Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
hipler. Ek bir eğitim almalarına gerek yok. Elektrik/Elektronik Mühendisleri (kaldı ki dünyada böyle bir unvan yoktur), her konuda sonsuz yetkilere sahiptir. Yapımtesisat konusunda da sonsuz yetkileri vardır. Almanya’da elektronik mühendisleri kuvvetli akım tesisleri yapamaz. Türkiye’de tüm binaların iç tesisleri usta ve teknisyenlerce yapıldığı halde, belli elektrik gücünden sonra mühendislerin sadece imzası gerekir. Bu imza sonucu, projeyi tanımadan, incelemeden yüklü para alırlar. Okullar yetki vermez, eğitim verir felsefesinden hareketle kişi hangi okulu bitirirse bitirsin konusunda eğitim (teorikpratik) almadan yetkili kılınmamalı. Öneriler 1. İlkokul sonrası, öğrenciler mutlaka bilgi ve becerisi yönünde yönlendirilmeli, eline diplomasını alan kişi istediği okula gitmemeli. Öğrencinin okulda başarı ya da başarısızlığına göre diğer okullara geçişleri sağlanmalı. 2. Teknik liselerin önü açılmalı, eğitim yaptıkları meslek dalında üniversiteye geçişte ayrıcalık tanınmalı. Ama temel eğitim sanayi için olmalı. 3. Ortaöğretimde okul süresince aldıkları notlar ortalaması üniversiteye girişte etkili olmalı. İleriye yönelik olarak da üniversite giriş sınavları kaldırılarak, üniversiteye ortaöğretim başarı puanları ile girilmeli. 4. Teknik liselere öğrenci alınırken mutlaka ilköğretim not ortalamaları dikkate alınmalıdır. 5. Mesleki Eğitim Merkezlerinin Yönetiminde Sivil Toplum Örgütleri mutlaka etkin kılınmalı. 6. Ustalık Eğitiminin seviyesi ve süresi artırılmalı, Endüstri Meslek Lisesinden sonra başarılı olanlar Ustalık okuluna (Mesleki Eğitim Merkezine) alınmalı. 7. Türkiye’nin teknik ve ekonomik alanda gelişmesi için üniversiteler, meslek okulları ve liseler yeniden yapılanmalı, ulusal eğitim sistemi kurulmalı. 8. Ülkemiz sanayisinin gereksinimi olan nitelikli işgücünün yaratılması için teknik liseler yerine, meslek okulları ve teknik okullara ağırlık verilmeli. 9. Sanayi daha çok eğitime ve öğretim elemanına yatırım yapmalı. Her şey devletten beklenmemeli. 10. Serbest meslek sahibi olmak isteyen fen adamları ve mühendisler uzmanlık sınavından geçirilmeli, sadece kendi konularında iş yapmaları sağlanmalı. ler ile geçirmekte. 2. Öğretim üyeleri seçimi yanlıştır. MastırDoktora sonrasında bir kişi hemen ders verecek konumda değildir. En az kendi konusunda 5 sene endüstride calışmalı, tecrübe kazanmalı. 3. Sadece Doktora yaptı diye uzman olmadığı konularda hiçbir kimse ders vermemeli. 4. Mezun olunan bölümde öğretim üyesi olunmaz. Verimsiz, senli benli ortam oluşur. 5. Tüm üniversitelerde tahta başında teknik konularda dersler verilmekte. Dersi veren hoca yaşamında ne trafo ne de motor hesabı ve projesi yapmıştır. Öğrenci de motor ve trafo deneyi yapmadan mezun olur. 6. Öğretim üyesi yetiştirmek için özel bir program uygulanmaz. Öğretim üyesi olacak kişi, konusunu en üst düzeyde endüstride öğrenir ve adaylar arasından, teknik ve bilimsel sınavlardan sonra üç ayrı bağımsız kurullar tarafından seçilir. Üç sene sonra başarısız olduğu takdirde üniversiteden uzaklaştırılır. 7. Türkiye'de eğitim sistemi Türkiye şartlarına yabancıdır. Amerikan kökenlidir. 8. Eğer bir doktora tezi ülkenin ekonomik ve teknik gelişmesine katkı yapmıyorsa o iyi bir çalışma değildir. 9. Türkiye üniversiteleri 2005 yılında 16.353 yayın yaptı. 500 en iyi üniversiteye sadece iki üniversite girebildi. Acaba yayınlar ülkemizin tekniksanayi gelişmesine hangi katkıyı yaptı? Bu yayınların yüzde kaçı yurt dışında doktora yapan öğrencilere ait? 10. Amerika’ya ve İngiltere’ye gönderilen mastır ve doktora öğrencilerinin bir yılı için 20 bin doların üzerinde masraf edilmekte. Bilimsel çalışmaları denetleniyor mu? Ülkeye, sanayii katkısı ne? Doktora için Avrupa ülkeleri tercih edilmeli. 11. Eğitim parti ve ideolojilerden arındırılmalı. Üniversite özerk, demokratik olmalı. Örnek her üniversite, kendi rektörünü kendisi seçebilmeli. 12. Ülkemizde çok zeki gençler, kalitesiz üniversite ve hocalar yüzünden maalesef telef olmakta. 13. Laboratuvarlarda teknik donanım çok zayıf. Öğrencilerin kitap sorunu var. Almanya’da olduğu gibi sanayi bu alanda karşılıksız yatırım yapmalı. 14. Öğretim üyelerinin gelir düzeyi çok düşük. Yatırım binalara yapılmakta. Avrupa’da olmayan saray gibi üniversiteler var. Ama ne yazık ki ne yeterli kadro ne de teknik donanım var. 15. İlk başta işveren örgütleri, meslek odaları, parti temsilcileri, konularında uzman kişiler, Türkiye’yi Avrupa düzeyine çıkaracak ulusal bir eğitim programı hazırlamalı. Eğitimde evrensel hedefler konulmalı. Sorgulayan, düşünen, ulusal ve evrensel düzeyde özgüven ve kişiliğe sahip, demokraik ve laik cumhuriyet ilkelerini benimsemiş, ülkesi ve ulusu için mücadele eden kuşaklar yetiştirilmeli. Eğitim hiçbir partiye, kişiye, kuruluşa ve dış ülkelere devredilmemeli. Düzeltme: Geçen haftaki sayımızda “Yeni Üniversite, neden kurulmamalı?” yazısı, Sayın Mehmet Taki Yılmaz’a aittir. (Ondokuz Mayıs Üniversitesi, taki.6844@gmail.com). Düzeltir özür dileriz. Yükseköğretimde zorunlu dersler verimli mi? Yrd.Doç.Dr. Metin Timuçin, Sakarya Üniversitesi Yabancı Diller Bölüm Başkanı, mtimucin@sakarya.edu.tr C ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde olan Türkiye’nin eğitim, insan hakları, yargı, çevre kirliliği vb. konularda uyum yasaları çıkararak ortaklığa hazırlandığı süreçte, Türkiye’de mühendis eğitiminin modern ve çağdaş eğitimden uzak ve Avrupa ile arasında yarım asıra yakın bir farkın olduğu söylenirse hiçde abartılmaz. Ülkenin teknik ekonomik gelişmesine en büyük katkı üniversitede bilimsel çalışma ile olur. Amerikan bilimsel dergilerinde veya yurtdışında yayımlanan makaleler sadece akademik yükselmede doçent ve profesör olabilmek için yararlı olabilir. Makaleler, eğitime, üretime ve endüstriye ne kadar katkı yapmakta? Bu soru hep sorulmalıdır. Almanya’da Üniversite Öğretim Üyesi olabilmenin en önemli şartlarından biri, Doktora sonrası sanayide kendi dalında en az 3 yıl çalışmak, yayın yapmak ve başarılı olmaktır. Bunun yanı sıra pedagojik etkinlik, bilimsel ve pratik yeterlilik, yabancı dil, kişilik, aile yapısı, yaşam süreci gibi özellikler aranır. Almanya’da üniversitesanayi işbirliği, eğitimin temel taşlarıdır. Doktora ve Mastır tezleri ülkenin gelişmesine katkı yapar. Öneriler: 1. Yabancı dil seçmeli ders olarak verilmeli. İngilizce eğitim yanlıştır, kaldırılmalı. Öğrenci yıllarını ders konularını öğrenmek yerine, İngilizce kelime CBT1049/21 27 Nisan 2007 umhuriyet Bilim Teknoloji’nin 9 Mart 2007 tarihli 1042. sayısında “Yükseköğretimde zorunlu dersler verimli mi?” başlıklı yazısında Sayın Profesör Dr. Tahir Balcı, özetle Yükseköğretim Kanunu`nun 5/i. maddesi uyarınca Yükseköğretim kurumlarında zorunlu ortak dersler olarak okutulan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türk Dili ve Yabancı Dil derslerinin verimliliğini sorgulamış ve sözü edilen derslerin eşgüdümünü sağlamakla sorumlu, üniversite rektörlüklerine bağlı bölüm başkanlıklarının bu derslerin verilmesinde ilgili okutmanları görevlendirme ısrarlarının, derslerin “verimsizliğinde” önemli payı olduğunu ileri sürmüştü. Öncelikle hemen belirtelim ki Balcı’nın yazısının başlığıyla yönelttiği soru her yönüyle ele alınması gereken anlamlı bir soru. Ancak Balcı konuya sadece bir yönüyle yaklaştı ve zorunlu derslerin verilmesiyle ilgili görevlendirmeleri anabilim dalı başkanlarının yapabileceğini, buralarda yetkin eleman bulunması halinde görevlendirilmelerinin çok daha mantıklı ve verimliliği arttırmaya yönelik bir açılım olacağını savladı; ve üniversitesinden verdiği bir örnekle kanımca sorusuyla gündeme getirdiği konunun tartışmasını ekseninden çıkardı. Evet, üniversitelerde okutulan zorunlu dersler çoğu kez istenilen verimi ve ilgiyi sağlayamıyor. Kendi alanım olduğu için, bu durumun 1.sınıflarda okutulan zorunlu İngilizce derslerinde daha belirgin gözlendiğini söyleyebilirim. Bunun nedenleri arasında görevli okutmanların hizmet içi eğitimlerinin yetersizliği, okutmanların oldukça kalabalık ve gerekli donanımdan yoksun sınıflarda ders vermek zorunda bırakılmaları, özellikle meslek yüksekokulu yapılanmalarının yoğun olduğu üniversitelerde yüksekokulların ana kampüsten kilometrelerce uzakta konuşlandırılmaları ve buralara ulaşımın başlı başına bir sorun teşkil etmesi, zaman içerisinde okutmanların motivasyonlarını yitirme olasılığı, derslerin haftada sadece 2 saat verilmesi, bazı bölümlerde öğrenci kalitesinin giderek düşmesi, binlerce sayfadan oluşan ödev, kısa sınav ve ara sınavların okutmanların iş yükünü giderek arttırması akla ilk gelen nedenlerden bazıları olarak sayılabilir. Böylesi bir tablo, hiç şüphe yok ki, en çok sorumlu bölüm başkanının işini zorlaştırmakta, onlar bir taraftan sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmakta diğer taraftan “verimliliği” istenen düzeyde tutabilmeleri için okutmanlara olanaklar ölçüsünde destek olmaya çabalamaktalar. Bu arada gözden kaçırılmaması gereken en önemli konu, rektörlüklere bağlı bölüm başkanlıklarından zorunlu derslere yönelik planlama ve eşgüdüm çalışmalarının beklendiği ve bölüm başkanlarının bu aşamada pek çok toplantı ve ortak çalışmayı gerçekleştirmek zorunda olmaları konusudur. Sayın Balcı bu noktada bütün resmi göz önünde bulundurmuyor, anabilim dalı başkanlıklarınca yapılacak görevlendirmeler sonucunda ilgili öğretim elemanının, zorunlu dersleri yürüten bölüm başkanlıklarının belirtilen çalışmalarına sürekli katılımının çoğu kez mümkün olamayacağını ve bunun zaten zor olan eş güdüm çalışmalarını hangi noktaya taşıyacağını göz ardı ediyor. Ayrıca, Sayın Balcı’nın zorunlu derslerde verimliliği arttırmaya yönelik ileri sürdüğü çözüm, yani her anabilim dalında bir genel dilbilim uzmanının, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi doçentinin ya da İngiliz Dili ve Eğitimi uzmanının bulunması olanaklı değil. Dolayısıyla, zorunlu dersleri düzenlemek ve yürütmek üzere tartışmaya konu olan bölüm başkanlıklarına veokutmanlara her zaman gereksinim duyulacak. Balcı’nın gündeme getirdiği soru, yukarıda değinilen konular çerçevesinde ele alındığında gerçek anlamda çözüme yol açabilecek tartışmalara ve yaklaşımlara yol açabilecek niteliktedir. Sonuç olarak, zorunlu derslerde verimlilik, kesinlikle bir tartışma konusudur. Verimsizliğe yol açan neden ve koşulları tüm yönleriyle ele alarak çözüm üretme çabası göstermeliyiz. TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP