25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ARGE GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Yazılımcılar TÜBİTAK’ı topa tuttu! Yazılım Sanayicileri Derneği YASAD, ulusal yazılım sanayinin desteklenmesinin aslında Türkiye için “altın yumurtlayan sektör” olduğunu ileri sürerek, TÜBİTAK’ı engeller çıkarmakla suçladı. Hayat, okuldan daha zengin, daha karmaşıktır. Dolayısıyla hiçbir bilgi yığını, hiçbir kuram hayatı içine alıp, açıklayabilecek güçte olamaz. Okulla Hayat Neden Birbirinden Farklıdır? Altmışlı yılların başlarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünde okurken, başlattığımız ilk boykotların nedenlerinden biri hocalarımıza yönelik temel bir soru ile dile getirilmişti: “Neden hayatta karşılaştığımız, karşılaşacağımız bilgilerle değil de, işimize hiç yaramayan teorik, abartılı matematiksel bilgilerle dolduruyorsunuz okulda kafamızı?” Yapılan konuşmalar ilginçti, kendim de fabrikalara staja gittiğimde yaşamıştım, yakınılan konuların ana fikrini. Örneğin, işçiler, teknisyenler, kimi elektrik motorlarının yanına bizi götürür, dalga geçerlerdi bizlerle: “Dokun, dokun, çarpmaz; merak etme!” Kimi arkadaşlar, kaç yıldır mühendislik okudukları hâlde, bir sigorta bağlamayı bile bilmediklerini söyleyerek yakınmışlardı! (O zaman telle sarılan sigortalar vardı!) Okul nasıl bir yerdir? Hayatla ilgisi nedir? Hayatta karşılaşacağımız, alanımızla ilgili tüm sorunların çözümü verilebilir mi okullarda? Verilemiyorsa, neler öğretilmelidir okullarda, nasıl öğretilmelidir? Okulla hayat arasında nasıl bir ilişki vardır? Bir boşluk mu var aralarında? Yoksa, birbirlerinin devamı mıdırlar? Okul hayata hazırlar mı? Peki, hayat okulu nasıl etkiler? Müfredatı? Öğretim tekniklerini? Öğrenciöğretmen ilişkilerini? Sağlıklı bir okul, hayattan nasıl beslenmelidir? Burada sözünü ettiğim okul, diğerlerini de içine almak koşuluyla, daha çok “yüksek okul”dur; mezun olunca hayata atıldığımız. Hayata “hazırlanmak” için edinmek durumunda olduğumuz “bilgilerin” sunulduğu kurumdur, okul. Hayata, hazırlanma bilgileri nasıl bilgilerdir? Hayat, okuldan daha zengin, daha karmaşıktır. Dolayısıyla hiçbir bilgi yığını, hiçbir kuram hayatı içine alıp, açıklayabilecek güçte olamaz. Okul, hayatın bu enginliğine, sonsuzluğuna hazırlanma yeridir. Dolayısıyla, hiçbir okulda, öğrenciye hayatta karşılaşabilecekleri sorunların tümünün çözüm yolları öğretilemez. Hayatın bilgisi, okul bilgisinden hep fazla olacaktır. Şimdilerde, yaşadığımız düzen içinde, kimi güçlü şirketler, kimi seçkin üniversitelerimizdeki “başarılı” öğrencileri kadrolarına katmak için çalışmalar yapıyorlar. Üniversiteler ile şirketler, belediyeler işbirliği yapıyorlar. Üniversitelere toplumda yaşanan sorunlarla ilgili projeler veriliyor. Üniversitesanayi işbirliğinin çok gerekli olduğu vurgulanarak, üniversitelerde teknokentler kuruluyor. Üniversiteler, yaşam içinde kendilerine yer arıyor; topluma hizmet sunup ona yararlı olmak istiyor. Bu “yarar” anlayışı, bu “pragmacı” yakınlık gerçekten üniversiteleri hayata hazırlayan okullar hâline gelmesine katkıda bulunuyor mu? Yanıtım, bir açıdan bakıldığında, “hayır” olacak. Üniversiteler, meslek yüksek okulları olarak görüldüğünde öğrencilerine salt meslekleriyle ilgili çağın bilgisini aktarıyor, bununla yetiniyorsa hayatın gerisinde kalıyor demektir. Üniversiteler, genel olarak söylenirse, okullar, elbette insanın o çağa dek birikmiş bilgisini öğrencilerine sunacaktır. Ama, nasıl? Genel çizgileri ve temel kavramlarıyla, öğrenci, öğrendiği bilgilerin üstünde düşünüp anlamını yorumlayabilmeli, eleştirebilmeli edindiği bilgileri. “Hayat”ı, dar anlamıyla bugünün koşullarından ibaret sanırsak yanılırız. Hayat olanca bilinmeyeniyle keşfedilmeyi, yeniden yorumlanmayı bekliyor. Okul, okulsa, hayata çalıştığı alanda bilgiler sunacak, hayattan öğrendikleriyle bilgilerini yeniden kurabilme cesareti ve özgürlüğü olan özerk, bağımsız, özgün insanlar yetiştirmeyi amaçlar. Bilgimizi kendisinden devşirdiğimiz olanaklar alanı olan hayat, okulda verilen bilgilerle ele geçirilemez, tümüyle kavranamaz. Belki okulda ilk öğretilmesi gerekli temel ilke budur. Bu ilke, ancak bir tavır alışla, hayata belli bir duruşla, örnek olunarak genç insanlara aktarılabilir. Bilgileriyle nasıl yaşayacakları, bilgilerini nasıl yenileyecekleri konusunda somut örneklerle anlatılabilir. Bilgisine sıkışmış, dar kalıplarla düşünen, ezberci, araştırma heyecanından yoksun öğreticilerle, hayata bilgimizle nasıl durmamız gerektiğini gençlere iletebilmemizin olanağı yoktur. Öğrencilere, bilgiyle yaşamanın heyecanını verebilecek, hayatın zenginliğine yakışan araştırmalarla kendini aşmanın gücünü taşıyan öğreticilere gereksinimiz var. Okulla hayat arasında fark kaçınılmaz. Yine de, bilgiyle yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlamış yiğit öğretmenlerle aradaki fark kapatılmasa da, bu farkın yaratabileceği boşluğun üzerine bir köprü kurma olanağı vardır. Hayattan beslenen okul ve okuldan beslenen hayat: Hem okulu geliştirir hem hayatı değişik boyutlarıyla önünüze sunar. Y ASAD Başkanı Gültekin Günal, Hindistan gibi “Bilişim Teknolojileri” ile adını özdeşleştiren ülkelerdeki devlet teşviklerinin aksine, Türkiye’deki desteklerin sadece şekilsel olarak var olduğunu, pratikte ise bunlardan yararlanılmasının sayısız bürokratik engellerden dolayı neredeyse imkansızlaştırıldığına dikkat çekiyor. Günal şöyle dedi: “Teknoparklar çok maliyetli olduğundan ve mevzuat gereği çalışanların giriş çıkış saat çetelesi tutularak vergi avantajı getirildiği için eziyet halinde. Üniversite işbirliği ise gerçekleşemiyor. TÜBİTAK destekleri çıkarılan engellerden dolayı pratikde kullanılamamakta. Engeller aşılsa bile gelen destek çok geç verildiği için ya projeler batmakta, ya da proje bittikten sonra destek gelmekte.” “TÜBİTAK’tan memnun bir tane bile yazılım sanayicisi şirket bulmak zordur. Her şeyden önce TÜBİTAK proje sahibini direkt olarak muhatap alıp dinlememekte. Atanan akademisyenler ise iş dünyasından çok uzak olduklarından tam bir gizli kaos ortamı oluşmakta, kıymetli insan kaynakları ve ülke kaynakları çoğunlukla heba olmakta. “Bu ortamı biraz olsun iyileştirmek için Maliye Bakan Unakıtan’ın başlattığı Rekabet Öncesi İşbirliği ve ARGE Destekleme yasa tasarısı üzerinde çalışmalarımız Vergi Konseyi içinde 4 ay’ı aşan bir sürede birçok sektör temsilcisi ve bürokratın katılımı ile tamamlandı. Ancak bu taslak TÜBİTAK ve diğer bakanlıkların çabaları ile tanınmaz hale geldi ve sektörümüzü mevcut durumundan da geriye götürür nitelik aldı.” Gültekin Günal, Türkiye’nin bu çok başlı ve güvensizlik üzerine kurulan yaklaşımlarla çok büyük zaman, para ve insan kaynağını da israf etmekte olduğunun altını çizerek yaşanan çarpıklıkları şu sözlerle yorumluyor: “ARGE ve Yazılım Şirketleri kavramının tasarıdan çıkarılması ve herşeyin projeye endekslenmesi mevcut ve verimli yürüyemeyen proje destek statükosunun muhafaza edilmesinden başka işe yaramaz. ARGE personelindeki sayının 15’den 50’e çıkartılması hemen tüm yazılım sanayii şirketleri ile diğer ARGE firmalarının bu konuda destek alamayacakları anlamına gelir. Çünkü yazılım firmalarının büyük çoğunluğu 15 kişiden azdır veya BiyoTeknoloji ve NanoTeknoloji gibi ARGE alanlarında 15 kişiyi bir araya getirmek ülkemiz şartlarında nerdeyse imkansızken 50 kişi şartının manasını anlamak çok zor. Gültekin Günal, Hindistan ziyaretinde edindiği bilgi ve gözlemlerini şöyle aktarıyor: “Nasscom, Hindistan’ın Yazılım ve Yazılım Servisleri konusundaki resmi sanayi odası. YASAD’ın Hindistan’daki gibi olması gereken konumda bulunan kurum Nasscom’dur. Nasscom Başkanı’nın kamudaki muhatabı Bilgi Teknolojileri Bakanlığı ve direkt olarak Hindistan Başbakanı.” HİNDİSTAN ÖRNEĞİ YASAD Başkanı tarafından verilen bilgiye göre, Hindistan devleti ve hükümetleri ortaya koyduğu ulusal yazılım stratejisi ile yazılım şirketlerine teknokent ve benzeri şartlar getirmeden her konuda tam destek vermekte. Vergiden tam istisna olmalarının yanı sıra yazılım proje hibeleri, sigorta primleri desteği, katmadeğer vergileri istisnası, ihracat teşvikleri, pazarlama ve yurtdışında şirket açma gibi pek çok önemli destek, Hindistan Yazılım’ının gelişmesi için seferber edilmekte. Hindistan’ın bu haliyle sadece yazılım alanında milyonlarca kişiye istihdam olanağı sağlamasının yanında 22 milyar dolar’lık yazılım ürün ve hizmetleri ihraç eder duruma geldiğine dikkat çekiliyor. Ulusal Yazılım Sanayi’nin hedefini, 2015 yılında 2 milyar dolar, 2023’de ise ülkemizin ihracatçı ilk 5 sektörü içinde yer almak, olarak belirten Günal, “Yazılım ihracatında katma değerin %80’lerin üzerinde olduğunu düşündüğümüzde, bu rakamın tüm sektörlerin ihracat gelirlerinden daha değerli hale geleceğinin hepimiz farkında olmalıyız, Türkiye’nin en önemli sorunu olan cari açık da zaten bu sayede kapatılarak, artıya geçirilebilir” dedi. CBT 1052/9 18 Mayıs 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle