24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM TARİHİ Kent kültürü Jeoloji mühendisliğinde bir öncü: Süleyman Türkünal Ülkemizin ilk jeoloji mühendislerinden olan Süleyman Türkünal, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da saha araştırması yaparak bölgenin jeolojisinin saptanması konusunda öncü nitelikte çalışmalar yapmıştır.Osman Bahadır ir bilim dalı olarak jeolojinin ülkemizde eğitiminin başlamasının Macarlı Abdullah'a(17991874) kadar giden nisbeten eski bir tarihi varsa da, ülkemiz jeolojisiyle ilgili saha araştırmalarının ve jeolojik haritalar oluşturmanın tarihi o kadar eski değildir. Cumhuriyet'le ivme kazanmış olan bu çalışmaların öncülerinden biri de hiç kuşku yok ki, jeoloji mühendisi Süleyman Türkünal'dır. 1915 yılında Gaziantep'in İslahiye ilçesinde doğan Süleyman Türkünal, ilk ve orta eğitimini Gaziantep'te tamamladıktan sonra 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne girdi. Bu fakültedeki öğrenciliğinin ilk aylarında, Devlet Demiryolları'nın açtığı yurtdışı eğitim sınavına girdi ve Almanya'da makine yüksek mühendisliği burslu eğitim sınavını kazandı. O yıllarda yurtdışına yüksek eğitime gitmeden önce Türkiye'de altı ay süreyle staj yapma zorunluluğu olduğundan, Türkünal Eskişehir Cer Atölyesi'ne gönderildi ve orada staj çalışmalarına başladı. Doğa tutkunu olan ve dağ yaşamını çok seven Türkünal, stajı sırasında Maden Tetkik ve Araştırma Enstitüsü (MTA)'nün açmış olduğu yurtdışında jeoloji burslu eğitimi sınavına girdi, onu da kazandı ve bu mesleği kendisi için daha uygun görerek tercihini jeoloji eğitiminden yana kullandı. MTA tarafından İsviçre'deki Lozan Üniversitesi'ne gönderilen Türkünal bu üniversitedeki başarılı bir eğitim döneminin ardından jeolog ve fen lisansı diplomalarını aldı ve 1945 yılında MTA'ya döndü. B VERİMLİ BİR HAYAT 1947 yılında Hakkâri dağlarında jeoloji çalışmalarına başladı. 1948'de Ankara'daki askerlik görevinin ardından Hakkâri dağlarında ve Başkale yöresindeki jeoloji çalışmalarını sürdürdü. MTA tarafından Hakkâri Dağları ve Başkale yöresi jeolojisi üzerine doktora çalışması yapmak üzere 1950 yılında yine İsviçre'ye bu kez Cenevre Üniversitesi'ne gönderildi. Referansını Prof. Dr. Hamit Nafiz Pamir'den CBT 1088/8 25 Ocak 2008 alan Türkünal Cenevre Üniversitesi'nde doktorasını ünlü jeolog Prof. Ed. Parejas'ın yanında yaptı. “Geologie de la region de Hakkari et de Başkale (Turquie)” başlıklı doktora tezini 1952 yılında tamamladı ve Cenevre Üniversitesi'nden 1 no.lu jeoloji mühendisi diplomasını alarak Türkiye'ye döndü. 1947 yılında başlamış olduğu Hakkâri bölgesindeki jeolojik haritalandırma çalışmalarını daha sonraki çalışmalarıyla tamamlayarak ilk kez bölgenin 1:100.000 ölçekli jeolojik haritasını oluşturdu. 1958 yılında Ayvalık ilçesinin Karahayıt (Ayazma) yöresinde magnetit cevherleşmesi üzerine yaptığı çalışmalarını Cenevre Üniversitesi'ndeki doçentlik tezine konu yapan Türkünal bu üniversiteden bu kez doçent unvanını aldı ve aynı üniversitede bu konu üzerine dersler verdi. 19581970 yılları arasında MTA'da iki dönem prospektörlere maden yatakları dersleri verdi. 196869 yıllarında ise, Elektrik İşleri Etüt Dairesi'nce yapımına başlanılan Oymapınar (Homa) baraj projesi için Beyşehir gölü ile Homa arasında kalan Toros dağlarının jeolojik etüdünü yaptı. 1973 Haziran'ında Jeoloji Mühendisleri Odası kurucu heyet üyeliğine seçilen Süleyman Türkünal, bu odanın kuruluşunun onaylanması üzerine TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası'nın ilk dönem başkanı oldu. 1980 yılında MTA Ege Bölge Müdürlüğü görevini üstlenen Türkünal, aynı yıl bu kurumdan yaş haddi nedeniyle emekli oldu. Türkünal, 14 Haziran 1998 tarihinde vefat etti. Doç. Dr. Süleyman Türkünal, doktora tezini 1953'te, Toroslarla ilgili jeolojik etütlerini 1969'da, Doğu ve Güney Doğu Anadolu jeolojisiyle ilgili olarak yaptığı çalışmaların sonuçlarını 1980 yılında, Kahramanmaraş ili enlemleri ile Engizek sıradağları arasında kalan bölgenin jeolojisiyle ilgili çalışmalarını 1996 yılında yayınladı. Türkiye'nin Sıradağları ve Dağları adlı bir kitabı bulunan Türkünal, ayrıca prospektörler için verdiği maden yatakları derslerini de kitap haline getirdi. Jeoloji mesleğine gönül veren, jeolojik haritalama çalışmalarına öncülük eden, dağları yaşam gücünün ve sağlığın kaynağı olarak gören doğa tutkunu Süleyman Türkünal'ı ölümünün 10. yılında saygıyla anıyoruz. Doç. Dr. Süleyman Türkünal'ın yaşamı ve çalışmaları hakkında bilgi veren, fotoğrafını ve diploma örneğini ileten kızı sayın Gül Türkünal'a katkılarından dolayı çok teşekkür ederiz. Bilgi kirlenmesi kentte oluşur Her cahil ve her kahvehane bilgiyi saptıran araçlar olabilir. Fakat çağdaş kentte yaygın bilgi saptırıcı iki temel kaynak var: Gazete ve Televizyon. Bunların patronları sanayi ve ticaret oligarşisi ve onunla ortak olan politikacılardır. Bilgi ve kavram saptırmayı bunların sözcüleri yapar. Bu sözcüler iktidar ve sermaye tarafından beslendikleri için olanakları çoktur ve korkusuzdurlar. Türkiye'de onları besleyen para oligarşisinin ideolojisini yürütmek zorunda oldukları için, özeleştiri de yapamazlar. Doğan Kuban B ugün her şeyi para ile ölçen politika ve ticaret oligarşisinin birincil konusu Cumhuriyeti gözden düşürmek, Osmanlıyı yüceltmektir. Bu amaç giderek körlerin fil tanımına benzer bir yola girmiştir. Bir tarihçi çıkar, Osmanlı kültürünün Cumhuriyet kültüründen daha yüksek olduğunu yazar. Ne 19. Yüzyıl sonuna kadar bir üniversitemiz olmadığını, ne de imparatorluk tükendiği zaman halkın sadece %10'unun okuma yazma bildiğini hatırlar. 19. Yüzyılda Türkiye'de dünya tarihi bilen kimse olmadığını ve Ali Paşa'nın Fransızca çevirttiği dünya tarihini, o zamanki maarif sorumlularının Kısas'ı Enbiya'ya uymadığı için kabul etmediklerinden de haberi olmayan bir tarihçidir. Belki Sevr'in imzalandığını da unutmuştur. Türkiye'de tarihi çevrenin korunmasına ilişkin Murat Belge'nin 11 Ocak'tan başlayan üç yazısını okudum. Kuşkusuz Belge yukarıda sözünü ettiğim tarihçilerden çok daha üst düzeyde bir düşünür ve yazar. Fakat pek çok kişinin kafasını karıştırdığını da söylemek gerekir. Belge'yi okuyunca Osmanlı'da sanki bir koruma eğilimi kuşkusuz bilinçli değil varmış gibi görünüyor. Yoksa biz korumaya Avrupa'dan önce mi başladık? Bu biraz fazla milliyetçilik kokuyor. Eğer genel bir yargı gerekirse, bugüne değin Türkiye'de hiçbir dönemde övülünecek bir tarihi çevre koruma bilinci olmadığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda Osmanlı'yı bir parmak yukarıda göstermeye kalkışmak Cumhuriyeti karalama isteğinin gösterisine dönüşmemeli. KORUMA BİLİNCİ YOK Osmanlı kültüründe bir koruma bilinci yoktur. Gerçi Osmanlı döneminde kent yapısının bozulmasını teşvik edecek bir ekonomik gelişme de olmamıştır. Biz altmışlı yıllarda bile Anadolu'nun fazla değişmediğini, fakat Türk ya da öncesi büyük yapı tahribatının olağan bir dav Düzeltme: Uçan Balık Dr. Emre Öge, geçen hafta yayımladığımız ödül alan tekne Volitan'ın adını aldığı balıkla ilgili bir düzeltme yaptı. Bastığımız resim, Akdeniz'de yaşayan Aslan balığının bir volitans biçimine ait. Oysa bizim kastettiğimiz ise uçan balık Exocoetus volitans. Bu balığın resmini yayımlıyoruz. Wikipeida'da şu bilgi var: Akdeniz uçan balığı (Exocoetus volitans), Exocoetidae familyasına ait bir balık türü. Antik çağın büyük düşünürü Aristoteles'in yazılarında bile sözü edilmektedir. Akdeniz uçan balığı 200 metreye kadar uçabilir. Güney Ege ve Akdeniz'de dibe inmeden deniz yüzeyinde yaşar. Bazen büyük balıklardan kurtulmak, bazen de 80 km/sa.'i bulan yüzme hızı gereği, su yüzeyinden 2550 cm yükselip büyük
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle