20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör kök hücreleri yalıtan Heidelberg Ortopedi Kliniği bilim insanları, bunları kıkırdak hücresine dönüştürebildiler. Kök hücrelerin, kıkırdak hücrelerine dönüşmesinden belli başlı bir büyüme faktörü sorumlu tutulmakta. Bu büyüme faktörüyle, neredeyse tüm bağışçılardan alınan hücreler kıkırdak hücrelerine dönüştürülmüş. Oysa bu büyüme faktörü olmadan sadece %10'luk bir başarı elde edilebilmekte. Kıkırdağın içinden kan ve lenf damarları veya sinirler geçmediği için kendi kendine iyileşme potansiyeli çok düşüktür. Ağrılı eklem değişimlerinin birçoğu kıkırdak bozukluklarına uzanmakta ve sadece dokunun yenilenmesiyle tedavi edilebilmekte. dan kan örnekleri alarak DNA'larını ayrıştırmış. Örneklerin genetik analizi ve bunların koku testi sonuçlarıyla karşılaştırılmasından sonra genetik varyantlar özel koku algılamalarıyla ilişkilendirilebilmiş. Androstenona karşı en fazla duyarlılığı OR7D4 reseptörü gösteriyor. Yalnızca iki aminoasidin değiştirilmesi bile reseptörün işlevini önemli ölçüde engellemekte. Bu reseptörlerinde mutasyon bulunan katılımcılar koku maddelerini o kadar yoğun ve rahatsız edici bulmamışlar. Birçok bilim insanı koku algılamayı kültür, deneyim ve anılarla ilişkilendirmişti. Fakat son araştırma gen çeşitliliğinin ne kadar önemli olduğunu göstermekte. Matsunami, insanın koku algılayışının her şeyden önce genetik olarak belirlendiğine inanıyor. Türkiye bu korkunç cehaletin pençesine nasıl düştü? Bunu iyi irdeleyelim. Önümüzdeki birkaç yılda neler olacağı, bizi bu cehalete mahkum eden birkaç on yıllık geçmişimizde saklıdır. Karanlığın Gölgesi Olur mu? İlkokul mezunu olduğu gazetelerde sık sık yazılan bir imam düşününüz. Bu zatın etkisi altında yönetilen sırf Türkiye'de ikibin küsur öğrenci yurdu varmış. Yurt dışında sayısız «okul». Bu zat Papa ile konuşmaya gidiyor. Beyaz Saray himayesinde iftarlar veriyor ve Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi bu iftara katılıyor. Ve bu zat arada bir cevherler yumurtluyor ve o cevherler 21. yüzyıl Türkiyesinde haber oluyor! Geçenlerde gene bir yumurta düştü mübarek ağzından: Kuraklığın sebebi günahkârlıkmış! Bunu okuyunca birden kendimi Ortaçağ Avrupasında sandım. Hatırlayacaksınız, ondördüncü yüzyılda Avrupayı istila eden kara ölüm, kıt'a nüfusunun bazı tahminlere göre üçte birini, diğerlerine göre de yarısını alıp götürmüştü. Bu korkunç veba salgınına karşı Orta Doğu'dan ithal edilmiş bir Yahudi mitolojisinden ibaret olan Hristiyanlığın etkisindeki zır cahil Avrupanın söyleyebileceği tek şey vardı: Bu günahlarımızın karşılığıdır. Bir grup yobaz günahlarından arınabilmek için Yahudileri katletmeğe başlamışlardı. Bir diğer grup kendilerini kırbaçlayarak şehir şehir dolaşmış, sonunda topladıkları taraftar sayısıyla ülkelerin emniyeti için bir sorun haline gelmişlerdir. Kara Ölüm esnasında uygulanan sözde tedavileri insan okuduğu zaman tüyleri diken diken oluyor. Din adına yapılan zırvalıklar, bu olaydan ikibin yıl öncesinin uygar Yunanistanında düşünülemezdi bile. Ama Kara Ölüm Avrupayı kasıp kavururken talihsiz kıt'ada kaç kişi eski Yunan'ı ve onun Hippokratik doktorlarını biliyordu? İmam Fethullah Efendi de eski Yunan'dan bîhaberdir. Geçenlerde televizyonda National Geographic Wild kanalını ararken bir talihsizlik eseri kendisinin bir konuşmasını veren bir kanala düştüm. Konuşmasında İslam peygamberi Muhammed'in Medine'de yaşayan topluluklarla yapmış olduğu karşılıklı antlaşmaları anlatıp, bunların modern demokrasilerde bile görülmeyecek derecede insancıl olduklarını söylerken, «tabii o devirlerde demokrasi bilinmiyordu» deyivermedi mi? Perikles merhumun kemikleri sızlamıştır diye düşündüm. Atina, Muhammed'den neredeyse bin sene evvel demokrattı ve bu işin kurallarını icat etmişti. Bizzat demokratia, kulağa hoş gelen ve halkın gücü anlamındaki o güzel kelime, Perikles'in vatandaşlarının icat ettikleri bir kelimedir. Ama herhalde Perikles Fethullah Efendi'nin devam ettiği ilkokulda okutulmuyordu. Ama Fethullah Efendiye niçin haksızlık ediyoruz? Doç. Dr. unvanlı Milli Eğitim bakanımızın hali daha mı iyi? Söylediklerine bakınca ne biyoloji, ne jeoloji ne antropoloji ne de prehistorya bildiğini görüyorum. Bunları bilmez derken, uygar ülkelerde taksi şoförlerinin bildikleri bir düzeyden bahsediyorum, yoksa üniversite düzeyinden değil. Ve bu kişilerin makbul addedildikleri bir çevre, Türkiye Cumhuriyetine yeni bir anayasa hazırlamakla meşgul. Bunu kimselere danışmadan, kimselere sormadan kendi içlerinde yapmaya kararlılar. Bu tabii ancak cahil cesaretinin verdiği bir haddini bilmezlik olabilir. Ama etkisi hepimize olacaktır. Hepimizi de aşıp Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgeye olacaktır. Ve nihayet dünyaya olacaktır. Geri kalmış ülkeler bir zamanlar Atatürk Türkiyesine bakıp ümit tazelerler, ilham alırlardı. Şimdi Tayyip ErdoğanAbdullah GülFethullah Gülen Türkiyesine bakıp meyus oluyorlar, belki de kaderlerine razı olmaktan başka çarenin olmadığını düşünüyorlar. Türkiye bu korkunç cehaletin pençesine nasıl düştü? Bunu iyi irdeleyelim. Önümüzdeki birkaç yılda neler olacağı, bizi bu cehalete mahkum eden birkaç on yıllık geçmişimizde saklıdır. O geçmişi iyi öğrenip, iyi değerlendirelim. Vatan Caddesindeki anıt mezarlar, Türkiye'yi bu karanlığa mahkum edenlerin yattığı yerlerdir. Onlar orada karanlığın bekçiliğini yapmaktadırlar. Bir faydalı yönleri o karanlığın tarihini bize sürekli hatırlatmalarıdır. Günümüzün karanlığı geçmişte örülenin gölgesidir. Geçmişin karanlığını unutan, yarının karanlığını savuşturamaz. TER VE İDRARIN KOKUSUNU GENLER BELİRLİYOR Beğeni kokuyla da ilgili. Kalıtım, idrar veya ter içindeki bileşimlerin bize iyi veya kötü kokacağına karar veriyor. Sonuç Amerikalı bilim insanlarının 391 kişiyle gerçekleştirdikleri bir araştırmaya ait. Andrestenon çok sayıda reaksi DNAENZİM İLİŞKİSİ İLK KEZ GÖRÜNTÜLENDİ Bir protein ve DNA dizgisi arasındaki ilişki ilk kez nano ölçekte filme alındı. Koruyucu bir enzim virüsün DNA'sına bağlanarak, dizgiyi belli bir yerden kırıyor. Elde edilen görüntünün kanser araştırmalarında önemli gelişmelere yardımcı olabileceği düşünülmekte. Bilim insanları ilk kez proteinlerin, bozulmuş DNA'yı ne şekilde onarabildiklerini gördü. İngiltere'deki BBSRC (Biological Sciences Research Council) kurumu tarafından gerçekleştirilen araştırma, ilk kez proteinler ve DNA arasındaki ilişkiyi “canlı” olarak gösteriyor. Bu film dünyada sadece üç örneği bulunan ve “Fast Scan Atomic Force Microscopy” (hızlı tarayan atomik kuvvet mikroskopi) tekniğiyle çekilmiş. Standart film teknolojileriyle nano ölçekte sadece sekiz dakikada bir görüntü elde edilebilmekte. Oysa yeni teknolojiyle saniyede iki görüntü alabiliyoruz diyor araştırmayı yöneten Robert Henderson. Film, bir virüsün kendisine bulaşmaması için dizgiyi kırmak için virüsün DNA'sına yapışan bir bakteri enzimini gösteriyor. Enzimin bir ilmekle virüsün DNA'sına bağlandığı açıkça görülmekte. Bu malzemenin yardımıyla bilim insanları enzimlerin, kırmak zorunda oldukları DNA'yı ne şekilde tanıdıklarını öğrenmeye çalışacaklar. Yeni bilgiler öte yandan proteinlerin bozuk DNA'ları ne şekilde onardıklarını öğrenmek açısından da önemli. Bazı kanser türleri DNA'nın kırıldığı ama enzimlerin dizgiyi doğru dürüst onarmadıkları bölgelerde oluşmakta. BBSRC araştırmacıları tarafından çekilen film www.bbsrc.ac.uk/media/pressreleases/videoenzymeunravellingdna.html adresinde izlenebilmekte. Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1072/5 5 Ekim 2007 yona neden olabilmekte. Bazı insanlar cinsellik hormonu testosteronun indirgeme maddesini “beklemiş idrar veya ter kokusu” olarak algılarken, diğerleri “tatlı veya hoş” olarak değerlendirmişler. Koku algılamada bu kadar büyük bir farkın bulunmasını, Rockefeller Üniversitesi biyologu Andreas Keller, OR7D4 olarak isimlendirilen bir koku reseptörüne bağlıyor. Androstenon, cinsellik hormonu testosteronun metabolizma ürünüdür. Erkeğin idrarında ve terinde, kadına kıyasla çok daha fazla bulunur. Kişinin beden kokusu, beden salgılarında bulunan çeşitli kimyasal maddelerin birleşimiyle oluşur. Kokunun bileşimi önemli ölçüde genetik diyor bilim insanları. Androstenon birçok memeli de feromon görevini görür. İnsanların bu tür bir “iletişim sistemine” artık gerek duymamalarına rağmen hâlâ niçin salgıladıkları bilinmemekte. 391 katılımcı araştırma çerçevesinde iki farklı bileşimden oluşan 66 çeşit kokuyu koklayarak, kokunun ne kadar yoğun olduğunu ve beğenip beğenmediklerini açıklamışlar. Genetikçi Hiroaki Matsunami daha sonra katılımcılar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle