Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİYOLOJİ YILI 2007 Biyoloji: İkinci mucizeler yılı 1905 fiziğin mucizeler yılı olarak nitelendirilmişti. Şimdi de, bundan yüz yıl sonra, 2007 yılı yeni bir mucizeler yılı olma yolunda. Ne var ki, bu kez biyoloji alanında bir değişim yaşandığı, genler ve kalıtımla ilgili eski görüşlerin darmadağın edildiği görülüyor. 1 905 yılı, birbiri ardından gelen temel buluşların fizik dalını ansızın yepyeni hedeflere yönelttiği ender tarihsel bir dönem, bir mucizeler yılı olmuştu. Albert Einstein atomların ölçülemeyecek kadar küçük dünyasından, kozmosun uçsuz bucaksız erimlerine uzanan ve evrenin işleyişi ile ilgili geleneksel görüşleri tepetaklak eden dört çalışmasını o yıl sundu. 1905 yılını izleyen birkaç on yıl içinde, Einstein ve birkaç başka üstün zekâlı fizikçi 20. yüzyıla biçim vermeyi ve bu yüzyıla damgasını vuran tüm teknolojik gelişmelere temel oluşturacak buluşlar yapmayı sürdürdüler. Yüz yıl sonra, 2007 yılı da yeni bir mucizeler yılı olma yolunda. Ne var ki, bu kez biyoloji alanında bir değişim yaşandığı, genler ve kalıtımla ilgili eski görüşlerin darmadağın edildiği görülüyor. Gregor Mendel'in bezelyeler ve kalıtımla ilgili araştırmasının yeniden gün yüzüne çıkartıldığı 1900 yılından bu yana, bilim insanları (tıpkı atomun Einstein fiziği öncesinin temel taşı olması gibi) kalıtımın temel unsurunun da “gen” olduğuna inandılar. Crick ile Watson'un kalıtımsal bilginin taşıyıcısı olarak DNA çifte sarmalını bulmaları öteden beri süregelen bu inancı pek de sarsmadı. Gelgelelim, son aylarda yaşanan yeni teknoloji ve araştırma furyası 20. yüzyılın yerleşik düşüncelerini yerle bir etti. Bilim insanları artık kalıtım birimi olarak Mendel geni kavramının bir kurmacadan ibaret olduğunu biliyorlar. Artık kalıtımın, farklı genler ve hatta bir zamanlar hiçbir işe yaramadığı sanılan “çöplük DNA” uzantıları arasına dağılmış, genomun temel bileşenleri arasındaki inanılmaz karmaşık etkileşimin bir sonucu olduğuna inanılıyor. Dirimbilim alanındaki buluşlar yıllardır bu görüşe destek vermekle birlikte, bulmacanın kimi önemli parçaları daha yeni yeni yerli yerine oturdu. Bilim insanları genlerle ilgili yerleşik görüşlerini bir yana atıp, genetik dizge içindeki DNA “harflerini”A, C, T ve G'den oluşan dört temeli teker teker incelemeye koyulur koyulmaz, bunlarla bir yığın hastalık ve insana özgü özellik arasında bir nedensonuç ilişkisi olduğunu hemen fark ettiler. KAVRAMSAL TEMEL Görünürde basit bu kavramsal değişimin sonucunda bir yığın yeni buluş gün yüzüne çıktı. Nisan ile Ağustos arasındaki beş aylık sürede, Eric Lander tarafından kurulan Harvard/MIT Broad Enstitüsü, Kari Stefansson tarafından kurulan deCODE Genetics ve daha başka kurumlardaki genbilimciler yayımladıkları araştırmalarla insan genomunun daha da derinden kavramanın yollarını açtılar. Bu araştırmacılar şizofreni, çift kutuplu bozukluk, glokom, idrar yolları iltihaplanması, romatoid artrit, hipertansiyon, huzursuz bacak sendromu, safra kesesi taşları, lupus, çoklu skleroz, koroner kalp hastalığı, prostat ve meme kanseri gibi çok daha kapsamlı bir dizi yaygın hastalıkta rol oynayan DNA dizgesindeki belli değişimleri ve HIV virüsünün hangi hızla tam gelişmiş AIDS'e dönüştüğünü belirlediler. Daha önceki “hastalık geni” buluşlarının tersine, bu bulgular sürekli deneylerle yinelenip doğrulanıyor. Bu buluşlar gerçek anlamda kavramsal ve teknolojik bir devrimin temelini oluşturuyor. Fizik nasıl 20. yüzyılda dünyayı hayrete düşürdüyse, 21. yüzyılda da yaşam bilimlerinin dünyayı sarsacağı artık açıkça görülüyor. Birkaç yıl içinde tıp uzmanlarının bilgisayar aracılığıyla gerçekleştirdikleri kişisel genom çözümlemeleri sayesinde sağlığınızla ilgili tüm olasılıklara en ince ayrıntılarıyla ulaşmaları bekleniyor. RNA müdahalesi adı verilen yeni bir yöntem kişinin DNA “ifadesinin” denetlenmesine ve kimi risklerin önüne geçilmesine de olanak tanıyor. Bu yöntemle Alzheimer ve Parkinson gibi uzun süre insan yaşamını kemiren hastalıkların kökü kurutulabilir. Bunlar size çok iyimser beklentilermiş gibi gelebilir, ama bizden önceki kuşaklar da çiçek ve çocuk felci gibi hastalıkların yok edilmesi konusunda benzer duygulara kapılmış olsalar gerek. NEDEN ŞİMDİ? İyi de, tüm bunlar neden şimdi yaşanıyor? Geçtiğimiz yıldan bu yıla neler değişti? Bu soruları yanıtlamak için, öncelikle ana akım biyotıp uzmanlarının hastalıkları nasıl tek bir gene bağladıklarını ve bir anlık bir başarının ardından nasıl duvara tosladıklarını izlemekte yarar var. Bu arada, yerleşik görüşlerden uzaklaşan bir avuç araştırmacı tam da o duvarı yarıp geçecek anlaksal araçları geliştirdiler. Şimdilerde biyotıp alanında yaşanan devrimin öncüleri işte bu araştırmacılar. Moleküler biyoloji uzmanlarının tek hücreli bakterilerde genetik bilginin nasıl düzenlenip denetlen İki Devrim Bilim alanındaki büyük buluşların izini sürecek olursanız, 20. yüzyıla fiziğin, 21. yüzyıla da dirimbilim ve genetik biliminin damgasını vurduğunu görürsünüz. 1866: Avusturyalı keşiş Gregor Mendel bezelye tohumları üzerinde deneyler yaptı ve kalıtımın farklı birimlerde oluştuğu yönündeki kuramını yayımladı. 1905: Sıradışı fizikçi Albert Einstein zaman, uzam, madde ve enerji kavramlarını yeniden tanımladığı dört farklı tezini yayımladı. 1906: “Genetik” terimi ilk kez kullanıldı. 1913: Niels Bohr parlayan hidrojenin neden belli dalga boyutlarında ışık yaydığını açıklarken kuvantum kuramından yola çıktı. 1915: Artık dünya çapında üne sahip olan Einstein, yerçekimini dört boyutlu uzayza man biçiminde betimlediği, genel görecelik kuramını tamamladı. 1927: Deneyselciler maddenin bir dalga gibi davranabileceğini kanıtladılar. 1929: Edwin Hubble uzak galaksilerin yakınlara kıyasla daha hızlı uzaklaştıklarını ortaya koydu. Bu da, evrenin genişlemekte olduğunun bir göstergesiydi. 1942: İlk nükleer reaktör devreye girdi. A.B.D atom bombası yapmak üzere Manhattan Projesi'ni başlattı. 1953: James Watson ile Francis Crick genleri soyut kavramlar olmaktan çıkartıp, DNA çifte sarmalının moleküler dünyasına aktardı. 1969: İlk kez 1964 yılında proton ve nötronların içinde var oldukları öne sürülen “kuvarklar” ile ilgili ilk doğrudan kanıt elde edildi. CBT 1081/10 7 Aralık 2007