20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK BİLİM TEKNOLOJİ=YAŞAM Edip Emil Öymen [email protected] Yeni adli yıl, yeni adalet bakanı ve umutlar Turgut Özal ile başlayan ve günümüze kadar uzanan yeni dönemde; politikacı, yargı üzerindeki etkiliğinin yargıçları giderek memurlaştırmasından mutludur. Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal Üyesi [email protected] SORU: Çin'de araba kıtlığı mı var? YANIT: Arabaları şoförsüz olacak. Ulaşım Uğruna ne ARGE’ler ne İnovasyonlar yapılıyor... Çin 2008'de yaz olimpiyatları, 2010'da dünya fuarı olacak. Hani “karınca yuvası” benzetmesi yapılır, grup halinde çalışmanın hızını ve niceliğini anlatmak için. Çin, aynen öyle. Ünlü Tienanmen Meydanı'ndaki “olimpiyata geri sayım” törenini yabancı televizyonlardan izlememiş olanlar, Çin'in “nasıl” bir hırs ve hevesle bu küresel şölene hazırlanmakta olduğunu kestiremez gerçekten. Çin sadece işin gösterişinde değil. Olimpiyat ve fuar sırasında ülkeye gelecek kaç milyon kişinin ulaşımını en uygun koşullarda gerçekleştirmek için de çalışıyor. Avrupa Birliği'nin (Türkiye'nin de tartışmalı bir şekilde katıldığı) ünlü Çerçeve Programı burada devrede. 6. Çerçeve Programı'ndan, projenin %60'ını karşılayan 400 bin Euro para alan Jiao Tong Üniversitesi Robot Araştırmaları Merkezi, sırf bu ulaşım sorununa yönelik bir CyberC3 projesini tamamlamak üzere. Asansörün yatayı: Şoförsüz ve elektrikli bir araç bu. 20'ye yakın yolcu taşıyacak. Araçtaki duyargalarla, gideceği yola yerleştirilmiş mıknatıslar arasındaki iletişim sayesinde arabayı şoförsüz ilerletecek. Araçtaki sayısal kamera, şoförün gözü yerine geçiyor. Lazer bir radar, yol durumunu izleyecek, fren yaptıracak. Araç için yolda duraklar olacak. Orada inecek yolcu yoksa yoluna devam edecek. Asansör gibi. Sadece yatayı... Bu sistemin 10 yıllık geçmişi var. O yıllarda Siberaraç diye isim takmışlardı. İlk kez Hollanda'da 1997'de Schiphol havaalanında terminallerle otoparklar arasında ulaşımı sağlamada kullanıldı. Şimdi Londra Heathrow havaalanı da dahil bazı geniş arazili mekânlarda kullanılıyor. Örneğin orada, 3 terminal ile uzak otoparklar arasında toplam 8 kilometre yolda otobüsler yerine bu araçlarla ulaşım sağlanıyor. 27 noktada inme binme yeri var. Bir biniş 80 penny. Şoförsüz araçları sınırlı bir biçimde kullanan kentler de var. Örneğin İngiltere'de Cardiff ve Corby kentleri... Şenzen trafiği: Çin'e dönersek... HongKong'un hemen kuzeyindeki Şenzen hababam büyüyor. 10 milyon nüfusta, sadece bu yıl trafiğe çıkacak araç sayısı 200 bine ulaşacakmış. Hava kirliliğinin %70'i egzozdan. Belediye Başkanı, halka “otomobil almayın” dedi. Bunu demeye yasal bir yetkisi yok. Ama adam, bu gidişle Şenzen'de karayoluyla ulaşım yapılamayacağını görüyor. Diğer kentlerde de durum parlak değil. Çin'de sadece 2006'da 4.5 milyon otomobil satılmış. Olimpiyatlar ve dünya fuarı sırasında Beijing ve Şanghay'da şehiriçi ulaşımın daha da berbat olacağı belli. Cybercar projesi işte böyle bir umutsuzluğun arge ürünü. Otomobilsizlik: Toplu taşım çok yaygın, çok ucuz, temiz ve hızlı olsa millet binmez mi? Bakınız: Çeşitli başarılı dünya kentleri... Ama toplu taşım yetersiz ve hatta yoksa? Bakınız: İstanbul... Ağustos'un son haftasında İstanbul'da Dünya Otomobilsizler Ağı toplandı. “Araçsız Kentlere Doğru” konferansının yedincisi, durumu Şanghay/Beijing kadar umutsuz sayılmasa da kararlı adımlarla o yönde ilerlemekte olan bir megaköyde yapıldı. Sonuç? Hiç. Üstelik burada, bu konuda ARGE bile yok. B eklentilerimiz Kafdağı'nın ardında da olsa; umut, içimizdeki güven duygusunu içgüdüsel olarak sürdürür. Bir başka anlatımla, deneyimlerimizden bağımsız bir gönül alanıdır umut. Beklenti alanımızı ilgilendiren her yeni dönem ve oluşumlar gönlümüzde umut çiçeklerini açtırır. Ne var ki; usun ve bilimin aydınlık yolu yeğlenmediğinde sudan ve ışıktan yoksun çiçekler gibi solar ve kurur. İnsan, bir başka baharda yeşermeyi bekleyen umut tohumlarının başına gelenlere de yazgım der ve yine bekler baharları. Benim “doğru ve güvenli yargılama yapan çağdaş bir yargı düzeni beklediğim” gibi. Çiçeği burnunda genç yargıç olarak kürsüye çıktığımda (1962); bu gün bile özlemini duyduğumuz 1961 Anayasası'nın yargı bağımsızlığı ve yargıç güvenceleriyle ilgili kurum ve kuralları yürürlüğe girmişti. Bir çok hukukçu ve politikacı gibi ben de “çağdaş bir yargı düzenine sahip olduğumuzu ya da olacağımızı” sanmıştım. Bir süre sonra, bire bir yaşadıklarım; toplumsal ve yargısal çevrede gözlemlerim ve duyduklarım bir gerçeği öğretti: Yalnız Anayasa'da öngörülen soyut kurallarla (olmazsa olmaz) “yargıç kimliği ve çağdaş bir yargı düzeni” oluşturmak olanaksızdı. Bilgi ve ekinle (kültür) donatılmamış, etik değerleri özümsememiş yargıçlarla “bireyin doğru ve güvenli yargılanma hakkı“ güvencede olamazdı. Politikacı da sorunun bilincinde değildi; yargı bağımsızlığını içine sindiremiyordu. Bağımsız Yüksek Hakimler Kurulu ile yüksek mahkemelerde politik kadrolaşmanın tohumları ekildi. Politik güç, “yargıyı nesnel getirisi olmayan bir kurum olarak gördüğünden Devlet'in olanakları da esirgendi. cak sorunlar güncelliğini sürdürüyordu. 1983'den günümüze kadar, yanılmıyorsam, dördü sağdan üçü soldan yedi bakan gelip geçti; ancak hiç biri de başarılı olamadı. Ön yargılı değilim; ancak deneyimlerin hep beni haklı çıkarıyordu. Dönemin ilk bakanı emekli bir vali idi “ kendisine karşılamaya gelmeyen yargıçlarI “ben senin bakanınım, beni nasıl karşılamazsın” diye seçmenin önünde azarlıyor ve yargıçları memur olarak görüyordu. Özal'ın desteği ile “yargı sorunları dışında” azımsanmayacak işler başardı! Adalet Bakanını kabul ettim, “sağ görüşlü yargıçların Devlet güvenlik mahkemelerine atanmaları için Kurul üyelerine telkinde bulunmamı” istedi; hayretle karşıladım: Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in bile kınadığı bu bakan, üç kere bakanlık koltuğuna çıktı indi; tek başarısı kadrolaşmayı sürdürmesi idi. “Bakanlıkta zamanım danışman aramakla geçti” açıklamasıyla kendini sorgulaması da öz eleştiri ya da başarısızlık gerekçesi olabilir. BİLMEDİĞİNİ BİLMEK Bu kez Adalet Bakanlığı sol partiye geçmişti. Avukat kökenli Bakan çok iddialı idi. İşe, geçen dönemde bakanlığın ve yargının bozulan politik dengesini düzeltmekle başladı ve başarılı da oldu. Bir ara; akçalı bir sorun nedeniyle: Yerel yargıçları, Yargıtay'a karşı tetikleyerek yargının etik değerlerini ve bağlarını bile yozlaştırdı. Aslında büyük işler yapmak istiyordu. Güvendiği kişilere hazırlattığı yargı reformu paketini basın aracılığıyla kamu oyuna duyurdu; davalar üç oturumda bitecekti. Bilim adamları ve yüksek yargıçların ham tasarılar olarak eleştirdiği reform paketine yürekten inanıyordu. Ancak bilmediği bir şey vardı; bilmediğini bilmeme. Politik yeğlemeleri ve düşleri dışında bir iz bırakmadan görevi son buldu. Avukat kökenli ve parti içinde gücü olduğu söylenen sosyal demokrat milletvekili Adalet Bakanı, kendisini eleştirenlere “yargının bağımsız olmadığı yolundaki savlar gerçek dışıdır” yanıtıyla, yaptıklarına kılıf alıyordu. Kabadayı görünümündeki sağcı bakanın görev süresi kısa sürdü. Ataşe hazır bir tüfek gibiydi; görevde kalsa idi yargıda iyi temizlik yapacaktı. Adalet Bakanlığı'na seneler sonra ilk defa bir hukukçu bilim insanı gelmesi, umutları yeşertir gibi oldu. Öncekiler gibi yetkilerini politik amaçlarla kullandığı söylemleri olmasa da: Yargı bağımsızlığı ve yargıç kimliğini geliştirme konusunda somut adamlar atmaması ve tersine kurulu düzeni benimsemesi; politik kimliğine uygun düşe bile bilimsel kimliğiyle bağdaşmayan bir olgudur. SUÇLU BULUNDU 1980 yılına gelindiğinde suçlu bulunmuştu: Biz yargıçların değerini bilmediğimiz, politik alanın da bilincinde olmadığı yargı bağımsızlığı. 12 Eylül yönetiminin armağanı olan yeni yargı düzenine karşın; yargının işleyişinden sızlanmalar her geçen gün artıyordu. Turgut Özal ile başlayan ve günümüze kadar uzanan yeni dönemde; politikacı, yargı üzerindeki etkiliğinin yargıçları giderek memurlaştırmasından mutlu idi. Zaman zaman dirençle karşılaştığında “ yargının yansızlığından” da yakınarak etkinliğini daha da arttırmanın yollarını arıyordu. Güç bende dercesine. Toplumdan gelen yakınmalar üzerine “sağlıklı işleyen yargı” için çözümler aradıklarını da göz ardı edemeyiz. Hükümet programlarında, Adalet bakanlarının konuşmalarında yargı reformu ve çözümler sürekli dile getirildi. Komisyonlar kuruldu, yasalar çıkarıldı; an CBT 1072 / 16 5 Ekim 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle