Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bir adet sigara mı? Bir bardak şarap mı? Bilimsel verilerin ışığında tek bir sigaranın bile kendimize ve çevremizdekilere çok zararlı olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Buna karşılık (kesinlikle bir ilaç gibi önerilmemekle birlikte) az alkolün kalpdamar ve kemik sağlığı açısından yararlı olduğunu gösteren çalışmalar olduğunu da bilmeliyiz. Bu bilgiler, halkımızın alkole ilişkin peşin yargılarını değiştirebilirse, onların masum inançlarını sömürerek politika yapanlarda gereksiz gösteriler yapmaktan belki vazgeçerler. Prof. Dr. Metin Özenci, Ankara Üniversitesi Tıp, Kardiyoloji; Ozenci@medicine.ankara.edu.tr larımıza iletmekle görevli olan atardamarlarımızın iç yüzeyi; ENDOTEL dediğimiz, yanyana ve tek sıralı olarak dizilmiş, herbiri bir fabrika gibi çalışan hücrelerle döşenmiştir. Endotel hücresi; damar içinde her an oluşan değişiklikleri (tansiyon olarak bilinen kan basıncı değişikliklerini, değişik durumlarda kana yayılan kimyasalları, iltihap belirteçlerini v.s) algılayabilen (sensör); bu uyarıları kendi içinde süzgeçten geçiren, gerekli olanları saklayan, gerekli olanları komşu hücrelere ileten (transdüser) ve her bir uyarıya en uygun kimyasal yanıtı üretebilen (mediyatör) çok akıllı bir hücredir (4). Sağlam endotel, damarın tonus’unu (gerektiğinde genişleme veya daralma yanıtını); yapısını (damarın orta katmanını oluşturan ve tonus’u sağlayan düz kas hücrelerinin çoğalmasını veya azalmasını) ve damar içinde pıhtı oluşmasını veya pıhtı çözülmesini kontrol ederek tüm bu karşıt mekanizmaları dengede tutar (5). Normalde dengede olan bu terazinin olumlu tarafındaki aracı madde ise Nitrik Oksit (NO) dir. Bugün yaşam için son derece önemli bir eleman olduğunu bildiğimiz NO, keşfedenlerine (Furchgott, Zawadski, Murad ve Ignarro) 1998 de Nobel Tıp ödülünü kazandırmıştır. NO’in yapımını engelleyen veya yıkımını arttıran her şey vücudumuz için zararlıdır. Aslında, hücrede doğal olarak sürekli yinelenen bir yükseltgenme (oksidasyon) ve indirgenme (redüksiyon) süreci vardır (6). Bu süreç sırasında da Reaktif Oksijen Türevleri (ROT) veya serbest oksijen radikalleri dediğimiz organizmaya zararlı atıklar (süperoksit, peroksit, hidroksil) oluşur. Ancak, organizmada bunları dengeleyen (antioksidan) doğal maddeler (süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz) de vardır. Bu dengede terazinin olumsuz (oksidan) kefesini ağırlaştıran faktörlere oksidatif stres diyoruz. İşte sigaranın kendisi bir oksidatif stres olarak ROT artışı yapmakta ve sonuçta endotel işlevini bozarak NO üretimini engellemektedir. Yani, bir adet sigara içimi bile damar endotelinden NO yapımını engellemekte, dahası var olan NO’in yokolmasını hızlandırmaktadır. B ir hastalığa ilişkin yakınması veya hastalık kuşkusu ile hekime başvuran kişiyi incelemeye alırken yapılması gereken ilk iş ondan güvenilir bilgi (anamnez) almaktır. Kurallara uygun, sıralı ve sabırla yapılabilirse; bu soruşturma tanı için tek başına yeterli olabilecek kadar değerlidir. Değerli olmasının bir diğer nedeni de bedava olmasıdır. Bizim uğraşı alanımız alan kalp ve damar hastalıkları için de böyledir. Anamnezini aldığımızda, kalp damarlarında sorun olduğu kanısına vardığımız bir hasta için pahalı inceleme yöntemlerine fazla gereksinim duymadan doğru tanıya varabiliriz (1). Meslekte 36 yılını doldurmuş, yıllarca Anadoluda görev yapmış ve insanımızı iyi tanıdığını düşünen bir tıp insanı olarak anamnez alırken karşılaştığım ve önemli bulduğum gözlemlerimi paylaşmak; günümüz bilimsel verileriyle inanç/bilim veya dogma/akıl çatışmasını vurgulamak istiyorum. sporcularımızın %35’i, (sıkı durun ve şaşrmayın) doktorlarımızın %43’ü ve din görevlilerimizin %25’i sigara içiyor (3). Bu durumda; “insanlarımız sigaranın sağlığa zararlı olduğuna inanmıyorlar, buna karşılık içki içmenin sağlıklarına çok zararlı olduğuna inanıyorveya biliyorlar” diyebilir miyiz? Gerek yazılı ve gerekse görsel basın sigara konusunu hemen her gün işlediğine, ve hatta iktidar partisi oldukça kapsamlı (bakalım uygulayabilecekler mi?) bir yeni sigara yasağı yasası çıkardığına göre halkımızın (en azından yasayı hazırlayanların) sigaranın zararları konusunda bilgili olduğu kuşku götürmez. Peki alkol konusundaki (en azından sözel olarak) var gibi görünen tutuculuğun nedeni nedir? İÇKİDE DURUM Kimi cami duvarlarında gördüğümüz, Yeşilay tabelalarındaki yazının içeriği aynen şöyle; “içki deva değildir, bilakis hastalık vericidir”. Peki bu sav doğru mu? Aynı tabelada sigara için neden bir uyarı yok? Alkol konusundaki tutuculuğun sergilenmesi, sigaranın görmezden gelinmesinin tek nedeni elbetteki dinsel bakış açısı. Kur’an da alkol için yasak uyarısı var, ancak sigaranın adı geçmiyor. Ektazi hapları, koptagon, LSD, morfin, eroin ve kokainden de söz edilmiyor. Bunda şaşacak bir şey de yok. Çünkü kutsal kitap indirildiğinde bütün bu keyif veren ve bağımlılık yapan maddelerden hiçbiri henüz insanlığın hizmetine (!) sunulmamıştı. Bu durumda; dinsel yasaklar listesine sokulmayan sigara’nın kalp ve damar hastalıklarıyla ilişkisine ve resmi törenlerde su dolu kadehlerle yasak savılarak, dinsel yasaklılığı Devlet büyüklerince kamuya adeta ilan edilen alkol’ün sağlıkla ilişkisine bilimsel açıdan göz atmakta yarar var. Bu ilişkilere halkımızın yaklaşımının aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım ve soruları yanıtlamaya çalışalım: Az sigaradan bir şey olmaz, çok içilirse belki? Biyolojik bir boru sistemi olarak, kalbimizin sol bölümünden aldığı oksijen ve metabolik maddelerden zengin kanı tüm doku DOKTORLARIN YÜZDE 43’Ü İÇİYOR Hangi yakınma ile gelirse gelsin, bir hastadan anamnez alırken sıra alışkanlıklar bölümüne geldiğinde; sigara içiyor musunuz sorusunun yanıtı erkeklerde %60’lar kadınlarda %30’lar düzeyinde evet (2); içki içer misiniz sorusunun yanıtı (büyük olasılıkla) hayır (veya en iyi olasılıkla düğünde, dernekte evet) biçiminde olur. Aynı soruyu bir din görevlisine soracak olursak; yanıt yine sigara için; %25 olasılıkla evet; alkol için; “bu ne biçim soru elbette hayır!” olacaktır. Sigara için evet yanıtlarının yüzdeleri Prof. Dr. Nazmi Bilir ve arkadaşlarının 1999 yılında yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarına dayanıyor. Bu araştırmaya göre şoförlerimizin %75’i , gazetecilerimizin %64’ü, polislerimizin %65’i, öğretmenlerimizin %49’u, artistlerimizin %46’sı, DAMARLARIN DARALMASI Endotel işlevinin bozulması, bugün Dünyada ölüm nedenleri içinde ilk sırayı alan kalp damarlarının daralması ve tıkanması (koroner ateroskleroz) sürecinin de başlaması demektir. Öyle ki, henüz kalp damarlarının iç yüzeylerinde gözle görülür bir daraltıcı olay (aterosklerotik plak) olmasa bile endotel işlevinin bozulduğunun kanıtlanması durumunda olguda ateroskleroz var kabul edilir. Bu kanıt ise; atardamarın içinden geçirilen kan akımı CBT 1106/ 14 30 Mayıs 2008 ğımlılıkla ilgili şu davranışlara da açıklık getiriyor: Ergenlik dönemindeki bir insanın günde 5 sigara içmek istemesi için aradan iki veya daha uzun bir süre geçmesi gerekirken, sigarayı bırakmış ve yeniden başlamış bir insanın eski sigara hızına erişmesi için birkaç gün yeterli olabiliyor. Üç aydan daha uzun süre sigarayı bırakmış olanlar eski hızlarının yüzde 40’ına çok kısa bir süre içinde ulaşıyorlar; bu da günde 6 veya 7 sigara anlamına geliyor. Başka bir deyişle sigara içen bir kişinin beyni sigara içmeden önceki haline hiçbir zaman dönemiyor. Yani sigara beyinde kalıcı iz bırakıyor. Bu kurama göre sigarayı bırakmış bir kişinin beyni ne sigara içen bir kişinin beynine ne de hiç sigara içmemiş bir kişinin beynine benziyor. Daha önce sigara içmiş ve bırakmış bir kişinin beyninde kendine özgü uyum de ğişiklikleri görülüyor. Bu değişiklikler arzu uyandıran sistemin önünü kesiyor. Ancak çevrede sigara içenler olursa bu arzu yeniden uyanabiliyor. Eğer sigarayı bırakmış olan kişi bu isteğe karşı koyamaz ve sigaradan bir nefes bile alsa, nikotin, istek uyandıran sistemin faaliyetlerini büyük bir şiddetle baskılamaya başlıyor. Bu da sigarayı bırakan kişinin beyninde oluşmuş olan uyum değişikliklerini altüst ediyor. Sonuçta büyük bir isteğin pençesine düşen kişi arzuyu katlanabilir düzeyde tutabilmek için günde 67 sigara içmeye başlıyor. SİGARAYI BIRAKMAK İSTEYENLEY İÇİN YENİ UMUTLAR DiFranza’ya göre bağımlılık fizyolojik bir olgu. Bu nedenle bağımlılığın psikolojik temelli olduğunu düşünüp, ona göre çözüm üretenlerin bu yeni kuramı kabullen mekte zorlanacaklarını düşünüyor. Özetlemek gerekirse ilk sigaradaki nikotin beyinde bir daha düzelmeyecek değişikliklere yol açıyor. Dolayısıyla tek çözüm sigaraya hiç başlamamak. Bunun için kısa vadede yöneticilerin sigara karşı kampanyalara ağırlık vermesi gerekiyor. Uzun vadede ise bilim insanlarının bağımlılığı tedavi edici ilaçların geliştirilmesi için yoğun bir çalışma içine girmesi gerekiyor. Bugün nikotin yerine geçen ürünler, sigarayı bırakmaya çalışanlara destek oluyorsa da, bu konuda başarısız olanların sayısı, başarılı olanlardan daha fazla. Daha etkili yeni tedavilerin geliştirilmesi için bağımlılık sürecinin beyinde nasıl bir yol izlediğinin daha iyi anlaşılması gerekiyor. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: www.SciAm.com, www.havanikoru.org.tr