Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Din ve kadın Dinsel inanç olayı tarım devrimi ile birlikte ortaya çıktı. Daha önce, Neolitik çağda göksel inanışların olup olmadığını bilmiyoruz. Bununla birlikte, mağara insanının yaşamını sürdürebilmesi için bütün gününü avlanma ve bitkilerden yiyecek toplamağa harcadığını, dolayısıyla başka düşüncelere ve etkinliklere zamanlarının olmadığını tahmin edebiliriz. Celal Tüzün, c.tuzun@ttmail.com T arıma geçiş, bundan yaklaşık on bin yıl önceye dayanır. Erken dönemde, toplulukta ortaya çıkan bilici (kâhin), büyücü, otacı gibi marifetli kişilerin tarım işlerini yönettiği sanılmaktadır. Çok tanrılı dinler (Pagan), günümüzden yaklaşık 56 bin yıl önce eski Mısırlılar, Sümerler ve Hititlerde ortaya çıktı. Tek tanrılı semavi dinler ise, yaklaşık 3500 yıl önce Musevilikle yeryüzünde görüldü, Hıristiyanlık ve Müslümanlıkla sürdü. Bütün dinlerin temel özelliği, tarımsal üretim sahiplerinin aynı zamanda dinsel bir kişiliğinin olmasıdır. Buna “Feodalizm” (Türkçesi “Ağalık”) deniyor ki, günümüzde az gelişmiş bölgelerde hâlâ devam etmekte. si ve topuklarına kadar bütün vücudunun örtülmesi ve evde kalarak sadece ev işleriyle uğraşması gibi kısıtlayıcı baskılar uygulandı (CBT sayı 1096). Benzer kurallar günümüzde İslam coğrafyasında da var. Örneğin, zina yapan kadının taşlanarak öldürülmesi, kadınların erkeklerden bir derece aşağı olduğu, mirasta yarı pay alması gibi ayetler İslamlığın kutsal kitabında bulunuyor. toplum baskısı altında kalır, toplumdan dışlanır. Örneğin anne ve baba, erkek çocuğunu küçük yaşlarda küfür etme, kavgacı ve saldırgan olma gibi erkeksi kabul edilen davranışları benimsemeye teşvik eder. Kız çocuklarını ise, erkeklerden aşağı olduğu, örtünmenin özgürlük olduğu şeklinde şartlandırır. Böylece bir ‘kısır döngü sarmalı’ oluşur. Dinci çevrelerde bu sarmalı kırmak hiç de kolay değildir, belki de olanaksızdır. Zamanla töreler dinsel içerik kazandığından, törenin namus kavramı her şeyin üstünde sayılmış ve toplum üzerinde bir ‘çevre baskısı’ oluşmuştur. Birey bunun dışına çıkamaz, aksi halde dışlanır. Örneğin, annesi erkek çocuğunu, namusa aykırı saydığı bir davranışından dolayı kız kardeşini öldürmeye bile teşvik edebilir. Töre cinayetleri, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde neredeyse kanıksanmış olaylardandır. Yozlaşmış din kuralları ile yerleşen bu tür gelenek ve törelerin insan doğasına aykırı olduğu açıktır. İSLAM DÜNYASI VE GERİLİK 12. yy’da bazı İslam uleması “vahiy’in akıldan üstün olduğu” yorumunu getirdi, bu husus uzun yıllar tartışıldıktan sonra, 15. yüzyılda çoğunlukla kabul edilerek akıl dinden tamamen dışlandı. Bundan sonra birtakım hurafeler, dinde olmayan başka şeyler dinden sayılarak, zamanla din yozlaştı, özellikle günümüzde bütün İslam coğrafyasında çıkar aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bu durum İslam toplumlarının durağanlaşmasına neden oldu. Avrupa Hıristiyan toplumlarında ortaya çıkan Rönesans, reformlar, bilim ve felsefenin gelişmesi, aydınlanma, sanayi devrimi gibi akla dayalı gelişmeleri algılayamadı. Bunun sonucu olarak onların geliştirdikleri kapitalizm ve emperyalizmin sömürgesi ve ürettikleri malların pazarı haline geldiler. Bu olumsuz durumdan kurtulmanın ve uygarlık yolunda ilerlemenin en önemli iki konusu, Kadının özgürlüğü ve erkeklerle eşitliğini sağlamak, ve Eleştirel akla dayalı laik eğitimi gerçekleştirmek, Ülkemize gelecek olursak, Cumhuriyetimizin kurucusu yüce Mustafa Kemal Atatürk, kendi adıyla anılan devrimleri 15 yıl gibi kısa bir sürede uygulayarak çok büyük ilerlemeler kaydedilmişti. Ne yazık ki, bütün bunlar 60 yıldan beri bilgisiz, kültürsüz ve yeteneksiz yöneticiler tarafından göz ardı edildi. Bunun sonucu olarak devrimler duraksadı hatta geriye dönüşler oldu. Halen, diğer İslam ülkelerinden oldukça ilerde olmamızın nedeni 15 yıllık Atatürk devrimlerinin ivmesinin sonucudur. Dileğimiz, Ülkemizin çıkarlarına öncelik veren bilgili, yetenekli, özde yurtsever yöneticilerin bir an önce yönetime gelmesidir. (*) Temel içgüdü, canlı türlerinin devamını güvence altına almak için bir dizi eylemler sürecidir. Bunlar, çoğunlukla dişilik kromozomunun genlerinde kodlanmıştır. NEDEN KADIN BASKI ALTINDA? Kadın, insan toplumu yetiştiren “ana”dır: Toplumun bireylerini doğurur, sütü ile besler, bakımını yapar, büyütür, çocukluk eğitimini verir, dilini öğretir. Büyük bir özveriyle yavrusunu korur ve kollar. Bunlar, kadının daha genel olarak bütün dişilerin genetiğinde bulunan temel içgüdülerdir(*); erkeklere güç görünen bunları yaparken kadın sıkılmaz, sızlanmaz, aksine bunları seve seve yerine getirirken pek mutlu olur. Bebek, kendisi için en ideal bir besin olan anne sütü ile beslendiği için, hem vücudu hem beyni hızla gelişir. 1 Yaşında yürür, çevreye ilgi duyar, annesinin bacakları altında gezinirken yarım yamalak kelimelerle sorular sorarak çevreyi öğrenmeye çabalar. Özgür olarak öğrenmek insanın doğasında vardır. Hiçbir etki altında bulunmaz ise kadın çocuğunu özgür olarak, eleştirici ve sorgulayıcı “fikri hür, vicdani hür” olarak yetiştirir. Böyle yetiştirilmiş birey, dogmaları, inakları sorgulayacak, büyük bir olasılıkla bunları mantığına uygun bulmayacak ve kabul etmeyecektir. Dinci, baştan beri kadının akla dayalı eğitici özelliğini keşfetmiş olduğundan, din adına sorunu kaynağında çözme yoluna gitmiş ve kadını baskı altına alarak onun çocuğunu küçük yaşlarda dinsel belletilerle yetiştirmesini sağlamıştır. Din toplumlarında bu baskı sürmektedir. KADIN, DİNCİLERİN BASKI ODAĞI Tek tanrılı semavi dinler salt inanca dayanır. Tanrısal semavi güç, insanların uyması gereken tapınma yöntemleri başta olmak üzere her türlü sosyal etkinliklerini kurallar halinde belirler. Bunları sorgulamak, eleştirmek yasaklanmıştır, aksi durumda çok ağır yaptırımlar vardır. İnanışa göre Tanrısal güç, her bakımdan insandan üstündür ve akıllıdır, onun koyduğu kurallara karşı gelinemez! Sorgulanamaması ve eleştirilememesi bu inançların dogma (inak, nas, akli olmayıp nakli) olmasındandır. Bunun sonucu olarak, bir takım hurafeler ve çıkarlar din kurallarından sayılmıştır. Bunların arasında özellikle kadınlara baskı aracı olan uygulananlar dikkat çekicidir. Roma kilisesi (Papalık) 12. yy’da Engizisyon mahkemelerini kurdu ve birçok kadın cadılık veya büyücülük suçlamaları ile yargılanıp diri diri yakılarak cezalandırıldı. Keza, kadınlara örtünme kuralları getirildi. Saçının bir tek teli bile görülmeyecek şekilde örtünme ERKEK EGEMEN TOPLUM Tek tanrılı dinlerin tanrısı ve peygamberleri erkektir. Din, kadını baskı altında tuttuğundan, zamanla “Erkek egemen toplum” oluştu. Böyle toplumlarda kadın, çocuklarını dinin gereklerine göre yetiştirirken, erkek çocuğunu ‘erkek egemen’ olarak yetiştirir: Eğer eleştirel akla göre özgür bir insan olarak yetiştirirse, çocuk Sağlıklı ve uzun yaşamda öncelik kalp sağlığında Koruyucu hekimlik; ucuzdur, kolaydır. Erken tanı tedavidir. Sağlıklıuzun yaşam desteğidir. Yüz güldürür, ağlatmaz. Uzun ve sağlıklı yaşamak için her şeyden önce kalbimiz düzenli çalışmalı. Prof. Dr. Yıldız Tümerdem, Çocuk ve Toplum Hekimi Uzmanı CBT 1106/ 20 30 Mayıs 2008 K alp krizi artık yirmili yaşlara indi. Bu inişe sigara bağımlılığı öncülük etmekte. Aşırı yanlış beslenme genetik yapı yoğun streshareketsizlik vb. arkadan gelmektedir. • Kalp ve damar hastalıklarının en büyük düşmanı sigaradır. Yazık ki sigara bağımlılarının oranı tüm geri kalmış toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de günden güne artmakta. Bağımlı olan kadınların oranı, erkeklere yakın bulundu. • Sigara kutularının üzerindeki uyarıcı yazılar, şaka değil, gerçeğin ta kendisi… • Dünyada ikinci ölüm nedeni sağlıksız ve yanlış beslenme. Az ve yetersiz beslenmeaçlık daha çok geri kalmış Asya ve Afrika ülkelerinde görülüyor. • Küreselleşme sözcüğünün altında yatan bir gerçeği de göz ardı edemeyiz. YanlışAşırı Beslenme sorunu ile karşı kar şıyayız. Son yıllarda, İstanbul’da yaptığımız çalışmalarımızda; boya göre tartı değerlendirmesi ile; okul öncesi evredeki çocukların % 5’i obez şişman idi. İlköğrenim okulunda bu oran % 13, ergenlik evresinde % 28 bulundu. • Elbette ülkemiz için genellenemez bu değerler. Ancak özellikle de kentlerde hazır gıdaların, aşırı kakaolu ve şekerli yiyeceklerin, pastakek ve benzeri hamurlu gıdaların, dondurmaların, patates kızartmalarının, tuzlu yiyeceklerin, hazır meyve suları, kolalı ve enerji verici içeceklerin kullanımı yaygınlaştı. Çocuklarımız, evlerinde aileleri ile birlikte ev yemekleri, sebze ve meyve ile beslenme yerine, reklamlardaki gibi, ayaküstü beslenmeyi yeğliyor.