24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

zaman kuracak? gitti. Yanma bilim dalında ve ARGE’sinde kuvvetli ülkeler Uluslararası Yanma Enstitüsü çerçevesinde toplanırlar. Bu ülkelerin ulusal yanma grupları vardır. Otuza yakın ülkede yanma bilim dalındaki araştırmalar bu şekilde örgütlenmiştir. Her iki senede bir uluslararası yanma sempozyumu yapılır ve 1000’den fazla yanma uzmanı bir araya gelir. Uluslararası Yanma Enstitüsü benim de dahil olduğum 30 kadar kişilik bir yönetim kurulu tarafından idare edilir. 2001 yılından itibaren benim girişimim ile Avrupa Yanma Enstitüleri Federasyonu kuruldu ve o zamandan beri bu federasyonun başkanlığını yapıyorum. Türkiye de uluslararası yanma enstitüsünün üyesi olarak gözükür. Türkiye’yi Avrupa Yanma Enstitüleri Federasyonu’na almak için çabalarda bulunmaya başlayınca, böyle bir ulusal kurulan aslında olmadığı ortaya çıktı. Görünürde var, ama dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir şekilde bilim dışı hizipleşmeler sayesinde, Türkiye’deki bütün yanmacıları toparlamak yerine bölmeye yönelik bir çabalama içinde. Bu durumu değiştirmek için, hem Uluslararası Yanma Enstitüsü, hem de Avrupa Yanma Enstitüleri Federasyonu olarak çabalarda bulunduk; bir ilerleme sağlayamadık. küçük şirket sayısının girdiğini belirttik. Dolayısıyla, Türkiye’nin o en alt ve en sol köşede oturmasında herkesin sorumluluğu var. GELEN RET YANITI İkisene kadar önce büyük bir Türk şirketi elektrik üreten gaz türbinleri ile ilgili olarak Fransa’daki enstitümde de araştırılmaya başlanan son derece yeni bir konuya dikkat çekti. Bu konuyu gerektiği gibi işleyebilmek için ilgili şirkete bir ortak ARGE teklifi gönderdim. ARGE teklifi gönderdim. ARGE teklifini gönderdikten aylar sonra, benim “cevap bekliyorum” ısrarlarım üzerine, şirketten bu konuyla artık ilgilenmedikleri haberi geldi. Şimdi ayni konuyu Avrupalı birçok şirket ile derinlemesine araştırıyoruz. Bir senedir büyük bir Türk yakıt fırması ile Türkiye’de yakıt ve yanma konularında yenilikçi araştırmalar yapabilecek bir laboratuvarın nasıl kurulması gerektiğini konuşuyoruz. Bunun nasıl yapılması gerektiğini bilenler, bu yönde öneriler var ama karar çıkmıyor, çıkamıyor. Büyük bir otomotiv firması ile benzer konularda başlatılan konuşmalar da ilerlemiyor. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Türk şirketlerinin inovasyon potansiyelini yukarıya doğru çekecek kararlar alınamıyor Büyük şirketlerin bünyesinde yenilikçi atlımların yapılamamasındaki engelin sermaye birikimi olmadığı da açık. Inovasyonun en önemli araçlarından bir tanesi ARGE çalışmalarının yapılacağı ortamın oluşturulmasıdır. Bu ortamın dünyadaki ortak adı araştırma ORTAK ÇALIŞMA YOK Türkiye’de aynı konularda veya aynı bilim dallarında ve araştırma alanlarındaki akademisyenlerin veya kurumların ortak çalışmalar yapamadıklarını gözlüyorum. Avrupa Çerçeve programlarına öğretim üyeleri tek başlarına katılmaya çalışıyorlar. TÜBİTAK, tek başına, üniversiteleri veya sanayii yanına almadan, yani Türkiye alt konsorsiyumunun kurmadan, AB programlarına katılmaya çalışıyor. Diğer taraftan, yenilikçi, yaratıcı kuşakların eğitilmesi, yetiştirilmesi için eğitimcilerin kendilerini tümüyle bu göreve atamaları gerekiyor. Bunun için de öğretim görevlilerinin ARGE ile alakası olmayan işler almamalarını sağlayacak maddi ve manevi koşulların oluşturulması gerekiyor. Aynı şekilde, dünyanın her yerinde üç veya en fazla dört sene olan doktora süresi ortalaması Türkiye’de on seneye yakın. Nasıl oluyor da Türkiye, doktora öğrencilerine doktora bursu veremiyor ve gençleri, zamanlarının tümünü doktora çalışmalarına adayacaklarına, ders vermek, sınav kâğıdı okumak veya hocalarının işlerinin arkasında koşmak zorunda bırakıyor. Benim yanımda doktora yapan Türk öğrencilerin yaşları otuzun üstüned; senelerdir üniversitelerinde asistan durumundalar ve doktora çalışmalarına başlayamadılar bile. Benimle birlikte her sene altı ay geçirdikten sonra Türkiye’ye dönünce (Fransız hükümetinin verdiği burs Fransa’da üç sene boyunca her sene altı ay kalmalarını sağlıyor), o ikinci altı ayda hiçbir çalışma çıkmıyor. Dolayısıyla, Türkiye’de inovasyona yönelik bir araştırma ortamının oluşturulması, kapsamlı ve bütünsel reformlar gerektiriyor. Yoksa Türkiye’nin inovasyon potansiyelinin her sene biraz daha azalmasını önlemenin imkânı olmaz. İnovasyonun bir ayağı üniversitelerde ve araştırma kurumlarındaki araştırmanın mükemmeliyeti ise, diğer ayağı da bu türden çabaların sanayide (veya özel sektörde) gördüğü yankı ve saygınlıktır. Yenilikçi teknolojik süreçler ve ürünler şirketler tarafından pazara sürülür ve ekonomik üstünlük kazanır. Yukarıda değindiğimiz inovasyon endeksinin hesaplanmasında bir ülkede üretilen patent sayısının, ARGE yapan büyük ve laboratuvarı veya enstitüsüdür. Bu türden laboratuvarlarda ilgilenilen konudaki en ileri donanım ve olanaklar bulunur; bunlar sayesinde ilgilenilen konu derinlemesine araştırılır. Modeller laboratuvarda yaratılabilen koşullar üzerinde doğrulandıktan sonra uygalamayı ilgilendiren daha güç koşullara sayısal yöntemler sayesinde tebrik edilir. Bu türden laboratuvarlar akademik ortamda kurulabileceği gibi sanayinin bünyesinde de kurulabilir. Önemli olan bu laboratuvarlarda araştırma yapacak kişilerin, araştırma eğitiminden geçmiş olmalarıdır, yani doktoralı olmalarıdır. Çünkü; ancak doktoralı elemanlar araştırmanın ne demek olduğunu öğrenmişlerdir. Türkiye’nin karşılaştırmalı üstünlüklerinin bulunduğu üretim ve faaliyet sektörlerinde, bilhassa enerji (kömür ve her türlü yenilenebilir enerji kaynakları), tarım ve gıda, otomotiv, “akıllı” inşaat, “akıllı” turizm sektörlerinde, yenilikçi ARGE kurumsallaşmasını ciddi ve kararlı bir şekilde yerine oturtması gerekmektedir. Ayni şekilde, ARGE kurumlaşmasını ve ARGE kurumlarını (kamu veya özel) en hızlı ve etkin biçimde destekleyecek, uluslararası seviyede yüksek lisans ve doktora yaptıran eğitim kurumlarının kurulması gerekmektedir. Kaybedilecek zaman kalmamıştır. Yunanistan, Ispanya ve Portekiz’in, AB’ye katıldıktan sonra ARGE yapılanmalarında ne kadar hızla ilerlediklerini ben kendi gözlerimle izledim. Önümüzdeki 10 sene içinde Türkiye ARGE stratejisini hayata geçiremezse, 2016 Avrupa inovasyon endeksinde Türkiye’yi simgeleyen sembolü bile görmek zor olacaktır. Köy Enstitüleri yeniden nasıl hayata geçer? KE ile köylerin kentleşmesi, köylünün kentli olması hedef alındı; verilen demokrasi eğitimi ile cumhuriyetin temel ilkelerinin halka taşınması amaçlandı. İlk mezunlarını 1942’de veren KE’lerin 1946’da programları değiştirildi, 195253’te öğretim süresi 6 yıla çıkarıldı ve 195354 de programları ilk öğretmen okullarıyla birleştirildiği için, 11 yıl öğretmen, 6 yıl da köy sağlık memuru yetiştirdi. Bu süre içinde toplam 8 bin 675 eğitmen, 17 bin 341 öğretmen mezun oldu. KE’nde 1943’te sağlık memuru yetiştirilmeye başlandı 1951’de uygulama sona erdirildi, 1599 köy sağlık memuru mezun oldu (3,4). Doç. Dr. Güler Yalçın Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği Başkanı guyalcin@yahoo.com K CBT1052/21 18 Mayıs 2007 E sistemi, Türkiye’nin belirli tarihsel koşulları içinde ortaya çıkmış bir olgu gibi görünse de, kesinlikle evrensel bir özellik taşır. Az gelişmiş/gelişmekte olan ülke sorunlarının çözümünde; genel olarak da eğitim sorunlarında mükemmel bir anahtardır. Nitekim, F. Kirby KE sisteminin kurucusu Ismail Hakkı Tonguç’un yaklaşımını şöyle özetler: “Tonguç’a göre eğitim geniş bir meslek yol göstericiliği programıdır ve yaşam boyu süren bir iştir. Tonguç için köy sorunu diye bir sorun yoktur; bir aydınlar sorunu, bir meslek sorunu, eğitim sorunları ve hepsinin üstünde bir ülke sorunu vardır (6). 1. Eğitimin nicelik ve niteliği açısından eğitim bilimcilerin gündemindedir. a. Tonguç öğretmen yetiştiren okulların yanısıra, her bölgede meslek edindiren ve yüksek öğrenim veren okulların açılması gerektiğini şu Lütfen sayfayı çeviriniz TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle