24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ARKEOLOJİ POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org Sanayimiz, hâlâ, Türkiye'yi geleceğin dünyasında iddia sahibi yapacak, bütünsel bir teknoloji yeteneği ortaya koyabilmiş değil ve Türkiye, hâlâ, yeterince üretemeyen bir ülke... Karamsarlığın Nedeni (2) Yeni ya da teknolojik açıdan daha gelişkin ürünler, sistemler ortaya koyup bunları dış pazarlarda satabilen firmalarımız olduğunu söyledim; ne var ki, sayıları, sanayimizdeki genel manzarayı değiştirebilecek kadar çok değil. Sanayimiz, hâlâ, Türkiye'yi geleceğin dünyasında iddia sahibi yapacak, bütünsel bir teknoloji yeteneği ortaya koyabilmiş değil ve Türkiye, hâlâ, yeterince üretemeyen bir ülke... Yeterince üretememenin sonucu biliniyor: 2006'da ithalâtımız ihracatımızdan 39.9 milyar Dolar daha fazla olmuş; verdiğimiz açık önceki yıla göre 6.4 milyar Dolar büyümüş! İhracatımız artıyor, doğru; ama, ithalâtımız da aynı oranda (dolayısıyla, mutlak değer olarak daha fazla) artıyor. Zâten, ihraç ettiğimiz her 100 Dolar'lık mal için 66 Dolar'lık ithâl girdi kullanıyoruz. Yâni, ihracat gelirimizin %66'sı, ihraç ettiğimiz mallardaki ithâl girdilere gidiyor; kalan %34 de, ithâl ettiğimiz diğer malların bedelini karşılamıyor. İşin kötüsü, açığımızı turizm, yurtdışı taşımacılık ve müteahhitlik hizmetleri, işçi dövizi gelirleri vb. gelir kalemleriyle de kapatamıyoruz. Sayın Güngör Uras'ın yaptığı hesaba göre (Milliyet, 17.02.2007), 2006'da bu tür gelirler, dış ticaret açığımızın 8,6 milyar Doları'nı karşılayabilmiş ve böylece 'câri açığımız' 31.3 milyar Dolar'a inmiş! Bu, sürdürülebilir bir durum değil. Çözüm, ihracatımızı artırırken, ithalâta olan bağımlılığımızı azaltmaktır. Bunun ön şartı ise, üretimimizi, teknoloji içeriği yüksek mal çeşidi ve miktar olarak, artırabilmektir. Bunları hepimiz biliyoruz da; yurtiçinde üretimi câzip hâle getirerek ihracatımızı artırabilmek için ne yapacağız? İşçiliğimizi ve mühendislik hizmetlerimizi daha da ucuzlatmak çıkar yol değil; çünkü, görülebilir bir gelecekte, bizim, işçi ve mühendislik ücretlerini düşürerek, Çin'den, Hindistan'dan (başkaları da var) daha ucuza üretebilmemiz mümkün değil. Üstüne üstlük, bu ülkeler, ucuz işçiliklerine giderek artan oranlarda kendi teknoloji yeteneklerini de katıyorlar. Kullandığımız hammaddelerde ya da enerjide fiyat avantajımız var mı? Yok... Geriye, oynayabileceğimiz tek değişken kalıyor: Teknoloji... Üreteceğimiz mal ve hizmetlere, var olan, ama, çok daha fazlasını kazanmak zorunda olduğumuz mühendislik, tasarım geliştirme ve teknoloji geliştirme yeteneğimizi katmak... Tıpkı, geçen hafta değindiğim firmalarımızın yaptığı gibi. Almanya'nın Yüksek Teknoloji Stratejisi'nden (20062009) söz etmiştim (CBT, 09.02.2007); ne deniyordu: "Bugünkü yaşam standardımızı ve çocuklarımızın gelecekteki yaşam standardını güvence altına alabilmek için, yeni fikirlere, yeni ürünlere ve yeni sistem çözümlerine ihtiyacımız vardır. Rekabet yarışını düşük işçilik ücretlerine dayanarak kazanamayız. Ama, bu yarışı en iyi fikirlere dayanarak mutlaka kazanırız." 'O Almanya'dır, yapar', diye düşünüyorsanız, unutmayın, Almanya tek örnek değil. Önümüze başka örnekler konduğunda, hep 'O İrlanda'dır, yapar', 'O Güney Kore'dir, Yeni Zelanda'dır, Avustralya'dır, Güney Afrika'dır, Brezilya'dır yapar', diyeceksek; o zaman adama sorarlar: Peki kardeşim ama, sen ne yaparsın? Yapboz oyununu ya da Lego [Danca "leg godt (iyi oyna)" sözcüklerinin kısaltılmışı] oyuncaklarını bilirsiniz. Parçalarını yan yana getirdiğimizde yapbozda bir resmin, Lego'da diyelim, oyuncak bir evin ortaya çıkması, parçaların, sonuçta o resim ya da nesne elde edilsin diye tasarlanmış olmasındandır. Ulusal stratejiler de buna benzer. Tek fark, parçaların biçimlendirilmesinin de bizden istenmesidir. Ülke olarak ulaşılmak istenen geleceğin resmini ortaya koyan ulusal stratejiler, ülke firmalarının, kendi yeteneklerini, sonuçta o resmi elde edecek biçimde geliştirmelerini öngörür; hükumetlere de, firmaları buna teşvik edecek, uygun bir ortam yaratmanın yolunu, yordamını gösterir. Eksik kalacak parçaları (iktisat teori ve pratiği nelerin eksik kalacağını söylüyor), yine bu stratejilere göre, üniversiteleriyle, araştırma kurumlarıyla, destek mekanizmalarıyla, devlet tamamlar. Ne yapabileceğimizi gösteren böylesi stratejilerden yoksunluk bu köşeye sinen karamsarlığın ilk nedenidir. Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann Kütüphanesi Çanakkale’de açıldı Kütüphane Troia, Troas ve Anadolu arkeolojisi ile ilgili, kısmen yan dalları da kapsayan 6000 cilt kitap ve ayrıca 10.000 kadar ayrıbasım ve makaleden oluşuyor. Prof. Dr. İlhan Kayan, ÇanakkaleTübingen, Troia Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi, ilhan.kayan@ege.edu.tr P CBT 1042/6 9 Mart 2007 rof. Dr. Manfred Osman KORFMANN 1975 yılında Türkiye’de ilk arkeolojik kazı çalışmalarına Demircihöyük’te (Eskişehir) başladı. Fakat O, yurdumuzda ve dünyada Troia ve çevresindeki kazı ve araştırmaları ile tanındı. Bu çalışmaların yanı sıra, 1996 yılında Troia Tarihi Milli Parkı’nın kurulması kararı, 1998 yılında Troia’nın UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınması O’nun büyük çabalarla gerçekleştirdiği kazanımlardır. 1982 yılında başlayan bu çok hızlı tempolu çalışma dönemi 2005 yılında "Osman Bey"in vefatı ile sona erdi. Ancak O, ölümünden sonra da adeta bir araştırma enstitüsü yapısında kurumsallaşan Troia araştırmalarının devamını, Troia kalıntılarının tekrar ilgisiz ve bakımsız bir durumda kalarak bir "harabe harabesi" durumuna dönüşmemesini istiyor, bu konuda büyük duyarlılık gösteriyordu. Bu amaçla 2003 yılında Almanya’da "TübingenTroia Vakfı"nı, 2004’de de Türkiye’de "ÇanakkaleTübingen Troia Vakfı"nı kurdu. Son olarak da özel kütüphanesini Türkiye’deki vakıf sorumluluğunda Çanakkale’ye bağışladı. Bu kütüphane Troia, Troas ve Anadolu arkeolojisi ile ilgili, kısmen yan dalları da kapsayan 6000 cilt kitap ve ayrıca 10.000 kadar ayrıbasım ve makaleden oluşmaktadır. Kitaplar Almanya’da elektronik olarak kataloglandı ve Çanakkale’de kütüphanedeki yerlerine uzmanlarca yerleştirildi. Türkiye arkeolojisine ve Çanakkale’ye yaptığı hizmetleri her zaman takdirle izlemiş ve kendisine destek olmuş bulunan Çanakkale Belediyesi, 1890 yılında yapıldığı bilinen, önce kiliseye bağlı bir okul, sonra da tütün deposu olarak kullanılan tescilli binanın mülkiyetini devralıp, kütüphane amaçlı kullanım için Troia Vakfı’na tahsis etti. Harap durumda bulunan bu bina ÇanakkaleTübingen Troia Vakfı’nın (www.troiavakfi.com) çabaları, duyarlılık gösteren birçok kişi, şirket ve kurumun özverili para ve emek katkılarıyla çok kısa zamanda özgün mimarisine uygun olarak restore edildi, çağdaş bir kütüphane olarak gerekli mobilya ve elektronik donanımı sağlandı. 190 m2 kadar alanlı, iki kat taştuğla yığma yapılı binanın iç mekânlarının mimarisinde ahşap kullanıldı. Alt katta 60 kişilik bir salon, Vakıf ve kütüphane yönetim bürosu, bilgisayarla donatılmış çalışma odaları, hizmet mekânları bulunmaktadır. Üst kat bütünüyle kütüphane olarak düzenlenmiş olup, ahşap asma koridordaki kitaplıklar bundan sonra gelecek kitaplar için şu anda kısmen boş bulunmaktadır. Kütüphane, Çanakkale’nin Sarıçay ağzı yakınında, Çimenlik Kalesi, Aynalı Çarşı, Pazar yeri gibi kültürel ve turistik yerler arasında bir konumdadır. Hemen karşısında Onsekiz Mart Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi, yanında yine üniversiteye verilmiş ve restore edilmiş, tescilli bir kilise yapısı bulunmaktadır. Üniversitenin Arkeoloji Bölümü’nün buraya taşınması düşünülmektedir. Bu durumda Kütüphanenin, Üniversitenin restorasyonla kazandığı eski yapılardan oluşan bir topluluk içinde, yoğun kullanımlı, daha da işlevsel bir nitelik taşıyacağını umuyoruz. Kuşkusuz, önemli bir husus da kütüphanenin periyodik yayınlar ve yeni kitaplarla güncelliğini korumasının sağlanmasıdır. İlk aşamada bunun için özel bağışlar olacağı bildirilmiştir. Bunun yanında, Almanya ve Türkiye’deki Troia Vakıfları bu konuda sorumluluklarının bilincindedir. "ÇanakkaleTübingen Troia Vakfı M. Osman Korfmann Kütüphanesi" 24 Şubat 2007 tarihinde Almanya’dan gelen misafirlerimizin de katıldığı, anlamlı ve duygu dolu bir törenle açılmıştır. Dileğimiz ve beklentimiz, yurdumuzda pek de alışık olmadığımız böyle çağdaş nitelikte bir uzmanlık kütüphanesinin kullanımının yalnız arkeoloji öğrencileri ile sınırlı kalmayıp, ilgili alanlardan aydınlarımızca da Çanakkale’de uğranan, yararlanılan örnek bir kültür mekânı olarak varlığını ve gelişimini sürdürmesidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle