14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yeni Polis Vazife ve Selahiyetleri Hakkında Kanun değişiklikleri, polis pevletine giden yol mu? 22 Mayıs 2007 Salı günü Ankara Ulus'da Zafer Çarşısında gerçekleştirlen ve çok sayıda kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olan “canlı bomba” saldırısından hemen sonra, özellikle polisin yetki talepleri yeniden dile getirilmiş ve terörle mücadeleyi de güçlendirmek adına 2.6.2007 tarih ve 5681 sayılı kanunla Polis Vazife ve Selahiyetleri Hakkında Kanun'da (PVSK) değişiklik yapılarak polisin bazı konulardaki yetkileri yeniden düzenlendi. Prof. Dr. Bahri Öztürk (İstanbul Kültür Üniversitesi) ayet bu yeni düzenlemeler terörle mücadele için idiyse, ilgili kanununda yapılmalıydı. Demek ki, bu noktada eylemle söylem birbirini tutmuyor. O halde, PVSK'da özellikle ve genellikle adi suçları ilgilendiren konularda yapılan düzenlemelerin, terörü önlemek için yapıldığına inanmak mümkün değil, demek olanaklıdır. Öte yandan böylesine önemli düzenlemelerin bırakınız kamuoyunu, uzmanların görüşüne bile sunulmadan, TBMM'nin 22 Temmuz 2007 seçimleri nedeniyle kapanmasından bir gün önce yasalaştırılarak Cumhurbaşkanına gönderilmesi, yadırganacak bir davranış biçimidir. Kimden ne kaçırılıyor? Fakat bu değişiklikle terörle mücadele takviye edilmedi; sadece kolluğun önleyici hizmetlerine bazı noktalarda açıklık hatta sınırlama getirildi. Terör dedikleri, Sevr Antlaşmasının gereklerini yerine getirmek için aslında buzlu camın ardında durup da kimliklerinin belli olmadığını zanneden ülkelerin desteklediği bir savaş yöntemiyse veya Irak'ta olduğu gibi, yeraltı zenginlikleri olan ülkeleri soymanın gerekçesi olabilen bir fenomen ise, o zaman ne PVSK ve ne de CMK buna yetebilir. O halde terörü öne sürüp, panik mevzuatı yapılmasına neden olanların iyi düşünmesi gerekir. Halkımız korku rejimleri içinde yaşamaya mahkum mu? Devletin görevi, halkının mutluluğunu sağlamak değil mi? Anayasanın başta 5'nci maddesi olmak üzere ilgili hükümleri bunu emretmiyor mu? b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek, amacıyla durdurabilir. Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz. Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir. Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz. Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir. Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. Bu Kanun ve diğer kanunların verdiği görevlerin yerine getirilmesi sırasında, polis tarafından gerekli işlemler için durdurulan kişiler ve araçlarla ilgili hükümler saklıdır. Ş yukarıda açıklanan bir amaçla yapılmadı. Gerçek amaç, yeni CMK'nın savcı merkezli sistemini değiştirmekti; ancak istenen olmamış, kanun, TBMM'den geçen haliyle, adli kolluğun değil, sadece önleyici kolluğun yetkilerini uygun bir şekilde çerçeveledi. Doğrusunu söylemek gerekirse, kanun kolluğun yetkilerini genişletmek yerine sadece çerçevelemekte hatta bazı noktalarda daraltmaktadır. Sadece polisin yetkilerinin ele alınması; polisin ve jandarmanın yetkilerininin ayrı ayrı ve aynı anda ele alınmaması teknik bir hatadır. Öncelikle bu ciddi hatadan bir an evvel dönülmeli. SAVCILAR ÖN PLANDA CMK m.165'de, diğer kolluk birimlerinin adlî kolluk görevi düzenleniyor. Buna göre, “gerektiğinde veya Cumhuriyet savcısının talebi halinde, diğer kolluk birimleri de adlî kolluk görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu durumda, kolluk görevlileri hakkında, adlî görevleri dolayısıyla bu Kanun hükümleri uygulanır”. Bu istisnai bir yetkidir. Kural, suç şüphesi bulunan hallerde adli kolluğun yetkili olmasıdır. İşte PVSK'da özellikle ek m.6 da yapılan yeni düzenlemeler, eski CMK m.156'nın geri getirilmesi ile uzaktan yakından alakası yoktur. Zira burada yapılan değişiklik CMK m.165 anlamında olmak üzere istisnai düzenleme içinde yer almaktadır ve sadece olay yeri işlemleri ile sınırlıdır. O halde polis, CMK m.165 hükmünün açıklığı karşısında, olay yerinde görev yapan önleyici kolluk görevlilerinin de adli kolluk gibi hareket ederek savcı ile etle tırnak gibi çalışması zorunludur. Daha açık söylemek gerekirse, eski CMK'nın, polisi savcının önüne çıkaran ve soruşturma evresinin fiili hakimi haline getiren 156'ncı maddesini geri getirme girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Aksine PVSK'da yapılan değişikliklerle, CMK m.165 de geçen “gerektiğinde” ibaresi, özel ilgili kanununda “olay yeri” ibaresi ile sınırlanarak, suçla karşılaşan polisin yetkisi çok daha somut bir alana yerleştirilmiştir ki, isabetlidir. Bir hukukçu olan ve CMK m.160/2 ye göre adil yargılamanın gerçekleşmesi için çalışan savcının arka plana itildiği, polisin öne çıkarıldığı bir sistemde eskiden olduğu gibi insan hakları ihlalleri yaşanması sürpriz olmaz. Türkiye hukuk devleti olmak istiyorsa, savcı merkezli sistemden asla vaz geçemez. Daha önce arama ve yakalama yetkisi geniş bir çerçeve içinde var olan polis, şimdi arama veya yakalamaya gitmeden önce durdurma ve kimlik sormanın şartlarına uyacaktır. Yaklaşım doğrudur. Zira, durdurmak ve kimlik sormak özgürlüğü kısmak demek olduğundan, zorunlu olarak yasayla düzenlenmesi gereken bir işlemdir. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun yeni 4/A maddesinde yapılan bu yeni düzenlemeye göre, polis, kişileri ve araçları; a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, KİMLİK SORMA Polis, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık gösterilir. Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır. Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan kişiye, kimliği tespit edildikten sonra ve talepte bulunması halinde, bu amaçla tutulduğuna ve tutulma süresine dair bir belge verilir. Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir. Nüfusa kayıtlı olmadığı için kimliği tespit edilemeyen kişilerin nüfusa kayıtlarının temini için gerekli işlemler yapıldıktan sonra, fotoğraf ve parmak izi tespit edilerek kayda alınır. Kimliği tespit edilemeyen kişinin yabancı olduğunun anlaşılması halinde, 5682 sayılı Pasaport Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.” Burada eleştirilmesi gereken tek nokta, kim olduğunu ispatlayamayanın tutuklanmasıdır. Oysa böyle hallerde yapılması gereken tutuklama değil ZORLAMA HAPSİDİR. Bunun dışında yapılan düzenlemenin makul ve yararlı olduğunu söylemek mümkün. (Yazının devamı haftaya) HER İKİSİ BİRLİKTE Bir hukuk devleti, vatandaşını özgürlükle güvenlik arasında tercih yapmaya zorlayamaz. Her ikisini de birlikte gerçekleştirmek zorundadır. Şayet sabah evden çıkarken, “acaba akşam işimden eve yaralanmadan, öldürlmeden dönebilir miyim?” diye bir kaygıya sahipseniz, bir hukuk devletinde yaşamıyorsunuz demektir. Bu nedenle güvenlik, en temel insan haklarının idrak edilebilmeSi için şarttır. Ancak sadece güvenlikle yetinilemez. Her ne pahasına olursa olsun güvenlik lazımdır, denilemez. Devletin düzeni, güvenliği sağlamasının nedeni nedir? Bizim özgürce ve mutlu bir şekilde yaşayabilmemiz değil mi. Bu nedenle bir hukuk devletinde elbette ki polis ve jandarma olacak. Hukuk devletinin polis ve jandarması benim özgürlüğümün en büyük güvence teşkil edecektir.Özgürlüğümün güvencesi olan polis ve jandarmanın iyi çalışabilmesi için elbette ki yetkileri olacak. Bu yetkiler demokratik bir hukuk devletinin gerektirdiği nitelik ve nicelikte olacak ve halkın gerek topyekun ve gerekse ferden özgürlüklerini garanti etmek için kullanılacaktır. Yürürlükteki PVSK eskimiştir. Mutlaka yenisi yapılmalı; ancak bu yapılırken hem PVSK bir bütün olarak ele alınmalı; hem de jandarmanın mevzuatı da dikkate alınarak kolluk bir bütün olarak yeniden düzenlenmelidir. Kolluğumuz çağımızın gerektirdiği olanaklara mutlaka kavuşturulmalı. AMA, TBMM de yapılan son dakika değişiklikleri CBT 1088/17 25 Ocak 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle