25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yükseköğretimde tam zamanlı çalışmanın koşulları yaratılmalı Türkiye’de 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’na göre öğretim üyeleri tam zamanlı ya da yarı zamanlı çalışma olanağına sahiptir. Yarı zamanlı çalışma koşulları yasa ile belirlenmiş olup haftada en az 20 saat üniversitede çalışmayı gerektirmektedir. Prof. Dr. İskender Sayek, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi;isayek@hacettepe.edu.tr NEDEN YARI ZAMANLI REVAÇTA? Y arı zamanlı çalışan öğretim üyesi üniversite tazminatı ve döner sermaye katkı payından yararlanmaz. Tam zamanlı çalışan öğretim üyesi ise üniversite tazminatı yanı sıra yaptığı katkı oranında döner sermayeden yasalarla belirlenmiş, üst sınırı olan bir pay alır. Döner sermayeden alınan genel pay üniversite tazminatı hariç maaşının yüzde 200’ünü geçemez. Bunun yanı sıra kamuoyunda "özel muayene" olarak bilinen mesai dışı katkısı oranına göre maaşının 10 mislini aşmamak üzere pay alma hakkına sahiptir. Bu nedenle öğretim üyelerinin döner sermayeden aldıkları katkı payı, fakültenin döner sermaye gelirlerine ve öğretim üyesinin katkısına göre önemli farklılıklar göstermektedir. Aynı fakültede, aynı anabilim dalında çalışan öğretim üyeleri arasında önemli farklılıklar olabilmektedir. Önceki yıllarda devlet tarafından finanse edilen eğitim ve sağlık kurumları, son yirmi yılda serbest piyasanın rekabetçi özelliğini benimsemeye zorlandı. Kamu eğitim ve sağlık kurumlarının bütçelerinden ciddi kesintiler yapılmış ve bu kurumlar kendi yaratacakları döner sermaye gelirlerine bağımlı hale getirildi. Bu süreç sonunda üniversite hastaneleri döner sermaye gelirlerini artırmak için her yola başvurmaya zorlandı; öğretim üyelerinin gelirlerinin, maaşları dışında döner sermaye gelirlerine yaptıkları katkıdan pay alarak arttırmaları gibi bir tür performans sistemi uygulanır hale geldi. Yarı zamanlı çalışma uygulaması hekimin muayenehanede çalışabilme olanağı nedeniyle tıp fakültelerine tanınmış bir hak gibi görünse de, aslında bu olanak tüm yükseköğretim kurumlarında çalışan profesörlere ve beş yılını dolduran doçentlere sağlanmaktadır. Dolayısıyla bu uygulama ile ilgili sorunlar ve sıkıntılar yalnızca tıp fakülteleri ile sınırlı olmayıp diş hekimliği, eczacılık, hukuk, mühendislik, iktisat ve idari bilimler gibi diğer alanları da ilgilendiriyor. Eleştirmen, yapıt yaşayandır. Eleştirmeni olduğu yapıtı duyar, anlamlandırır, yorumlar. Değerlendirir. BÜYÜK RESİM NE? Bu görüşlerden hangisinin ne dereceye kadar doğru olduğu bu işin uzmanlarının konusudur; ama neredeyse Lütfen sayfayı çeviriniz CBT1042/21 9 Mart 2007 pekala son derece mutlu bir şekilde yaşam son bulabilir. Örneğin sadece aracın hızını ölçüt almış, gerisine boş vermiş bir yarış otomobili firması, aşırı yakıt harcaması nedeniyle pistin ortasında yakıtsız kalma tehlikesine açıktır. Devlet gibi, sadece o an yaşayanlar için değil, geçmişte yaşamış ve gelecekte yaşayacakların da beklentilerini tatmin etmekle yükümlü örgütlenmelerde başarım ölçütleri, işte bu nedenle küçük örgütlere göre çok daha yaşamsaldır. Cari açık önemli mi önemsiz mi? Birkaç yıldır Türkiye'de ekonomistler ve ekonomi yorumcuları cephesinde bir tartışma var: Bir bölümü cari açıktaki artışın önemli olmadığı, ekonominin büyük bir değişim içinde olduğu, dolayısıyla da dünyayla bütünleşimin bütün olumsuzlukların ilacı olacağını savunuyorlar. Bir diğer kesim ise cari açık artışının olası bir kriz riskini giderek büyüttüğünü, bu açığın halen sıcak para girişi ile finanse edildiğini, bu finansman kaza ve/ya manipülasyon yoluyla durursa büyük bir ekonomik çöküntü yaşanacağını savunuyorlar. kesin olan, her iki görüşün de bütüncül bir başarım ölçütleri sistemine değil, büyük resmin ancak "bir parçasına" dayandığıdır. Aksi halde birbirine taban tabana zıt iki sonuç (zafer ve kriz) aynı anda söz konusu olamazdı. Alternatifler tabii ki olacaktır ama.. Bu karmaşıklıktaki bir başarım ölçütleri sistemi kuşkusuz matematiksel kesinlikte olmayabilir. Ekonomi gibi büyük ölçüde irrasyonellik içeren bir alan, halkın memnuniyeti gibi sosyolojik bir alan, güvenlik gibi yine ancak dolaylı ölçütlerle değerlendirilebilen alanlardan oluşan "bütün" için alternatif başarım ölçütleri sistemleri tanımlanabilir. Ama bu, bu tür sistemlerin bulunmamasının değil olsa olsa birden fazla önerinin çarpışmasının bir gereğidir. Bu söz tarihe geçmelidir! Bundan 25 yıl kadar önce ünlü bir üniversitemizin iktisat fakültesi dekanının sözleri kulaklarımda çınlar gibi oluyor: "Tabii ki olsa iyi olur ama imkânsız denecek kadar zordur!". Yani: Kendini başarılı olarak görmek insanoğlunun en doğal beklentisidir. Ama beklemediği yerden yumruk yemek istemeyenler için zorlukları aşabilecek insanlara ve üniversitelere ihtiyaç vardır. Aşağıda sayılan faktörler, daha çok tıp fakültesi öğretim üyeleri ile ilgili gibi görünse de aslında bütün öğretim üyelerini kapsıyor. 1. Öğretim üyeleri özlük haklarının yetersizliği: Kanımca bu faktör öğretim üyelerini yarı zamanlı çalışmaya yönlendiren en önemli faktördür. Çünkü öğretim üyelerinin kamu kurumlarında aldıkları maaş, standartların oldukça altındadır. Öğretim üyesinin topluma insan gücü yetiştirme ve örnek olma (rol model) özelliği nedeniyle üst standardı oluşturabileceği bir gelire gereksinimi vardır. Bir başka deyişle her öğretim üyesinin insanca yaşayabileceği aldığı eğitimi, deneyimi ve görevleri ile uyumlu bir geliri olmalıdır. Tıp fakültelerinde Bu gelir, öğretim üyesinin sürekli mesleki gelişimini sürtam zamandan yarı dürebileceği bilimsel etkinlikzamana geçen öğrelere katılabilmesi ve uluslaratim üyeleri hızla artırası kongrelere katılarak bilgiyor. Bu süreç durdusini yenileyebilmesini sağlayacak düzeyde olmalıdır. Öğrerulmalı ve öğretim tim üye ve elemanlarının enüyesini üniversitede düstri sponsorluğunda bu ettutacak önlemler kinliklere katılımını önleyecek düzeyde bir geliri olmalıdır. hızla alınmalı... Döner sermayeden katkı payı ile gelir arttırılması bir çözüm gibi görünse de emekliliğe yansıyan bir uygulama olmadığı için katkısı geçici ve sınırlıdır. Diğer fakültelerin önemli bir kısmında ise döner sermaye katkı payı çok düşüktür. Kamuoyunda bilinenin aksine, öğretim üyesinin doğrudan katkıları ile oluşan döner sermaye gelirlerinin öğretim üyesine dönüşü çok sınırlı olmaktadır. Bu katkıdan Hazine payı, vergi, araştırma fonu adı altında yapılan kesintiler sonucunda öğretim üyesine geri ödenen miktar net yüzde 2530 dolaylarında kalmaktadır. Döner sermaye üzerinden uygulanan performans sistemi ise öğretim üyelerini hizmet üretimine yönlendirmekte, dolayısıyla üniversitelerin temel görevi olan eğitim/araştırma alanları ihmal edilmektedir.. 2. Öğretim üyesinin kendine daha iyi çalışma ortamı sağlaması 3. Öğretim üyesinin kendisine ayıracak zaman yaratma isteği 4. Türkiye’de son on yıllarda uygulanan ekonomik politikalar: Ulusal politikalardaki değişim ile eğitim ve sağlık kamu kurumlarının yeterince desteklenmemesi öğretim üyelerinin özel sektöre geçişini teşvik etmiştir. Son yıllarda tasarruf gerekçesiyle uygulanan politikalar üniversite hastanelerini güç durumda bıraktı. Bunun yanı sıra birçok üniversitenin sosyal güvenlik kurumlarından geri ödemede yaşadığı sıkıntılar döner sermaye gelirlerini de önemli boyutta etkiledi ve öğretim üyelerine döner sermaye katkı payları ödenemez duruma gelindi. Bu süreç sonunda öğretim üyelerinde geleceklerinin güvende olmadığı duygusu oluştu ve yarı zamanlı çalışmaya TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle