25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hasta kentlerin politik mikropları Her şeyin nedenini gelişmemiş toplum kültürüne yükleyince hiç kimsenin olan bitende bir sorumluluğu kalmıyor. Fakat kendimizi aldatmaktan vazgeçersek, kentlerimizin zavallı hallerinin sorumlularının politikacılar olduğunu söylememiz gerekir. Onlar halkın ve kendilerinin bilgisizliğini ve gelişmemiş eğilimlerini, politik amaçlar ve para oligarşisi için destekliyor. Doğan Kuban K ent dediğimiz dev yerleşim olgusu yaşamın bütün boyutlarını yansıtan bir sahnedir. Fakirlik, zenginlik, toplum kültürü, toplum ekonomisi, estetik duyarlık, köylülük, kişi davranışları ve bin bir yaşamsal ayrıntı bu aynalardan yansır. Kent, Kapalıçarşı’daki satıcılar gibi her dilden konuşur. Fakat bütün bunların üstünde karar verenlerin kültürünü yansıtır. İstanbul, politikacıların yalanlarını açığa çıkaran bir yalan makinesi gibidir. Kuşkusuz bunu yazmakla yeni bir şey söylemiyorum. Fakat halkın her gün çektiği eziyetlerin nedenini öğrenmesi ve bunu sadece başına geldiği için değil, ayrıntılarıyla anlaması gerekir. ‘kent, toplumu yansıtır’ gerçeği, herkesin bunun farkında olduğu anlamına gel yağması, tarihi alan yağması, sorumluluğunun bilimsel niteliğini yerine getiremeyen kurumlar yaratarak kendi isteklerini onaylatmak, limanları satmak hükümetlerin marifetidir. Bu, balık sürüsüne tepeden serpme ağ atmak gibidir. Belediye ya da halkın yapacağı bir şey yoktur. Belediyelerin temel sorumlulukları planlama ve uygulamadan kaynaklanır. İstanbul’un her gün daha kötü olması, neredeyse kaderimiz gibi gösterilecek trafik kargaşası, uzmanların bütün uyarılarına karşın, fakir bir ülkede özel otomobile öncelik veren belediyelerin kararıdır. Yaz boz tahtası olan imar kararları, arsa spekülasyonunu ekonominin birincil yatırımına dönüştüren ve kentlerin tarihi dokusunu yıkıma terk eden yarım yüzyıllık yağma politikaları belediyelerin marifetidir. Kapasitesini arttırmadan bir ana ulaşım ağı üzerinde sürekli yeni inşaat izinleri verilmişse bu bir planlama suçudur. Çünkü halkın yaşamına bir eziyet halkası daha eklenmiştir. Bütün bunlara iş çevreleri, halk ve mimarların bir bölümü de ortak olmaktadır. Böyle bir olayı toplum kültürü ile açıklamak sadece bir yalandır. makine değil, bir toplum ve insan olgusudur. Bir politik olgudur. Toplumsal bilinç kentin işlevsel, fiziksel ve estetik boyutlarını denenmiş bir rasyonele oturtmadıkça, yetiştirdiğiniz doğru uzmanlar yerine yanlış olanlarını kullanırsınız. Hatta bunu gerçekleştirecek düzenlemeler yaparsınız. Ya da para için her şeyi yapacak olanları bulursunuz. AKADEMİSYENLERİN GÖREVİ Ne yazık ki yarım yüzyıldır belediyelerde ve hükümetin teknik kadrolarında politik seçim bilim ve tekniği saf dışı bırakmıştır. Rasyonel alt yapıyı hazırlayacak ve kent işletmesini planlayacak bilimsel kadrolaşma belediyelerde yoktur. Seçimden seçime taşıma suyla değirmen dönmez. Belediyelere danışmanlık yapan akademisyenlerimiz sorumlulara iyi yetişmiş uzmanlardan oluşan, her yeni gelen belediye başkanının ahbabı olmayan sürekli kadrolar kurulmasının gerekliliğini anlatmalıdır. Politika Cumhuriyet yüksek öğredenilen omurgatim kurumlarında kent sız etkinlik rasyobilim, mimarlık, mühendisnel bir yapı ve bu lik dallarında pek çok uzyapıyı gerçekleşman yetiştiriyor. Ne var ki tirecek akıl gücünü bir araya getikent bir makine değil, bir remiyor. toplum ve insan olgusudur. Bu olumsuz Bir politik olgudur. tablo iyi çalışmaBütün bu aksaklıkların yan bir kent yapısında etkin bir arkasında aydınlanma adı çalışma yapamaaltında tanımlamağa çalışyan sanayi ve iş tığımız bilim, rasyonel düsektörünü de düşünce, kişi özgürlüğü ve şündürmeliydi. Fakat işlerinin bir dindevlet ilişkisi gibi bölümünü arsa kavramların hamlığı var. spekülasyonuna tahsis etmiş büyük şirketler, belediyeler ile gönül birliğine daha çok önem veriyor. Bu ortaklık da, politik ve spekülatif ve tüketime dönük yatırımları desteklemektedir. Kentlileşememiş toplum ortak yaşamın gerektirdiği bilgi ve davranışlara ulaşamadan, yeni yapı ve tüketim imgeleriyle büyüleniyor, şikayetlerinin nedeninin kendisinin de katıldığı tüketim furyası olduğunu anlamıyor. Bu, gelir dağılımı gibi bir temel alanda oluşamayan demokrasi, tüketim ve yasa dışılık bağlamında kişiye büyük bir özgürlük sağlamaktadır. Çok güçlü bir dış manipülasyonu gözardı etsek bile, bütün bu aksaklıkların arkasında aydınlanma adı altında tanımlamağa çalıştığımız bilim, rasyonel düşünce, kişi özgürlüğü ve dindevlet ilişkisi gibi kavramların hamlığı vardır. Bu dönemde ‘obscurantisme’i destekleyen ve İslam ülkelerinde demokrasi varmış gibi, önce demokrasi sonra laiklik diyen, dış odaklarla paralel bir takım adamlar var. Bu olgu da yarım yüzyıldır kentlerimizi neden daha sağlıklı yapamadığımızın bir başka yanıtıdır. TÜNEL KAZAN BELEDİYE Küresel denilen ve dünya zenginlerine para basan ve yerel ortaklarının da ağzına bir parmak bal çalan ekonominin baskılarına dayanamayarak bel veren hükümet ve belediye politikaları, kent hastalıklarını azdırmıştır. Otomobil satanların güçlü baskısına dayanamayarak tek kişi taşıyan arabalar için tünel kazan bir belediye, dünyadaki bütün deneylere gözünü kapamaktadır. Böyle davranınca ‘buraya park yapılmaz’ levhaları altında park yapan araba dizileri bir karikatür konusu olmaktadır. Buna benzer gözlemleri sıralamak artık çok kolay, ve bu durum eleştirinin de önemini yitirmesine neden oluyor. ‘Kös dinlemek’ yeni politik kültürün karakteristik bir tutumu. Ne var ki bu duyarsızlığın arkasında toplum ve ülkenin zararına işleyen bir bilgisizlik de saklı. Bunu toplum kültürünün bir handikabı olarak görsek bile, bunun cehaletten değil, bir politikadan kaynaklanıyor gibi gösterilmesi aldatıcıdır. Ne yazık ki toplumu aldatmakta yararları olan pek çok insan var. Cumhuriyet yüksek öğretim kurumlarında kent bilim, mimarlık, mühendislik dallarında pek çok uzman yetiştiriyor. Ne var ki kent bir miyor. Minibüs’te tıkanmış trafiğin açılmasını beklerken hayranlıkla seyrettiği görkemli gökdelenin kendisini trafik kuyruğunda bekleten belalı nedenlerden biri olduğunu cahil bir vatandaşın bilinçlendirmesini bekleyemeyiz. Sıradan bir gözlemciye kentin kirliliğinin çöpçülerden değil kendinden kaynaklandığını anlatmak da zordur. Kuşkusuz çevrenin çirkinliği ve işlemezliği hem halktan, hem de onu idare edenlerden, yani ortak bir kültürel tavırdan kaynaklanıyor. Ne var ki bu gözlem devleti idare ettiklerini savlayanların topluma karşı sorumlu olarak, çözüm getirme yükümlülüklerini değiştirmez. Büyük kentlerin baş sorumlusu hükümetlerdir. Onların yaptıkları yasalar kent hastalıklarının yayılması için gerekli ortamı hazırlıyor. Kenti planlayamayan belediyeleri 50 km. yarıçaplı alanlardan sorumlu kılan hükümetlerin hazırladığı yasalardır. İmar afları, orman yağması, kıyı CBT 1052/7 18 Mayıs 2007 BAŞ SORUMLU HÜKÜMETLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle