27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAĞLIK GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Tat Denemesi Fleur de Sel Brötanya'nın güneyindeki Ile de Ré bölgesindeki tuz göllerinden elde edilen bu tür meyvalar ve sahanda yumurtaya çok yakışır. Bolivya açık pembesi And dağlarından elle çıkartılan bu tuz rengini o bölgenin toprağındaki madenlerden alır. Kristallerini öğütücüden geçirip, sıradan sofra tuzunun yerine kullanabilirsiniz. Hawaii kırmızısı Bu tuz kırmızı rengini Hawaii'nin doğal kilinden almıştır. Yoğun bir tadı olduğundan, çok az miktarlarda tüketilmelidir. Etlerin yanına çok iyi gider. Akçaağaç isli Keskin lezzetli, koyu kahve renkli tuz kuruma aşamasında 48 saat boyunca kızıl akçaağaç dumanında tütsülenir. Özellikle som balığı, burgerler ve kavrulmuş sebzelerle iyi gider. Tanrılara meydan okuyabilmek, politik dille aktarırsak, düzene meydan okuyabilmek; olağan, alışılmış, kokuşmuş yaşam biçimine meydan okuyabilmek... Teknoloji bu demek. Teknolojideki aşk da budur. Şu anda bu aşk gözükmüyor. Şu anda teknolojide gözüken şey hırstır, tutkudur, para kazanmaktır. Teknolojiyi Yaşarken İnsanda Gördüğümüz Teknolojiyi oluşturan güçleri Batı mitolojisinde Odiseus ve Prometheus'a kadar geri götürebiliriz.. Bu karekterleri incelediğimizde karşımıza çıkan tablo şöyle bir şey: Teknoloji yaşadığımız olağan ve mızmız hayata isyanla başlar. Hayatı olduğu gibi kabul etmiş, tembel insanların işi değildir; rahatsız, kaygılı, kendini aşmak isteyen, sürekli meraklı, ateş dolu insanların işidir. Prometheus'un derdi ne acaba? Gidip tanrılardan ateşi çalıyorsun ve tanrılar sana bir sürü ceza veriyor; etlerini kartallar, yaban hayvanları sürekli kemiriyor; zincirlerle ellerin kolların bağlı… Tanrılara meydan okuyabilmek, politik dille aktarırsak, düzene meydan okuyabilmek; olağan, alışılmış, kokuşmuş yaşam biçimine meydan okuyabilmek... Teknoloji bu demek. Teknolojideki aşk da budur. Şu anda bu aşk gözükmüyor. Şu anda teknolojide gözüken şey hırstır, tutkudur, para kazanmaktır, yarışta birinci olmaktır, daha verimli olmaktır, daha çok satmaktır, daha etkin olmaktır. Ama teknoloji insan içindir. Teknoloji güzel bir dünyada yaşamak amacıyla oluşturulmuştur. Ama teknoloji egemen bir dünyanın hiç de güzel olmadığını görüyoruz. İnsan bugün, bu Dünya gezegeninde bilimi, bilgisi ve teknolojisiyle kendi hayatına egemen olamamaktadır; çok ilginç bir durumdur, bu. Yaşanacak nitelikte bir dünyaya erişmek için verdiğimiz kavgada, yaşama duyduğumuz aşkın, saygının bir öğesi olarak teknoloji, düzendeki haksızlıklara, zulme, sömürüye bir isyan olarak teknoloji, Heidegger'in dediği gibi, hakikatin keşif yolunda bir olanak olarak teknoloji, işte bu teknoloji, çoğunlukla unutulmaktadır. Şu anda delinin biri bir düğmeye bassa herhalde dünyanın büyük bir parçasında, büyük ölçüde yaşam bitebilir. Yani teknoloji çok gelişmiş, daha da gelişecek olan bir insan etkinliği, insan ürünü. Ama insan dediğimiz varlığın teknolojiyle beraber ruhsal yapısı, iç dünyası, ahlak yapısı aynı ölçüde gelişmemiştir. *** İnsanın teknoloji yapan yanı, denetleyen akıl diyorum ben ona kontrol eden aklı çok fazla gelişmiş. Buna karşın edepli olması gereken iç dünyası, ruhsal dünyası, ahlak dünyası, estetik dünyası aynı biçimde gelişmemiştir. Burada büyük bir dengesizlik vardır. Bu da insanın geleceği için bir tehdit oluşturmaktadır. *** Teknoloji silah yaparken, teknoloji denetim araçları oluştururken, teknoloji büyük medya projelerinde rol oynarken, teknoloji uydular yaparken; teknoloji uzayda gelişlemeye, uzayda egemenlik kurmaya çalışırken insanın gönlüyle olan bağlantısını tam kuramamıştır. Bu da büyük bir eksiklik. *** Camus'un “Başkaldıran İnsan”ını alın. Camus'u beğenirsiniz, beğenmezsiniz, daha 1950'lerde söylemiş: “İnsan, onu tespit edenlerin tespitlerinden hep farklı olan bir varlıktır” demiş. Öyle bir tuhaf bir varlık insan! İnanılmaz bir inadı, haddini bilmez başkaldırısı var: “Sen busun” diyorlar; iş inada bindi mi, “değilim arkadaş, ben bu değilim yahu” diyor. Ben her türlü teoriyi, Freud'u da, Marks'ı da döverim, kim beni tespit edebilecekmiş?” İşte insanın her türlü belirlenmeye kafa tutan yanını paradoksal bir biçimde belirleyebiliyoruz. Belirledikçe kafa tutuşu sürüyor, sen böylesin dedikçe ben böyle değilim diyor. Böyle değilsin dersek, belki de böyleyim diyecek. Bu başkaldırının iki boyutu var en azından, birbirine karşıt olan: Biri dünyadaki belalara savaş açmak adına olumlu, diğeri haddini bilemeyip edepsiz bir varlık olarak kendini yok etmesi açısından olumsuz. Kıbrıs karası Akdeniz'den gelen bu pullu beyaz tuz mangal kömürüyle karıştırılmıştır. Patates, et ve balığın yanına yakışır. Avustralya pembesi Kar tanesi biçimindeki bu yumuşak tuz Murray Irmağı'ndan elde edilir ve kayısıya çalan pembe bir rengi vardır. Kolay eriyen taneleri deniz ürünleri ve sebzelere canlılık kazandırır. Tuz yeniden baş tacı mı? Tuz yeniden sofralarımıza dönüş yaptı. Yüksek tansiyona neden olduğu ve hatta yemeğin gerçek tadını bozduğu gibi sayısız suçlamalara hedef olan bu temel kimyasal bileşim yeniden sofralarımızdaki yerini aldı. B ugünlerde çevrenizin en gözde lokantalarına ya da besin ürünlerinin satıldığı mağazalarına gidecek olursanız, bir zamanlar beslenme uzmanlarının listelerinden hiç eksik olmayan bu tat verici maddeyle bir aşk serüveni yaşandığını göreceksiniz. “Tuz, gelmiş geçmiş çeşnilerin en önemlisidir,” diyen New York'taki Per Se adlı gösterişli lokantanın, aynı zamanda da Kaliforniya'daki French Laundry'nin sahibi ve şefi Thomas Keller ziyaretçilerine dokuz farklı çeşni sunuyor. Bu tuzlu çeşniler arasında Montana'daki bir bakır madeninden elde edilen ve kökleri Jura jeolojik dönemine uzanan bir tuz ile, rengini volkanik küllerden alan ve foie gras (kaz ciğeri) ile çok iyi giden simsiyah Molokai tuzu gibi türler yer alıyor. Keller karamelli çikolata tatlısının üzerini bile Brötanya'dan gelen fleur de sel ile taçlandırıyor. Tuzun tadı elde edildiği bölgenin maden yataklarına, kristallerin biçimine ve işleniş yöntemine göre değişiyor. Söz gelimi, fleur de sel, Fransa'nın kuzeybatı kıyısındaki bataklıklarda oluşan deniz tuzunun en üst katmanından elde ediliyor. Daha keskin bir tadı olan Himalaya pembe tuzu da Pakistan'daki eski deniz yataklarından geliyor. SAĞLIĞA ZARARI? ABD'nin gözde tuz markası Morton'dan 50 kat daha pahalıya satılan bu özel tuzlar renkleri, biçimleri ve taneleri açısından hayret verici bir çeşitlilik sergilerler. ABD'de WilliamsSonoma ve Whole Foods gibi mağazalarda müşterilere seçimlerinde yardımcı olmak amacıyla farklı türleri tatma olanağı sağlanıyor. Red Envelope adlı hediye şirketi de internetten alışveriş yapanlar için hazırlanan ve İtalyan'ından Hint kökenlisine 24 farklı tuz türünden örnekler içeren kavanozlarını 165 dolardan satışa sunuyor. İyi de, tuz sağlığınıza zarar vermiyor mu? Hem evet, hem hayır. Uzmanlar sorunun işlenmiş besinlerdeki korkunç miktarda sodyumdan kaynaklandığına, özel olarak üretilen tuzların ise pişmiş yemeğin üzerine azıcık serpildiğine ve bu nedenle de kişiye herhangi bir zararı dokunmadığına dikkat çekiyorlar. Fleur de selin 85 gramının 6 dolardan satıldığına bakılırsa, bu tuzlar olsa olsa cebinize zarar verebilir. Rita Urgan, (Time) CBT 1088/11 25 Ocak 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle