24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam uzun süreli, zaman serisi sıvı örneklemesi ve akış hızı ölçümü yapabilecek akışmetre (flowmeter), gözenek suyu basıncı ölçecek piezometre ve küçük depremleri belirleyecek sismometreler (OBS) yerleştirildi. OBS'leri kalibre etmek ve deniz tabanı altının tomografisini ortaya çıkarmak için Sismik1 gemisi ile belli hatlar boyunca hava tabancası ile patlatmalar yapıldı. Akışkan çıkışları ile ilişkili olarak gelişmiş canlı ekosistemin araştırılması için deniz tabanındaki çökel ve dip suyu örnekleri alınmış ve belli sürelerle kolonizasyon cihazları yerleştirildi. Alınan örSiyah sülfidli çökeller ve üzerinde oluşmuş lifimsi beyaz neklerde değişik canlı türlerinin belirlenmebakteri örtüsü ve çiftkabuklular (bivalve). Bu çökel ör si ve DNA analizleri yapılacak. Akışkan çıtüsünün altı karbonat kabuğu ile kaplı. Nautile'in robot kışlarına yakın yerlerden çökel karotları alıkolu boru ile çökel karotu almakta. Borunun çapı 6 cm. narak, gözenek suyu örnekleri elde edildi ve sülfat ve alkalinite İTÜ ekibi tarafından; klorinite ve tuzluluk analizleri Michael Tryon tarafından gemide yapıldı. Diğer analizler daha sonra değişik laboratuvarlarda yapılacak. Daha önceki depremlerin çökel kayıtlarını araştırmak için derin çukurluklardan yüksek çözünürlü sismik yansıma kayıtları ışığında çökel karotları alındı. Bu karotlar değişik karot analiz yöntemleri ile analiz edilecek ve yaşlandırılacak. Olası bir depremde denizaltı heyelanları oluşturabilecek ve dolayısıyla tsunamiye neden olabilecek duraysız yamaç alanlarının haritalanması, zemin çalışmaları için örneklenmesi ve gözenek suyu basıncının piezometrelerle ölçülmesi gerçekleştirildi. Yukarıda sıralanan deniz çalışmaları ile elde edilen veriler ve örnekler değişik uzman gruplar tarafından değerlendirilecek ve araştırma sonuçları uluslar arası makaleler ile bilim dünyasına ve raporlar halinde de ilgililere duyurulacak. Bir öğretmen arkadaş bir gün bana Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bir “Motivasyon Daire Başkanlığı” kurulması gerektiğini söylemişti. Gerçekten böyle bir “daire”, öğrenciye, öğretmene yaşama sevincini, öğrenme sevincini aşılayabilir mi? Orada çalışacak arkadaşlar içlerinde öğrenme sevincini taşıyan eğiticiler olmalı. Bir Muhabbet Olarak Eğitim Eğitimde düzenlemeler yapılırken, eğitimin yürütüleceği ortamı, öğrenciyi öğretmeni kuşatan anlam ikliminin nasıl sağlanacağı çoğu kez unutuluyor. Soru kimi kez şöyle soruluyor: Ruhu, mânâyı müfredatın içine nasıl koyarız? Müfredat yetmez, müfredata diyelim ki üç kredilik “muhabbet dersleri” koydunuz, bu dersleri verecek öğretmenler muhabbetten nasibini alamamışsa, sonuç olumsuzdur. Eğitim bir çile, öğrenmek nice zorluklarla, emeklerle kazanılan bir başarı. Muhabbet edebilecek duruma gelebilmek, biraz yetenek, ama büyük ölçüde çalışma gerektiriyor. Eğitimin muhabbet olabilmesi, muhabbete girecek olan öğrencinin, öğretmenin buna hazırlıklı olması, muhabbettin oluşacağı ortamın (muhabbet iklimi diyebiliriz buna) fiziksel, ekonomik, psikolojik, toplumsal, kültürel boyutlarının buna uygun olması gerek. Ancak bu biçimde bir muhabbet olabilir eğitim: Sevgi dolu bir iletişim, eğitişim olabilir. Bundan dolayı öğrenciye de yanlış bir izlenim vermemek gerekir. Öğrenmek zordur. Bu zorluk, neyin zorluğudur? Aşkın zorluğudur; Çünkü aşktır öğrenmek! Bu savımı ileri sürdüğüm zaman, kimi akademik ortamlarda bana çok kızıyorlar. Saygın bir akademisyen çıkıp şöyle diyebiliyor örneğin: "Ben bir biyoloğum. Oturup çalışıyorum, üretim yapıyorum, derslerimi titizlikle veriyorum; ama hiçbir aşk hissetmiyorum yaptığım işte. Peki şimdi ben iyi bir eğitici araştırmacı değil miyim? Böyle bir reçete yazmaya hakkınız var mı, akademik etkinlik aşkla yürütülmelidir diye?” Elbette yok. Eğitişim bir gönül işi. Öncelikle öğretmen sevmeli işini. Öğretmenliğin ona yakıştığını düşünmeli. Öğretirken öğrenmeli. Bıkkın, yorgun, geçim sıkıntısı çeken, işini, başka bir iş bulamadığı için yapmak zorunda kalan biri olmamalı. Okul, öğretmende, öğrencide bu sevgiyi ortaya çıkaracak bir sevgi kaynağı olmalı, deyim yerindeyse bir sevgi jenaratörü! Bu coşkuyla yenilebilir öğrenmenin zorlukları. Nasıl yaratılabir bir okulda sevgi iklimi? Kışın ısınmayan, yağmur yağdığında çatısı akan, karanlık, pis binalarda sevgi iklimi yaratılabilir mi? Tersine, aydınlık, sıcak, tertemiz bakımlı yapı içinde sevgisiz, yorgun, bıkkın öğretmenlerle, öğrencilerle böyle bir iklim yaratılabilir mi? Alt yapısı tamam, öğrencileri öğretmenleri öğrenme aşkıyla yanan ama müfredatı, müfettişleri bu ruhtan uzak bir eğitimde sevgi iklimi oluşabilir mi? Elbette tüm zorluklarına karşı öğretmenden başlayarak çakılmalı kıvılcım. Öğretmendir, öğrenciye, müfredata, yönetime, öğrenci velilerine öğrenme aşkını hatırlatacak olan kişi. Peki, öğretmene kim hatırlatacaktır? Kıvılcım bir yerlerden çakılmalıdır. Kavga, sevgi kavgasıdır. Dâvâ sevgi dâvâsıdır.İçinde ateş taşıyan öğretmen kıvılcımını bir biçimde ortamına yansıtır. Kıvılcımlar kolay kolay ateş almayabilir her zaman. Sabıra, direnme gücüne gereksinimimiz olabilir. Olsun. Geleceğin yaşanacak nitelikteki dünyasına kapıları, pencereleri başka türlü nasıl açabiliriz? Bir öğretmen arkadaş bir gün bana Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bir “Motivasyon Daire Başkanlığı” kurulması gerektiğini söylemişti. Gerçekten böyle bir “daire”, öğrenciye, öğretmene yaşama sevincini, öğrenme sevincini aşılayabilir mi? Orada çalışacak arkadaşlar içlerinde öğrenme sevincini taşıyan eğiticiler olmalı. Çocuk matematiği öğrenirken, matematik öğretmeninin nasıl biri olduğunu da öğreniyor. Matematiği, özellikle öğrenme aşamasındaki öğrenciler açısından matematik öğretmeninden ayıramazsınız. Matematikçinin sevgisiz ya da konusuna hâkim olmayan bir insan olması, öğrettiği matematiği etkiliyor. Bu özellik belki de ortalama zekâdaki öğrenciler içindir. Belki de harekete geçirilmesi için bir kıvılcım bekleyen henüz yeteneği ortaya çıkmamış yetenekli öğrenciler içindir. Matematik dehası olan zaten hocaya bakmıyor. O alıp başını gidebilir ama ben matematiği sevme durumunda olan, sevebilecekken işte bu çarpık eğiticiler yüzünden matematikten, fizikten, sosyolojiden, felsefeden, kimyadan, spordan, müzikten, resimden soğumuş insanlardan söz ediyorum. İLK SONUÇLAR Bir ay süre ile Marmara Denizi'nde gerçekleştirilen araştırmaların önemli depremsellik ve tsunami gibi doğal afetlerle ilgili ön bulguları şu şekilde özetlenebilir: a) Marmara tabanındaki aktif faylarla akışkan çıkışı arasında doğrudan bir ilişki var. Akışkan çıkışı fayın hareketliliğinin belirtisidir. b) Marmara tabanında fay boyunca açığa çıkan gazların büyük ölçüde metan gazı Marmara Orta Çukurluğu doğusunda çökelle kaplı bir fay olduğu anlaşıldı. Bu gaz ile birlikte bazı hidşevi ve önünde eski akışkan çıkışları ile oluşmuş yaygın rokarbon emarelerinin bulunması söz konusiyah demir sülfidli çökeller. Sağda Şevin üzerinde bej su gazın yüzeysel olmayıp, derinlerden gelve kahverengi çökel örtü içerisinde bentik organizma delikleri (biyorubasyon) görülmekte. Nautile'in robot ko diğini ortaya koyuyor. lu 35 cm boyundaki boru ile çökel karotu almakta. c) Marmara Denizi'nde Batı sırtı üzerinde keşfedilen gaz hidratın bu denli düşük basınç ve yüksek sıcaklıkta (yaklaşık 600 atmosfer ve 1415ºC) bulunması, gaz hidratı oluşturan gazın metan dışında daha ağır bir hidrokarbon gazı olmasını gerektiriyor. Bu da fay boyunca çıkan hidrokarbon gazların derin kökenli olduğunu göstermekte. d) Akışkan çıkışlarının sürekli denetlenip izlenmesi ile Marmara Bölgesi'ni tehdit eden depremin gelişi ile ilgili önemli ipuçları elde edilebilir. e) Marmara Denizi'nin kuzey yamaçları 1530º eğime sahip olup, özellikle Devon yaşlı şeyllerin bulunduğu bölgelerde denizaltı heyelanları oluşturma özelliğine sahiptir. Çınarcık Çukurluğu'nun kuzeyinde ve İzmit Körfezi'nin Marmara'ya açıldığı bölgelerdeki yamaçlar; nisbeten dik olması, zeminde şeyllerin varlığı ve bu şeyl tabakalarının güneye, derin çukurluğa doğru eğimli olması nedenleri ile olası bir depremde denizaltı heyelanları oluşturmaya müsaittir. Bu kaymalar Marmara Denizi'nde tsunami olaylarına neden olabilir. Sonuç olarak; Marnaut projesi kapsamında elde edilen yeni bulgularla Marmara Denizi'nin yerbilimleri ve oşinografik açıdan ne derece önemli doğal bir laboratuvar olduğu bir kez daha anlaşıldı. Bu denizin tabanına uzun süreli zaman serisi oluşturacak gözlemler ve ölçümler yapmak amacı ile sabit deniz altı gözlem istasyonları kurulmalı. Böylece faylar boyunca açığa çıkan gaz ve suların hacim ve kimyasal bileşimlerindeki değişimlerin sismik etkinlikle birlikte sürekli izlenmesi mümkün olacak ve beklenen Marmara depreminin gelişi ile ilgili önemli ipuçları elde edilebilecek. (*) Marnaut Seferi Araştırma ekibi: İTÜ Ekibi Prof. Dr. A.M. Celal Şengör (Araştırmanın 1. ayak bilimsel eşbaşkanı) Prof. Dr. M. Namık Çağatay (Araştırmanın 2. ayak bilimsel eşbaşkanı) Prof. Dr. Naci Görür, İTÜ (Araştırma Genel Koordinatörü), Prof. Dr. Boris Natalin, Sinan Özeren, Dr. Caner İmren, Araş.Görevlileri: Gülsen Uçarkuş, Emre Damcı, Sena Akçer, Ümmühan Sancar, Deniz Dikçe. Yabancı Ekip: Dr. Pierre Henry, CNRS (Araştırmanın Fransız tarafı eşbaşkanı), Prof.Dr. Xavier Le Pichon, Dr. Louis Geli, Dr. Tiffaine Zitter, Dr. Michael Tryon, Dr. Luca Gasperini, Dr. Catherine Pierre, Dr. Ionna Bouloubassi. CBT 1057 / 11 22 Haziran 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle