25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr kitap SOSYAL ZEKÂ İnsan İlişkilerinin Yeni Bilimi Daniel Goleman VarlıkYayınları Daniel Goleman, dünya çapında beş milyonun üzerinde satışa ulaşan Duygusal Zekâ’nın yanı sıra İşbaşında Duygusal Zekâ ve Yeni Liderler adlı kitaplarında, zeki olmanın anlamını yeniden tanımlamıştı. Şimdi de biyoloji ve beyin bilimi alanlarındaki en son bulguların çığır açıcı bir senteziyle, beynimizin “bağlantı kurmak üzere donatıldığını” ortaya koyuyor. Kişiler arası ilişkilerimiz açısından şaşırtıcı anlamları olan yeni bir bilim dalını araştıran Goleman’ın en temel keşfi şu: Bizler sosyalleşebilen varlıklarız, çevremizdeki kişilerle sürekli beyinden beyine bağlantı kuruyoruz. Bizim başkalarına, başkalarının da bize karşı tepkilerini, kalbimizden, bağışıklık sistemimize kadar her şeyi etkileyen hormonların hızla salgılanmasına yol açıyor ve iyi ilişkiler vitamin, kötü ilişkilerse zehir etkisi yapıyor. Goleman ilk izlenimlerin şaşırtıcı doğruluğunu, karizma ile duygusal gücün temelini, cinsel cazibenin karmaşıklığını ve yalanları nasıl saptadığımızı açıklıyor. Sosyal zekânın özseverliğinden Makyavelciliğe ve pikopatlığa kadar uzanan “karanlık yanı”nı tanımlıyor.”Zihin Görüşü” yeteneğimizin önemini ve otistik çocuklar gibi bu yetenekten yoksun kişilerin acıklı durumunu da gözler önüne seriyor. Mutlu çocuklar yetiştirmenin bir yolu var mı? Besleyici bir evliliğin temeli nedir? Liderler ve öğretmenler, önderlik yaptıkları ve eğittikleri kişilere en iyi şekilde nasıl ilham verebilirler? Önyargı ve nefretle bölünmüş gruplar bir arada barış içinde nasıl yaşayabilirler? Bu soruların yanıtları eskiden düşünüldüğü kadar belirsiz olmayabilir. Goleman bize yüreklendirici bir haber veriyor. Biz insanlar empati göstermeye, işbirliği yapmaya ve özgeciliğe doğuştan eğilimliyiz; ancak sosyal zekâmızı geliştirmek için kendimizde ve başkalarında bu becerileri beslememiz gerekiyor. Seçim yasası sayesinde anayasayı çeyrek seçmenle değiştirebilmeye, anayasanın 96. maddesi sayesinde yasaları çeyrek milletvekiliyle yapabilmeye imkân veren bir demokrasi mevzuatımız bulunmaktadır! Çeyrekler Demokrasisi Bu çarkla neler yapılamaz ki… Dillerinden düşürmedikleri milli iradeyi ve milletin vekillerinin oluşturduğu genel kurulu (plenum, toplu bulunma), ilkini belirleyici bir yönelim, ikincisini bir eylem olarak düşünmek yerine, bunları demagojik bir paravan ve TBMM’de boş bir mekân sayan siyasal seçkinler elbette kendi çıkarları uğruna bu çarkı paralarcasına döndüreceklerdir. Buna mani ne var? İstemeyenin bile aklına düşürmeye bu çarkın düzeneği yeterli. Bu çark bugün, kendisinden elde edilen doyurucu semereyi nihayet taçlandıracak aşamaya gelmiştir. Karar ve toplantı yeter sayıları çevresinde sergilenen keskin zekâ gösterilerinin bir miyopluğun ilginç görüngülerinden olduğunu sade vatandaşın gözüyle her zaman açıkça görebiliyoruz. İdeal bir çözüm olduğu savunulan uzlaşmalı ürünün dahi biraz önce dile getirdiğim çeyrekler demokrasisi ayıbını nasıl sileceğini doğrusu bu kişilerin bize açıklaması gerekiyor. Bu demokrasi mevzuatı çerçevesinde en tehlikeli gelişme nihayet bir “Hindenburg”un bu makama getirilmesi olacaktır. O günün Avrupa’sı bugünün de Avrupa’sıdır. Özellikle son çeyrek yüzyılda, bugün camdan içeriyi seyreden ve en umutlu ıslığı çalanın peşinden coşkuyla koşacak olan yoksul ve cahil bir kitlenin oluşmasına yol açan bir sömürü mevzuatını mahkeme salonlarına, nezarethanelere, fabrikalara, dağlara, taşlara, üniversitelere, (meydansız) kentlere taşıdık. Bu kitle, devlet makamlarının gittikçe elverişli kişilerce doldurulmasıyla ülkeyi totaliterotoriter bir siyasal rejime taşımanın hammaddesini oluşturacaktır. Yazılarımı iki hafta öncesinden Sayın Bursalı’ya gönderiyorum. Dergiler gazete gibi değil. Arada neler olabileceğini şimdiden bilemiyorum. Bazen yüzyıllar birkaç günde doğuverir. Hiçbir fani birkaç gün öncesinden dahi bu büyük doğumları sezemeyebilir. Veya hiç beklemediği bir şey olur: Dağ fare doğurur. Demek istediğim şudur: Mevcut anayasayla olgun bir hukuk devleti ve demokrasi düzeninin hayata geçirilmesi olanaksızdır. Bu düzen, içtenlikli, insanlık onuruna dayanan, kendisi için istemediği hiçbir şeyi başkası için de istemeyen bir anlayışın anayasa ve demokrasi hukuku felsefesine uymamaktadır. Birçok normu kazıdığınızda altından bu sonuç çıkıyor. Uygulama da bunu en uç noktaya götürebiliyor. Halkın kendi kavrayışıyla yarattığı bir yaşayan hukuk kültürü, farklı yaşam alanlarında bu çirkinliği zaman zaman örtebiliyor. Bu anayasaya göre yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi, ardından gelen ve mevcut seçim/siyasal partiler yasalarına göre yapılacak olan genel seçim, hangi sonuçlarla gerçekleşirse gerçekleşsin, ülkemizi onurlu bir toplumsal yaşamın iklimine taşımayacaktır. Öteden beriden, sağdan soldan ilginç ve ürkütücü bir Makyavelizm bir kısım devlet ve siyaset seçkinlerinin ruhunu kemirmektedir. Barış ve dostluk isteyen halk bundan rahatsız. Yoldan çıkarılmak istenmesinden de rahatsız. Ama hesaplar başka türlü yapılıyor. Halkın egemenliğinin ve iradesinin açık ve güçlü bir ifadesi olması gereken yasalar yerine biraz önce sözünü ettiğim düzenekle çıkarılan, şeklen uygun yasalarla halk bağlanıyor. Bu düzeneğin altında yatan iradenin halkın iradesi olmadığını kim bilemez ki! Bu sözde demokrasi ve hukuk devleti görünümünün bir aldatmaca olduğunu bilen herkes kendi arzuladığı dayatmanın en az bu düzenek kadar ileri sürülebilir ve haklı olduğunu düşünmeyecek midir? Kendi arzusunu yetersiz ve geçersiz kılacak hangi üstünlükle biz onları siyasal iktidardan uzak tutabileceğiz? Yapılacak tek şey halkın ve hukukun egemenliğine güçlü bir irade ve alçakgönüllülükle geri dönmeyi istemektir. Seçilecek olan cumhurbaşkanı, onu seçecek olan parlamento ve tüm siyasi partiler bu ayıbı bütünüyle temizlemeye girişerek, ülkeyi yetkin bir demokrasi hukukuna kavuşturmalıdır. Bu yeni düzene göre tüm seçimler yenilenmelidir. Bunu isteyememek meşruluğunu yitirmek olacaktır. MATEMATİK DÜNYASI Matematik Dünyası dergisi Türkiye’nin tek popüler matematik dergisidir. Hiçbir müfredata bağlı değildir. ÖSS dahil, hiçbir sınavı zerre kadar umursamaz. Matematiği, profesyonel matematikçilerin bakış açısıyla ama duru ve anlaşılır bir dille aktarır. Amacı, yarının matematikçilerini ve bilim insanlarını sağlam bir matematik temeliyle donatmaktır. Matematiğin zaten eğlenceli olduğunu düşündüğümüzden matematiği sevdirmek için özel bir çaba harcayıp yapay komiklikler yapmıyoruz. Ama içtenliğimizin ve heyecanınımızın dergiye yansıdığı söyleniyor. Her sayının 3040 sayfalık bir kapak konusu vardır. Kapak konularının amacı, matematiği ta en temelinden ele alıp geliştirmektir. Kapak konularının yazılarının genelde masa başında ve büyük ciddiyetle okunması gerekir. Tüm matematik öğrencilerine kapak konularını ısrarla öneririz. Türk Matematik Derneği’nin <www.tmd.org.tr/sites/TR/index.html> çıkardığı dergi kâr amacı gütmez, dergiye emek veren matematikçiler ücret ya da telif almazlar, sadece yılların deneyimini gençlerle paylaşmaktan zevk alırlar. Üç ayda bir yayımlanır ve bir iki istisna dışında her sayısı 112 sayfadır. Dört yıldan beri satışımız 11.000 dolayında. Bu da herhalde belli bir başarının göstergesi. Sizi dergiye abone olmaya ve yakın çevrenizi abone etmeye çağırıyorum. Internet sitemiz: www.matematikdunyasi.org; eposta: md@math.bilgi.edu.tr Ali Nesin BERGSON Madde ve Bellek, Gülme, Metafiziğe Giriş, Ahlak ve Dinin İki Kaynağı, Yaratıcı Tekamül Say Yayınları Yaşadığı dönemde, hem Fransa’da hem de Fransa dışında haklı bir üne kavuşmuş olan Bergson, ele aldığı konulara yaklaşma biçimi ve yazılarında kullandığı uslup dolayısıyla meslekten felsefecilerden farklı, benzetmelerle yüklü, sanat değeri de felsefi değeri kadar yüksek denilebilecek eserler üretmiştir. Bergson’un bu tavrı, onun izlenmesine olan ilgiyi artırmış, kısa süre içindeki eserleri Türkçe de dahil olmak üzere pek çok dile çevrilmiştir. Yazma ve konuşma tarzının çekiciliği yanında, içinde yaşadığı dönemin büyük toplumsalsiyasal olayları karşısında da bir eylem adamı olarak tavır takınan Bergson, felsefe tarihi hakkındaki derin bilgisi, biyoloji ve psikoloji alanlarına ait spesifik denebilecek bir derinliğe sahip olması, dolayısıyla disiplinler arası bağlantıları da kurma yeteneği sayesinde sadece felsefe alanında değil, pek çok alanda onu, kendisine başvurulan bir düşün adamı kılmıştır. CBT 1049/16 27 Nisan 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle