20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu diğer yazıcılara göre yarı yarıya daha küçük. CLX2160, 41.3 cm x 36.3 cm x 33.3 cm. ebatları ile özellikle sınırlı alanlarda ve masaüstü için ideal kullanım olanağı sunuyor. Yazıcı özelliği dışında tarayıcı ve fotokopi makinesi olarak da kullanılan model, küçük boyutlarının yanısıra DirectUSB baskılama fonksiyonu ile bilgisayara gerek kalmadan çıktı almaya ve tarama yapmaya imkan sağlıyor. USB'de TIFF, BMP, JPEG, PDF gibi birçok formatta tarama yapılıp USB medyalarında saklanabiliyor. Bir diğer önemli özellik ise “IDCopy” fonksiyonu. IDCopy ile kimliğinizin çift taraflı baskısını tek tuşla kağıt değiştirmeden aynı kâğıda yapabilirsiniz. [email protected] Paylaştığım zaman beni eksiltmeyen şeyleri, evimden dışarı kafamı çıkarmadan, cebimden fazladan para harcamadan, sadece hobilerime ayırdığım zaman kapsamında harcayacağım vakit ile dünya üzerinde başka bireylerle paylaşabilirim. İnternet Kapitalizi Öldürür mü? Neden diyeceksiniz. Anlatayım. Bir süredir sevdiğim müzik topluluklarının, müzik şirketleri tarafından CD haline getirilerek piyasaya sürülmemiş konser kayıtlarını internet üzerinden toplamakla meşgulüm. Bu kapsamda gözüme kestirdiğim iki müzik devi Pink Floyd ile Tangerine Dream. Böyle bir arayışa girince internetin bu konuda da ne kadar engin bir deniz olduğunu hemen farkediyor insan. Örneğin şu an Pink Floyd'un 1971 yılında verdikleri konserlerin neredeyse tamamına sahibim. Tangerine Dream'da ise bu iş standardize bile edilmiş durumda. Tangerine Tree Project isimli proje kapsamında, grubun resmi olarak yayınlanmamış tüm konser kayıtları numaralandırılarak fanatikler arasında paylaşıma çıkmış durumda. Yüzlerce saatlik müzik ziyafeti. Peki tüm bu uğraşla, kapitalizmin ne ilgisi var? Bu dünyada karşılaştığım insanlar, hiçbir maddi beklenti içine girmeden, hiçbir maddi amaç gütmeyecek, kendisi gibi aynı müzik gruplarını seven fanatikler arasında albüm kolleksiyonu paylaşılsın diye gönüllü olarak internetin karşısında saatlerce oturup, müzik arşivlerini internete göndermeyi amaç edinmiş insanlar. Bu kişiler ne paylaştıkları arşivleri için bir ücret talep ediyorlar ne de paylaşılan arşivin ticari amaçla kullanılmasını istiyorlar. Hatta pek çoğu, beklentinin tersine, üniversite öğrencisi filan da değil. Kendi gençlik dönemlerinde bir vesile ile ya kayıt ettikleri ya da korsan plak olarak yayınlanmış müzik kayıtlarını önce saatlerce uğraşarak dijital ortama aktarıyorlar, sonra da bu dijital kayıtları yine saatlerce uğraşıp herkesle paylaşmak üzere rapidshare vari dosya paylaşım ortamlarına yüklüyorlar. Ne için? Kendisi gibi fanatik olan bir kaç kişi, o arşivi kendi arşivine kattığında, “çok teşekkür ederim” diye bir eposta göndersin diye. Yüzlerce saatlik müzik dosyalasını indirip, evdeki ADSL hattımdaki kapasiteleri aştıktan sonra, bu paylaşım modelinin üzerimde yarattığı ruh halinden de bahsetmem gerekir. Kendimi bir tür suçlu gibi hissetmeye başladım. Neden mi? Çünkü tek yönlü olarak ben sürekli başkasının paylaşıma açtıkları arşivlerini kendi arşivime katıyorum ama ben bir şey vermiyorum. Bu kez arşivini benimle paylaşanlara epostalar gönderip, kendi arşiviminden isteyebilecekleri albümler varsa onları paylaşabileceğimi söylemek zorunda hissettim; öyle de yaptım. Internet sayesinde bu tür örnekler giderek artacak. Paylaştığım zaman beni eksiltmeyen şeyleri, evimden dışarı kafamı çıkarmadan, cebimden fazladan para harcamadan, sadece hobilerime ayırdığım zaman kapsamında harcayacağım vakit ile dünya üzerinde başka bireylerle paylaşabilirim. Bu paylaşım modelinin dünya kültürünü ne şekilde dönüştürebileceğini tahmin edebilir misiniz? Bugün biraz da paradoksal gibi görünen, batı menşeili ekonomistlerin, dünyanın son bir kaç yıldır yaşadığı “bolluk döneminin” artık sona ermesi gerektiği yönündeki korkutucu açıklamaları anımsayın. Tecrübe ile sabiptir ki bu tür bolluk dönemleri, 1929 krizi türünden derin krizlerle son buluyor ve bireyler iliklerine kadar “hiçbir şey harcamamak, ancak hayatta kalabilmek” mücadelesine giriyor. Bugün uzun vadeli kredi kullanarak geleceğini ipotek eden bireyler bir anlamda gönüllü olarak bu modelin yumuşak versiyonuna kendilerine kaptırıyorlar. Tüketim toplumu modeli, sahip olunması gereken şeylerle ilgili olarak “gereklilik”, “bedelsizlik” gibi özellikleri çoktan bireylerin zihninden sildi. Bugün hepimiz gereksinim duyup duymayacağımızı bilmeden, onu daha ucuza ya da ücretsiz olarak sahip edinip edinemeyeceğimizi araştırma gereği duymadan, “sahip olmak istiyoruz”. Denilebilir ki üç beş tane müzik parçasını ücretsiz olarak paylaşmakla, karnını doyuracak ekmeği paylaşmak aynı şey değil. Bu fikri bugün istemeye istemeye kabul edebilirim. Ancak çok da uzak olmayan bir gelecekte “internet ruhunun” bu engeli de aşacağına inanıyorum. Batılı ekonomistler işte o zaman korkunç bir tablo ile karşı karşıya kalacaklar. Bireylerin hayatını karartan değil de şirketlerin bilançolarını karartan bir tabloyla. AŞILAR ARTIK DİLÜSTÜ BANT ŞEKLİNDE OLACAK Aşılar artık ağız kokusunu gideren nane kokulu dilüstü bant teknolojisinden yararlanıyor. ABD'deki Johns Hopkins Üniversitesi'nden biyomedikal mühendislik öğrencilerinden bir grup, Aridis İlaç üreticisi ile birlikte, aşı hammaddesi içeren, dil üzerine yerleştirilen selofan benzeri bantlar üzerinde çalışıyor. Bilim ekibi bu bantların dilüstünde saniyelerle ölçülebilecek kadar kısa bir zaman diliminde kan dolaşımı tarafından emildiğini keşfetti. Bu buluş gelişmekte olan ülkeler için aşıların yaygınlaşmasını sağlayacak. Geçen yıl Aridis İlaç şirketi, rotavirüs her yıl dünyada 600.000 çocuğun ishale benzeyen hastalıktan ölmesine yol açan virüsiçin oda sıcaklığında korunabilen bir aşı geliştirmişti. Oysa pek çok aşı soğukta korunmalıdır. Aridis, bu aşının dilüstü bantı olarak geliştirilmesi için Johns Hopkins'e başvurdu. Gates Vakfı'ndan 2 milyon dolar destek sağlayan Aridis, aşı bantlarının 46 yıl içinde piyasaya çıkacağını umuyor. AKILLI AMPULLER Şimdi karbon emisyonunu azaltma programları çerçevesinde enerji tasarrufu sağlayan ışık kaynakları şimdi gözde. Avustralya, Kanada ve Avrupa birliği'ne üye ülkeler beş yıl içinde elektrik (yüksek derecedeki ısı ile akkor haline gelerek ışık yayan ampuller) ampullerini aşama aşama bitirme kararı aldı. Benzer bir karar da yakında ABD'de yürürlüğe girecek. Ancak elektrik ampullerinin yerini alması düşünülen floresan ışıkları cıva içeriyor. Bu toksik maddenin doğadan temizlenmesi için çok büyük paralar ve emek gerekiyor. Bir diğer alternatif ise ışıkyayan diyotlar, yani LED'ler. İçinden elektrik akımı geçtiği zaman parlayan yarıiletkenlerden üretilen LED'ler ne cıva ne de de gaz içerir. Dolayısıyla daha çevrecidir. LED'ler ayrıca elektrik ampullerine oranla %80 daha az enerji kullanır ve ısı yaymaz. Bir LED yaklaşık 17 yıl dayanır (günde 8 saat kullanıldığı takdirde). Bu da elektrik ampullerinden %50, floresanlardan 5 misli daha uzun ömürlü olduğu anlamına gelir. Ne var ki 100 watt'lık bir ampulün yerini tutabilecek LED'in fiyatı yaklaşık 100 dolardır ve bir LED bedelini 5 yılda amorti edebilir. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1057/19 22 Haziran 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle