14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ENERJİARGE POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org; hagoker@ttmail.com Rodrik'e göre, gelişmiş ülkelerin izlediği yol belli: “Verimlilik artışını, ancak inovasyon, ARGE ve teknolojik yenilenme ile gerçekleştirebilirler.” Peki, Türkiye vb. ülkeler için bunun dışında bir yol vardı da bizim sanayimiz o yolu mu izlemedi? Sanal Strateji Tartışmaları (2) Prof. Dani Rodrik'in geçen hafta sözünü ettiğim sunuşunun gazetelerimizde en çok üzerinde durulan bölümü şuydu: “Gelişmiş ülkeler verimlilik artışını, ancak inovasyon, ARGE ve teknolojik yenilenme ile gerçekleştirebilirler. Türkiye gibi gelişmekte olan (ve sektörler arasında büyük verimlilik farkı olan) ülkelerde ise hızlı gelişme, sektör bazında verimlilik artışından ziyade, kaynakların düşük verimli sektörlerden yüksek verimli sektörlere aktarılması ile sağlanır. Bu, işgücünün özellikle tarım ve kayıt dışı faaliyetlerden sanayi sektörüne yönlendirilmesi anlamına gelir. İstihdam ve refah yaratan büyüme ancak bu şekilde sağlanır. [Nitekim] Türkiye'de ülke genelinde verimliliğin (ve istihdamın) en fazla arttığı dönemler sanayinin en fazla genişlediği dönemlerdir. “[Ne var ki] 2001 krizinden beri sanayide elde edilen verimlilik artışları, küçülme ve konsolidasyon ile sağlandığı için ülke genelinde verimlilik artışı sağlamamakta ve istihdâm yaratmamaktadır. [O nedenle] verimliliği ve istihdamı arttırmak için yapısal dönüşüm şarttır. Sanayi politikasının temel amacı [da] yapısal dönüşümü hızlandırmak olmalıdır.” Prof. Rodrik'in söylediklerinden şu açıkça anlaşılıyor: Türkiye'de, ülke genelinde, verimliliğin ve istihdamın arttırılabilmesi için her şeyden önce sanayi sektörünü genişletmek gerekir. Ama bu yetmez. Sanayideki verimliliğin de kendi içinde artmasını sağlamak şarttır. Bizim sanayi sektörümüz de bunu yapmaya çalışmış; ama verimlilik artışını “küçülme ve konsolidasyon” ile sağladığı için “ülke genelinde verimliliğin artmasını ve istihdam yaratmayı” başaramamıştır... Bunu nasıl başarabilirdi? Rodrik'e göre, gelişmiş ülkelerin izlediği yol belli: “Verimlilik artışını, ancak inovasyon, ARGE ve teknolojik yenilenme ile gerçekleştirebilirler.” Peki, Türkiye vb. ülkeler için bunun dışında bir yol vardı da bizim sanayimiz o yolu mu izlemedi? Rodrik'in söylediklerinden bu konuda açık bir sonuç çıkarabilmek biraz zor. Hatta, düz bir okumayla, sanayimiz için günümüzde de birinci önceliğin “inovasyon, ARGE ve teknolojik yenilenme” olmadığı, önce ne yapıp edip sanayi sektörünü genişletmemiz gerektiği sonucuna da varabiliriz. 'Hele bir sanayimizi genişletelim; sonrası Allah kerim!' Yukarıda alıntıladığım bölümü gazetelerinden izleyen bazı okuyucular, eminim, böyle düşünmüştür. Ama Sayın Rodrik'in kastının bu olduğunu sanmıyorum. Evet, sanayi sektöründe yeni yatırımlar yapmak ve üretimi hızla arttırabilmek Türkiye için gerçekten yaşamsal önemdedir. Ama, bununla eşzamanlı olarak “inovasyon, ARGE ve teknolojik yenilenme” becerimizi de hızla geliştirmek zorundayız. Bunu başaramadığımızda ne olduğunu yetkili bir ağızdan, TESİD Yönetim Kurulu Başkanı Suat Baysan'dan, dinleyelim: “... Özellikle tüketici elektroniğinde inanılmaz bir değişim yaşıyoruz. Eskiden tüplü televizyonlarda Türkiye'de yüzde 30'la 40 arasında bir katma değer üretiyorduk. Birçok parçasını yapabiliyorduk. Ama sonra elektronik o kadar gelişti ki, her şey hazır geliyor. LCD televizyonlara baktığınızda en büyük maliyet unsuru ekranında. Ekranı yaparken özel çipleri de koyuyorlar. Dolayısıyla biz burada Türkiye olarak katma değer yaratamıyoruz. Elektronik sektöründe teknoloji değişimine Türk sektörü olarak pek ayak uyduramadık. Dolayısıyla da katma değerimiz azaldı.” (Cumhuriyet, 10 Ocak 2008) Biliyorsunuz, tüketici elektroniği sanayi Türkiye'de hızlı genişleyen bir sektör oldu. Avrupa pazarlarında çok ciddi bir paya sahip. Ama kazandığımız para, dolayısıyla da sektörün ayakta kalabilme şansı giderek azalıyor. Çünkü sektörü genişlettik; ama bu süreçle eşzamanlı olarak ARGE ve teknolojik inovasyon yeteneğini kazanamadığımız; hep dışarıdan aldığımız elektronik komponentleri Türkiye'de birleştirip dışarıya satma noktasında kaldığımız için, yeterince üretken yeterince verimli olamadık... Bu kritik noktayı, gelecek hafta, yine bir iktisatçının ağzından biraz daha açmaya çalışacağım. Yeraltındaki ısıyı üretimde kullanma projesi Toprak destekli ısı pompası, klasik ısıtma sistemlerine göre (LPG ve doğalgaz) ısıtmada %70 ve motorine göre de yine ısıtmada %75 daha ekonomik. Aynı sistem tek cihaz üzerinden soğutma konumunda da çalıştırılabildiği için, split klimalara göre de %40 daha ekonomik. Sistemle sıcak su üretimi ve buna ilaveten kurutma işlemleri de yapılabilmekte. Proje Yürütücüsü: Prof. Dr. Rasim Karabacak, krasim@pamukkale.edu.tr T oprak enerjili ısı pompası sistemleri mevcut sistemler içerisinde, tek bir cihaz ve yatırımla, bilinen en ekonomik, çevreci ve performansı en yüksek ısıtma, soğutma ve sıcak su üretim sistemidir. Bu sistem çevre koşullarından bağımsızdır. Toprak sıcaklığındaki değişimlerin çevre havası sıcaklığındaki değişimlere göre ihmal edilebilecek kadar az olması, toprağın bir enerji kaynağı olarak kullanımını, her iklim koşulunda mümkün kılmaktadır. Bununla beraber toprağın yapısı, nemlilik oranı, sıcaklık dağılımı, enerji depolayabilme kapasiteleri farklı coğrafi bölgelerde değiştiğinden, uygulama için maliyete tesir eden en büyük faktör olan sondaj derinliğinin belirlenebilmesi için, her uygulama bölgesindeki toprak ısıl karakteristiklerinin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle, Pamukkale Üniversitesi kampusu içerisindeki bir noktada, 22 cm. çapında ve 130 metre derinliğinde bir sondaj kuyusu açılmış ve açılan kuyunun 110 metre derinliğine toprak ısı değiştiricisi borusu Utüp şeklinde dikey olarak yerleştirildi. Burada temel amaç en uygun sondaj derinliğinin belirlenmesidir. Dünyanın farklı bölgelerindeki uygulama örneklerine bakıldığında; yaz iklim koşullarında toprak ısı değiştiricisinde suyun girişçıkış sıcaklık farkı 8 santigrat iyi bir dünya sıcaklık değeri iken, Denizli'de bu değer 7 santigrat olarak elde edildi. Bu da, bu tür sistemlerin ülkemizde uygulanabilirliğinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Prof. Dr. Rasim Sistemi çalıştırmaya devam Karabacak ediliyor; deneysel çalışma süresince elde edilen bulgulara göre, yaz dönemi için soğutma sistemi performansı 2.7, kış dönemi için ısıtma sistemi performansı ise 3.8 ortalama değerleri elde edildi. Bu değerlerin anlamı: 1 birim enerji harcandığında 2.7 kat soğutma ve 1 birim enerji harcandığında ise 3.8 kat ısıtma elde ediliyor. Bu sonuçlar, sistemin kazanımının ne kadar yüksek ve önemli olduğunu göstermekte. EKOLOJİK TARIM İÇİN ÖNEMİ Toprak enerjisi destekli ısı pompası sistemlerinin, ısıtma durumunda klasik sistemlere (LPG, motorin) göre %70 daha ekonomik, soğutma durumunda ise klasik sistemlere (split klimalar) göre %40 daha ekonomik olduğu saptandı. Araştırmada kurutmaya ilişkin deneyler de sürdürülmekte. Bu deneylerde, Türkiye'nin organik tarım ihracı yapabileceği ürünler olan domates, biber, patlıcan, elma, patates, mantar, ayva vb. gibi ürünler kurutulacaktır. Kurutma süresiyle kurutma için harcanan enerji değerleri toprak destekli ısı pompasıyla saptanarak, bunların klasik kurutma sistemlerine göre değerlendirmesi yapılacak. Yakın gelecekte ülkemizin ihracat kalemleri içinde yer alması düşünülen ekolojik tarımda, sera ortamlarının klimatizasyonu ile üretilen organik ürünlerin kurutularak pazarlanması aşamalarında da sistemin kullanımı üzerinde çalışmalar CBT 1088/6 25 Ocak 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle