20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] düğü zavallı itilmişlik ortamında güya korunuyorlar. Tarihi Çevre Koruma’nın tek yapının eşyalar arasında kaybolduğu bir depolama ameliyesi olmadığını, koruma kurulları kuşkusuz bildiğine göre, bu durum kurul kararına aykırı bir davranışın sonucu. Ne var ki Kayseri’nin hemen bütün anıtları bu durumda olduğu için tarihin mahkumiyet kararı kollektif olarak verilmiş olmalı. Dümdüz ovada kurulmuş Kayseride ‘Melih Göçek’ üslubu birtakım yeraltı geçitleri açmışlar. Bir tanesi bir türbenin neredeyse temelinden geçmiş. 13. yüzyıl ortasının en güzel yapıtlarından biri olan Döner Kümbed koca bir yolun kaldırımında. Kayseri Belediyesi bu yapıları toplayıp neden bir depoya doldurmuyor? Bir ortaçağ anıtını çirkin yüksek yapılar arasında kaybetmek, bir depoya kaldırmak kadar kötü bir uygulamadır. Kayseri Selçuk Dönemi’nin, kümbed mimarisi açısından, Erzurum’la birlikte en zengin kentlerinden biridir. Türk ortaçağının süsü olan o yapıları bir yeşil bahçe içine almak, böylece kenti geçmiş mirasını saklayan yerşil alanlarla zenginleştirmek mimarların, korumacıların idarecilerin aklına neden gelmiyor? Bu zamane sorumluları bu denli bir vurdumduymazlığı hangi kültür çevresinde ediniyorlar? Topluluk büyüdükçe bireysel çeşitlenme artar. On kişilik grupta yedi tane kahve, üç tane siyah gözlü insan varken, yüz kişilik grupta bunlara ela gözlüler, bin kişilik grupta yeşil, on bin kişilik grupta çakır, bir milyon kişilik grupta da kırmızı gözlüler eklenir. Böyle bakınca benim için dünyanın en uzun insanının, kısa boylu bir ulus olduğu halde dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’den çıkması şaşırtıcı olmamıştır. Zekâ ve Ayrışma 160 IQ’lü Einstein’ı çıkartmak için üç milyarlık bir insan topluluğu gerekmişti. 300 IQ’lü bir süper dâhiyi doğurmak içinse belki dünya nüfusunun 30 milyar olması gerekecek ve yine muhtemelen o kişi Çin’de ya da Hindistan’da yaşayacak. Dünya’da önümüze yığılan sorunları aşabilmek için pek çok faktörün yanında bir nebze de yüksek zekâya ihtiyacımız var. Sanırım buğdayları hızlı büyüterek ve kirliliği önleyerek bir süre daha idare edebiliriz, ama sonra dünyayı kısıldığı kapandan çıkaracak birilerine ihtiyaç olacak. Bunca açlık ve savaşa bakarsak yeryüzüne zeka az geliyor. Ortalık Amerikan Başkanı gibi sınır zekâların elinde kaldı. Ortalama zekânın 100 IQ olduğunu varsayarsak, yeryüzünde toplam 650 milyar IQ’lük zekâ var. Son otuz yılda kişi başına zeka bir iki puan arttıysa bile bu, olağanüstü boyutlarda artan bilginin yanında solda sıfır kalıyor. Aradaki boşluğu az buçuk bilgisayarlar kapatmaya çalışsa da, insanların bilgi gerektiren işler karşısında sefil bir görüntü vermesinden anlıyoruz ki, sadece Amerikan başkanına değil bütün yeryüzüne zeka kıt geliyor. Öte yandan iletişimin artmasıyla yüksek potansiyelli insanların birbirini bulup çiftleşmesi kolaylaşmaya, yüksek ve düşük kapasiteli insanların bir araya gelmesi de o oranda imkânsız olmaya başladı. Zengin kişiler ve ülkeler ötekilerle arasına duvar örüyor; Güney Afrika’nın mesela zengin mahalleleri dikenli ve elektrikli tellerle çevrili. Sonuçta zenginlik olduğu kadar zekâ da belli bir zümrede toplanıyor ve bu durum yüksek ve düşük zekâlı insanların hem sayısını hem de birbirinden ayrışmasını arttırıyor. Nasıl altı milyon yıl önce Orrorin Tugenesis’in en zekileri kendi aralarında çiftleşerek çok daha zeki bir grup yaratıp şempanzeden koptular ve geride kalanlara düşük bir zekâ bıraktılarsa., sanki benzer bir kopuş yeniden yaşanıyor. İnsanın bir önceki gruptan son kopuşu beş yüz bin yıl önce olmuştu, bu yirmi beş bin nesil demektir ve yeni bir kopuşa yol vermek için yeter bir süredir! İnsan beyni artan bir ivmeyle büyümektedir; beyin 2,1 milyon yıl önce 600 bin yılda 400 cm3’ten 650 cm3’e çıkmış ve her 100 bin yılda 40 cm3 büyüme sağlamışken, 500 bin yıl önce bu hız 80 cm3’e çıkmıştır. İlginç olan beynin her hızlı büyümesinde bir kopuş yaşanmasıdır, mesela ilk büyümede H. Habilisle H. Erectus ayrışımı, sonuncu da ise H. Sapiens kopuşu vardır. Diğer yandan insanların birbirini yaftalaması (stereotyping), sosyal bilginin yoğunlaşması karşısında, akıl bu bilgiyi almadığında ortaya çıkar (Chaiken&Trope 99). Yani zekâsı bilgiye yetmeyen birisi sosyal hayatın girift olduğu şehirlerde, “mini etekliler fahişe, küpeliler ibne” diyerek insanları külliyen damgalayabilir. Dikkat ederseniz dünyada damgalama son yıllarda arttı. Sosyal bilgi ve ilişki o kadar kaotik ki, bazılarının zihni bunu algılamaktan uzak, bu durumda çoğunluk rölatif olarak sosyal debil oldu kaldı. O yüzden yüksek zekâlılar ötekilere göre bilgiyi, daha az yaftalamayla işleyip statü yükselterek ötekilerden hızla ayrışıyorlar. İnsanlar öteden beri küçük gruplar (70150 kişi) halinde birleşmeyi, büyük gruplar (binlermilyonlar) halinde ayrışmayı sever. Mahalle, şehir ve ülke sınırlarına bakarak anlayabiliriz bunu. Hayvanlarda da, mesela sivrisincapçık topluluklarında sayı fazlalaşıp, sosyal bilgi ve sosyal stres artınca erkeklerin testisleri karın içine çekilip üremeyi durdurmakta, böylece popülasyon sabit kalmaktadır. Ama insan alimallah testisi nereye giderse gitsin, bir şekilde üreyecek yol bulmaktadır (tüp bebek vb.), bu nüfus yoğunluğunda da kopma mecburen hızlı olmaktadır. Bir canlı, üreme yolları işeme yollarından, kirli kanı temiz kanından ne kadar ayrıysa o oranda gelişkindir. Kopup gidenler öyle mi acaba? Kanları konusunda ciddi şüpheler olmaktan başka, işemesini bilemeyeceğim ama, her birinin aklına üremesi pek karışmış durumda! O yüzden bunlar daha az yaftalama ve daha yüksek zekâyla kopsa da, yine de doğal seçimin istediği uyumda “hayvanlar” değil gibi geliyor bana! www.crsm.net TARİHİ ÇEKİRDEK Kayseri’nin tarihi çekirdeği (ortalama 1000x700m.) yani 70 hektarlık bir alandır. Bugünkü 800 000 nüfuslu kent alanında bu ihmal edilebilecek kadar küçük bir bölgedir. Eskiden Kayseri’ye, nüfusu 5060 Döner Kümbet, 000 olduğu yıllarda, kaldırımlara ve yeraltı bütün fakirliğine ve tüneline kurban!... bakımsızlığına karşın Orta Anadolu’nun ‘Paris’i diye giderdik. Bu kez renkli bir azman Ümraniye ile karşılaştık. Binlerce hektarlık yeni inşaat alanlar içinde 70 hektarlık ortaçağını korumayı planlıyamıyan bir kent kültürü uygarlığın çok uzağındadır. Kayseri tek bir şey ifade ediyor. Arsa spekülasyonu. Estetik ise ‘M2 estetiği’dir. Gerçi bu açıdan Türk kentlerinden pek farklı değil. Bereket insan elinin bozamadığı bir Erciyaş manzarası var. Bu kent geçmişte Orta Anadolu’nun uygar yüzünün küçük kentköy ölçeğinde ifadesi olan Talas, Germik, Gesi gibi yakın yerleşmelerinde Anadolu’daki yerel Osmanlı uygarlığının özgün bir örneğini temsil ederdi. Gerçi bunlar çokluk Hıristiyan köyleriydi. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun Orta Avrupa’dan Yakındoğu’nun Akdeniz kıyılarına kadar uzanan kentsel fizyonomisinde sayısız halk ve kültür yaşıyordu. Ve biz o ortamın çoğul kimliğinde bir İmparatorluk yaşamının öğeleriydik. Kayseri kendi geçmişinin hazinelerini bir hırdavatçı dükkanındaki paslı eşyalar kadar önem vermiş. Kümbetler, medreseler, camiler 1418 katlı ince uzun acayip apartman blokları arasında ve araba trafiğinde esir alınmışlar. Bu ulaşım programı da ‘elhak!’ ustaca halledilmiş. Üniversite kampusu içinden otoyol geçiyor. Bereket Ürgüp ve Göreme var. Bilinci rahatsız olan gezginin ruhuna biraz dinginlik getiren Erciyaş var. Kayseri süslü içeriksiz sözler arakasında tarihini yüksek yapıya, otomobile, bilgisizliğe, çirkinliğe teslim etmiş. Bu insanlar ‘Sinan’ günleri ya da haftalarını neden kutluyorlar acaba? O duyarsız renkli ayakkabı kutularını yıkıp tarihi mirasının çevresine bahçeler yapın. Böylece kent de çağdaş bir kente biraz benzeyebilir. Türkiye tarihsiz bir Amerika değildir. Fakat orada bile sadece ayakkabı kutularından ve yollardan oluşan kentler yok. Bütün binalar göğe tırmanmıyor ve insanlar bahçeler içinde bir iki katlı evlerde oturuyorlar. Ticaret merkezi dışında pek çok park var. Bu kadar tarihe saygısız, insanı dışlamış kent bulmak neredeyse olanaksız. Bu kent kararlarını verenleri yetiştiren kültür ortamını biz ortaçağın hangi ikliminde yaratıyoruz? Kayseri gibi kentleşme felaketlerinin üzerine gitmek için kenti satın alan kırsal kültürün arınıp çağdaşlaşması gerek CBT 1049/15 27 Nisan 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle