Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner “MADEN ARAMA FAALİYETLERİ ÇEVREYE ZARAR VERMEZ” Şimdi söz sırası Tüprag Madencilik Şirketi'nden Jeoloji Y. Mühendisi Mehmet Murat Yüksel'in: CBTDiğer sanayi dallarında kullanılan siyanürün %1'ini kullandığınızı söylüyorsunuz. Bu arada Bakan Hilmi Güner Kazdağları'nda altının çıkartılması sırasında siyanür kullanılmadığını söylüyor. Sizin kullandığınız siyanürü atık olarak çevreye zarar vermeden nasıl ortadan kaldırıyorsunuz? Siyanürsüz altın üretilebilir mi? Mehmet Murat YükselKazdağlarında henüz altın çıkartılmıyor, orada çalışma yapan bütün şirketlerin faaliyetleri arama yapmaktan ibarettir. Altın (ya da başka bir değerli metal) olup olmadığı henüz belli değildir. Bakan, arama sırasında (dikkat çıkartma değil) siyanür kullanılmadığını söyledi. (Evet öyledir, arama sırasında örnekler alınır yarma açarsınız yada sondaj yaparsınız vesaire , bu örnekler kimyasal analize gönderilir; çünkü altın genellikle gözle görülemeyecek kadar küçüktür.) Arama sırasında hiçbir kimyasal kullanımı söz konusu değildir. İşletme (altını elde etme) sırasında siyanür kullanılır. Dünya genelinde bir maden yatağını geliştirme süreci ( yani diyelim ki burada maden olabilir gibi bazı sonuçlar aldık ve arama faaliyetlerini o bölgede yoğunlaştırıp, işletilebilir bir rezerv vardır dedik) ortalama beş yıl kabul edilir, yani çok kısa sürede işletmeye geçilebilirmiş gibi düşünmeyiniz, o kadar kolay bir iş değildir. Sorunuzun yanıtı ise özetle şöyle: Kimyasal kullanılarak üretilmesi gerekli olan altın (gümüş) madenlerinin tamamı siyanür ile çalışmaktadır. Altını üretsinler ama siyanür kullanmasınlar diyenler karnından konuşmaktadır. Siyanür kullanmadan işletmeye olanak veren bir yöntem henüz yoktur. Eklemek isterim ki yalnız altın ve madenciliği değil tüm endüstriyel faaliyetler için geçerli olan bir konu şudur. Zarar veya kirlilik üreten bir teknoloji varsa, bunun çevreye zarar vermesini önleyen teknoloji de vardır. Mesele zararı önlemek için para harcayıp harcamadığınızdır, harcamazsanız çevrenizi kirletirsiniz, harcarsanız çevre dostu bir endüstri kolu olmuş olursunuz. CBTMadenciler ormancılığın gelişmesine nasıl katkıda bulunuyor? Kestikleri ağaçların yerine daha fazlasını mı dikiyor? Birincisi ağaçları madenci kesmez, orman idaresi izin verdiği alanda kendi keser. (Bilmeyenler yada anlayamayanlar için hatırlatalım: Orman idaresi ormanlarımızı verimli kullanmak için vardır. Yani bir yandan keserken diğer yandan dikim ve geliştirme çabaları vardır. Ağaçlar kesilmez ise kağıt ve mobilya yapımında kullanılamazlar. Dünyadaki refah seviyesinde birinci sırada bulunan Finlandiya'nın endüstrisi ormancılığa dayanmaktadır.) Madenin en önemli etkisi topoğrafyayı değiştirmesidir, hiç ortada yokken bir yanda koca bir çukur diğer yanda tepe oluşturursunuz. CBTTMMOB ve diğer sivil toplum kuruluşlarının bu kadar tepkili olmalarının nedeni salt yabancı sermayeye karşı olmaları mıdır? Ya da yanlış bilgilendiriliyor olabilirler mi? MMY STK'lara her iki yönden de bilgi gidiyor, onlar istediklerine inanırlar bir şey diyemem, suçlayamam çünkü madencilik onlara çok yabancı. Ama TMMOB söz konusu olunca iş değişiyor. İddia ediyorum ki karşı çıkışları teknik bazda değildir, salt yabancı sermayeyi istemedikleri karşı çıkmakta, bunu açıktan söylememekte, çevre kalkanının ardına sığınarak karşı çıkmaktadırlar. CBT TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası temsilcileri Kazdağları'nda 250300 ton altın için yerine göre yüz milyonlarca ton kayanın kazılması gerektiğini söylüyor. Altını alabilmek için de 300400 bin ton siyanürün kullanılacağına dikkat çekiyor. Ne önlem alırlarsa alsınlar çevreye zarar vereceklerini iddia ediyorlar. Bu koşullarda çevreye zarar vermeden altın nasıl çıkartılır? Şirketinizin ana şirketi olan Eldorado Gold firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Paul N.Wright'ın "Çevre ile dost bir maden üretimi" ifadesini bu bağlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? MMYBen bu madende, “çevre ile dost bir üretim” projesi olduğu için ve bir Uşak'lı olarak bunun gerçekleşmesini görmek istediğim için çalışıyorum (1,5 yıl böyle çalıştığını gördüm). Daha başka bir şey dememe gerek var mı? Ben memleketime zarar verilsin neden isteyeyim? çetiner.m@superonline.com Hematoloji eğitimi giderek çekiciliğini yitirmekte, Türk tıbbıbilimi büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır. Yan dal araştırma görevliliği acilen eski çekiciliğine kavuşturulmalıdır. Yan Dal Hekim Eksiği ve Bir Uyarı Geçen günlerde basına yansıdı. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalında görev yapan uzmanlık öğrencisi 11 hekim istifa etti. Anlaşıldığı kadarıyla istifa gerekçelerinin büyük kısmını ekonomik nedenler oluşturuyordu. Zorunlu hizmetin uzunluğu, düşük maaşlar, hekimlerin giderek artan ağır çalışma koşulları ve uğradıkları fiziksel ve ruhsal tacizler nedeniyle son yıllarda birçok hekim mesleğini erken yaşta terk etmeye veya daha azı ile yetinmeye başladı. Benzer kargaşa yan dal uzmanlık sınavları için de söz konusu. Hematoloji gibi birçok önemli yan dal uzmanlıklarına da yeterli başvuru olmadı. Ülkemizin büyük gereksinimi olan kalifiye hekim eksiği bu koşullarda tamamlanamayacak gibi görünüyor. Aşağıda Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık Bakanlığına Türk Hematoloji Derneği adına ve Prof. Dr. Muhit Özcan imzasıyla gönderilen mektubun tam metnini yayımlıyorum. Bu metin, ülkemizin yakın zamanda sağlık alanında yaşayacağı kargaşaya dikkat çekmesi açısından son derece önemlidir. “Sayın Bakan, Bilindiği gibi 'Yan Dal Uzmanlık Sınavı' (YUS) yakın zamanda yapılmış ve yerleştirme sonuçlarına göre açıklanan Hematoloji kadrolarına yeterli ilginin olmadığı; açıklanan 70 kadronun sadece 37'sine başvuru yapıldığı anlaşılmıştır. Ülkemizde hematoloji uzmanı sayısının yetersiz olduğunu uzun süredir ısrarla ifade etmekteyiz. Ülkemizde toplam 200 civarında aktif hematoloji Uzmanı bulunmakta olup, bu sayı gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında olması gerekenin çok altındadır. Bu nedenle YUS sonrası oluşan mevcut durum kesinlikle uygun değildir ve kabul edilemez. Hematoloji yan dal eğitimi uzun ve zahmetli bir süreçtir. Hekimde tükenmişlik süreci için de bir risk faktörü oluşturmaktadır. Bu nedenlere bir de ekonomik olumsuz etmenlerin eklenmesiyle; Hematoloji eğitimi giderek çekiciliğini yitirmekte, Türk tıbbıbilimi büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır. Yan dal araştırma görevliliği acilen eski çekiciliğine kavuşturulmalıdır. Buna yönelik olarak; 1 Yan dal uzmanlık sınav yöntemi değiştirilmelidir: Genel sınavın ardından mülakat (yüz yüze görüşme yöntemi) temelli yaklaşım benimsenmelidir. Yan dal uzmanlık sınavı hakkında daha önce İç Hastalıkları alanındaki diğer yan dal uzmanlık dernekleri ile hazırladığımız ortak bildiri tüm yetkili ve ilgililere aktarılmış; ancak ne yazık ki Sağlık Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu ve Türk Tabipler Birliği'nden bir yanıt alınamamıştır. Eski (2007 yılından önceki) sınav yöntemiyle yan dal araştırma görevlisi temininde hiçbir sorun yaşanmamışken, uzmanlık derneklerinin ortak önerisinin dikkate alınmaması sonucu yapılan bu sınavda önemli sıkıntılar yaşanmıştır. 2 Yan dal uzmanları devlet hizmeti yükümlülüğü uygulamasından muaf tutulmalıdır: Sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de etkileyecek olan bu sorunun çözümü yan dal uzmanlarına devlet hizmeti yükümlülüğünün kaldırılması ile bir ölçüde olsa sağlanabilir. Pratisyen Hekimlik ve uzmanlık aşamalarında zaten devlet hizmeti adı altında zorunlu hizmete tabi tutulan hekimlerin, neredeyse ceza şeklinde kabul edilebilecek 3. zorunlu hizmet (devlet hizmeti) yükümlülüğünden muaf tutulmaları istemimizi takdirlerinize sunmaktayız. Bu aşamaya gelmiş hekimlerin hem yaşları 3245 aralığında olmakta, hem de bu hekimler akademik gelişmişlik açısından oldukça ileri düzeyde bulunmaktadırlar. Bu sürecin sonrası artık akademisyenlik ve bilim adamlığı dönemidir. Bu dönemler erkek araştırma görevlilerinin askerlik, kadın araştırma görevlilerinin annelik kavramlarıyla tanıştığı yıllardır. Yukarıda belirtilen tüm bu faktörler göz önüne alındığında sürelerin ne kadar uzun olduğu rahatça anlaşılabilecektir. Yukarıdaki görüş ve önerilerimizi takdirlerinize sunmaktayız. Saygılarımla” Türk hematoloji Derneğinin üyesi olan Sayın Prof . Dr. Recep Akdağ'ın bu çağrıya kulak vermesini umuyorum. CBT 1088/15 25 Ocak 2008