Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİ KULLANIMI AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com Öğrencilik yıllarında polisle çatışırdık. Uzun yeşil parkalar giyer, önlerini iliklemeden tutar, koşarken yakalandığımızda parkayı soyunarak, ele geçmeden sıyrılır içinden çıkardık. Ele Geçememek Bugün de her birimizi bir köşesinden yakalamış, herkesi tek tip bir köle haline getirmiş muazzam güç ve yaygınlıkta bir sistem var. Televizyon onun maymunlarıyla dolu; kitap dünyası aynı sefillikte; sokaklar, aileler ele geçmiş vaziyette. Her şeyden umudumu, sözümü kestiklerinde yitirdim; o günden beri yazdıklarımın okuru yalnızca kendimim. Bir felsefenin doğurulması, bir romanın yazılması ve belki bir şiirin ardarda dizilmesi artık lüzumsuz. İnsanlar nükleer bir bombardımandan sonra küller içinde sanki eğlencede. Benim için ölüme kadar devam edecek kısık kısık nefes almak acaba nerede ve nasıl mümkün olabilir? Kimsenin göremeyeceği biçimde sinmek, sonra da tümden yok olmak isterdim, uzun süre ortada görünmeyenin yok olduğu da fark edilmezdi nasıl olsa. Sindiğim yerde görüldüğüm ilk anda ama işimi bitirirlerdi. Fokur fokur kaynayan şehirde, yılışıklıkların çoktan başladığı bir köyde, tepesinde helikopterlerin cirit attığı bir tepede, rallicilerin şoseye çevirdiği bir çölde ne kadar saklanabilirdim? Onun için tekrar parka giymeye karar verdim, önümü iliklemeden dolaşıp, sabah işe gittiğimde “işte ben” diye kabuğu (parka) mu ellerine vereceğim. Ellerinde o varken bana dokunmazlar. O yetmezse, yüzünür derimi veririm onlara, deri organların içinde nasıl olsa en esnek ve en ölü olandır! Sonra bütün gece göğsümün içine kapanır, kalbimin yanında yatarım! Sistemden kaçıp kıvrımlara yerleşmek için Foucault, yeni özneleşme şekilleri, Nietzche'de yeni yaşam stilleri yaratmayı önermişti. Sistem o günden bu güne o kadar ezici hale geldi ki, nefes almak için birkaç şekilde varoluş mümkün olmadığı gibi, tek bir şekilde de ancak yarım yamalak mümkün: Kabuğunu sistemle ortak kullanmak ve içini de otizme döndürüp onu kıskançlıkla korumak. Başlangıçta herkes için nefesin derin alındığı otistik bir dünya vardır. Dışarısı sonsuz çeşitlilik ve renkte olduğu için, çocuklukta içimizi bırakır dışarı çıkarız. Ama bugün çeşit ölmüş, tek bir sistem gelip başımıza oturmuşsa dışarı çıkmak için bir neden kalmadıktan başka, otizme dönmek için çok neden olmuştur. Peki hem otistik olup hem sisteme uyulabilir mi? Evet, özne kontrolünde sistemle ilişkidir bunun adı. Psikiyatri, ressamın nesneyi eğerek resmetmesini (Dali), tiyatrocunun delilik rolü oynamasını açıklamak için ego kontrolünde psikoz tanımını getirmiştir. Bu, egonun bile isteye delilik oynaması gibi bir şeydir. Bugünkü özne de otizme gömülüp orada nefes alacak bir alan yarattıktan sonra, kendi kontrolünde sistemle ilişkiye girip zorunlu ihtiyaçlarını giderebilir ve nefes almak üzere otizme tekrar dönebilir. Biyolojide fakültatif sembiyoz (isteğe bağlı ortak yaşam) kavramı vardır. Deniz gülleri mesela yengeçlerin sırtına yapışarak hem ondan beslenir, hem onunla gezinir, yakıcı dokunaçları aracılığıyla da yengeci korur. Bir süre işlerini beraber görüp ihtiyaçlarını giderir sonra ayrılırlar. Benzer şekilde kendinde otizm geliştirmiş özne de, belli saatlerde sisteme girip otizmi geliş(me)miş öznelerle fakültatif sembiyoz olabilir. Demek nefes almak için kendime önerebileceğim, her yerde olmak, ama kabuğumun içinde daima kendim kalmaktır. Kimse farkında değil belki ama, son elli yılda yeryüzünde, bitki ve hayvanlar dahil, sistemin çarkına kapılmadan ve bozunmadan kalan tek canlı otistik özneler oldu. Onlar sistemle göz göze gelmediler bile daha, onunla konuşmadılar asla. Kendi varoluşlarının içinden dışarıda olup biteni tümüyle anladılar, ama ona kulak asmadılar. Otistik yaşam bugün kendisi olarak kalabilmenin en koyu, hatta tek şeklidir. Deleuze, “Foucault içeri girdiğinde atmosfer değişirdi” der. Kendi öznesini en başka biçimde yaratmış bu adamdan fazla olarak bir otistik içeri girdiğindeyse, sadece atmosfer değil, insanlar bile ruhunda basınç hisseder, o kadar dolu, o kadar somuttur o, otistik çok fazla kendisidir ve asla başkası değildir. Sanki tek başına dağlarda on yıllarca gerilla gibi yaşamıştır da, hayvan olup aşağı inmiştir. Sistemi en fazla parçalayan, hayvanlığı hala taze bu öznedir. Sistemin apaçık teratoloji (kötü şeylerin bilimi) yaptığının ve artık çok güç kazandığının farkındayız. Otistik kalelerde oksijen alalım, ölümün ayakta olmasından başka yapabileceğimiz soylu davranış kalmadı. meceylan@crsm.net Değerlerimiz, Teknoloji Kullanımımızı Nasıl Etkiliyor? B ahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer, ülkemizde İnternet ve bilişim teknolojilerinin kullanımına ilişkin tutum ve davranışlar ile Türk insanının sosyokültürel değerleri arasındaki bağı ele alan bir araştırma gerçekleştirdi. Türkiye'de bir ilk olan ve ekolay.net ile TÜBİSAD'ın da destekleriyle yürütülen araştırmanın sonuçları, bir toplantı ile kamuoyuna duyuruldu. Türkiye genelini temsilen 1.579 kişi ile yüz yüze görüşerek yapılan araştırmada, örnekleme dahil olan 41 ilde yaşayan 15 yaş ve üzerindeki deneklerden bilgi toplandı. Araştırmada, bilişim teknolojileri konusundaki tutum ve davranışlar ile, bunlarla bireyin demografik özellikleri ve Türk insanının sosyokültürel değerleri arasındaki ilişkiler irdelendi. Araştırmaya katılan öğrencilerin neredeyse tamamının cep telefonu kullandığı ve gençler arasında özellikle büyük oranda kontürlü telefon tercih edildiği ortaya çıktı. Rapordan ilginç bazı başlıklar şöyle: CEP TELEFONU SAHİPLİĞİ: • En yüksek cep telefonu sahipliği 1825 yaş aralığında. • İleri yaşlarda cep telefonu olanların oranı hızla düşüyor. • Görüşülen öğrencilerin neredeyse tamamının cep telefonu var. • Özellikle gençler çok büyük oranda kontürlü cep telefonu kullanıyor. • Kullanıcıların %37'si her gün SMS gönderiyor. • %8'i her gün fotoğraf çekiyor. • 65 yaş üzerinde her gün SMS gönderenlerin oranı ise sıfıra yakın. • Cep telefonu sahiplerinin dörtte biri, şu andaki telefonlarını son 6 ay içinde edinmiş. İNTERNET KULLANIMI: • Evinde PC olanların oranı %26. • Hayatında bir kez de olsa İnternet’e bağlananların oranı %39. • Hanesinde İnternet kullanan en az bir kişi olanların oranı %51. • Çalışıyorsa, işinde kullanabileceği İnternet bağlantısı olanların oranı %38. • 15 yaş üzeri her 10 öğrenciden 9’u bir kez de olsa İnternet’e girmiş. • Üniversite mezunlarının %17’si hayatında İnternet’e hiç girmemiş. • İnternet kullananların komşu olarak başka ırktan birini istememe oranı %16, İnternet kullanmayanlarda bu oran %38. • İnternet kullananların komşu olarak başka dinden birini istememe oranı %18, İnternet kullanmayanlarda bu oran %42. • İnternet kullananların komşu olarak oruç tutmayan birini istememe oranı %16, İnternet kullanmayanlarda bu oran %39. • İnternet kullananların ilk tanıştıkları kişiye güvenme oranı %16, İnternet kullanmayanlarda bu oran %15. Sunumun tamamı için: www.marjinal.com.tr/download/bilisimdegerler.zip CBT 1057/8 22 Haziran 2007