Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Doç.Dr. Mustafa Çetiner nın hızı (flow rate) arttırıldığında olması gereken damar yanıtının (akım artışı nedeniyle NO artması ve damarın genişlemesi) kaybolmasıdır (7). Biz buna endotel kaynaklı akım aracılı genişleme yanıtı (AAG) diyoruz. Sigara, AAG yanıtını akut (çok hızlı) bozar. İşin en ilginç yanı; sigara içmediği halde içenlerin yanında bulunma zorunluluğu nedeniyle dumana maruz kalan günahsızların da (pasif içiciler) AAG yanıtlarının kaybolmasıdır (8) Alkol’ün azı da çoğu da zararlı? Gebelik süresince alkol içilmesinin cinayet olduğunu doktorlar bilirler. Araç kullanmadan önce alkol içilmesinin cinayet olduğunu ise hepimiz biliriz. Sürekli ve aşırı miktarda alkol içmenin karaciğer sirozu’na, kardiyomiyopati’ye (kalp kasının hastalanması ve kasılma özelliğinin bozulması nedeniyle ileri kalp yetersizliği) veya Wernicke Korsakoff sendromuna yol açabileceğini de çoğumuz duymuşuzdur. Aşırı içkinin suç işlemeye, güvensiz cinsel ilişkilere yönlendirdiğini, kalp kökenli ölümlere yol açabileceğini de biliyoruz (9). Dinlence zamanlarında bir defada aşırı alkol tüketiminin kalp ritminin önemli bir bozukluğu olan atriyal fibrilasyon’a (kalp kulakçıklarının titreşim durumuna geçerek kasılma işlevini yitirmesi) yol açabildiği (holiday heart syndrome) biliniyor. Buna karşılık; az miktarda içilen alkol’ün (erkekler için günde 1 kadeh 50 gram etil alkol, kadınlar için günde yarım kadeh 2530 gram etil alkol) gerek genel nüfusa dahil ve gerekse kanıtlanmış kalp damarı (koroner arter) hastalığı bulunan insanlarda daha iyi bir yaşam beklentisi sunduğuna ilişkin bilimsel verilerin sayısı giderek artıyor (10). Az miktarda alkol içilmesinin yüksek riskli koroner hastalarında ölümleri azaltmak açısından kolesterol düşürücü tedaviler kadar etkin olduğunu gösteren bu çok yeni çalışmayı (10) alkışlayan editoryal bildirinin yazarları arasında bir Suudi müslüman bilim insanının bulunması (Nadir Saoudi) çok ilginç (9). Demek ki müslüman kimliği, dogmatik inançlara karşı bilimi savunmaya engel değil. Çok saygın bir Amerikan tıp dergisinin (The American Journal of Medicine) 2008 Mart ve Mayıs sayılarında yayımlanan 2 makalede, az miktarda alkol içenlerde kalpdamar hastalıkları gelişmesi riskinin ve kalça kırılması riskinin düşük bulunduğu bildiriliyor. İlk makale güney Carolina Tıp Üniversitesi aile hekimliği bölümünce yapılmış bir araştırmanın sonucunu veriyor. Buna göre; 4565 yaşlarında (orta yaş kabul ediliyor), içki içmeyen 7697 kişiden, az miktarda alkol içmeye başlayan %6’lık bir bölüm; içmeyen yaşıtlarıyla kalp ve damar hastalığı gelişme riski yönünden karşılaştırılmış. 4 yıllık izlem sonucunda az içenlerin riskinin hiç içmeyenlere göre %38 oranında az olduğu gözlemlenmiş (11). İkinci makale New York Bronx Montefiore Tıp merkezi Albert Einstein Tıp Fakültesinde yapılmış bir araştırma sonucuna ilişkin. Bu araştırmada da az içenlerin hiç içmeyenlere göre kemik dansitelerinin daha iyi ve kalça kırılması risklerinin daha az olduğu gösterilmiş(12) Kaynaklar 1)W.Proctor Harvey. Cardiac Pearls. Laennec Publishing. 1993. Introduction; 2) Türkiyede sigara içme sıklığı (yetişkinler). Türk Psikologlar derneği araştırması. 2002. 3) Türkiyede sigara içme sıklığı (yetişkinler). Nazmi Bilir ve ark. Hacettepe Üniversitesi araştırması. 1999. 4) N Eng J Med 1994 330;1434. 5) Circulation 2004;109(Suppl III):III 27III 32. 6) Current Opinion in Pharmacology 2004;4:110115. 7) Eur J Heart Fail 2004;6:9018. 8) N Eng J Med 1996;334:1505. 9) Eur Heart J 2008;29:46. 10) Eur Heart J 2008;29:4553. 11) Am J Med 2008;121:2016. 12) Am J Med 2008;121:40618 cetiner.m@superonline.com İnsanoğlu tekerleği yıllar süren çok uzun bir sürecin sonunda keşfetti. O dönemlerde insanoğlunun önünde tekerleğin yarattığı kültürel ve sosyal değişime uyum sağlayabilmek için uzun yıllar vardı. Dönüşüm yavaş ve ürkütücü değildi. Tıpta Bilgiye Ulaşmak İçin İnternet Güvenilir Kaynak mı? Günümüz insanı bu anlamda son derece şanssız. Teknoloji inanılmaz bir hızla gelişiyor. Bu durum modern insanın her an değişen yeni yaşam biçimlerine uyumunda ciddi sorunlar yaratıyor. Hepimiz yaşantımızın hemen her anında yeni kararlar almak zorunda kalıyoruz. Beynimizin içinde onlarca yanıtsız soru kıvranıp duruyor. Bu noktada gereksinim duyduğumuz şey ise “doğru bilgi” oluyor. On sekizinci yüzyıl İngiliz Edebiyatının en önemli isimlerinden olan ve belki de Shakespeare’dan sonra en çok alıntı yapılan yazarı Samuel Johnson diyor ki; ”Bilgi, iki çeşittir; birincisi konuyu bilmek, ikincisi o konuyu nereden öğreneceğini bilmek.” Aslında Samuel Johnson’un 18. yy.da söylediği bu söz 21. yüzyıla çok daha fazla yakışıyor. Bu saptamamın temel nedeni internettir. Çünkü internet modern insanın bilgiye kolay ve hızlı ulaşmada en sık kullandığı yoldur ancak doğası çok sayıda tuzak içermektedir. Kullanım kolaylığı ve kullanıcılara sağladığı “sınırsız özgürlüğe” karşılık ne yazık ki yanlış bilgilenmelere de yol açabilmektedir. Bu durum sağlık alanı gibi yaşamsal konularda çok daha önemli olabilmektedir. Acaba internette yer alan onlarca bilginin hangisine inanmalı? Her türlü bilgiye zahmetsizce ulaşım bir anlamda bilgisizliğin de – yanlış bilgi yolunu açmıyor mu? Yani hem hekim, hem de hastalar için bu durum ciddi bir risk değil mi? Gerçekten de tıpta bilgi kaynağı olarak internet kullanımı kimi zaman hasta ile hekimleri karşı karşıya getirebilmekte, konu ile ilgili son derece yetersiz bir altyapıya sahip hasta yakınlarını yanlış yönlendirebilmektedir. Benzer durum hekimler için de söz konusudur. Yeterli donanıma sahip olmayan hekimlerin internet üzerinden ulaştıkları kimi bilgileri doğruluğunu hiç sorgulamaksızın kullandıkları bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla günümüzde “yanlış” bilgi edinmemek için Johnson’un belirttiği gibi “doğru” kaynağı bulabilmek şarttır ve internet çağında bu hiç de kolay bir iş değildir. Çünkü çağımızda internet üzerinden bilgi iletişimi “özgür” ancak bir o kadar da “denetim dışıdır”. Aslında internette yer alan çoğu bilgiye “anonim bilgi” demek daha doğrudur ve dolayısıyla kaynağı yoktur. Özellikle tıp gibi yaşamsal konularda ise kaynaksız bilgi “hiçbir şey” demektir. İnternette yer alan tıbbi bilgilerin tamamına yakın bir çoğunluğunda hiçbir filtre uygulanmamakta, denetleme gibi hiçbir kontrol mekanizması çalışmamaktadır. Çağdaş insan elbette ki, interneti bilgi kaynağı olarak kullanmalıdır. Ancak bunu yaparken en azından sağlık alanında şu soruların önemini mutlaka bilmeli ve ona göre kaynak aramalıdır. Bilginin kaynağı nedir/kimdir? Bilgi başka kaynaklarca da doğrulanıyor mu? Bilgiyi aktaran –yazar – kimdir? Yazar tanınıyor (mu), alanında otorite mi? Yazarın otobiyografisine ulaşılabiliyor mu? Bilgi güncel mi? İçerik bilimsel mi yoksa hiciv, popüler öğeler veya reklam içeriyor mu? İçerikte yer alan bilgilerin güvenilir referansları var mı? Sitenin uzantısı edu veya gov ile sürüyor mu veya böyle sitelere bağlantı veriyor mu? Yazı hakemli veya editoryal kurulu olan bir sitede mi yayımlanmış? Söz konusu sitenin devamlılığı var (mı), düzenli güncelleniyor (mu), içeriği yenileniyor mu? Yazı başka kaynaklarda referans gösteriliyor mu? Tıp alanındaki eksik, yanlış veya reklam amaçlı bilgilendirme sıradan izleyici için politika gibi alanlarda olduğundan çok daha fazla sayıda ve büyük tuzaklar içerir. Çünkü bu alan oldukça uzmanlık gerektiren ve konu hakkında alt yapı sahibi olmayanları yanıltabilecek yönlendirmelerin kolayca yapılabildiği bir alandır. Hiç unutmamak gerekir, bu derece hızla değişen ve dönüşen günümüz dünyasında yüzde 100 güvenilir bilgiden söz edilemez. Her bilgi hızla eskimektedir. Bilimin doğasında var olan “kuşku” aslında doğru bilgiye ulaşmak sürecinde hekim ve hastaların en önemli yol gösterici olmalıdır. Türkiye’nin “kalbi” bu TV’de atıyor! Türk Kardiyoloji Derneği'nin, her yıl 200 binden fazla yurttaşımızın hayatına mal olan kalp ve damar hastalıklarından korunma bilincini geliştirmek için hazırladığı TKD TV yayına başladı. Toplumu kalp ve damar hastalıkları konusunda aydınlatmak amacıyla yapılandırılan Kardiyoloji TV, Türk Kardiyoloji Derneği’nin www.tkd.org.tr internet sitesinde yayın hayatına başladı. ‘Televizyon dizisi’ formatında yayın yapan TKD TV’de, “Kalpten Söyleşi” başlığı ile yayınlanan programlarda yüze yakın civarında soruya cevaplar verildi. TKD TV’de, vatandaşlarla yapılan sokak röportajlarında kalpdamar sağlığı üzerine birbirinden ilginç sorulara doyurucu cevaplar veriliyor. Türk Kardiyoloji Derneği üyesi uzman kardiyologların farklı konularda verdiği cevaplara her hafta yeni konular ekleniyor. RTÜK tarafından da incelenen programın, "ulusal, bölgesel ve yerel yayın kuruluşlarında ücretsiz yayımlanması uygun" bulundu. Kardiyoloji TV her açıdan oldukça zengin ve doyurucu bir içerik sergiliyor. Özellikle kalpdamar sağlığı alanında ülkemizin en ünlü kardiyoloji profesörlerinin, soruları bizzat yanıtlamaları Kardiyoloji TV’ye büyük bir artı sağlıyor. Türk Kardiyoloji Derneği başkanı Prof. Dr. Çetin Erol ile Prof. Dr. A. Oktay Ergene’nin de sorulara yanıt verdiği TV programında şu isimler yer alıyor: “Prof. Dr. Haldun Müderrisoğlu, Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, Prof. Dr. Aytaç Öndül, Prof. Dr. Ahmet Alpman, Prof. Dr. Zeki Öngen, Prof. Dr. Vedat Aytekin, Prof. Dr. Saide Aytekin, Prof. Dr. Hakan Kültürsay, Prof. Dr. Altan Onat, Prof. Dr. Çetin Erol, Prof. Dr. Mahmut Şahin, Prof. Dr. Oktay Ergene, Prof. Dr. Ali Oto, Prof. Dr. Giray Kabakçı, Prof. Dr. Hakan Karpuz, Prof. Dr. Murat Ersanlı ve Doç. Dr. Mehmet Özkan.” CBT 1106/ 15 30 Mayıs 2008