25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Eleştirmen, yapıt yaşayandır. Eleştirmeni olduğu yapıtı duyar, anlamlandırır, yorumlar. Değerlendirir. Eleştirmen: Yapıt Yaşayan, Anlam İşleyen Eleştirmen, yapıta yaşayışı, yaşantılarıyla yaklaşır. Okur da yapıtı yaşayabilir. Nedir, okurla eleştirmenin farkı? Eleştirmen yaşadığını işler. Yapıta çevirir. Eleştirdiği yapıtı yaşayarak, bu yaşantılarını işleyerek kendi yapıtına, eleştiri yapıtına dönüştürür. Herhangi bir okur, genellikle yaşantıyla yetinir, yaşantıda kalır. Yaşantısını diğer yaşantılara katabilirse de yapıta dönüştürmeyebilir.a Nasıl yaşanır yapıt? Eleştirmen, fiziksel algılamasından kalkarak, bu algılamanın yer aldığı, kültürel anlam çerçevesinin içinde, dilbilimsel, tarihsel, toplumsal, ruhsal boyutlarıyla karşılaştırdığında, yapıtın, bir geleneğin devamı olduğunu görür. İlişkili olduğu, anlattığı dünyayı kavrar. Yapıt, dünyayı, insanı, yaşamı bir anlam dağarcığı ile sunar. Her edebiyat yapıtı bir anlam dünyası içindedir. İşte eleştirmen yapıtı yaşayarak, anlam dağarcığı İle ilişkiye geçip, onun anlam dünyasının içine girer. Yetkin, bütüncül bir eleştiri, inceleme, anlamlama ve değerlendirme bileşenlerinden oluşur. Yine de, bir çok eleştiri bu üç bileşenin tümünü içinde taşımaz. İnceleme, yapıtı, filolojik, dilbilimsel, bilimler arası disiplinlerle (sosyal bilim dalları, onların kendi aralarında oluşturdukları yeni dallar (sosyoekonomi gibi), doğa bilim dallarıyla ortak dallar (nörolinguistik gibi), geleneksel edebiyat incelemesi yöntemleriyle de birleşerek gözden geçirir. Özelliklerini saptar. Değerlendirme, eleştirinin estetik değer biçme boyutunu oluşturur. Eleştirmenin kendini ortaya koyduğu, estetik yargılar içeren, edebiyat yapıtının diğer yapıtlar arasındaki yerini, önemini, değerini belirleyen çalışmalardır. Yapıtın yaşanması, anlamlamanın gerçekleşmesi demektir. Her edebiyat yapıtı, yaşam karşısında insanın deneyimlerini sunar. Yaşama verdiği anlamı dillendirir. Yapıt, insan yaşantısının anlamla yoğrulduğu, deyim yerindeyse anlamlandırıldığı, bir anlam dağarcığı taşır içinde. Eleştirmen, yapıtı yaşarken bu anlam dağarcığıyla, yapıtın anlam dünyasının içine girer. Bu yaşantı, dilsel anlamların ardına düşer de, yapıtın anlam dünyasının öte yüzüne, arka alanına ya da ard alanına geçebilirse, anlam dünyası derinliğine yaşanmış olur. Dilsel anlamların düzeyinde kalmayıp, yapıtın kültürel, giderek metafizik anlamını yaşayabilen eleştirmenin yapıtı, bu arka alana geçemeyen bir diğer eleştirmeninkine göre daha yaratıcıdır. İnceleme boyutunda da yaratıcı olabilme olanağı vardır. İnceleme, bilgiyle pekiştirilmiş bir yaşantı donanımı ister. Kalıpların, mekanik düz teknik uygulamalarının, kuru, basmakalıp çözümlemelerin incelemeyi sıradanlaştıracağı açıktır. Akademik görünümlü inceleme çalışmalarında,inceleyici yapıtı yaşayamadığı, onun anlam dağarcığına ulaşıp, anlam dünyasına giremediği için, bir kuruluk, sığlık sezilir. Eleştirmenin ya da inceleyicinin yapıtın anlam dağarcığına ulaşmadan, anlam dünyasına girmeden incelemeye kalkışması doğru değildir. Çağımız insanı bir anlam aşınması yaşamaktadır. Yaşamın, yaşamdaki yerinin anlamı konusunda, gerekli anlam yenilenmeleri, anlamlamalar, gerçekleştiremediği için, anlam sağlığı bozulmuştur. Bu noeziyatrik sorunu, tıpsal ve psikolojik sorunlarının içinde kaybolması yüzünden görememektedir. (Noêsis, anlam verme, iatreia sağlığa kavuşturma anlamında. Eski Yunanca’dan devrişme iki sözcük. Bir araya getirilince Noeziyatri gibi bir sözcük çıkıyor, Türkçe okunuşuyla. Anlam sağlığı olarak kullanıyorum, bu sözcüğü!) Anlam yılgınlığı, bıkkınlığı çeken çağımız insanı deyim yerindeyse hiponoezi’den, anlam yoksulluğundan çekmektedir. Eleştirmenin gücü, yapıt yaşantısında bu yoksulluğu kırmak olmalıdır. Demek ki eleştirmek, gözü kapalı, soyut kavramlarla, işe yapıtla olan yaşantımızı katmadan girişebileceğimiz, kuru bir çaba değildir. Bir eleştirmen olarak yapıt bizden anlam bekler. Bu noetik talep karşısında, eleştirmen,yapıtın anlam dünyasının kapısını aralamak, eşiğini aşındırmak durumundadır. Bu dünyaya yaptığı gezilerde gördüklerini saptar, notlarını tutar; bu anlamlandırma notlarını işleyerek, bütünleyerek, yeniden anlamlandırarak yorumlarını oluşturur. Okursuz, eleştirmensiz bir yapıt deyim yerindeyse anoezi içindedir, anlam yitimi yaşamaktadır. Okur ya da eleştirmen, yapıtı yaşamıyorsa anoezi anlam yitimi sürüp gitmektedir. Öyleyse, eleştirmen ve eleştirmence yaşayan okur, yapıtın anlam dünyası yolcuları, anlam dünyası kâşifleri, yapıta anlam sunanlardır; noetik açıdan yapıtın canlandırıcıları, yaşatıcılarıdır. Eleştirmen, yapıttaki anlam dünyasına girebilip, yaşayarak, bu anlamı işleyen, dokuyan, bunun sonucunda kendi yapıtını oluşturan, bir yaratıcı anlam kâşifi, bir olmazsa olmaz kültür insanıdır. Antarktika’da görüntülenen bu mercanlar, mercanların yalnızca Okyanusların kıtasal yamaçlarında değil, soğuk sularda da gelişebileceğini gösteriyor. Antarktika’da iki buz şelfinin çökmesi ile deniz dibindeki ekosistem bütün görkemiyle su yüzüne çıktı Latince adı Mesonychoteuthis hamiltoni olan dünyanın ilk parçalanmamış dev mürekkepbalığı, Antarktika yakınlarındaki Ross Denizi’nde seyretmekte olan "San Aspiring isimli balıkçı teknesindeki mürettebat tarafından tekneye çekiliyor. bölgeye gelerek 10 hafta sürecek olan incelemelerine başladılar. Buzlu suyun 850 metre altını –görece olarak sığ sayılabilecek bir derinlik inceledikleri zaman genellikle üç misli derinlikte yaşayan türden hayvan topluluklarına rastladılar. Bu derinlikte yaşayan deniz canlıları çoğunlukla oksijen ve besin kıtlığına uyum sağlayacak şekilde evrimleşmişlerdir. Burada buldukları mavi buz balığı, yelpaze şeklindeki sırt yüzgeçleri, kırmızı hücre içermeyen kanı ile düşük sıcaklıklarda enerjisini koruma becerisine sahiptir. Bilim adamları ayrıca deniz fıskiyesi adı verilen deniz canlılarına da rastladılar. Jelatinli torbaya benzeyen vücutlarıyla bu hayvanların, buz şelfinin kırılması sonucu bölgeyi istila ettikleri sanılıyor. Bunların yanı sıra bilim adamları karidese benzer 15 yeni tür ve mercana benzer 4 yeni türü daha keşfettiler. İleri araştırmalarla bunların gerçekten yeni bir tür olup olmadıkları anlaşılacak. Antarktika’daki denizlerde yaşayan bu balığın kırmızı kan pigmentleri (hemoglobin) ve alyuvarları bulunmuyor. Dolayısıyla düşük sıcaklıklarda yaşamını sürdürebiliyor. Kan daha akıcı olduğu için hayvan kanının vücudunun içinde pompalarken fazla enerji harcamıyor. CBT 1042/11 9 Mart 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle