Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr kitap ADABELEN IŞIĞI “Ortaklar Köy Enstitüsü’nden Ortaklar İlköğretmen Okulu’na Adabelen Işığı” Yrd. Doç. Dr. Firdevs Gümüşoğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, FEF Sosyoloji Bölümü “Ortaklar Köy Enstitüsü’nden Ortaklar İlköğretmen Okulu’na Adabelen Işığı”, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Yayınları tarafından Nisan 2007’de yayınlandı. Bu kitap, derneğin bu konuda yayımladığı üçüncü kitabı: “Gönen Köy Enstitüsü Yılları” 2005’te, “Savaştepe Köy Enstitüsü Yılları” ise 2006’da yayımlandı. Bu kitapların en önemli yanı, Köy Enstitüleri yıllarına ilişkin anlatılar, belgeler ve fotoğraflar aracılığıyla; Türkiye’nin eğitim tarihine, siyasi ve toplumsal tarihine pencere açmalarıdır. Bu eserler aynı zamanda, ülkemizde son yıllarda önemi fark edilen “kurum” tarihine de örnek oluşturmaktadır. “Adabelen Işığı”, Prof. Dr. Kemal Kocabaş tarafından, imece yöntemiyle hazırlanmış. İmece, Anadolu kültürünün yarattığı dayanışma ve paylaşma biçimi olarak, kültürümüzde önemli bir yer tutar. Bu anlayış, 1940’lı yıllarda ülkemizin 21 yerinde açılan Köy Enstitüleri’nin eğitim sürecinde de yaşatılmıştır. Sadece köy çocuklarının eğitimi için açılan Enstitüler, kuruldukları yerlerde toplumsal atmosferi etkileyerek, kalkınma ve demokratik kültür yaratma açısından değişimin ipuçlarını verirler. Tam da bu nedenle çok partili hayata geçişle birlikte, CHP muhalefetin boy hedefi haline gelir. Böylece, 1950’den itibaren işlevi farklılaştırılarak, 1954’te kapatılarak İlköğretmen okullarına dönüştürülür. Kocabaş “Adabelen Işığı”yla, söz konusu sürecin çok önemli bir bilgi birikimini yayın dünyamıza kazandırmış oldu. Bu kitap, 1945–1975 yılları arasındaki Ortaklar Köy Enstitüsü’nden Ortaklar İlköğretmen Okulu’na kadar olan 30 yıllık zaman dilimini ele alıyor. Bu zaman dilimine Kocabaş, içerden tanıklık ediyor: Kocabaş’ın babası Ortaklar Köy Enstitüsü’nün yapımında çalışan enstitülü bir öğrenci, kendisi de Ortaklar İlköğretmen Okulu mezunu. “Adabelen Işığı” onbir bölümden oluşuyor. Kitabın sunum yazısında Engin Tonguç’un dikkat çektiği en önemli nokta, “Adabelen Işığı”nın Enstitülerin kuruluş, bozulma, yıkılış ve yeni bir yapıya dönüşmesini ele alan bir eser olmasıdır. Kocabaş, Ortaklar İlköğretmen Okulu’nun eğitim programının, enstitü programından farklı olmasına karşın nitelikli bir eğitim verdiğine dikkat çekiyor. Araştıran, okuyan, düşünen ve tartışan insan yetiştiren bu kurumun, 1970’lerin ikinci yarısında Öğretmen Lisesi’ne dönüşmesiyle içeriği giderek bozuluyor. Kitabın ana çerçevesini, Ortaklar Köy Enstitüsü’nün kuruluş sürecinde, köylü çocukları tarafından gerçekleştirilen bataklıktan verimli alanlar yaratma ve üretme coşkusu, sonra bozulma, daha sonra da işlevinin tamamen sona erdirilmesi oluşturuyor. Adabelen Işığı’nda, Ortaklar Köy Enstitüsü’nün kurucu yöneticileri Hamdi Akman ve Hayri Çakaloz’un çocuklarının 1940’lı yılların ikinci yarısına yönelik tanıklıkları bulunuyor. Ayrıca Sabahaddin Eyüboğlu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kız kardeşi olan Ortaklar’ın mimarı Mualla Eyüboğlu’yla yapılan bir görüşme yer alıyor. Kitapta, Ortaklar Köy Enstitüsü’nün kuruluş süreci ile ilgili İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç’la, Ortaklar’ın kurucularının yazışmaları da yer alıyor. Resmi olmayan yazışmalar sıcacık bir üslupla yapılmış. Tonguç, enstitü yöneticilerine “Kardeşim Talat, Kardeşim Hayri, Kardeşim Hamdi” diye hitap etmekte, sevgi sözcükleriyle yazışmaları noktalamaktadır. Kitapta öğrencilerin döneme tanıklıkları da bulunuyor. “Adabelen Işığı”, siyasetçiler, eğitimciler ve toplumun bütünü için; geçmiş deneyimleri bugüne taşıyan, o deneyimlerden hareketle de eğitimdeki sorunları çözecek ipuçlarını içinde barındıran, özellikle eğitim fakülteleri için önemli bir kaynak kitap olarak görülmelidir. Kitapta yer alan siyah beyaz fotoğraflar ise, Köy Enstitüleri’nin ülkemizde aynı zamanda belge ve arşiv oluşturma geleneğini başlattığını da bize göstermektedir. (Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Yayınları, İzmir, Nisan 2007. İletişim Bilgileri: www.yenikusakizmir.net, yenikusak@isnet.net.tr) “Üniversite” düşüncesinin Köy Enstitülerinden öğreneceği pek çok şey vardır. Biz bu devrimsel üniversite tasarımına, eğer Tonguç’un rüyası gerçekleşseydi, bu okulların temelleri üzerine kurulacak üniversitelerin daha başka hangi ilkeler ve başarılar ile taçlanmış olabileceğini kurgulayarak bir ölçüde yaklaşabiliriz. “Aydınlanma Işığı Sönmeyecek!” Aralık 2006’da beşinci yılını, 14. sayısına getirdiği “Yeniden İmece” adlı dergisiyle kutlayan “Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği” internet sitesinde (www.yenikusak.com) 21 Köy Enstitüsünün Türkiye haritasındaki yerlerini gösterirken hemen altında, bir ünlem işaretiyle başlıktaki bu sözü söylüyor. Konuya aşina olanlar için şaşırtıcı olmayan bu sözün derinliğini Oğuz Makal’ın “Eğitim Tarihimizin Sessiz Kahramanları ‘Eğitmenler’” CD’sini izledikten sonra karışık duygularla daha içten duyumsuyorsunuz. YKKED 11. şubesini nisan ayında Antalya’da kurdu. 4.5.2007’de açılış etkinliği olarak düzenlenen “Aydınlanma Devrimimiz ve Köy Enstitüleri” konulu panelde, Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Prof. Dr. Oğuz Makal, Prof. Dr. Mualla Bilgin Aksu ve Mustafa Şanlı, Antalya “Aksu Köy Enstitüsü”ne bu sivil girişimle yeniden ilk ivmeyi verdiler. İnternet sitesinde Antalya şubesinin kurucularının isimlerini içeren liste şöyle: “Mustafa Şanlı, Prof. Dr. Mualla Bilgin Aksu, Doç.Dr. Semra Mirici Mediha Demirağ, Av. Mustafa Sözen, Yrd.Doç.Dr. Meltem Begüm Saatçı, Serhat Güner, Prof.Dr. Mehmet Yalçın, Prof.Dr. Veli Kurt, Prof.Dr. Mustafa Gökçeoğlu, Prof.Dr. Ramazan İkiz, Prof.Dr. Nuri Ünal, Prof.Dr. Zeki Aslan, Prof.Dr. Abdullah Uz, Prof.Dr. Salim Mutaf, Prof.Dr. Hayrettin Ökçesiz, Prof.Dr. Çağlar Öğütman, Doç.Dr. Şükran Taçoy, Yrd.Doç.Dr. İlhan Günbayı, Yrd.Doç.Dr. Ali Sabancı, Yrd.Doç.Dr. Nalan Yılmaz, Öğr.Gör.Tülin Tümtürk Yılmaz, Yrd.Doç.Dr. Hakkı Mirici, Yrd.Doç.Dr. Sinem Sezer, Yrd.Doç.Dr. Hale Koçer Çiftçibaşı, Yrd.Doç.Dr. Ayşegül Nasırcılar, Yrd.Doç.Dr. Fatma Önal, Ülker Bilgin, Yrd.Doç.Dr. Dilara Fatoş Sözer, Yrd.Doç. Dr. Özlem Saka, Yrd.Doç.Dr. Binnur Genç İlter, Sevgi GünayÖğrenciGıda Müh., Ezgi Kuş, Arş. Gör. Demet S. Dumlu, Osman Caner Kolçir, Murat Akıni, Ayhan Baykurt, Prof.Dr. Sencer Şahin, Sami Gediz, Yamen Karaaslan, Prof. Dr. Mahmut Duran, Prof. Dr. Ahmet Duran Aydın, Gülçin Şahin, Ali İhsan Görmez, Veli Görmez. Yönetim Kurulu üyeleri: Prof.Dr. Mualla Bilgin Aksu (Başkan), Mediha Demirağ, Veli Görmez, Serhat Güler, Doç.Dr. Semra Mirici, Prof. Dr. Salim Mutaf, Prof. Dr. Çağlar Öğütman, Prof.Dr. Hayrettin Ökçesiz, Yrd.Doç.Dr. Meltem Begüm Saatçi, Mustafa Sözen, Mustafa Şanlı”. Nadir Nadi’ye “Ben Atatürkçü Değilim” dedirten âlâ aydınların kendi çirkinliklerini gizlemek amacıyla giriştiği karalamanın karşısında öteki şubelerin üyeleriyle birlikte bu yeni şubenin onurlu insanlarının da tertemiz isimlerini birer yargıç sayarak kendilerini özür dilemeye çağırıyorum! “Üniversite” düşüncesinin Köy Enstitülerinden öğreneceği pek çok şey vardır. Biz bu devrimsel üniversite tasarımına, eğer Tonguç’un rüyası gerçekleşseydi, bu okulların temelleri üzerine kurulacak üniversitelerin daha başka hangi ilkeler ve başarılar ile taçlanmış olabileceğini kurgulayarak bir ölçüde yaklaşabiliriz. Uzantılarında düşünmeyi sürdürdüğümüzde, şu kesindir ki, bu ilkeler karşısında üniversitelerimizin bugün bulundukları yeri üzülerek bir kez daha görmek zorunda kalırız. Üniversitelerin bir ülkenin geleceği olduğunu düşünürüm. Bir ülkeye yapılabilecek tüm kötülüklerin, o ülkenin üniversitelerini, bilerek ya da bilmeyerek tüm anlamına ve işlevine yabancılaştıracak yöneticilerin eline vererek bugünkü hallerine düşürmekle başlayacağını artık bilmemiz gerekiyor. Yükseköğretim mevzuatına konmuş birkaç manivela ile üniversiteleri bu bataklığa yuvarlamak öylesine kolaydır ki, bunun sayısız tekrarını görmekten artık usanmış bulunuyoruz. Üniversitelerimiz Yeni Kuşak Köy Enstitüleri olmalıdır! Halkın, kamunun üniversiteleri bu ışığı yeniden yakabildiğinde, birilerinin dayatılan özgürlüklerinin yerine, gerçek insani özgürlüğün ancak dayanışma ile mümkün olduğunu kavrayabildiğinde, ne uğruna dayanışılacağını ve direnileceğini de çok iyi kavramış olacaktır: “Eğitim, öğretimden amaç, bilgiyi bir süs, bir uygarlık beğenisi, bir egemenlik aracı olmaktan kurtarıp yaşamda kullanılabilir hale getirmektir.” (M. K. Atatürk, Oğuz Makal’ın Köy Enstitüleri adlı fotoğraf sergisinden). Elbette, eşit ve daha çok özgürlük için! Müzik Yazılarım M. Halim Spatar, Pan Yayıncılık Yazar ve çevirmen kimliğiyle bilinen M. Halim Spatar'ın çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış müzik yazılarının derlendiği bu kitapta, Mahmut Ragıp Gazimihal'den Hans Eisler'e, Ruhi Su'dan John Cage'e kadar geniş bir yelpaze sunuluyor. "O gün iki ders üst üste, hem de sınıfta beden dersi yapacaktık. Biraz içimiz daralmamış değildi hani. Koca iki ders. Bir de baktık ki, hoca ceketpantolon giymiş, kravat takmış bir halde kapıdan giriyor! Bir elinde gramofon var, öbür koltuğunun altında mukavva bir kutu; belli ki içinde plaklar var. Hepimiz ayağa kalktık, ‘Günaydın!’ diye bizleri selamlayarak yürüdü, doğruca öğretmen kürsüsüne gitti; gramofonu ve plak kutusunu kürsünün üstüne koydu. Geçip oturdu. Gözleriyle bizleri süzdükten sonra: ‘Çocuklar, bugün ders yapamıyoruz. Şimdi her zamankinden değişik, ama çok değerli birşey yapacağız. Size plak dinleteceğim. Sizler rahatça arkanıza yaslanıp konuşmadan, gürültü çıkarmadan dinleyeceksiniz. Çoğunuzun kulağı klasik Batı müziğine alışık değil, biliyorum. Ama iyice kulak verin, dinleyin, bir şeyler kapmaya çalışın; eninde sonunda seveceksiniz. Göreceksiniz, dinlediğiniz şeylerin çoğunu dinleyip geçmeyecek, hep hatırlayacak, hatta arayacaksınız. Bu da sizin için önemli bir kazanç olacak. Evet, başlıyoruz. Size Mozart'ın Piyano Konçertosu'nu çalıyorum" dedi; çalanın ve orkestranın adını, ayrıca, o günlerde kulağımıza çok yabancı gelen terimlerle eserin bölümlerini söyledi. Şaşırıp kalmıştık. Aklımızın ucundan bile geçmezdi böyle bir şey. Ne yalan söyleyeyim, hafiften gırgıra almış da olabiliriz belki de, Yahya Hocamızı. Hoca bize, hem de beden dersinde plaktan klasik müzik dinletiyor." CBT 1052/16 18 Mayıs 2007