Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ARKEOLOJİALTIN Kazdağları’nda altın savaşları Dünyanın en hassas ekosistemlerinden birine sahip olan Kazdağları, son günlerde yoğun maden arama faaliyetleri nedeniyle delik deşik ediliyor. Ne var ki yöre halkı ve sivil toplum örgütleri bölgedeki doğal ve kültürel zenginliklerin madenciliğe feda edileceği kaygısıyla arama faaliyetlerinin durdurulmasını talep ediyor. Derleyen: Reyhan Oksay A ntik Çağlar'da Troas Bölgesi olarak adlandırılan günümüz Biga Yarımadası'nın güneyinde yer alan Kazdağları (İda Dağı), çok zengin, ama dış müdahalelere de bir o kadar duyarlı bir ekosisteme sahip. Ne yazık ki bu bölgenin toprak altı zenginliğinin toprağının üzerindeki eşsiz fauna ve florasından daha değerli olduğunu düşünenler de var. Değerli madenlerin peşinde olan çok sayıda insan Antik Çağlar'dan beri gözünü buraya dikmiş durumda. Bir iddiaya göre Truva Savaşları güzel Helen için değil, Kazdağları'ndaki zengin maden kaynakları için yapılmış. Daha sonraki yüzyıllarda arkeolojik kazı amacıyla bölgeye gelenler, değerli maden bulma olasılığını da her zaman canlı tutmuşlar. Zamanın Osmanlı padişahları önce TMMOBJeoloji Mühendisleri Odası Temsilcisi Jeoloji Y.Mühendisi Tahir Öngür*ün görüşlerini aldık. Daha sonra Uşak'ta faaliyetlerini sürdüren Tüprag'da görevli Jeoloji y. Mühendisi Mehmet Murat Yüksel'e sorularımızı yönelttik. “KAZDAĞLARI'NDA MADENCİLİK FAALİYETLERİ DURDURULMALIDIR” CBTCumhuriyet'in ilk dönemlerinden bugüne dek Çanakkale ve çevresinde sürdürülen maden arama faaliyetleri ne gibi bir yol izledi? Bu faaliyetler hangi koşullara bağlı olarak hız kazandı veya durduruldu? Tahir Öngür Günümüzde başta altın ve gümüş gibi değerli metaller olmak üzere pek çok metal, cevherinin yüksek tenörlü, zengin yatakları tükenmiş ya da tükenmeye yüz tutmuş olduğundan ötürü çok düşük tenörlü yatakları işletilir oldu. Bunun yolunu açan da çok düşük tenörlü cevherleri kimyasal işlemlerle zenginleştirme teknolojileri oldu. Bu durumda, işe yarayacak kadar metal elde edebilmek için çok büyük hacimlerde kayaları kazmak, taşımak ve öğütmek gerekecekti. Bu da ancak 1970'lerden sonra çok güçlü iş makineleri geliştirilince olanaklı oldu. Şimdi, örneğin 1 ton altın elde edebilmek için de 2,5 milyon ton kayayı kazıp, taşımak, öğütmek ve işlemek gerekli. Biga Yarımadası'nda bugün aramalara konu olan ve işletme hazırlıklarına girişilen altın yatakları ancak bu tekniklerle işlenebilecek yataklar. Bu nedenle, ne Osmanlı yönetiminde ve ne de Cumhuriyetin ilk yıllarında bunların ilgi görmesi olanaklı değil. Ancak, Biga Yarımadası, kapitalizmin gelişmesine paralel olarak daha çok çinko ve kurşun metalleri açısından ilgi çekti. Balya maden sahası bunun çok tipik bir örneği. 19. Yüzyıl'ın ortalarında bir Fransız Şirketi'ne verilen izinden sonra burada 90 yıl madencilik yapıldı. Birinci Dünya Savaşı'nın savaş endüstrisi buradan giden metallerle ayakta kaldı. CBTSon aylarda katıldığınız bir panelde altın için yerine göre yüz milyonlarca ton kayanın kazılacağını, altını alabilmek için tonlarca siyanürün kullanılacağını ileri sürüyorsunuz.. Ne önlem alınırsa alınsın, çevrenin zarar göreceğini söylüyorsunuz. Bunun çözümü 2004 yılında çıkartılan ve bazılarınca “sömürge yasası” olarak adlandırılan 5177 sayılı Maden Yasası ve Yönetmeliği'nin iptali, Kazdağları çevresinde altın işletmeciliğine izin verilmemesi ve Zeytincilik Yasası'nın uygulanması mı? TÖDüşük tenörlü cevher yataklarını büyük kazılar ile çıkarmak ve bunları açık havada kimyasal işlemlerle zenginleştirmeye dönüşen madencilik türü bugün için çok ilkel bir teknoloji kullanıyor. Örneğin açık havada siyanürle cevher yıkama sırasında siyanürün ne kadarının havaya karıştığı, ne kadarının atık yığınlarında hangi bileşiklere dönüştüğü, bunların gelecekte hangi süreçlerle çevreye yayılabileceği sorularının yanıtı yok. Bu şekilde çevreye yayılan siyanür bileşiklerinin canlı yaşamına etkisi de araştırılmış değil. Bazı metaller için siyanür yerine kullanılacak olan sülfürik asit için de bilanço karanlık. Bu uygulamaların çevrede yeraltı ve yüzey sularının tüketilmesine bir çare bulunabilmiş değil. Bu sulara ulaşan asit maden suları ve ağır metallerin yayılışının önlenmesinin yolu bulunabilmiş değil. Dünyada az sayıda ülkede de olsa, bu şekilde cevher zenginleştirme yasaklanıyor. Gelişme kapitalist ülke şirketleri de bu tür projeleri kendi ülkelerinden çok bizim gibi istediklerini yaptırabilecekleri ülkelerde geliştiriyor. Bunun nedeni, bizim topraklarımızda onların ülkelerindekinden daha çok altın ya da başka maden bulunuşu değil; bu tür kirletici etkinliklerin kendi ülkelerinde giderek çok daha güç olmasından. CBTBölgede altın rezervi yaklaşık ne kadar? Başka madenler için de örneğin bakır ve gümüşmiktar verebilir misiniz? TÖ1935'te kurulmuş olan MTA Genel Müdürlüğü 1980'li yıllara kadar ülkemizdeki bütün maden aramalarını, başarıyla yürüttü. Ondan sonra çıkarılan her yasa ile güçsüzleştirildi ve ülkemiz yeraltı kaynakları küresel talana açıldı. MTA, bilinen yeraltı kaynakları hakkındaki bilgileri il il yayınlıyor. Bu raporlara internetten ulaşmak da olanaklı. Ancak, rezerv terimi yalnızca bütün boyutları ve özellikleriyle incelenmiş ve o günün ekonomik koşullarında işletilebilir olan yataklar için kullanılabilecek bir terim. O günün ekonomik koşullarında işletilebilir olmasa da yeterince araştırılıp ortaya konmuş olan yataklar için ise “kaynak” terimi kullanılabiliyor. Ülkemizin bütünü için bugün altın kaynağı 700 ton dolayında; rezerv ise 200 tonu geçmiyor. Biga Yarımadası'nda bugün yalnızca iki Kanada şirketinin çalışmalarıyla Bayramiç Ağıdağı'nda ortaya konmuş 64 tonluk bir çıkarılabilir kaynak belgelenmiş durumda. Ama, çalışmalar 20'nin üzerinde sahada sürdürülüyor. Bu kaynak miktarının artacağı ve 10 kadar işletme girişiminin olacağı kuşkusuz. CBT Bölgede faaliyetlerini sürdüren Türk madencilik şirketleri çevreye zarar vermiyor mu? Biga Yarımadası son dönemlerde seramik hammaddeleri, kuvarsit, doğal taşlar ve taş ocağı gibi endüstriyel mineral işletmelerinin yoğun olduğu bir yöre. Bunlarda, hemen hemen çıkarılacak kaynak kadar kazı yapılıyor. Atık çok az ve yerinde bir zenginleştirme yapılmadığı için çevreye bir kimyasal atık, katısıvıgaz atığı olmuyor. Çok az toz yayılıyor çevreye. Çok az su tüketiliyor. Kazı derinlikleri de oldukça az olduğundan yeraltısuyuna zarar verilmiyor. Bu nedenle, bu işletmelerin çevreye tek olumsuz etkisi, işletme ve yollarda ağaç kesimi ve kazılarla toprak örtüsünün yok edilmesi. Ancak, çıkarılan kaynaklar ülke içinde endüstride kullanılıyor, katma değeri yüksek ve istihdam yaratıyor. Ülkemizdeki seramik endüstrisi dünyanın ilk üç sırasında yer alıyor. * Tahir Öngür, 15 yıl MTA Enstitüsü'nde çalışmış. Şimdi Jeoloji Mühendisleri Odası adına yeraltı kaynakları ekonomisi, çevre ve madencilik konularında çalışmalar ve yayınlar yapıyor CBT 1088/14 25 Ocak 2008 da 99 yıllık fermanlarla bu girişimlere yeşil ışık yakmış. 1970'li yıllara kadar madencilik faaliyetlerine pek rastlanmayan Kazdağları son yıllarda yabancı maden şirketlerinin gözdesi durumunda. Bu ilgi artışının ardında 2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı maden yasası yatıyor. Bu yasa ile, 100 metrekaresi Batı Anadolu'da olmak üzere 159 bin kilometrelik bir alanda çoğunluğu yabancılardan oluşan girişimcilere maden arama ruhsatı verildi. Sonuçta Kazdağları'nın Milli Park olarak koruma altına alınmış kısmı hariç, hemen her yerinde, hiç boş yer kalmayacak şekilde maden arama faaliyetleri başladı. Ne var ki yöre halkı Kazdağları'ndaki doğal ve kültürel zenginliklerinin madenciliğe feda edileceği kaygısıyla, söz konusu yasanın ve yönetmeliklerinin iptal edilmesini ve altın aramacılığının hemen durdurulmasını talep ediyorlar. “Kazdağları'ndan ta Cenevizliler döneminden beri Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere maden, altın çıkartılmış. 20'ye yakın endüstriyel maden ve mineral var. İşletiliyor. Altın konusu olunca burada bir hassasiyet var. Bir gariplik var. Ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum” diye konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güner, bu faaliyetlerin ülkeye istihdam ve ekonomik katkı sağlayacağını ileri sürüyor. Kazdağları'nda neler olup bittiğini öğrenmek için