26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özgüdülü (Self Motive) Eleman İlanı Oryantalist, gelişime kapalı, katı kuralların ve hiyerarşinin egemen olduğu toplumlarda özgüdü, güdük kalmaya mahkum kalıyor. Ancak yine de yeşermenin güçlü içgüdüsüyle, baş göstermeden de edemiyor.. Dr. Yelda Özsunar Dayanır, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji; [email protected] Sözvarlığı ve sözlükselleşme Bir kültür öğesi olan dil, bireylerin toplumsallaşmalarını, ortak duygu, düşünce ve kazanımlarını paylaşmalarını sağlayan iletişim aracıdır. Dilin bu özelliği, onu oluşturan sözcüklerin, dolayısıyla sözvarlığının da belirlenmesi, toplumun ortak paydası olan iletişimin de sağlıklı gelişimini sağlayacaktır. Z. Doğan Koreli, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Anabilim Dalı, [email protected] D ünyaca ünlü bir üniversitenin biyomedikal görüntüleme bölümüne alınacak doktora sonrası eleman ilanını okuyorum. İşe alınacak elemanın eğitim nitelikleri sıralandıktan sonra, aranan özellik konusunda iş ilanı şöyle bitiyor: ‘Kişinin kendi gelişimi konusunda self motivasyonunun olması’, yani kendi kendini güdeleyebilmesi. Self motivasyon’un Türkçe karşılığına pek rastlamıyoruz. Çok sözü geçmeyen, ihtiyaç duyulmayan bir kelime olduğundan olsa gerek. Türk Dil Kurumu sözlüğünde olmasa da yeni yeni özgüdü kelimesi kullanılmaya başlanmış. Özgüdülü insan, yeryüzünün neresinde, hangi koşullarda olursa olsun kendini geliştirme, elindeki kaynakları değerlendirme ve üretme becerisi gösteren kişi demektir. Belki genetik, belki de çocukça merak duygusunun dış koşullarla budanmamasının getirdiği bir zenginlik. Bu zenginlik sayesinde özgüdülü insanları kendine çekebilen toplumlar veya üniversiteler geliştikçe gelişiyor. Oryantalist, gelişime kapalı, katı kuralların ve hiyerarşinin egemen olduğu toplumlarda özgüdü, güdük kalmaya mahkum kalıyor. Ancak yine de yeşermenin güçlü içgüdüsüyle, baş göstermeden de edemiyor. Zaman zaman üniversitelerimizde de boy gösteren bu insanların bir avucuna şans yardım ederse, yani gelişip büyüyebilecekleri ortam bulurlarsa ülkenin önde gelen bilim adamları veya öncülerine dönüşebiliyorlar. Aksi durumlarda ya deveyi güdemeyip beyin göçü kervanına katılarak bu diyardan gidiyorlar veya baskıcı ve ezici ortamlarda küçük mutluluklar peşinde kafalarını kuma gömüyorlar. Bu insanların zamanın yavaş akışına ve hiyerarşiye ayak uyduramayanları, zaman zaman ‘hırslı, açgözlü, asi, düzenbozucu’ gibi nitelendirmelerle karşılaşabiliyor. Bu konuya kafa yorarken aklıma şu soru geliyor: ‘Özgüdülü bilim insanı nasıl belli olur?’ Kendimi, iş ilanı veren bölüm başkanının yerine koyuyorum. Türkiye’de olsam, basitçe doçentlik sınavından sonra ne kadar üretken olduğuna bakardım diye düşünüyorum. Sınav ve akademik yükselme kaygısının kalktığı doçentlik sonrası dönem, aslında özgüdünün değerlendirilmesi için en uygun zaman. Ülkemizde doçentlik sonrası dönem, öğretim üyesine kendi özgüdüsünü sorgulaması açısından özgürlük ortamı sağlıyor. Özgüdüden yoksun akademisyenlere de bol bol üretmeme özgürlüğü... T eknolojik, toplumsal ve kültürel hayattaki gelişmelere paralel olarak dilin de gelişmesi ve değişmesi kaçınılmazdır. Ancak yeni kavramlara uygun olarak üretilen sözcüklerin de belli bir kullanım sıklığı edinip yaygınlaşmasının ardından, sözvarlığı ya da sözcük bütüncesi içinde yer alması gerektiği düşünülür. Bu durum, hem dilin gerçek sözcük varsıllığını ortaya koyacak hem de dilin ne kadar işlevsel ve devingen olduğunu kanıtlayacaktır. Gündelik dil içinde sıklıkla kullanılan ancak bir sözcük değeri kazanamadığı kanısından dolayı bir bütünce ya da sözlük içinde yer alamayan, ancak yeni bir üretim ve yeni bir gönderge oluşumu sonucu sözlükselleşmeye doğru kayan öbeklerin, Türkçe sözvarlığının yansıtılabilmesi için sözlük veya bütünce içinde yer alması gerektiği düşünülmektedir. Aksan’ın (2004: 7) da değindiği gibi, sözvarlığı sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuş simgeler, kodlar –ya da dilbilimdeki terimiyle göstergeler olarak değil, aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar dünyası, maddi ve manevi kültürünün yansıtıcısı, dünya görüşünün bir kesiti olarak da düşünülmelidir. Türkçedeki sözlükselleşmeye doğru bir eğilim gösteren öbekler de Türk toplumunun kavramlar dünyasını, Türkçenin üretme gücünü, Türk kültürünün özelliklerini ve toplumun dünya görüşünü özetler niteliktedir. SÖZLÜKSELLEŞME NEDİR? Yeni bir sözcüğün dilde belirli bir sözlüksel içerikle, belirli bir çapta yaygınlaşması, tutunması ve halk belleğinde yer edinmesi sözlükselleşme olarak adlandırılır. Sözlükselleşmiş sözcükler artık o dilin sözvarlığının temel bir üyesidir. Bir sözcüğün sözlükselleşme sürecini ortaya koymak için yapılacak en basit iş, genel sözlüklere bakmak olsa gerektir. Bugün, sözvarlığı içinde bulunan kimi sözcüklerin, bu çalışmada savunulduğu üzere öbek yapıların, kullanım sıklığı gözetilerek oluşturulan bütüncelerden yapılan belirlemelerle Türkçe sözlük kapsamına alınması gerekir. Ancak, sözcüklerin kullanım sıklığı gözetilerek oluşturulmamış genel sözlükler, bir sözcüğün yaygınlığı konusun Yazının devamı arka sayfada CBT 1106/ 21 30 Mayıs 2008 • Çocuklarımızın hareketleri de kısıtlı. Sokakta, bahçede oynama yerine TV önünde, bilgisayar önünde ya da ders çalışmak için masa başında geçiriyorlar zamanlarının büyük bölümünü. Bu hareketsizlik onların geleceklerine, sağlıklı yaşamlarına zarar veriyor. Erken kalp ve damar hastalıklarına, yüksek tansiyona, şeker hastalığına, kolesterol yüksekliğine, eklem bozukluklarına neden oluyor. • Erişkin kadın ve erkeklerde yaptığımız çalışmalarda yanlış beslenmenin yanı sıra hareketsizlikten kaynaklanan aşırı tartılı olanların oranı % 68 idi. Bunların % 32’si şişmandı. Kadınlarda şişmanlık oranı erkeklere göre % 15 fazla idi. Yani kadınlarda şişmanlıkobesite erkeklere oranla fazla idi. Her iki cinsiyette kan basıncı artımı yaklaşık % 1525 idi ve ilaç kullanıyorlardı. % 28’inde kolesterol değerleri yüksekti. % 12’si şeker hastası idi. % 8’i kalpdamar ilaçları alıyordu. 258 denekli bir grupta yapılan çalışmanın sonucu, görüldüğü gibi pek parlak değil… • Anne sütü ile en az 6 ay beslenen bebekler sağlıklı olacaktır. Kalp sağlıkları da öyle. 2 yaşına kadar anne sütünü verebiliriz. • Çocuklarımızı, tuz ve şekerden uzak tutmalı, yukarıda sözünü ettiğimiz yiyeceklerden uzak durarak, sigara içmeyerek, bol su içerek, doğal beslenerek, hareket ederek onlara doğru bir örnek olmalıyız. Boy ve tartımıza göre Vücut Kitle İndeksimizi bilmeliyiz. BMI denilen uluslararası ölçümde değer 25’in üstüne çıkmamalı. Bu değerlendirme şöyle yapılır; Boy X boy=bir değer çıkacak. Tartımız kilo olarak bu değere bölünecek, çıkan sayı; 18.5’ten az ise zayıflık., 18.525 arası normal., 2530 arası aşırı tartı., 3035 şişmanlık., 35 üstü ölümcül şişmanlıktır. Bel çevremizi; Kadınlarda 8088 cm., erkeklerde 9498 cm üstüne çıkarmamalı. da hiçbir bilgi veremez (Uzun, 2006: 89). Bu nedenle gündelik dilden yeni sözcük saptarken sözcüklerin kullanım sıklığı ve oluşturduğu bağlamlar da dikkate alınmalı. Sözlük hazırlama o dilin bütün özelliklerini taşıyan yazılı ve sözlü bütünceye dayanır. Sözlük hazırlama sürecinde işlevini yitirmiş, kullanım sıklığı olmayan, anlamına ancak sözlüğe bakınca ulaşılan ölü sözcükler sözlük içerisinden ayıklanır. Yine genel sözlüğün kapasitesini dolduran bilim, sanat ve mesleklerle ilgili çeşitli terimler, sadece ansiklopediler içerisinde madde başı oluşturabilecek birimler de sözlükten çıkarılır. Günlük hayatın akışı içinde türeyen, teknolojik gelişmeler sonucu yaygınlaşan, maddi ve manevi kültürü en iyi ve en özel biçimde taşıyan, kültürün kavramlar dünyasını temsil eden, dilin tipik özelliklerini yansıtan bütüncede var olan, kullanım sıklığı olan sözcükler, sözvarlığı kapsamında değerlendirilip sözlükselleşir (Günay ve diğer.,2007). Özellikle yazılı basında sıklıkla karşılaşılan öbek yapıların farklı gönderimleri bulunduğu ve bu yapıların birer sözcük değerleri olduğu için bunlar sözlükselleşmiş birimler olarak değerlendirilmelidir. Bu sözcük öbekleri bileşik sözcük, kalıp söz, kalıplaşmış sözcük veya deyim olarak değerlendirilebilir. Aşağıdaki örneği inceleyelim: davetiye çıkar : “… gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle kazalara davetiye çıkarmaya devam ediyor.” (Cumhuriyet / 26.02.2007) Örnekte ‘davetiye’ sözcüğü ‘çıkar’ eyleminin nesnesi olsaydı ‘davetiye’ yerine aynı bağlamda dilbilgisel açıdan geçerli olabilecek pek çok eşdeğerli nesne üretilebilirdi. Ancak burada ‘davetiye’ sözcüğü yerine geçebilecek başka sözcük ya da sözcükler bulunmuyor. Bu da ‘davetiye’ ad öbeği ile ‘çıkar’ eyleminin anlamlarını yitirerek kaynaşması ve bir bileşik eylem ya da öbekleşmiş sözlüksel bir birim oluşturmasının kanıtıdır. ‘Çıkar’ eyleminin birleşip kaynaşarak bileşik eylem oluşturduğu başka adlar bulunmaktadır (örneğin sonuç çıkar gibi). Ancak ‘çıkar’ eylemiyle birleşen bu ad öbekleri “davetiye” sözcüğüne seçenek olamamakta. Dolayısıyla burada belirtilen öbek sözcük kullanılmış tümcelerde bir öğe çözümlemesi yapılırken ‘davetiye’ ve ‘çıkar’ sözcükleri aynen bileşik sözcüklerde, kalıplaşmış sözcüklerde ve deyimlerde olduğu gibi, tek bir sözcük olarak ele alınıp tek bir öğe olarak gösterilmektedir. Başka bir örnek: masaya otur: “Yönetim, Alex için masaya oturuyor.” (Cumhuriyet / 07.03.2007) “Masaya otur” öbeğinin anlamına “masaya” ve “otur” sözcüklerinin düzanlamlarına bakılarak ulaşılamıyor. Çünkü kullanıldığı bağlam içinde “masaya” ve “otur” sözcükleri temel anlamlarını yitirip yeni bir kavramı karşılayan sözcük durumuna gelmiştir. Bu örnek çok basit bir gerçeklikle incelense, aynen deyimlerde olduğu gibi mantığa ters düşen bir anlamın da sergilendiği görülür. Bu öbeklerde, öbeği oluşturan sözcükler düzanlamdan uzaklaşırken yananlamsal bir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle