Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nada oturmak bir aptallıktır. Trafiğe tahsis edilmiş bir yolda üç izden ikisini park yapılmasını görmemezlikten gelmek bir idari suçtur. Bu yolu trafik yolu saymak bir körlük, bir kendini aldatmadır. İstanbul'da belediyelerin sorumluluğu ile halkın sorumluluğu aynıdır. Çünkü ulaşımdan şikayet edenle edilen aynı halktır. Burada en zor durumda olan kuşkusuz belediye başkanlarıdır. Onlar günlerinin 2.5 saatini yolda geçiren insanların yaşadığı bir trafiği 'iyi çalışıyor' diye savunmak zorunluluğunu hissederler. Onlar ulaşım uzmanlarını değil gökdelen sahiplerini, yüksek apartman müteahhitlerini dinlerler. Oysa yüksek yapı ve otomobil, dünyanın her eski kentinde bir musibettir. Dünyada uygar denilen ülkeler, otomobil ve gökdelen virüsünü dünyaya pompaladıktan sonra, kendi ülkelerinde bunu kontrol edecek çareleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle Avrupa'da, kontrol etmeye çalıştılar. Metro bu kentlerin olmazsa olmaz ulaşım aracı oldu. İstanbul'un 300 km belki de daha fazla olması hesap edilen metrosu 20 km'yi daha geçememiş, 200 Otomobil parkı olmakm kıyısı olan dan bina yapmak bu şehirde deniz çağda bir belediye ulaşımı devede kulak. İstanbul suçudur. Böyle bir trafiği bu yazıbinada oturmak bir apnın başında tallıktır. Trafiğe tahsis anlatıldığı gibi, edilmiş bir yolda üç hemşirenin canına tecavüz izden ikisinin park yaedip arkasınpılmasını görmemezdan hakaret likten gelmek bir idari eden milyonlarca insanla suçtur. Bu yolu trafik dolu. Uygarlıyolu saymak bir ğın uzakta olkörlük, bir kendini duğunu biliyoaldatmadır. ruz da canımıza kast edilmesine nasıl razı oluyoruz? Bu vurdumduymazlık da kesin bir cehalet göstergesi değil mi? Kaz Dağları’nın ender çiçeği, Cyclamen hederifolium Size bugünlerde altın arama faaliyetleri nedeniyle çok tartışılan Kaz Dağları'nın doğal ortamında yetişen ender, öyküsü acıklı bir bitkiden bahsedeceğim. Öncelikle bu bitkiyle tanışmamı anlatmalıyım. Prof. Dr. Aysel Karafistan, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, akarafistan@yahoo.com B ENERJİ GİRDABI ÜÇLÜ Yüksek yapı otomobil parking üçlüsü bir enerji girdabı ve insan düşmanı bir ortamdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde çaresi bulunmamıştır. Sadece eski Avrupa bunu sınırlayabilmiştir. Kapital pazarları olan kentler uluslararası korporasyonların ara terminalleridir. Onlar Dubai'deki balıkçı köyünü Manhattan'a döndürür. Ve aptal üçüncü dünya insanlarına çağdaşlık simgesi olarak yuttururlar. Büyüyen, kalabalıklaşan kent ekonomileri gelişen ülkelerin politikacıları için, ideolojisi ister komünist, ister Müslüman olsun, tükenmez bir kazanç kaynağıdır. Kutsal kitaplardaki cennet imgelerinin varlığına karşın bu metal ve cam yeni dünya cenneti olarak sunulmaktadır. Dünyanın para cambazları dünyanın cahil milyarlarına bu cennetin reklamını cocacola ilanı gibi satıyorlar. Bu kara deliklerde dünyanın kalan enerjisi insanlarıyla birlikte tüketilmektedir. Ve kılıfın altında ahlaksızlık, hoyratlık ve gerçek hastalıklar saklanmaktadır. Her m2'si altın olan bu şehirde belediye metro yapmak için para bulamıyormuş? İstanbul trafiğinin tıkanıklığı yüzünden hergün kilometrelerce metro yapmış gibi para ve enerji tüketiyor ve insanların yaşamını tehlikeye sokuyoruz. Şehirde onlara oy veren sıradan milyonların hatırına biraz uzun vadeli hesap yapamaz mı bu sorumlular? irkaç yıl önce üniversitemizin bilimsel araştırma komisyonu başkanlığını yürütürken ziraat fakültesinden bir hocamızın bu bitkinin doğal yumrudan değil, tohumdan çoğaltılmasına dayanan projesi dikkatimi çekti. O günkü olanaklarımızla bu projenin karınca kararınca kısmen desteklenmesini sağladık. Kaz Dağları'nın eteklerindeki üniversitemizin Bayramiç Meslek Yüksekokulu'nun da katkılarıyla, resimde gördüğünüz çiçekler yetiştirilmekte ve binlerce yumru alıcı beklemekte. Özveri ile yetiştirilmiş bu çiçeğin öyküsü, toprağı ve suyu altın pahasına kirletmek kadar acıklıdır. Bu öyküyü çok iyi bilen uzman arkadaşlarım yazsın isterdim. Onların, bu ender çiçeğin korunması ile ilgili olarak tüm yetkili kurumlara başvurmaktan yorulduklarını görünce kalemi elime aldım. Bilimsel adıyla Cyclamen hederifolium, dünyada koruma altına alınmış 3 türden birisidir. Türkiye'deki Kaz Dağları'nda yetişme ortamı bulmuş olan bu bitkinin çiçekçilerde daha büyük ve değişik cafcaflı renklerdeki evcil türlerini 'Siklamen' adı altında bulmaktayız. Kaz Dağları'nın bu narin, açık pembe renkli ender çiçeğini yabancılar da keşfetmiş durumda. Kaz Dağları Milli Parkında doğal olarak yetişen ve koruma altında olan bu çiçek, özellikle Hollanda'ya ihraç edilmektedir. Bunu nasıl yaptıklarını henüz anlamış değiliz. Çiçeğin yetiştiği yerleri iyi bilen bazı kişilerce toprak tıraş edilerek yumrular sökülmektedir. Tabii bunların sadece belli bir boyda olanları müşteri bulabildiğinden geri kalanlar da heba oluyor. Yani koruma altındaki bu tür de yok olmakla karşı karşıya. üretilerek, iç ve dış piyasaya tanıtılması için arkadaşlarımızın verdiği mücadele sonuç vermeyince sessiz kalamadım. Lâleyi bizden alarak siyahını üreten Hollandalılardan bir gün biz bu çiçeğin belki de genetik değişikliğe uğramış bir türünü ithal etmek durumuyla karşılaşabiliriz. Arkadaşlarımız bu nadide çiçeği daha iyi koşullarda çoğaltmak ve koruyabilmek için bir girişimcimizin sera katkılarını beklemekte. Altından daha kıymetli bu topraklarda, C. hederifolium antik çağlardan beri yaşamaktaydı muhakkak. O da artık neslinin yok olmaması için ülkesindeki çiçekseverlerden ilgi bekliyor. Resimlerde bu çiçek ve yetiştiricileriyle de tanışmaktasınız. GİRİŞİMCİDEN SERA KATKISI Hâlbuki üniversitemizin desteklediği bu proje sayesinde çiçeğin tohumdan çoğalması sağlandı, çok kötü koşullardaki serada bile ona en uygun büyüme olanakları araştırıldı. Resimde gördüğünüz yumru, doğada 10 yılda geldiği 30 cm. çevre genişliğine serada tamamen organik olarak 4 yılda getirildi. Bu çiçeğin doğayı talan ederek değil de bu şekilde CBT 1081/ 9 7 Aralık 2007 BOTANİK