29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kalite, bilimin rehberliğinde ilkellikten uzaklaşmaktır! Prof. Dr. Mithat İdemen, TÜBA Onur Kurulu Üyesi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü mezuniyet töreninde ilgiyle karşılanan bir konuşma yaptı. Gençlere seslenen İdemen’in bu konuşmasını önemini gözeterek, biraz kısaltarak yayımlıyoruz. İdemen “Şu anda hayatlarının önemli bir evresini, öğrenim ve eğitim dönemini geride bırakıp kendilerine yeni bir yön seçme aşamasında olan sevgili öğrencilerimize ömürlerinin neredeyse üçte birini neden öğrenim ve eğitim amacıyla harcamış olduklarını, bu harcamanın sonunda kazandıklarından memnun olup olmadıklarını tartışmak istiyorum; çocukluk ve gençlik günleri bizim yaşadıklarımızdan çok farklı ve zor geçti. Görünen o ki; önlerindeki dönem daha da zor geçecek, diyerek sözlerine başladı. evgili gençler, bana göre eğitimin ve öğretimin amacı kaliteli toplumlar oluşturmaktır. Çünkü, ancak kaliteli bir toplum bütün bireylerine, köylü kentli, sağlam sakat, patron işçi, amir memur, esnaf işsiz, kadın erkek, güzel çirkin, beyaz kara vb türden ayırımlar yapmadan, çağdaş olanakların elverdiği ölçüde en güvenli ve en konforlu bir yaşamı, onurlu biçimde sunabilir. “İnanç, bilimsel yetersizBurada, günlük yaşamıliğin bir tezahürüdür. mızda oldukça sık kullandığımız bu kalite sözcüğü ile neyi Çünkü, insanlar güvenilir kastettiğimi biraz açıklamam bir temele dayanarak gerekir. Ben bu sözcükle, bilibaşkalarını ikna edememin rehberliğinde ilkellikten uzaklaşmayı kastediyorum. dikleri konularda ‘benim Bu, kolayca kazanılabilmesi inancım odur ki ’ diye sömümkün olmayan, toplumu ze başlamakta ve aynı oluşturan bireylerin özenle eğitilmesini gerektiren bir nidurumdaki insanları çateliktir. Çünkü toplumun karesiz bırakmaktalar. litesi onu oluşturan bireylerin Değişik konulardaki tarkalitesi ile belirlenir. tışmalara Tanrı adına kaBireyler, her şeyden önce, çağdaş bilimin temelini oluştılmış olan inanç sahipleturan kavramları, ilkeleri ve rinin hiddeti her zaman yasaları belirli bir düzeyde çok acımasız olmuş ve özümsemiş olmak zorundadırlar. Olaylara karşı gösterecekbazı insanlara yaşamı leri tepki, duydukları şeyleri zehir eden işkencelere benimsemeleri veya reddetdönüşmüştür” meleri ancak bu sayede ilkellikten kurtulabilir. Size sunulmuş bulunan eğitimin bu kadar uzun bir süreye gereksinim göstermesi, çağdaş bilimin eriştiği düzeyin yüksekliğinin bir sonucudur. Böyle bir eğitimi gereken ciddiyetle almak olanağını elde edememiş olanların bazı konulardaki tepkilerinin ve değerlendirmelerinin, hoşgörü ile karşılanamayacak düzeyde sizinkilere ters düştüğünü, bu nedenle de onları sizden uzaklaştırdığını her gün, endişe ile gözlüyorsunuz. S nın değişik yörelerinde sapasağlam varlıklarını sürdürmekte ve bin yıllara doğru uzanan geşmişte atalarımızın nasıl bir yaşam sürdürmüş oldukları hususunda bize ayrıntılı fikir vermekteler. Resimleri, heykelleri, mimari yapıları ve benzerlerini müzelerimizde, en değerli eşyalar arasında, titizlikle saklıyoruz. Onları, bugün büyük bir rahatlıkla, hatta hoyratça kullandığımız ürünlerle karşılaştırdığımızda ne denli bir evrim geçirmiş olduğumuzu kolayca anlıyoruz. Bilim geliştikçe, bir yandan, onun uygulamalarından oluşan mühendislik gelişmiş ve genişlemiş, diğer yandan da doğal olayları ve evreni kavrama yeteneğimiz artmıştır. Bunun sonucunda da inanç sözcüğü ile nitelendirdiğimiz paketin içine koyduklarımızın sayısı azalmaya ve günlük yaşamımızdaki etkinliği kaybolmaya başlamıştır. Örneğin, çok uzak sayılmayacak bir geçmişe kadar hararetle tartışılan konular arasında Dünya’nın düz ve yerinde duruyor olup olmadığı konusu da vardı. Tartışmalara inanç otoriteleri de Tanrı adına katılıp taraf tutmuş oldukları için, tartışmalar çok zor geçmiş, onların, ‘benim inancım odur ki’ diye söze başlayarak söyledikleri, küçük bir azınlığın dışında herkes tarafından yüzyıllar boyunca mutlak doğrular olarak kabullenilmişti. Onlara göre Tanrı Dünya’yı evrenin merkezi olarak, dümdüz yaratmıştı. Fakat insanlar Dünya’nın düz olduğu hususundaki inancın doğru olmadığını oldukça kolay ve çabuk anladılar. Benim ilk öğrencilik yıllarımda okuduğum ders kitaplarında, Dünya’nın yuvarlaklığını kanıtlamak amacıyla sıralanmış bir sürü basit kanıtlar bulunurdu. Bugünün kitaplarında artık bunlara yer verilmediğini sanıyorum. Çünkü, hiç eğitim görmemiş insanlar bile, evlerinin bir köşesindeki çanak antenlerin Dünya’nın etrafında dolanıp duran yapay uydulara baktığından şüphe etmiyor. Prof. Dr. Mithat İdemen FAUCAULT SARKACI YETTİ Dünya’nın yuvarlak olduğuna herkesi inandırmak, Tanrı adına tartışmalara katılan inanç otoritelerine bunu kabul ettirmek kolay olmuştu ama yerinde sabit durup durmadığı konusu o kadar basit değildi. Çünkü, ilkel düzeyde düşünebilen insanlar, hareket hakkında bir karar verebilmek için gökyüzüne çıkıp Dünya’yı uzaktan gözlemek gerektiği kanısındaydılar. Bu ise olanak dışı bir şeydi ve inanç savunucularını güçlendiriyordu. Ama yüz elli yıl kadar önce mekanik bilimindeki başarıların sağladığı bilimsel kalite, inanç gücünün sağladığı üstünlüğü yenip konunun bir parçasını daha tartışma alanının dışına çıkardı. 1851 yılında Faucault’nun Paris’de, Panthéon kilisesinde, herkesin önünde yapmış olduğu tarihi deney Dünya’nın bir eksen etrafında dönüyor olduğunu kaliteli insanlara ve toplumlara kabul BİLİMİN GELİŞMESİ VE İNANÇ CBT 1112 / 20 11 Temmuz 2008 Sevgili gençler, biraz önce sözünü ettiğim ilkellik, mühendislik ve teknolojik ürünler bakımından olduğu kadar, güzel sanatlar, müzik, felsefe ve inançlar bakımından da söz konusudur. Bin yıllar önce de insanların bu türden çabaları ve ürünleri olmuştu. O ürünlerin büyük bir kısmı, ne yazık ki; bugünlere kadar saklanılamamış, kaybolup gitmiş durumdalar. Ama bazıları, özellikle de resim, heykel ve mimarlık türünden olanlarla inanç paketlerinin bir kısmı dünya ettirmeye yetmişti. Kaliteli insanlar gökyüzüne çıkmadan, Panthéon kilisesinin içinde bazı matematik formülleri inceleyerek ve salınan bir sarkacı gözleyerek de Dünya’nın döndüğünü fark etmişlerdi. Böylece, kaliteli toplumlar için, bir yandan akla dayalı bilim güvenilirliğini kanıtlamış, diğer yandan da inanç paketi biraz daha küçülmüştü. Size hatırlatmaya çalıştığım tartışmanın üçüncü konusu, yani Dünya’nın konumunun sabit olup olmadığı, daha başka bir deyişle, onun mu Güneşin etrafında, yoksa Güneş’in mi onun etrafında dolanıp durduğu konusu yarım yüzyıl daha insanların zihnini meşgul etti. Bildiğiniz gibi, bu konudaki kaliteli tartışmalar yirminci yüzyılın başında her şeyi yeniden gözden geçirmemize; uzay, zaman, kütle, kuvvet, enerji, madde, evren vb kavramları yeniden tanımlamamıza neden oldu. İnanç paketi daha da küçüldü. Bilimin bugünkü düzeyi, bu hareketlerin nasıl oluştuğu hususunda bize öylesine yeterli bilgiler sunmaktadır ki; biz, ne zaman Ay veya Güneş tutulması olacağını ve bu tutulmaların Dünya’nın neresinden, nasıl gözlemlenebileceğini çok önceden, oldukça doğru bir biçimde tahmin edebilmekteyiz. Biraz önce tipik bir örnek olarak size hatırlattığım tartışmaların çok sayıdaki benzerleri, jeoloji, meteoroloji, tıp, tarım, beslenme, ekonomi, hukuk, aile, kıyafet vb. dallarda da vardır. Bunların bir kısmını günlük gazetelerde ve televizyon programlarında, maalesef, çok zaman harcayarak ve birbirimize olan saygımızı yitirerek sürdürmeye devam ediyoruz. Bu nedenle, henüz bizim toplumumuz için güncelliğini korumakta olan ve sizi de üzen bu konulardan örnekler vermeyi gereksiz buluyorum. YETERSİZLİĞİN TEZAHÜRÜ Sevgili gençler, bana göre inanç, bilimsel yetersizliğin bir tezahürüdür. Çünkü, insanlar güvenilir bir temele dayanarak başkalarını ikna edemedikleri konularda
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle