyor. Bu kentlerde kimse gökdelenleriyle övünmüyor. Ve kimse gökdelen yaptırmıyor. Kentlerin nüfuslarının büyüklüğü ile gökdelen arasında iki tür ilişki var: New York, Los Angeles, Tokyo, Dubai gibi kalabalık ve zengin; ve Jakarta, Lagos, Mumbai gibi kalabalık ve fakir. Buradaki kalabalıklar zenginlerin gökdelen yapmak için sömürdükleri kalabalıklar. İstanbul on milyon (1215?), Türkiye’de adam başına gelir (5.0006.000) (istatistik gerçekse). Nüfusun bilim ağırlıklı işlerde çalışanı bilinmiyor. CBT 1112/2 11 Temmuz 2008 Angeles (13 milyon) ve Japonya’da Tokyo (36 milyon), Osaka ve Kobe (1317 milyon) listeye giriyor. Orta gelirli ya da ona yakın ülkelerde ise Seul (22 milyon), Mexico City (20 milyon), Sao Paulo (19 milyon), Buenos Aires (13 milyon), Rio De Janeiro (12 milyon), Moskova (10.5 milyon) nüfuslu kentler. Amerikalar tarihinin, özellikle New York; Los Angeles, Mexico City, Buenos Aires, Sao Paulo, Rio De Janeiro gibi yerleşmelerdeki nüfus yığılmalarının bu bölgelerin Avrupalılar tarafından fethi ile ilgisi var. Japonya ve Kore’de de yüzeylerinin darlığı, nüfuslarının çokluğu, sanayi konsantrasyonu ile ilişkili bir yığılma var. Geri kalan bütün büyük kentler çok nüfuslu fakir ülkelerde. Ve hepsi milyonluk (slum = gecekondu) halkı besliyor. Kuzey Amerika’da böyle kentler yok. Avrupa’da Londra, Paris, Roma bu listeye girmiyor. Avrupa kentlerinin pek çoğunun ortalaması milyonlara pek yanaşmıyor. Fakir ya da zengin her ülkede büyük kent kuşkusuz sermayenin de yoğunlaştığı yer. Spiegel’in gökdelenli fotoğrafları: Dubai, Abu Dhabi, Mumbai’den. Amsterdam ya da Kopenhangen’de gökdelen yok. Spiegel sadece Jean Nouvel’in Barcelona için tasarladığı ‘Torre Asbar’ı almış. Gehry’nin Bilbao’daki Guggenheim Müzesi gibi, bu da turist sinekliği olarak düşünülmüş bir yapı. Gökdelen zengini Dubai’yi ise dünya zenginlerinin daha doğrusu kapitalizmin İslam ülkelerinin ortasında kurduğu bir borsa lokantası olarak düşünebilirsiniz. Jean Nouvel, Ieoh Ming Pei, Zaha Hadid, Frank leridir. Rem Koolhaas kent ve mimariye ilişkin daha güçlü bir düşüncenin ya da söylemin gelecekte Çin, Hint, Yakındoğu’daki ülkelerde yeniden gelişeceğini düşünüyor. Ama uluslararası ortak bir söylem mi olacak, yoksa herkes kendi söylemini mi yeğleyecek, o konuda bir fikri yok. Rem Koolhaas starmimarlarla diğerleri arasında da fazla fark olmadığını da söylüyor. Kanımca tek fark, yıldız diye düşünülenlerin daha cesur çılgınlıklar yapacak kadar ün kazanmış olmaları ve tüketim hastalığına daha büyük katkılarıdır. İlginç olan aynı dergide, sağlıklı ve mutlu, bisikletlerine binmiş aileleri güneş enerjisi kullanılan iki katlı evleri önünde gösteren fotolar. Lüksün kaynayıp köpürdüğü ortamda bir milyar insanı sefil yaşatmak ahlaksızlık değilse nedir? Gösteriş, çılgınlık ve bir parça da tuz, biber gibi akıl. Türkiye’de gelişmiş dünyada senaryosu yazılan bir tiyatro oynanıyor, seyircisi cahil, hınk deyicisi cahil, oyuncusu cahil, yöneteni cahil.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle