Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com KENT KÜLTÜRÜ Nasıl omurgalının kemiği, böceğin kabuğu varsa, insanda da her ruhun kalıbı vardır. Yaşamda hiçbir şey iskeletsiz bir duruş kazanamaz. Arabanın şasesi, binanın kolonu, çadırın direği, nutuğun özü, senfoninin teması, ordunun kurmayları, savaşın taktiği, devrimin stratejisi, davranışın hedefi, bir aşkın kuruluş ve yıkılış şekli vardır. Varoluş Kalıpları İnsan ruhsal olarak belli bir biçimde durur, bu duruş her olayda ortaya çıkar. Bakarsın insan para da yaptığı hatanın aynısını aşkta da yapar. En yüksek kâr peşinde koşarken zarar eder, en iyisini bulacağım derken bütün kadınları ağlayarak kaybeder. Adamların ağlamasıyla, dağların suyunu bırakması birbirini anımsatır, çünkü ikisinin de kuvvetli nedenleri vardır. Dağların ve adamların vakurlukta benzeşmesi gibi, her yerde çalışan tek ruhsal kalıp nedeniyle, insanın tencere karıştırması ve mecliste laf dolandırması tıpatıp aynıdır. Pekala, yaşamda her biri belli bir varoluşa karşılık gelen ruhsal kalıplar nelerdir? Ana çizgi minimum enerjiyle maksimum yarar elde etmektir, bunu hedefleyen kalıpların ilki minimum gösteri, maksimum ilgidir. Sonrakiler şöyle sıralanır: minimum önlem maksimum güvenlik, minimum engellenme maksimum boşalım, minimum bulaşma maksimum sosyallik, minimum başkası maksimum kendisi olmak, minimum taktirle maksimum övgü almak. Bütün kalıplar temel çizgiyi gözetir olup, her birinin ortaya çıkışı en az hiyeroglif kadar eski, günlük kullanım olarak internet kadar yenidir. İnsan kalıpla yaşar, temel çizgide verimsizliğe neden olan her kalıp değişikliği hastalık, tersi yıldızlaşma yaratır: Floransalı Salvatore Ferragamo, çocuk yaşta ablaları için ayakkabı yapıyordu, sonra yıldızlar için Hollywood'da dükkân açtıysa da tasarım harikası ayakkabılarını artistler bir saat ancak giyebiliyor, ayakları yoruluyordu; yani ayakkabıda kalıp değiştirmek hüsranla sonlanmıştı. Salvatore yılmadı, Kaliforniya'da ayak anatomisi okuyarak sorunu giderdi ve 55 ülkede 450 mağaza açtı. Ölümünden sonra Ferragamo ailesi bu sefer işte kalıp değiştirip otelciliğe soyundu ve Lugamo zinciriyle başarıyı yakaladı, Roma'da Portrait Suites'le dünyanın en iyi tasarlanmış otelini yarattı. Aile aynı ruh kalıbını kullanarak iş kalıbını değiştirmiş, tasarım denen çilingirle temel çizgide verimliliği yükseltmişti. Öte yandan kalıbında yaşamı yürürken kişi, yapması gerekenleri ne kadar maksimumda yapar, kazançlarını ne kadar minimumda tutarsa o oranda çökkünlüğe düşer. Böylelerinin hastalık ya da intiharla yaşamdan çekilmesinin kaçınılmaz olduğunu sanırım kabul edersiniz. Hangi kalıpta olursa olsun içinde maksimum çaba harcayıp maksimum yarar elde etmek çoğu kez bir yaratı ortaya koyar, kişiyi kendi gözünde kahraman yapar. Stravinsky'nin müziğe yaptığını (yeniklasik arayışı, on iki ses tekniğini ılımlı ölçülerde kullanışı) dansa yapan Martha Graham, klasik dansın coşkuluşiirsel yapısının yerine ona, sert, kesik kesik, erotik bir estetik vermişti. Babası hareket bozuklukları uzmanı bir nörologdu ve “hareket içsel değil dışsaldır” diyordu. Kızı dansın kalıbını değiştirmiş, babasının klinikte söylediğini sahnede uygulamış, bir Jean D'Arc öyküsü olan “Seraphic Dialogue' için dans ederken 61 yaşında kendinden geçmişti. E.Hawkins isimli bir baletle evliliği kısa sürmüştü, sonraları ama eski kocasıyla sahnede kucak kucağa dansa devam etti, dans evlilikten güzeldi! Yaşla eğitim bize iki şey öğretir, ilki zorunlulukları minimumda tutarak maksimum yarar elde etmenin yollarını, ikincisi zorunlulukları yerine getirsek bile sonsuz yarar elde etmenin imkânsızlığını, yani optimumları. Bu optimumlar düzleminde Freud bize ruhun topografyasını vermişti. Topografya matematiktir, arazinin holometrik alidat ve eklimetreli cetvellerle poligon ölçümü yapılır ve üç boyutlu yüzey iki boyutlu kâğıda harita olarak aktarılır. Freud çok boyutlu bir iç dünyayı ve onun dış dünyayla ilişkisini üç boyutlu bir düzeneğe (id, ego, süperego) topografik işlemle indirgeyip haritalandırmıştı. Ruhu, id, ego ve süperego olarak bölmek de aslında kalıpçı bir yaklaşımdır. Ruhsal kalıplar yaklaşımı yaşamda düşük enerji kullanan ezbere bir gidiş olduğunu söylemenin diğer adıdır. Kalıplar halinde yaşam, kalıp içindekilere saygısız, kalıbı kuranın arzusu yönünde bir yaşamdır. Bilim adamının farelere yalnızca labirentte hareket izni vermesi gibi bir durum var ortada. Sonuçta her ruh yaşamda kendisi için açılmış kanalda, içindeki rehberin verdiği doğrultuda yol alıyor. Rehberi değiştirip farklı kanala geçenler ya tarümar oluyor ya da Tanrı'ya rağmen yıldızlaşıyor. Trafik aynasında ahlaksızlık ve kural dışılık Namuslu ve okumuş insanların kahredici bir karabasanı var. Herkes her gün trafik cehenneminde en az iki kez kavrulduğu için İstanbul toplumunun bütün hastalıklarını bir ayna gibi yansıtan trafikten sıkıntı ve eza duyuyor. Doğan Kuban S adece sürünmekle, terlemekle, stres altında yaşamakla kalmıyorsunuz. Toplumun kendi kendini idare etme aczinin ifadesi olan davranışlara dolanmış insanlar çaresizlikten, kızgınlıktan, üzüntüden, tıkanmışlıktan ve kendileri gibi insanların hoyratlığından ne yapacaklarını şaşırmış bir halde boyuna yakınıyorlar. Fakat inatçı bir dayanıklılıkla, tevekkülle bu kargaşa ortamında, bu şikâyetlerle birlikte yaşıyorlar. Bağlarbaşı'nda bir hastaneden çıkıp karşı kaldırımdaki eczaneden, besbelli acil bir durum için, ilaç almaya giden bir hemşire gördüm. Kıyafeti onun hemşire olduğunu kanıtlıyordu. Yeşil ışık yanınca yürümeye başladı. Kırmızı ışıkta üzerine gelen arabayı görünce şoföre kırmızı ışığı gösterdi. O insan ayısı da eliyle bir işaret yaparak ve malum bir sözle de kaygısızlığını ve terbiyesizliğini vurgulayarak geçti, gitti. Kuşkusuz bu sahneyi İstanbullular biliyorlar. Bu iğrenç bir egoizm, insana ve yaşamına karşı çok açık bir saygısızlık gösterisidir. Fakat bu davranış sadece iki kişi arasında bir sürtüşme değildir. Bunun arkasında ortalama bir arabada 1.5 kişi taşıyan otomobil trafiğini azdıran bir politik karar var. Bu kargaşa kentte yol yapmayı tek görevi sayan bir sorumlu idare, trafik suçlarını kontrol etme olasılığının sınırlılığı, otomobil satıcısının satışı arttırmaktan başka bir amacının olmaması, sürücünün ehliyetini gerekli bilgiyi elde etmeden belki de sadece para vererek alması, dolayısıyla hiçbir trafik kuralını bilmemesi, cehalet, örgütlenmemişlik, vurdumduymazlık, kabadayılık, saygısızlık gibi pek çok kişisel ve toplumsal rahatsızlığı yansıtıyor. Bu kural dışılık trafikle ilgili bütün davranışlarda var. Bunların başında İstanbul'un uygar bir kent olmadığını gösteren ve en göze batanı kent yollarını kaldırımlar dahil çekirge gibi istila eden, kentin insandan çok otomobile ait olduğunu kanıtlayan bir araba istilasıdır. Parking hem belediyenin, hem de halkın kentlileşememiş olduklarının ortak damgasını taşır. Ana ulaşım yolları bile bu işgalden kurtulamaz. Arabalar park edilmeyeceğini güçlü bir ifade ile emreden belediye ikaz levhaları altında park ederler. Fakat bunu ihlal eden sadece bir araba değildir. Birkaç tane de değildir. Bütün yol boyu parktır. İkinci derecede sayılan, dar fakat daha az kalabalık olduğu varsayılan yollarda iki taraflıdır. Yani bu yollar yol değil, otomobil parkıdır. Haritada yol gibi gösterilmesine inanmayınız. ÇILDIRTAN KURAL DIŞILIK Bu en açık, en saygısız kural ihlali İstanbul ulaşımını kördüğüme çeviren ve insan sağlığını tehdit eden, yılda binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan, ve insan yaşamından zaman çalan, insanları direksiyon arkasında çıldırtıp, birbirine düşman eden bir kural dışılıktır. Arabaların kaldırım işgali bu davranışın katmerlisidir. Bir İstanbul ve Türkiye peyzajı klasiğidir. Bu insan yaşamına açık ve tehlikeli bir tecavüzdür. Bıçak çıkarmaktan daha ağır bir suçtur. Kaldırımı otomobiller işgal edince, otomobil yolu ile yaya yolu birbirine karışmış demektir. Onun için zaten trafik kurallarına uymamakta şoförden farklı olmayan yayalarla, otomobiller tehlikeli bir sarmaş dolaş içinde birbirlerinin gözünün içine bakıp kızgın ricalarla İstanbul yollarını bit pazarına çevirir. Yaşamlarını da tehlikeye atarlar. Otomobil parkı olmadan bina yapmak bu çağda bir belediye suçudur. Böyle bir bi CBT 1081/ 8 7 Aralık 2007