24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İKLİM ARAŞTIRMALARI Küresel ısınmayla ilgili 7 büyük yanılgı Tehlikenin yaklaşmakta olduğunu insanlara hatırlatma görevini yine doğa üstlendi; küresel ısınmanın soyut bir kavram olmadığını anlatmak için insanları seller, kuraklıklar, kasırgalar, buzul erimeleri ve on milyonlarca mülteci aracılığı ile bilinçlendirmeye çalışıyor. Ne yazık ki bu konuda hâlâ kuşku duyanlar var. Bunlar dünyada bugün yaşanmakta iklim kaymalarının dönemsel olduğuna inanıyorlar; ya da inanmak istiyorlar. 3.Yanılgı: Antarktika giderek soğuyor ve buzul levhaları giderek kalınlaşıyor. Gerçek: Antarktik Yarımarası'nın ısındığı kesinleşmiş durumda. Kıtanın iç kısımlarının da ısındığı düşünülüyor, fakat 2002 yılında yapılan bir analiz, 1966 ile 2000 yılları arasında iç kısımların soğuduğunu ortaya koydu. Ancak bu dünyanın ısınmadığı anlamına gelmiyor. İklim modellerine göre gezegen her yerde aynı şekilde ısınmayacak ve ayrıca Antarktika'nın iç kısımlarından başka her yerin ısınıyor olması da bu tezi doğruluyor. Antarktika'nın soğuması kıtanın çevresindeki dairesel rüzgarların güçlendiğinin bir işareti. Bu rüzgarlar daha ılık havanın iç kısımlara ulaşmasını engelliyor. Şaşırtıcı bir şekilde rüzgarların artış gösteren hızı, kutuplar üzerindeki ozon deliğinin üst atmosferde soğumaya yol açmasından kaynaklanıyor. Ozon deliği gelecek 1020 yıl içinde kapanırsa, dairesel rüzgarlar zayıflayacak ve iç kısımlarda da hızlı bir soğuma başlayacak. Bir diğer şaşırtıcı sonuç ise IPCC'nin raporuna göre küresel ısınma gelecek yüzyılda, kar yağışı buzul erimelerinden hızlı olacağı için, buzul levhalarının kalınlaşmasına yol açacak. Buzullarda neler olduğunu tespit etmek kolay değil. Uydu ölçümlerine dayanarak yapılan bir çalışmaya göre Antarktika'nın iç kısımlarında buzullar kalınlaşırken, daha fazla miktarda buzul kıyılarda eriyecek. Sonuçta erime kalınlaşmadan fazla olacağı için kayıplar daha fazla olacak. IPCC'nin son öngörüleri ise deniz seviyesinde 2100 yılındaki artışın 20 ile 60 cm arasında olacağı yönünde. Bu tahmin Grönland ve Antarktika buzul levhalarının bugünkü hızda eriyeceği varsayımı üzerine kurulu. Bazı bilim adamları bu öngörünün gerçekleri yansıtmadığını, buzul erimelerinin hızlanacağını, dolayısıyla kar yağışındaki artışın etkisini ortadan kaldıracağını ve sonuçta deniz seviyesindeki yükselmenin hız kazanacağını ileri sürüyor.Ne var ki kimse neler olacağı konusunda kesin bir şey söyleyemiyor. Güney yarıkürede ise bu dönemlerde hem sıcak hem de soğuk dönemlerin yaşanmış olduğu ileri sürülüyor. Bu da Ortaçağ'daki sıcak dönemin bölgesel bir olay olduğunu gösteriyor. İklim bilimcilerinin hazırladığı raporlar, gezegenin bugün Ortaçağ'a göre daha sıcak olduğunu gösteriyor. Burada önemli olan, şu anda havanın ne kadar sıcak olduğu değil, ileride ne kadar sıcak olacağı. Raporlarda, ortalama sıcaklık farklılıklarının 1980'lere kadar dar bir aralık içinde yol aldığı, ancak bu tarihten sonra hızla yükselen bir trend izlediği görülüyor. A BD eski Başkan Yardımcısı Al Gore da ülke ülke gezerek dünyanın karşı karşıya olduğu iklim krizi ile ilgili bilgilendirme toplantıları düzenliyor. 13 Haziran'da İstanbul'da da “Küresel İklim Değişikliği” konusunda bir konferans verdi. İki Oskar Ödüllü “Uygunsuz Gerçek” isimli belgeselinde de tehlikeyi çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren Al Gore, “İnsanlar küresel ısınmayı tersine çevirecek güce sahip, ancak önce buna inanması ve istemesi, elindeki teknolojiyi de bu doğrultuda kullanması gerekir” diyor. Ve en önemlisi Türkiye'nin Kyoto Protokolu'nu henüz imzalamamış olmasına dikkat çekerek, her ülkenin küresel ısınmaya karşı yapması gereken “ev ödevleri” olduğunu vurguluyor. Saygın bilim dergisi New Scientist, her şeyden önce küresel ısınmayla ilgili doğru bilinen yanlışların ve yanlış bilinen doğruların düzeltilmesi gerektiğine dikkat çekerek, gerçekleri şöyle açıklıyor. 1.Yanılgı: Benim yaşadığım yer çok soğuk. Havaların biraz ısınması daha iyi olmaz mı? Gerçek: Küresel ısınma insanları nasıl etkileyecek? Bu insanların nerelerde yaşadığına, ne kadar uzun yaşadığına ve yaşamını nasıl kazandığına bağlı olarak değişir. Ayrıca bu sorunun yanıtı, insanların çocuklarının ve genel olarak insanlığın geleceği konusunda duyduğu Türkiye’nin Kyoto sorumluluğa da bağlıdır. Protokolü’nü henüz Antarktika'nın dışında imzalamamış olmasına gezegenin her yeri 1970 yılından bu yana ısınıyor. Budikkat çeken Al Gore, zullar eriyor, bahar daha erher ülkenin küresel ken geliyor, hayvan ve bitki ısınma karşı yapması sınırları giderek kutuplara gereken ‘ev ödevleri’ doğru ilerliyor. Pek çok insan için bu olduğunu vurguluyor. çok önemli bir fark yaratmaz. Yazlar daha sıcak, kışlar daha ılık geçiyor olabilir. Isıtma giderleri düşerken, soğutma masrafları yükselir. Isı dalgaları bazı insanların ölümüne yol açmakla birlikte soğuk algınlığından ölenler azalabilir. Zengin ülkeler ve bireyler bu kısa vadeli değişikliklere rahatlıkla uyum sağlayabilirler. Genel olarak tarımsal verim ilk başta artar. Ancak bazı bölgelerde sıkıntı giderek artar. Afrika bundan en fazla etkilenen bölgelerin başında gelecektir; 2020 yılında bazı Afrika ülkelerinde tarımsal verimin %50 oranında azalacağı tahmin ediliyor. Vahşi doğa da bu gidişattan zarar görecek. Bazı bitki ve hayvanlar CO2 miktarının artmasıyla birlikte daha fazla gelişecek. Ancak bunun bedelini diğer bitki ve hayvanlar ödeyecek. Mercan kayaları bundan en fazla zarar görecek canlıların başında geliyor. Sıcaklığın bugünkünün 3 derece üzerine çıkması fe laketlerle sonuçlanacak. En kötü senaryoya göre bu sıcaklığa içinde bulunduğumuz yüzyılın sonunda erişeceğiz. Türlerin yaklaşık üçte biri yok olacak. Tarımsal verim dünyanın pek çok bölgesinde azalacak. Milyonlar kıyılarda sular altında kalma riski ile karşı karşıya kalacak. Sıcaklık dalgaları, kuraklık, seller ve yangınlar bu olumsuz tabloyu iyice beter hale getirecek. Isınmanın sonuçlarını değerlendirirken iki faktörün göz önünde bulundurulması gerekiyor. Önce, ısınmadan doğrudan etkilenmeyen ülkeler bile diğer ülkelerdeki ekonomik ve siyasi dalgalanmalardan etkilenecek. İkinci olarak sera gazı artışı ile bu artışın iklim üzerindeki etkilerinin ortaya çıkması arasında kısa bir süre geçer. Yarın CO2 düzeyi sabitlense bile, dünya 10'larca yıl boyunca ısınmaya devam edecek. Ayrıca küresel ısınma ile deniz seviyesinin yükselmesi arasında da bir gecikme yaşanır. IPCC'ye* göre 2100 yılında deniz seviyesi 0.6 metre yükselecek. Ancak bu yalnızca bir başlangıç olacak. 3 milyon yıl önce sıcaklık 3 derece yükseklerde seyrediyor iken, deniz yüzeyi 25 metre yüksekti. Bu da Londra, New York, Tokyo ve Şanghay'ın sular altında kalması anlamına geliyor. Benzer oranda bir sıcaklık yükselişi, deniz seviyesinde benzer bir yükselmeye yol açabilir. IPCC bunun olması için aradan yüzyılların geçmesi gerektiğini ileri sürmekle birlikte bazı bilim adamları buzul levhalarının afet halinde çökmesi sonucu bunun daha erken yaşanabileceğine dikkat çekiyor. Bu noktada kesin olan, önlem almakta geciktikçe iklim değişikliği felaketlerini engellemenin giderek zorlaşacağı. 5.Yanılgı: Küresel ısınma tehdidinin tek sorumlusu kozmik ışınlardır. Gerçek: Kimse güneşin Dünya'nın iklimi üzerindeki kritik etkisini göz ardı etmiyor. Dünya'ya erişen toplam enerji miktarı değişir; fakat son yıllardaki değişiklikler tanık olduğumuz son ısınma olayını açıklamıyor. Diğer güneş faaliyet şekillerinin iklimler üzerinde beklenilenin üzerinde bir etki yaratma riski ne kadardır? 1990'lü yılların sonlarına doğru Danimarkalı bilim adamları, kozmik ışın adı verilen yüksekenerji parçacıklarının atmosferi iyonize ederek, bulut oluşumunu etkilediği yönündeki fikri inceledi. Eğer bu iddia doğru ise, güneş faaliyetlerindeki küçük bir değişiklik iklimleri büyük ölçüde etkileyebilecekti. Kozmik ışınların çoğu derin uzaydan gelmekle birlikte güneş faaliyetlerindeki değişiklikler Dünya'ya erişen ışınların miktarını değiştirebilir. Danimarka Uzay Merkezi'nden Henrik Svensmark daha az sayıda kozmik ışının daha az miktarda bu ÇİMENLERE BASMAYINIZ Avustralya'da ısınma, yağış miktarında düşüşlere yol açtıkça, kuraklıklar kaçınılmaz olacak 2.Yanılgı: Geçmişte de sıcaklıkların arttığı dönemler yaşanmış. O zaman bugün yaşadığımız sıcaklık artışlarını niye bu kadar sorun haline getiriyoruz? CBT 1057/12 22 Haziran 2007 CBT 1057/13 22 Haziran 2007 Gerçek: 150 yıl ve öncesindeki dönemlere ilişkin küresel sıcaklıklar tahminlere dayanır. Bu tahminler buzul çekirdeklerine ve bir takım varsayımlara dayanarak yapılır. Ne kadar geriye gidersek, belirsizlik de o kadar artar. Dünya'nın geçmişte bugünkünden daha sıcak dönemler geçirdiği biliniyor. Bazı dönemlerde iklimsel çeşitliliğe yol açan temel etmenler daha iyi anlaşılmakla birlikte, bazı dönemAntarktika çevresinlerde bu etmenler o kadar iyi tanımdeki deniz buzulları lanamaz. parçalandıkça bu lev750 milyon ile 580 milyon yıl önhaları hızla eriyor cesinde Dünya hiç olmadığı kadar şiddetli bir buzul çağı yaşadı. O dönemde gezegenin tümünün buz ve kar ile kaplı olması çok büyük bir olasılıktı . Bu döneme o yüzden Kartopu Dünyası adı veriliyor. Bu nasıl olmuş olabilir? Buz levhalarının oluşması giderek havaların soğumasına yol açar, çünkü güneşin sıcaklığı uzaya geri yansıtılmaktadır. Ancak karalardaki buzullar kayaların hava almasını önler. Kayaların hava alması atmosferdeki CO2'nin azalması anlamına gelir. Kartopu Dünya'nın ortaya çıkmasının nedeni o dönemde kıtaların ekvatorda kümelenmesinden de kaynaklanıyor olabilir. Bu durumda kayaların hava alması devam ediyordur ve havadan CO2'yi alıyordur. Çünkü buzul levhalar kutuplarda yoğunlaşmıştır. Bu zullar kutuplardan aşağılara inip karaları da buzul ile kaplayınca, sera gazlarının yoğunluğu artmaya başlamış olabilir. Bu derin dondurucu dönemden sonra, hem CO2 düzeyinin, hem de sıcaklıkların yükseklerde seyrettiği uzun süren bir dönem yaşandı. Ne var ki bu dönemle ilgili büyük bir belirsizlik söz konusu. En sıcak dönem 55 milyon yıl önceki PaleosenEosen Termal Maksimum (PETM) dönemdir. Bu dönem sırasında kütlesel yok oluşlar yaşanmış, küresel sıcaklıklar birkaç bin yıl içinde 5 ile 8 derece (santigrat) yükselmiştir. Kutup denizlerinin sıcaklığı 23 dereceye ulaşmıştır. Fosil planktonlarında izotop düzeyleri, ısınmanın nedeninin büyük miktarlarda metan veya CO2'nin havaya salınmasından kaynaklandığını gösteriyor. En son kurama göre ısınma, olağanüstü miktarlardaki lav püskürmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Başka bir deyişle, bu, atmosfere salınan yüksek miktarda fosil karbonun neden olduğu küresel bir ısınma felaketidir. Bu sıcak dönem 200.000 yıl devam etmiştir. Son birkaç milyon yıl boyunca Dünya buzul çağı ile daha sıcak dönemler arasında gidip geldi. Bu dönemsel değişiklikler gezegenin yörüngesindeki osilasyonlara bağlı olarak da tetiklenmiş olabilir. Yörüngesel osilasyonlar Dünya'ya erişen güneş radyasyonlarının miktarını değiştirir. Buzul çağları arasında sık sık sıcaklıklar yükselmiş. Bu, büyük bir olasılıkla, sıcaklıkların bugünkünden 1 ile 2 derece daha sıcak ve deniz seviyesinin bugünkünden 5 ile 8 metre daha yüksek olduğu 125.000 yıl önceki Eemian dönemidir. Son buzul çağından sonra 6000 yıl önce sıcaklıklar yine yükselişe geçerek, Holosen denilen dönem yaşanmış. Bu ısınma daha çok bölgesel nitelikte kalmış. Geçmişte daha sıcak dönemlerin yaşanmış olması, gelecekteki sıcaklık artışlarından kaygı duymamamız gerektiği anlamına gelmemeli. Son sıcak dönemlerde deniz seviyesi onlarca metre yükselmişti. Bu da belli başlı pek çok kentin sular altında kalması demektir. Deniz seviyesindeki küçük bir yükselme bile denize kıyısı olan bölgelerin sular altında kalmasına yol açabilir. 4.Yanılgı: Ortaçağ bugünkünden sıcaktı. İngiltere'de üzüm bağları bile vardı. Gerçek: İngiltere'de şarapçılık yeniden güçleniyor. Öyle ki ülkedeki bağların alanı ortaçağda olduğu iddia edilen bağlardan daha geniş. Eğer bunu iklimlerin ısınmasını gösteren bir gösterge olarak kabul ederseniz, bugünün ortaçağdan daha sıcak olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki iklimlerle ilgili tarihi öyküleri ihtiyatla karşılamak gerekir. Ortalama küresel sıcaklığın yüzyıllar boyu nasıl bir trend izlediğini ortaya çıkartmak için iklim bilimcileri dünyanın olabildiğince farklı bölgelerinden uzun vadeli kayıtlara ihtiyaç duyar. Bu nedenle daha pratik bir yöntem olan ağaç halkalarını incelemeyi tercih ederler . Bugün kuzey yarıkürenin sıcaklık ölçümleriyle ilgili bir düzineye yakın çalışma 1600'lerden eskilere uzanıyor. Bu kayıtlara göre MS 9001300 yılları arasında olağanüstü bir sıcaklığın yaşanmış olduğu görülüyor. lut anlamına geleceğini ve dünyanın giderek ısınacağını ortaya atmıştı. Svensmark'a göre bu son ısınma için uygun bir açıklama idi. Kozmik ışınlarda üç kritik konu söz konusudur. İlk olarak, kozmik ışınlar gerçekten bulut oluşumunu tetikliyor mu? İkincisi, eğer tetikliyorsa bulut yapısındaki değişiklikler sıcaklığı nasıl etkiliyor? Son olarak son yıllardaki ısınmayı kozmik ışınlar açıklayabilir mi? CERN Parçacık Fiziği Laboratuvarı'nda yürütülen çalışmalar bu soruları bir sonuca bağlayacak. Ancak bu arada önemli bir noktayı gözden kaçırmamak gerekiyor. Kozmik ışın yoğunluğundaki değişiklikler bulut oluşumunu ve sıcaklığı gerçekten etkiliyor olsa bile, son yıllardaki hızlı sıcaklık artışlarını açıklayamaz. 50 yıl geriye giderek yapılan ölçümler, yoğunluk açısından periyodik bir çeşitliliğin varlığını tespit etmiş olsa bile, son yıllardaki sıcaklık artışlarının, düşüş gösteren bir trend ile eşleşmemiş olması kafaları karıştırıyor. Yazının devamı arka sayfada İKLİM ARAŞTIRMALARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle