28 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Marmara Denizi’nde Foraminiferler İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mehmet Sakınç’ın hazırladığı Marmara Denizi Bentik Foraminiferleri: Sistematik ve Otoekoloji isimli kitap, İTÜ yayınlarından Mayıs 2008’de çıktı. Foraminifera, 500 milyon yıldan beri okyanuslarda, zengin cins ve türleri ile bentik ve pelajik ortamlarda, coğrafik alanlara yayılan tek hücreli hayvansal canlılardır. Denizel ortamların belirlenmesinde ve petrol araştırılmalarında kullanılan en önemli tek hücreli grubudur. Paleoklimatik gösterge özelliklerine sahip olmaları; iklim araştırmalarında birçok sorunun çözümüne ışık tutmaları, güncel deniz araştırmalarında deniz kirliliği ve ortamların yorumlanmasındaki önemleri büyüktür. Marmara Denizi Bentik Foraminiferleri: Sistematik ve Otoekoloji isimli bu kitap, son yıllarda yapılan deniz araştırmalarının bir ürünü olarak hazırlanmıştır. Farklı derinliklerden alınan 45 dip çökeli içinde 42 familya, bunlara ait 155 tür ve 8 cins tanımlanarak elektron mikroskobu (SEM) ile görüntülenmiştir. Bu kitap, Deniz araştırmalarının yoğun olduğu özellikle Marmara Denizi ve diğer denizler için Bentik Foraminiferler konusunda bir başvuru eseridir. Düşünsek mi biraz hayatımız hakkında? Yoksa spor mu yapsak, “stres atmak” için? Resim mi yapsak, becerebildiğimizde spor olsun diye? Düşünmesek. Düşünmek yorucu. Üzücü. Hem neyimizle, hangi bilgimizle düşüneceğiz ki? Bilgisiz düşünce mi olur? Düşünsek mi Biraz? Önce iyice bir öğrensek, örneğin, “hayat” nedir, “yaşamak” nedir? Nereden, nasıl öğrenmeli? “Yaşama sanatı” üzerine okumalar mı yapsak, kitaplardan, internetten? Nasıl düşünülür bir hayat hakkında? Yargılarda mı bulunsak? İyi hayat nasıl olur? Nasıldır kötüsü? Bilmem. Birine sormalı. Kimdir iyi yaşayan, kimdir kötüsü? Birileri bilmeli. Kimdir bilen? Herkesin hayatı kendisine mi? Kimseler bilmez mi hayatın iyisini, kötüsünü? Yoksa bilmeyecek ne mi var? Paran varsa iyi yaşarsın yoksa kötü? Öyle mi? Parası olan iyi mi yaşıyor? Neden kötü yaşasınlar ki, karınları doyuyor, sağlık sorunlarına çözüm arayabiliyor, gezebiliyor; evleri, arabaları var? Yeter mi bu dediklerin, iyi hayatı anlatmaya? Daha nesi olsun ki? Karnı doyan, geçim derdi olmayan mutlu değilse nedir? Tersini düşünsek örneğin, parası olmasa da mutlu olsa? Neden olmasın, azıcık paramla görüyorsam ihtiyaçlarımı? Elbet, mutluluğun alt yapısı var; karnım doyacak, beni hayatta tutacak gelirim olacak. Sonra? “Mutluluk alt yapım” yerindeyse, üst yapım, mutluluk nasıl gerçekleşecek? Bu soruların ne anlamı var? İnsan sorgulaya sorgulaya mutlu olur mu hiç? Nerede görülmüş böyle mutluluk? Sokrat diyorlar, Felix Sokrates, böyle mutlu olurmuş. Diyormuş ki, “Üzerinde düşünülmemiş yaşam yaşamaya değmez.” Saçmalamıyor mu, bu Felix Sokrates (Felix, mutlu demek, o nasılsa mutlu olmuş, tek mutluluk yolu onunki mi?) Mutluluk bir eylemle kazanılır, etkin olmayla; düşünmekse, bir edilgenliktir; hiçbir şey yapmamaktır. Mutluluk ilişkilerle kazanılır; insanlarla birlikte yaşayarak, paylaşarak. Oturduğun yerde düşün Allah düşün, ne faydası var? Sâhi, düşünmenin ne faydası var? Eylem gerek bize. Mutluluk gerçekleştirilecek bir çabalar süreci ile çıkar ortaya. Ya yaşarsın mutlu olursun ya yaşarsın mutsuz olursun. Düşünmek, yaşamaya dâhil değildir. Yaşam, eylemlerden, edimlerden oluşur. Düşünme eyleme dönüştürülebiliyorsa anlamlıdır yoksa yararsız, boşuna bir gayrettir. Bir israftır! Hızlı düşünüp, hızlı kararlar alıp, uygulamaya sokmak gerekir. Söyleyeyim sana Sokrat gibi bir özlü söz “Uygulamaya sokulmayan düşünce, düşünülmeye değmez.” Peki, ben de sana, karşı soruyu sorayım: Nedir “uygulama”? Yaşamda işe yarama demek. Öyle mi? Peki, uygulamasız düşünme işe yaramaz mı? Bilmem. Yaramaz herhâlde. Örnek vereyim. Eksi sayıların karekökü var mı yok mu diye düşünsek? Saçma. Ancak, pozitif sayıların karekökü olur. Olabilecek şeyler üstüne düşünelim. Olamayacakları, şâirler, masalcılar düşünsün. Ya da siz zavallı felsefeciler? Peki, sevgili dostum, neyin olup neyin olamayacağını baştan bilme olanağı var mıdır? Elbette, görünen köy, kılavuz istemez. Köyü nasıl gördüğüne bağlı. Önündeki köyü, gördüğünü sanıp, göremeyen gafiller yok mudur? Uydurma! Cinleri, perileri falan mı göreceksin köyde? Anlamayacaksın ama yine de söyleyeyim: Giz, gözümün önündedir, göremediğimiz için giz deriz. Sokrat mı söylemiş bunu. Hayır, ben söyledim. Uydurdun demek ki! Mistik bir takım îmâlarda mı bulunuyorsun? İnsâf, bugün bilimin “görüverdiği” birçok şeyi eskiler göremiyordu. Neyse, şunu söyleyeyim hemen, örneğin 1 sayısının karekökü vardır, bu bakışla karmaşık sayılar dediğimiz sayılar alanına gireriz. Şaşıracaksın ama bilgisayarındaki elektrik devrelerinde, elektrik motorlarında, elektrik iletim ağlarında, senin her gün geçtiğin Boğaz Köprülerinde karmaşık sayılara dayanan hesaplamalar vardır. Birisi 1’in karekökünü düşünmeseydi, bu hesaplamalar yapılamaz, bu sistemler oluşamazdı! Gelelim mutluluğa! Düşünmenin bir eylem olabileceğini hiç düşünmedin mi? Uygulamadan kopmuş gibi görünen şu anda herhangi bir yararının, uygulamasının olmayacağını sandığımız düşünme etkinliği ile ortaya çıkan düşüncelerin yaşamımızı dönüştürmeyeceğini nereden biliyoruz? Düşünce ve eylem üzerine yaptığımız şu tartışmanın da bir düşünme etkinliği olduğunu unutmayalım. Düşünme, gereği gibi gerçekleştirilirse dünyayı anlamaya, anlayarak dönüştürmeye yol açabilir. Düşünme hayata dâhildir. Düşünceler yaşanabilir, paylaşılabilir, yaşamımızda etkin olabilir, bizi insan olarak geliştirip olgunlaştırabilir. Düşünsek mi biraz hayatımız hakkında? Düşünsek mi biraz düşünmek hakkında? Günlük yaşamın gürültüsünden, kitapların ağırlığından kurtulup. Bir zeybek oynasak mı düşüncelerle, bu Anadolu toprağında, bizi kendimizden alan baskıcı güçlere karşı? Hekim Olmak Ülkemizin “sivil toplumcu”luğun liderlerinden Prof. Türkan Saylan’ın bunun yanında sivil toplumculuğu kadar önemli diğer bir niteliği de, iyi bir doktor, hekim olmasıdır. Tıop bilimi tarihçisi Prof. Şefik Görkey, “Hekim Olmak 15.inde Başlayan ve Bir Ömür Süren Tıbbiye Aşkı” başlıklı kitabında, Saylan’ın bu yönünü belgesel olarak ortaya koyuyor ve Saylan da soruları yanıtlıyor. İskele Yayıncılık’ta çıkan kitapta (0212520 83 83) Türkan Saylan, Bir Meslek Olarak Hekimlik; HekimHasta İlişkisi; HekimHekim, HekimMeslek Örgütleri, Hekimİlaç Sanayi İlişkileri; HekimSağlık personeli İlişkisi. Tıp Etiği Konuları; Öğretim Üyesi Kimliği; YÖK ve YÖK Üyeliği... başlıkları altında, hekim yönünü anlatıyor. Prof. Görkey, aynı zamanda, lepra taramaları sırasında Türkan Hoca ile yaptığı Anadolu gezilerinden çok değerli anılarıyla yoğuruyor kitabı. Türkan Hoca, hekimliğin “tanrısal yönü”ne işaret ediyor, bu mesleği9n diğer mesleklerdern farklı yönlerini ortaya koyuyor ve “hastaya can veriyorsun yeri gelince... diyor. Hele hekimin, hastanın hastalık ve yaşam öyküsünün, hastalığını anlamada nasıl önem taşıdığının altını çiziyor. Bir Türkan Saylan belgeseli, Farklı yönleriyle ve renkli fotoğraflarla... Tayfun Akgül CBT 1112/11 11 Temmuz 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle