24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İKTİSAT TARİHİ 18202005: İktisadi büyümede Dünya nereye geldi? Türkiye nereye? İktisadi büyümenin 19. yüzyılda hız kazandığı açıkça görülmekte. 1820 ile 2005 yılları arasında dünyada kişi başına gelir yaklaşık olarak 8 kat artış gösterdi. Ancak aynı süre içinde tüm ülkeler ya da bölgeler aynı hızla büyümediler... Şevket Pamuk, Boğaziçi Üniversitesi, pamuk@boun.edu.tr ktisadi Büyüme: Merkantilistlerden ve fizyokratlardan Adam Smith’e, Marx’a ve günümüze kadar pek çok iktisat okulu ve düşünür, ülkelerin ya da ulusların zenginliğini belirleyen temel etkenleri anlamaya çalıştılar, çalışıyorlar. Örneğin bu soruya en erken yanıtlardan birini veren merkantilistler, ülke içindeki değerli maden miktarını zenginlikle özdeşleştiriyorlardı. Daha sonra iş bölümü, ilkel birikim ve başka açıklamalar geliştirildi. Sanayi Devrimi sonrasında ise yanıtlar değişmeye başladı. Teknolojik gelişmelerin temposunun yükselmesi ve yatırımların ivme kazanması ile üretim Dünyaya bakıldığında, yükve gelirler sürekli olasek gelirli ülkelerle gelirak artmaya başladı. şen ülkeler arasında 19. Kişi başına üretiyüzyıl boyunca açılan fark min ya da gelirin kalıcı biçimde artışı olason 50 ya da 100 yılda karak tanımlanabilen panmadı. 1820’den bu yana iktisadi büyüme, özelkişi başına gelirler Batı likle İkinci Dünya SaAvrupa’da 15 kattan fazla, vaşı’ndan sonra ulusların zenginliğini ve Kuzey Amerika’da 20 kat, yoksulluğunu belirleJaponya’da 30 kat arttı. Oyyen temel süreç konusa aynı dönemde kişi başımuna geldi. Daha önna gelirler Japonya dışınceki dönemlerde kişi başına gelirdeki artışdaki Asya’da 6 kat, Güney lar sınırlı kalmış ya da Amerika’da 7 kat, Afrika’da kalıcı olmamıştı. Oysa ise sadece 4 kat artabildi. Sanayi Devrimi’nden bu yana dünyanın her bölgesinde kişi başına üretim ve gelir önemli artışlar göstermiştir. Örneğin, 1820 yılında İngiltere’de kişi başına gelir ya da kişi başına satın alım gücü yaklaşık olarak bugün Hindistan’daki kişi başına gelir kadardı. O tarihten bu yana İngiltere’de kişi başına gelirler 12 kat arttı. İ TÜRKİYE: 10 KAT ARTIŞ Son yıllarda yaptığımız hesaplamalar, 1820 yılında bugünkü Türkiye sınırları içinde kalan alandaki kişi başına gelirin bugünün Afrika’sındaki kişi başına gelirin yarısı kadar olduğuna işaret ediyor. O tarihten bugüne kadar Türkiye’de kişi başına gelir 10 kat artış gösterdi. Aşağıda tartışacağımız ve ciddiye alınması gereken ölçüm sorunlarını gözardı etmeden, 1820 yılındakilerle karşılaştırıldığında bugün Türkiye’de ortalama kişinin tüketim sepetinin 10 kat daha büyük olduğunu ya da satın alım gücünün 10 kat daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. İktisadi büyüme ile kastedilen ve kısa vadeli iktisat politikası tartışmalarında sık sık gözardı edilen, işte bu uzun dönemli süreçtir. İktisadi büyümenin görünürdeki en önemli nedeni yatırımlar ve teknolojik gelişme yoluyla kişi başına fizik sermaye ve beşeri sermaye (eğitim) düzeylerinde ve verimlilikte sağlanan artışlardır. Bu süreç zaman içinde sanayileşme ile birlikte dünyanın tüm bölgelerine yayılmıştır. Nüfusun çok büyük bir bölümünün zaman içinde tarımdan kent ekonomisine geçişi de yatırımların ve verimlilik artışlarının tüm ekonomiye yayılmasını hızlandırmıştır. Teknolojik gelişmeler, araştırma sürecinin giderek kurumsallaşmasıyla 20. yüzyılda daha da hız kazandı. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde, ortalama çalışan kişi 1820 yılına kıyasla daha fazla eğitim sahibi ve daha ileri teknolojiler içeren ve çok daha yüksek miktarlarda fizik sermaye, araçgereç kullanmakta. Zaman içindeki büyük verimlilik ve gelir artışları esas olarak bu sayede sağlanmıştır. Kişi başına üretim ve gelirin artışının diğer nedenlerine daha sonra geri döneceğiz. İktisadi büyüme, ekonomilerin uzun vadeli değerlendirmelerinde, hiç kuşkusuz, tek ölçüt olamaz. Örneğin büyüme ile birlikte gelirin bölüşümü ve yaşam beklentisi, eğitim, sağlık gibi boyutları içeren insani gelişmeyi de dikkate almak gerekir. Bu yazıda insani gelişme konusuna girmiyoruz. Ancak, büyüme ile insani gelişme arasındaki ilişkileri ve büyümenin insani gelişme için de önemli olanaklar yarattığını dikkate alırsak, iktisadi büyümenin insani gelişme açısından da incelenmeye değer bir süreç olduğu ortaya çıkar. Ancak, son 200 yıllık eğilime bakarak kişi başına gelirlerdeki artışların kesintisiz süreceği izlenimine de kapılmamak gerekir. Çevre koşullarını yeterince dikkate almayan bir iktisadi büyüme anlayışının sürdürebilirliğine ilişkin kuşkular giderek artıyor. Son yarım yüzyılda enerji kaynağı olarak yoğun biçimde fosil yakıtların kullanılmasının yanısıra tarım ve toprak kullanımındaki yanlış uygulamalar, atmosferdeki karbon miktarını hızla artırdı. Yükselen karbon miktarı sera etkisini güçlendirerek küresel ısınmaya ve giderek iklim değişikliğine yol açıyor. Küresel ısınmanın varlığı ve bunun insanlar tarafından yaratıldığı yargısı artık Birleşmiş Milletler raporlarına da yansıyor. Önümüzdeki 50 yılda küresel ısınmanın ciddi iklim değişikliklerine yol açması, iktisadi büyüme sürecine darbe vurması ve hatta geriye döndürmesi olasılığı giderek artıyor. Ayrıca, tüketim sepetleri bu denli uzun zaman dilimleri içinde çok büyük değişiklikler gösterdiği için, gelirleri ya da satın alım gücünü 100 veya 200 yıllık zaman dilimleri içinde karşılaştırmanın içer diği teknik ve felsefi sorunları gözardı etmemek gerekir. Bu konuda sadece bir soruya işaret edecek olursak, 100 yıl öncesinde tüketici sepetlerinde bulunmayan bir malın, örneğin elektrik kullanımının ya da buzdolabı vaya bilgisayarın elimizdeki endekslere hangi yılın fiyatlarıyla (erken veya geç) dahil edileceği sorusunun yanıtı, yeni malların fiyatlarının zaman içinde önemli düşüşler gösterdiği dikkate alınırsa, çok da basit değildir. Bu soruya verilecek yanıta bağlı olarak, kişi başına üretim ya da ortalama gelir düzeyinin uzun dönemli büyüme hızında da önemli farklar ortaya çıkabiliyor. Yeni malların fiyatlarının milli gelir hesaplarına daha erken bir aşamada katılması durumunda (bir buzdolabının ya da bilgisayarın göreli fiyatı, erken yıllarda çok daha yüksektir), son yüzyılın toplam büyüme oranını ikiye katlamak gerektiğini savunan iktisat tarihçileri vardır. Bu yazıda bir ülkedeki kişi başına geliri, kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) olarak, 1990 Amerikan doları cinsinden ve satın alma gücü paritesine göre düzelterek ifade edeceğiz. Karşılaştırmalı milli gelir çalışmalarında, her ülkenin kendi para birimi üzerinden hesaplanan kişi başına GSYİH’sı ABD doları olarak da verilir. Bu amaçla her ülkenin kendi para birimi üzerinden hesaplanan kişi başına GSYİH’sı, ülkenin para biriminin ABD doları karşısındaki kuruna bölünür. Bu yöntem kullanıldığında, örneğin 2005 yılında Türkiye’de kişi başına GSYİH 5000 dolar olarak hesaplanmakta. Ancak son yıllarda Birleşmiş Milletlerin de desteği ile yapılan çalışmalarda, dolar ile ölçülen genel fiyat düzeylerinin ülkeler arasında önemli farklılıklar gösterdiği, düşük gelirli ülkelerde genel fiyat düzeyinin daha düşük olması nedeniyle, varolan kur değerleri üzerinden dolar cinsinden hesaplanan kişi başına GSYİH’nın düşük gelirli ülkelerdeki yaşam düzeyini olduğundan daha düşük gösterdiğine dikkat çekilmekte. Bu nedenle de varolan kur değerleri üzerinden hesaplanan kişi başına GSYİH’nın ABD fiyat düzeyi 1,0 kabul edilerek her ülkenin dolar cinsinden fiyat düzeyine bölünmesi gerektiği savunuluyor. Satın alma paritesine göre uyarlanmış GSYİH hesaplamaları da bu şekilde yapılıyor. Satın alma gücü paritesine göre uyarlanmış GSYİH hesaplamalarına karşı, örneğin yüksek gelirli ülkeler ile düşük gelirli ülkeler arasındaki malların kalite farklarını yeterince dikkate almadığı için ciddi itirazlar yapılmakta. Ancak satın alma gücü paritesi yöntemi, sadece kur değeri üzerinde yapılan hesaplama ve karşılaştırmalara kıyasla, toplumların ortalama yaşam düzeyleri açısından daha gerçekçi sonuçlar sunması nedeniyle artık daha fazla kabul görmekte. Örneğin, Türkiye’deki dolar üzerinden ifade edilecek genel fiyat düzeyi, yaklaşık olarak ABD’deki fiyat düzeyinin yaklaşık yarısı kadar olduğu için, satın alma gücü paritesine göre yapılan hesaplamalarda, Türkiye’nin 2005 yılınndaki kişi başına GSYİH’sı yaklaşık 9000 dolar olarak tahmin edilmektedir. Sadece kur değeri kullanılarak yapılan karşılaştırmalarda Türkiye ile ABD arasındaki kişi başına gelir farklarının yaklaşık olarak (1:8/bire sekiz) mertebesinde olduğu hesaplanırken, satın alma paritesine göre yapılan karşılaştırmalarda iki ülke arasındaki farkın (1:4/bire dört) mertebesinde olduğu tahmin ediliyor. Biz ikinci oranın iki ülkedeki ortalama yaşam standardları arasındaki farkı daha gerçekçi olarak yansıttığını düşünüyoruz. DÖNÜM NOKTALARI Son yirmi yılda iktisadi büyüme süreci iktisatçıların daha fazla ilgisini çekerken, başta Angus Maddison olmak üzere pek çok iktisat tarihçisi de özellikle Sanayi Devrimi sonrası dönemde tüm dünya ülkeleri veya bölgeleri için satın alma paritesine göre uyarlanmış GSYİH’ları hesaplamaya çalışıyorlar. Bu çalışmalarda en son, örneğin 1998 yılı için 1990 ABD doları cinsinden satın alma gücü paritesine göre ifade edilen kişi başına GSYİH düzeyi, her ülke için ayrı ayrı hesaplandıktan sonra, eldeki kişi başına GSYİH büyüme hızları kullanılarak geriye doğru gidilmekte. Dünya ekonomisinin önemli dönüm noktaları olarak kabul edilen 1973, 1950, 1913, 1870 ve 1820 yılları için kişi başına GSYİH düzeyleri her ülke için ayrı ayrı hesaplanmakta. (Maddison, 2001) Biz de bu çalışmada aynı dönüm yıllarını kullan1913 yılından 2005 yılına dık, ancak uygulanan kadar Türkiye’de kişi iktisat politikaları ve genel iktisadi strateji açıbaşına gelir 5 kattan sından Türkiye için dafazla arttı, ancak ha anlamlı olacağını dügelişmiş ülkelerle şünerek, en son dönearadaki fark son 50 ya min başlangıç tarihi olada son 100 yılda kapanrak 1973 yılının yanı sıra 1980 yılını da dikkate madı. 2005 yılında aldık. Türkiye’de kişi başına Grafik 1 ve Tablo gelir Batı Avrupa ile 1’de 1500 yılından güABD ortalamasının nümüze kadar dünyanın çeşitli bölgeleri için kişi yüzde 30’u kadardır. başına gelirde sağlanan artışlar özetlenmekte. Logaritmik ölçek kullanan grafikte eğrilerin eğimi kişi başına gelirin artış hızını yansıtıyor. Her ikisinden de iktisadi büyümenin 19. yüzyılda başlamasa bile hız kazandığı açıkça görülmekte. 1820 ile 2005 yılları arasında dünyada kişi başına gelir yaklaşık olarak 8 kat artış göstermiştir. Ancak aynı süre içinde tüm ülkeler ya da bölgeler aynı hızla büyümediler. Sanayileşme ve gelir artışları, Birinci Dünya Savaşına ve hatta 20. yüzyılın ortalarına kadar, yüksek gelirli Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleriyle sınırlı kalmıştır. 20. yüzyılda özellikle de İkinci Dünya Savaşı sonrasında Güney Avrupa, Japonya ve Kore gibi az sayıda ülke ve bölge kişi başına üretim ve gelirde çok hızlı artışlar gerçekleştirerek kendileri ile yüksek gelirli ülkeler arasındaki farkı büyük ölçüde kapatabildiler. Yazının devamı arka sayfada ÖLÇME SORUN VE YÖNTEMLERİ CBT 1040/13 23 Şubat 2007 CBT 1040/12 23 Şubat 2007 Karşılaştırmalı milli gelir çalışmaları hiç kuşkusuz pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Milli gelir hesaplamaları ayrıntılı sektörel üretim ve fiyat verileri gerektirir. Ancak pek çok gelişen ülke için bu tür veriler 1950 yılında veya Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlamakta. Kapsamlı sektörel verilerin yokluğunda, iktisadi faaliyet hacmini ya da gelir düzeyini tahmin etmek üzere başka göstergeler de kullanılıyor. GRAFİK 1 Kişi başına GSYİH (Gelir) , 15002005 (1990 ABD doları ile satın alma paritesine göre) GRAFİK 2 Türkiye’de kişi başına GSYİH, 18202005 1990 ABD doları ile, satın alma paritesine göre GRAFİK 3 Kişi başına GSYİH, 18202005 (Batı Avrupa+ABD’nin yüzdesi olarak) İKTİSAT TARİHİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle