25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Öğrenci seçme sınavları üzerine Çeşitli düşünsel sorulara yanıt bulamayan öğrencilerimize ilköğretim, ortaöğretim kurumlarımızda düşünmeyi öğretemiyoruz. Düşünme aracı yapılmayan bilgiler beyin yükü olmaktan öteye gidemez. Celil Altın Kültür Okulları Eğitim Danışmanı bir konuya ilişkin bilgileri yüklemiş, ama gerçekten sindirmiş sayılmazdık. Öğretmenin kendini denetlemesi, öğrencilerini denetlemesinden daha önemliydi. DÜŞÜNCE SORULARI Bugün de önemlidir, çünkü öğretmene öğretmenliği öğrenciler öğretir. Eski ilköğretmen okulları, köy enstitüleri, eğitim enstitüleri, yüksek öğretOKS, ÖSS sorularının men okulları, yüksek arasına her dersten belKöy Enstitüsü yok artık. li sayılarda düşünce soBugün öğrenci yetiştirmek kadar, daha da ruları eklense ve bu soönemlisi, öğretmen yerular özel puanlarla detiştirmek önemlidir ülğerlendirilse, bu sorukemizde. Bilgiyi düşünceye lardan da yeter sayıda çevirebilmede yetersiz başarabilenler bir üst kalmış öğrencilerimiz öğretim kurumuna giryükseköğretim kurummeye daha çok hak kalarında ne denli yeni üretim yaratabilirler! zanmış sayılsalar... Aynı yakarıyı yükseköğretim elemanlarından da hemen her gün dinlemekteyiz. Buraya değin söylediklerimiz her yıl sınava girecek öğrenci sayısını azaltır mı? OKS, ÖSS sorularının arasına her dersten belli sayılarda düşünce soruları eklense ve bu sorular özel puanlarla değerlendirilse, öteki soruların yanında bu sorulardan yeter sayıda başarabilenler bir üst öğretim kurumuna girmeye daha çok hak kazanmış sayılsalar; bu tutum öğrencileri önceden sınava girip girmemekte düşündüremez mi? Daha yolun başındayken veliler, okullarda öğretmenler, dershaneler öğrencileri bu konuda uyaramazlar mı? Onlara başarabilecekleri öğretim kurumunu ya da meslek liselerini seçmelerini salık veremezler mi? Önerdiğimiz bu tür soruların açık uçlu çeşitlerinin düzenlenmesi, dört ya da beş seçenekli test biçiminde oluşturulup değerlendirilmesi de ayrı bir sorundur, ama olanaksız değildir. 9 EKİM 2006 günlü Cumhuriyet Gazetesi’nde ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, yükseköğretim kurumlarına tek sınavla öğrenci seçen tek ülkenin Türkiye olduğunu, bu işi de salt çoktan seçmeli test uygulayarak üniversitelere öğrenci yerleştiren bizden başka ülke bulunmadığını önemle açıkladı. Sayın Yarımağan‘ın katıldığı uluslararası toplantıda seçme sınavlarında değişik yöntemler izleyen ülkelerden özellikle İngiltere’deki sistemi incelediğini bildiriyor. Yükseköğretime salt testle öğrenci almanın çok yararsız, yetersiz olduğunu belirttikten sonra, testin yanında açık uçlu soruların da sorulması gerektiğini, böylece seçimde niteliğin daha sağlıklı saptanacağını, sınava katılacak öğrenci sayısının da azalacağını belirtiyor. Sayın Yarımağan‘ın kısaca değindiğim bu görüşlerine katılmamak elde değil; ancak testte açık uçlu soruların nesnel değerlendirilmesi olanaklı mı? ayrıca yeterli mi? Bu sorunlar bugün bizi, okullarda sürdürülen öğretim sisteminin niteliğine götürüyor. Bugün okullarımızda öğretmenler sınıfta işleyeceği konuyu, uygun gördüğü bir yöntemle işler, öğrenci de eksiklerini kitaptan okuyarak tamamlar. Ancak sonuçta yine öğretmen sınıfta verdiğini bekler öğrencilerinden. Aylar, dönemler, yıllar bu çalışmalarla geçer. Öğrettiğimiz konularla öğrencilerimize ne kazandırdığımızı pek düşünmeyiz. Oysa her konu öğrencide yeni bir düşünsel düzey oluşturmak için, yeni davranışlar üretmesi için öğretilir. ya akla yakın bir yanıt veremedi. YANLIŞI GÖRMEYENLER Bir keresinde de bir bölümce (paragraf) verdim. «İki insanın gerçekten dost olabildiği yerde uygarlık vardır; iki insanın bile dost olamadığı yerde ise, aklın bulabildiği en güzel düzen de kurulsa (kurulamaz ya!) uygarlık yoktur. Dostluksa, bilim gibi insanın hazır bulduğu değil, yarattığı bir şeydir» dedim. Bu bölümcede önemli bir anlatım bozukluğu vardı, düzeltmelerini istedim. Yanlışı düzeltmek şöyle dursun, bölümcede yanlış bulunmadığını ileri sürdü öğrenciler. Sözcüklerin yerli yerinde kullanılmadığını, noktalamanın önemini göremediler. Bunun gibi her dersten çıkarılabilecek yüzlerce düşüncenin başlıca çözüm aracı dildir, Türkçedir. Açık bir Türkçeyle ortaya konamayan düşünceler ölü doğmuş varlıklardır. Bu örneklerden her derse ilişkin çeşitli düşünsel sorulara yanıt bulamayan öğrencilerimize ilköğretim, ortaöğretim kurumlarımızda düşünmeyi öğretemediğimiz açıkça ortaya çıkıyor. Düşünme aracı yapılmayan bilgiler beyin yükü olmaktan öteye gidemez. Üstelik bir şeyler bildiği sanısını yaratarak kişinin kendisini de aldatır. Bu tür sorular sınıflarda öğretilmez, kitaplarda da yoktur; ama öğretmen konusunu işlerken öğrencilerinin bu konuyu sindirip sindiremediklerini böyle düşünsel sorularla yoklamalıdır. Her dersin, her konusundan bu tür yüzlerce soru üretilebilir. Öğretmenlerin eğitiminde çok önemli bir sorundur bu. Eski öğretmen okullarında böyle sorularla öğretmenin kendi kendisini yoklaması önemle belirtilirdi. Aksi halde ÖĞRETME YERİNE BELLETME Çok genel olarak bakıldığında bugün ülkemizde derslerde konuları işlemenin tek amacı öğrencilere öğretilenleri olabildiğince sindirerek öğretme yerine düpedüz belletmektir, açıkçası ezberletmektir. Konulardaki bilgiler sanki düşünme aracı değil, belleğe yığılma gerecidir. Bizim okullarımızda bugün ilköğretimin ilk sınıflarından lisenin son sınıfına değin bilgi amaç değil araçtır. Öğrencilerimiz sorduklarımıza ne denli sınıfta anlatıldığı gibi, kitabında yazılı olduğu gibi yanıt verirlerse, o denli başarılı kabul edilir. Eğitim geçmişimize bakıldığında okullarımız iki yüz yıla varan medrese sisteminden çıkıp bilgiyi araç yapıp düşünce üretmek becerisine ne yazık hâlâ kavuşamamıştır. Müsellese üçgen demişiz; üçgenin alanını bulmak için «Müsellesin mesahayi sathiyesi kaidesiyle irtifa zarbının nısfına müsavidir.» sözünü, «Üçgenin alanı, taban çarpı yükseklik bölü ikidir.» demişiz, ama bundan öteye gidememişiz. Bir gün üstün fen puanı alarak üniversitenin fen bölümlerinden birine kaydolmuş öğrencilerin bulunduğu bir sınıfta düşünmeyi öğrenmek üzerinde konuşuyorduk. Bir ara “Bilgi amaç değil araçtır.” dedim. “Ne demek bu?” diye ısrarla sordu öğrenciler. Bunun üzerine «Bayağı kesirlerin toplama çıkarmasında paydaları eşitleriz de çarpma, bölme işlemlerinde buna neden gerek görmeyiz?» sorusunu yönelttim kendilerine. Önce soruyu küçümseyerek yüzüme baktılar, ama bir öğrenci olsun düzgün bir Türkçeyle bu soru Sinan’lı Mekânlar, Sinan’ın Mekânları Yrd. Doç. Dr. Emel Birer, İstanbul Kültür Üniversitesi CBT 1049 / 17 27 Nisan 2007 Kayseri yakınlarındaki Ağırnas, mimar adayı öğrenciler için Sinan’ı yetiştiren ortam ve etkilendiği mimari, doğal çevre hakkında bilgi ve gözlemler edinilebilmesi açısından mutlaka göülmesi ve incelenmesi gereken bir yerleşmedir. Bu bağlamda Sinan dönemine ait kentsel dokunun gelecek kuşaklara aktarılması çabalarıyla İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencileri 789 Nisan 2007 tarihlerinde Ağırnas’a bir inceleme gezisi yaptı. Öncelikle bu etkinlik Mimarlık birinci sınıf öğrencilerinin Mimari Tasarım II dersi kapsamında Sinan’ı Anlamak temasıyla yapacakları bir ön hazırlık aşamasını içermiştir. Bu aşamada öğrenciler Sinan’ın tasarlayıp yaptığı eserlerle ilgili fotoğraf, afiş, eskiz, yazılı metin gibi dokümanları içeren bir bilgi bankası oluşturdular ve “Sinan’ın Mekânları” başlıklı afiş çalışmasının ön hazırlığını İstanbul’da gerçekleştirdiler. 7 Nisan günü Kayseri kent gezisinin ardından 8 Nisan günü Mimar Sinan’ın doğduğu ev, çocukluk çağlarında yaşamış olduğu yeraltı kenti mekânları ile mimari çevreyi içeren yapılar yerinde incelendi ve “Sinan’lı Mekânlar” başlıklı afiş tasarımı için gerekli çalışmalar yapıldı. Ağırnas Belediyesi Çekül Vakfı binasında “Sinan’ın Mekanları” ve “Sinan’lı Mekânlar” başlıklı workshop gerçekleştirildi ve hazırlanan afişler 9 Nisan Sinan’ı Anma etkinlikleri kapsamında sergilendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle