25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İNSAN VE TOPLUM PSİKOLOJİSİ Büyük çoğunluğumuz cani olabilir! Ülkemizde işlenen son cinayetlerin hiç biri “tekil” özellik taşımıyor. Yani, bir “çevre”, “örgüt” vb içinde toplanmış kişilerin toplu karıştığı olaylar. Burada çeşitli ölçü ve derecelerde ve niteliklerde “inanç”ların itici gücünü görüyoruz. Bu inançların türü ve şiddet derecesi, cinayet işleyiş biçimini de belirliyor. Örneğin Malatya’daki toplu katliamda, boğazlar kesiliyor, bu yetmiyor 75 bıçak darbesi ile beden delik deşik ediliyor, penis ve parmaklar yarılıyor... İnsan bu vahşeti nasıl yapar, diye soruyoruz... İşte size yanıtı! aşına çuval geçirilmiş, parmaklarına elektrodlar iliştirilmiş, her an elektrik şokuna yakalanma tehlikesine karşı küçük bir kutunun üzerinde güçlükle durmaya çalışan adamın görüntüsü, insan haklarının çiğnenmesi konusunda eşine güçlükle rastlanabilen bir örnek. 2004 Nisanında Amerikalı askerlerin Ebu Garip’teki Iraklı tutuklulara yönelik kötü davranışlarını gözler önüne seren bu ve benzer görüntüler Amerikan ordusunun Irak’taki tutumuyla ilgili olarak bugün de sürmekte olan büyük bir hoşnutsuzluğa yol açtı. Bu tür eylemler hapishanede askeri polis olarak görevli olan bir grup Amerikalı yedek asker tarafından gerçekleştirildi. Baş çavuş Ivan “Chip” Frederick de onlardan biriydi. Ebu Garip sicilindeki kötü davranışlar bununla da kalmıyordu. Bu olayın dışında, üç tutukluyu meslektaşlarının gözleri önünde mastürbasyon yapmaya zorladığını ve bir başkasının da göğsüne indirdiği darbe nedeniyle ölümden döndüğünü itiraf etmişti. Çoğu kişinin gözünde Frederick yoldan çıkmış, pisliğin tekiydi. Duruşması sırasında yargıç da öyle düşünmüş olmalıydı ki, onu sekiz yıl hapis cezasına çarptırmış, görevinden alınmasına, maaş ve emeklilik hakDüşüncelerinizde larından yoksun bırakılmasına karar vermişti. Yargıca göre, Frederick ağır ne denli özgür ol bir cezayı hak etmişti, çünkü tüm bu duğunuza inansa suçları kendi özgür iradesiyle işlenız da, bir grubun mişti. İyi de, gerçekten öyle mi olmuştu? B Bu gibi durumlarda topluluk ruhu bireyi kolaylıkla etkisi altına alabilir ve insanların yoldan çıkmalarına, ya da son derece aykırı ve çekinceli davranışlar sergilemelerine neden olabilir. ORTAMIN ÖNEMİ Princeton Üniversitesi’nden Susan Fiske, Ebu Garip olaylarının su yüzüne çıkmasından birkaç ay sonra yayımlanan ve 25.000 toplumsal ruhbilim çalışmasını incelediği çözümlemesinde, toplumsal koşulların yanlış olduğu bir ortamda, hemen hemen herkesin işkence ve başka kötücül davranışlarda bulunabileceği sonucuna vardı. Zimbardo, “Toplumumuz bireyin ruh durumuna odaklanma eğilimi içinde. Askerlik, hukuk, din, tıp gibi kurumların tümü de bu görüşe dayanıyor,” diyor. Gelgelelim, grup psikolojisinin gücünü kavramadığımız sürece işkence, canlı bomba ve kıyım gibi kötülüklerin üstesinden gelmemiz düşünülemez. Zimbardo, 1971 yılında Stanford Üniversitesi’nde yaptığı bir araştırma sonucunda yumuşak huylu insanları yoldan çıkartmanın ne denli kolay olduğunu ortaya koydu. Araştırmada bir grup öğrenciden kendilerini hapishane gardiyanları ve tutukluların yerine koymaları istendi. Uygulamanın başlamasından altı gün sonra, ruh durumları sağlıklı sıradan yaz okulu öğrencileri arasından seçilen gardiyanlar, tutukluların çoğunu duygusal bir çöküşün eşiğine sürükledikleri için deneye son verilmek zorunda kalındı. 1974 yılında Yale Üniversitesi’nden Stanley Milgram tarafından yapılan benzer bir deneyde de, sıradan insanlar bir perdenin arkasında oturan “kurbana” elektrik şoku vermeye teşvik edildi. Milgram, gerçekte role dayalı olan bu deneyde, deneklerin kurbanı acıdan bağırtıncaya dek voltajı yükseltme konusunda hiç de zorlanmadıklarına tanık oldu. Deneklerin üçte biri kurban görünürde bilincini yitirinceye dek voltajı yükseltmeyi sürdürdü. dıkları barbarca tutumlarıyla bilinen kabile kültürlerinin savaşa giderken yüzlerini boyadıklarına ya da maske taktıklarına, öte yandan, yüzlerini gizlemeden savaşa katılanların genelde şiddete daha az eğilimli bir tavır sergilediklerine tanık oldu. Benzer biçimde, araştırmalar sonucunda işkence ve adam öldürme gibi suçlar işleyenlerin genellikle kurbanlarını hayvan yerine koydukları gözlendi. Milgram’ın deneyinden yola çıkan Stanford Üniversitesi’nden Albert Bandura araştırması sonucunda, kurbanların “hayvandan farksız oldukları” söylendiğinde, deneklerin çok daha acımasız davrandıklarına tanık oldu. lojisi adı veriliyor. İKİ ETKİLİ DÜZENEK Watts burada iki düzeneğin etkili olduğuna dikkat çekerek, “Bunlardan ilki toplumsal öğrenmedir. Sorunların bireylerin kendi başlarına üstesinden gelemeyecekleri denli karmaşık olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden, içinde yaşadığımız toplumun bizlere yüklediği bilgilere güveniyoruz ve başkalarının bizim bilmediğimiz bilgilere sahip olduklarını varsayıyoruz,” diyor. Bunun dışında, topluca davranmanın daha iyi olacağına inanıp, bireyi başkaları gibi davranmaya iten toplumsal eşgüdüm kavramı var. “Aynı şarkıdan, aynı filmlerden, aynı spordan ve kitaplardan hoşlanmak insanlara yalnızca ortak bir sohbet konusu oluşturmakla kalmayıp, aynı zamanda kendimizi daha büyük bir oluşumun parçası olarak görmemizi de sağlıyor.” Bu iki temel güç, tüketicilerin satın alma eğilimlerini belirlemenin yanı sıra, finans piyasalarını, protesto eylemlerini ve hatta kamu görüşüne de yön veriyor. İnsanların içinde yaşadıkları ortamın toplumsal dinamiklerine öylesine duyarlı olmaları hiç de şaşırtıcı değil. İnsanoğlu, işbirliği ve topluluk ruhunun yaşamda kalmayı sağlayan en temel unsurlar olduğu bir ortamda, sosyal bir hayvan olarak evrildi. Başkalarının etkisi altında kalmamızın genellikle geçerli nedenleri vardır. Gelgelelim, yeterince özenli davranmazsak bu eğilim başımıza büyük bir dert açabilir. Örneğin, 1950’lerde toplumsal ruhbilim uzmanı Solomon Asch tarafından yapılan klasik bir araştırma, bir grubun üyesi olmanın yarattığı “akranlık” baskısı nedeniyle insanların kendi duygularını bile yadsıyabileceklerini ortaya koyuyordu. Araştırma kapsamındaki deneklerden bir kartın üzerindeki çizginin uzunluğunu verilen üç çizgiden biriyle eşleştirmeleri istendiğinde deneklerin %70’i kendi görüşlerini hiçe sayarak, hiç tanımadıkları halde, grubun yanlış seçimde bulunan öteki üyelerine uymayı yeğlemişlerdi. Benzer kafa yapısına sahip insanlar biraraya geldiklerinde ortaya çıkan sonuç da bir o kadar şaşırtıcı olabilir. Bu durumda ortaya çıkan yaygın bir etki grubun zamanla üyelerinin en başta takındıklarından çok daha uç bir tavır sergilemesi, kutuplaşmaya gitmesidir. Örneğin, George Bush’un Irak’ta izlediği politikanın yanlış olduğunu savunan bir öbek insan sonunda bu politikaların akıldışı olduğu inancına varır. Chicago Üniversitesi hukuk ve siyasal bilimler profesörlerinden Cass Sunstein bunun iki nedeni olduğuna dikkat çekiyor. İlk olarak, aynı kafa yapısına sahip insanların oluşturduğu gruplarda tartışmalar yalnızca o grubun bakış açısına odaklandığından, bu durum söz konusu görüşün daha da pekişmesine yol açıyor. Ayrıca, insanlar sürekli olarak kendilerini başkalarıyla kıyaslıyor ve aykırı düşmemek için her an saf değiştirmeye hazır oluyorlar. Zaten riskli davranışlara eğilimli olan gençlerin akranlarıyla birlikteyken ortama ayak uydurmaya daha da yatkın olmaları biçiminde ortaya çıkan ve “çekinceli dönüşüm” adıyla bilinen olgunun ardında da, benzer bir düşünce yatıyor. Kutuplaşma, grup üyelerinin ne pahasına olursa olsun birbirlerine bağlı kalmaya çalıştıkları ve grup düşüncesi, ya da uydumculuk adıyla bilinen bir başka grup psikolojisi biçimiyle ilgili. Bağlılığı sürdürme bir gruba güç verebilir ve üyelerine özgüven kazandırabilir. Ancak, bu süreç onların kötü ya da tehlikeli kararlar almalarına da neden olabilir. Toplum psikolojisi ve kutuplaşmada olduğu gibi, sorunlar genellikle insanların başkalarının sahip oldukları bilgilere bel bağlamaları ve kendi bilgilerini başkalarıyla paylaşamamaları durumunda ortaya çıkıyor. Böyle yanlış güdümleyici bir lider tarafından daha da şiddetli bir boyut kazanabilir. CIA’nın 1961 yılında Küba’yı kuşatmak gibi yanlış bir karar alması ve ünlü Domuzlar Körfezi eylemini gerçekleştirmesi, ya da NASA’nın 2003 yılında Columbia uzay mekiğinde meydana gelen hasara kalkış sırasında kanada takılan bir köpük parçasının neden olduğu yönündeki yanlış yorumu, hep grup düşüncesine bağlandı. Grup düşüncesi deyimini 1972’de ilk kez ortaya atan ruhbilimci Irving Janis hiç kimsenin bundan bağışık olmadığına inanıyor ve bir kilometre taşı niteliğindeki yazısında, “Belli bir yol izleyen her grubun her üyesi bir olasılıkla bu duyarlığa sahiptir,” diyordu. yeceklerine dikkat çekiyor. Bu görüşten yola çıkan Atran ve adli tıp uzmanı Marc Sageman, aile yapısı ve arkadaş çevresi gibi birtakım bilgileri kaydederek, Avrupa ve Asya’daki cihat örgütleriyle ilgili bir veritabanı oluşturuyorlar. Alınması gereken bir başka ders de, daha geniş toplumsal ortamın grupların aldığı kararları etkiliyor olmasıdır. Pyszczynski araştırmasında, İranlı öğrencilere ülkelerinde halkın büyük bir çoğunluğunun canlı bombalara karşı olduğunu söylemek suretiyle, onların tavırlarını değiştirebileceğini ortaya koydu. ABD’li öğrencilerle yaptığı benzer araştırmalarda da onlarda önce bir ölüm korkusu uyandırarak Araplarla yaşanan sorunlara ilgilerini arttıran Pyszczynski, onlara farklı kültürlerden aile fotoğrafları göstererek, ya da kendi toplumsal değerlerini anımsatarak bu duyguyu yatıştırabildiğine tanık oldu. Liverpool Üniversitesi ruhbilimcilerinden Clifford Stott’a göre, futbol holiganlarının davranışları da toplumsal çevrelerinden etkilenebilir. 2004 Avrupa Kupası karşılaşmaları sırasında polis danışmanı olarak Portekiz’de bulunan Stott, futbol yandaşlarındaki saldırganlığın polisin onlara karşı takındığı tavırdan büyük ölçüde etkilendiğine tanık oldu. İngiltere’nin belli bir bölgesinde şiddet futbol tutkunlarının vazgeçilmez bir parçası olarak karşımıza çıkmakla birlikte, 2004 kupa maçları sırasında düşük profilli polis denetiminin karşılaşmaların daha sakin ve olaysız geçmesinde etkili olduğu görüldü. ** Grup psikolojisi insanı oldukça tedirgin edici bir konudur. İnsanlar düşünce ve davranışlarını toplumsal KİŞİSEL BAĞLILIK Gruplar bireysel sorumluluğu azaltabildiği gibi, güçlerini bir başka biçimde de ortaya koyabilirler. Orta Doğu’daki şiddet konusunda uzman olan Tel Aviv Üniversitesi ruhbilimcilerinden Ariel Merari, “Gizli kimlik ve öykünmenin önemli bir yer tuttuğu saldırgan davranış ile, lider ve yoldaşlara duyulan kişisel bağlılığı gerektiren bir grubun doğrudan etkisi arasında belirgin bir fark vardır,” diyor. Canlı bombalardan yararlanan gruplar bu ikinci yaklaşımı benimserler ve üyelerine öteki grup üyelerini karşılarına alan bir “kardeşlik ruhu” aşılayarak toplumsal bir sorumluluk üstlenmelerini sağlarlar. Burada bireyler, canlı bombanın bir kahramanlık olarak göklere çıkartıldığı bir kültürde, yaptıklarının sorumluluğunu kendi içlerinde taşırlar. Ailelerine ve dostlarına veda notları yazıp, kendilerini şehit etmeye baş koyarlar. Tüm bunların çoğumuzun karşı karşıya geldiği durumlarla kıyaslanması bile olanaksızdır. Ne var ki, günlük yaşamımızda her birimizin aldığı kararlar büyük ölçüde başkaları tarafından yönlendirilmektedir. Söz gelimi, Columbia Üniversitesi’nden Duncan Watts ve arkadaşları tarafından yapılan ve geçtiğimiz yıl yayımlanan bir araştırma, liste başı olan pop müzik parçalarının ötekilerden daha çok sevilmelerinin, onların daha iyi olmalarından değil, tüketici kitlesinin başkalarının satın alma alışkanlıklarından etkilenmelerinin bir sonucu olduğunu ortaya koyuyor. Çok sayıda insanın eninde sonunda başkaları gibi davranıp düşünmeye başladığı bu duruma toplum psiko KRİZ DÖNEMLERİ Hepimizin güçlü bir toplum ruhu taşıdığına inandığı bir başka ortam da kriz dönemleridir. Bu durum savaş dönemlerinde ulusal liderlere verilen desteğin neden yoğunlaştığını 9 Eylül’den sonra George Bush’un “teröre karşı savaş” girişimini neden hemen hemen tüm ulusun desteklediğini açıkça ortaya koymakta. İnsanların korkuya kapıldıklarında üyesi oldukları gruba daha da bağlanmaları anlaşılabilir bir durum. Ancak bu durum gerilimin daha da tırmanmasıyla sonuçlanabilir. Örneğin, Colorado Üniversitesi’nden Tom Pyszczynski ölüm kaygısı içindeki İranlı üniversite öğrencilerinin ABD’ye karşı girişilen canlı bomba girişimlerine her zamankinden daha çok destek verdiklerini ortaya koydu. Grup psikolojisi konusunda ne yapılması gerektiğini bildiğimize göre, bu konuda alınması gereken ders nedir? Öncelikle, aynı kafa yapısındaki insanların soyut bir klikleşmeye gitmelerinin önüne geçilmesine ve farklı görüşlerde insanların seslerini duyurmalarına çalışılmalıdır. Bu durum gerek terörün engellenmesinde, gerekse okula yeni bir müdür atanmasında geçerlidir. Ancak bunu yaparken aşırı grup üyelerinin çıkarları, siyasal eğilimleri, yaş ve sosyoekonomik konumları açısından çarpıcı bir benzerlik gösterdiğinin ayırdına varmak gerekir. Michigan Üniversitesi’nden Scott Atran, “Terör çetesini yok etmeye çalışan bir istihbarat görevlisi olup çete üyelerinden birini ele geçirseydim, onun ne yiyip içtiğini ve nasıl giyindiğini öğrenirdim,” diyor ve diğer üyelerin de büyük bir olasılıkla benzer bir tavır sergile üyesi olmak sizi ipe sapa gelmez ya da iğrenç davranışlara sürükleyebilir... PSİKİYATRİST BAKIŞI Stanford Üniversitesi ruhbilimcilerinden Philip Zimbardo olayın içyüzünün hiç de öyle olmadığına inanıyor ve zanlının belli davranışları sergilediği sırada içinde bulunduğu koşulların etkisini göz ardı eden yargıcı “usulsüzlükle” suçluyor. Frederick’in savunma heyetindeki uzman tanıklardan biri olan Zimbardo duruşma öncesinde onunla uzun uzun söyleşti ve zanlıya birtakım ruhbilimsel deneyler uyguladı. Sonuçta, Frederick’te herhangi bir ruhsal bozukluk belirtisine ya da sadist eğilimlere rastlanmadığını belirten Zimbardo, “Bu kişi birçok yönden Amerika’nın örnek alabileceği biri. Kendisi iyi bir eş, iyi bir baba, mesleğinde başarılı, dost canlısı, düzgün bir yaşam sürdüren, ahlaklı ve yurtsever bir insan,” diyor. Derken bu örnek insan Ebu Garip’e gidiyor ve bir canavara dönüşüyor. Bu çok uç bir örnek olabilir. Ne var ki, böylesine çarpıcı kişilik dönüşümleri son derece yaygın bir durum. Bu tür örneklere bireyin belli bir gruba dahil olduğu ya da başkalarının davranışlarına tepki gösterdiği, isyancı ayaktakımı, futbol kalabalıkları, komiteler, sosyal örgütler ve hatta yargıç panelleri gibi, hemen hemen tüm çevrelerde rastlanabilir. “SORUMLU BENİM!” Zimbardo sorumluluk duygusu ortadan kaldırıldığında insanların normal koşullarda hiç yapmayacakları türde işleri kolaylıkla yapabileceklerine dikkat çekiyor. Milgram bunu deneye katılanlara olanlardan kendisinin sorumlu olduğunu söyleyerek gerçekleştirdi. Zimbardo “gardiyanlarını” gerçek gardiyanların sahip olduğu üniforma, düdük, kelepçe, güneş gözlüğü gibi, tüm güç simgeleriyle donattı ve onlara gerçek birer gardiyan gibi davranma yetkisini verdi. Dahası, tutukluların adlarıyla değil, numaralarıyla tanınmalarını sağladı. Çok sayıda araştırma kimliğin gizli tutulmasının bireyin davranışlarında, ya da ona nasıl davranıldığı konusunda etkili bir unsur olduğunu ortaya koyuyor. Laboratuvar ortamı dışında da aynı etkinin geçerli olduğu görülüyor. 1971’de Harvard Üniversitesi insanbilim uzmanlarından John Watson düşmanlarına takın CBT 1049/12 27 Nisan 2007 CBT 1049/13 27 Nisan 2007 çevrelerinin değil, kendilerinin denetlediğine inanmak ister. Frederick ve Ebu Garip’teki öteki yedek subayların yaptıklarını her birimizin yapabileceğini düşünmek de bir o kadar rahatsız edici. Ancak Zimbardo bu konunun olumlu bir yanına da parmak basıyor. Bir kişinin nasıl kahramana dönüştüğünü incelediği araştırma insanın çevreye direnerek doğru olanı yapma yetisinin kötülük etme yetisiyle eşit koşulduğunu ortaya koyuyor. Zimbardo, “Kahramanların geçmişinde herhangi bir özel durum söz konusu değildir. Bu kişiler belli bir anda eyleme geçmeyi yeğler. Kahramanlığı belirleyici ruhbilimsel bir unsurdan söz edilemez,” diyor. Bir başka deyişle, sıradan kahramanlar kadar, sıradan canavarlara da her yerde rastlamak mümkün. Joseph Darby bunun kusursuz bir örneği. Frederick ile aynı bölükte görevli olan Darby, Ebu Garip’te uygulanan işkencelere ve insan hakları tacizine son verilmesine önayak olmasıyla tanınıyor. Kendisini ve ailesini güç durumda bırakacağını bile bile, işkence fotoğraflarının CD’sini üstüne iletmeyi göze alıyor. Darby’nin geçmişini araştıran Zimbardo onun sıradan bir insan olduğuna ve daha önce hiç böylesine kahramanca bir tavır sergilemediğine dikkat çekiyor. Yararlanılan kaynak: New Scientist, 14 Nisan 07 Türkçe Rita Urgan İNSAR VE TOPLUM PSİKOLOJİSİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle