25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Genetik hastalıklarda tedavi denemeleri Prof. Dr. Coşkun Özdemir, coskunoz@superonline.com Doktor Menahem Hodara Osman bahadır bahadirosman@hotmail.com G enler, hücrelerimizde kromozomlar üzerinde yer alan ve kalıtımı sağlayan yapılardır. Her genin iki kopyası var. Anne ve babamızdan bu gen çiftinden birini alıyoruz. Böylece annemizin ve babamızın çok çeşitli karakterlerini taşıyoruz. Genetik ve moleküler biyoloji konusunda özellikle son 20 yıl içinde birçok geniş bilgiler üretildi. İnsan gen haritası yapıldı. Başlangıçta 80 bine kadar çıkarılan gen sayısı son bilgilerle şimdi 25 bine inmiş bulunuyor. Bu da son rakam olmayabilir ve değişebilir. Sahip olduğumuz genlerin bir bölümü kusurlu (bozuk) olabiliyor ve bunlar anneden ya da babadan ya da her ikisinden çocuğa aktarılıyor. Tek gen hastalıklarında çocuk kusurlu geni alırsa (dominant geçiş) hasta oluyor (FSH Hastalığı). Genler iki kopya olarak taşındığı için çocuk ya hasta geni ya da sağlam olanı alacaktır. Böylece hastalık olasılığı % 50 dir. Resesif geçişte ise çocuğun hasta olması, hem anneden hem de babadan kusurlu genleri alması şartına bağlıdır (SMA Hastalığı). Akrabalık bu yüzden önem kazanıyor ve hastalık olasılığını arttırıyor. Genetik resesif geçişte hastalık olasılığı % 25dir. % 50 olasılıkla çocuk anne ve babası gibi taşıyıcı olur. % 25'i hiç bozuk gen almamıştır. Üçüncü kalıtım şekli x kromozomu ile geçiştir. Hastalık yaratan gen x kromozomu üzerindedir. Kadınlar (xx), erkekler (xy) cinsiyet kromozomlarını taşırlar. Bu nedenle x'le geçen hastalıklar sadece erkeklerde görülür. Anne taşıyıcı olur. İki x den bozuk geni taşıyanı alan çocuk hasta olur. Kız çocuğu bozuk x'i alsa bile öteki sağlam x'in koruyuculuğu nedeni ile hasta olmaz. Duchenne kas distrofisi en çok bilinen, en sık görülen ve x ile geçen kas hastalığıdır. SMA, resesif geçen yani, anne ve babanın taşıyıcı olduğu bir kas hastalığıdır. FSH (Fasyoskapulahumeral ) dominant olarak geçer yani hasta ya anne ya da babadan kusurlu geni almıştır. Genetik hastalıklarda tedavi girişimleri 20 yıldan beri süre geliyor. Bilim insanları hasta gen yerine sağlamını koyabilmek için büyük çaba harcıyorlar. Ancak bu çabaların önünde büyük zorluklar var. Dünyanın büyük araştırma merkezlerinde bu doğrultuda aralıksız çalışmalar sürdürülüyor. İki ay önce bir davet üzerine Fransa'da Paris'te bu ünlü merkezlerden birini ziyaret etme fırsatını buldum. Fransız Kas Hastalıkları Derneği'nin düzenlediği bilimsel ve sosyal içerikli toplantılara katıldık. Bunları büyük bir gıpta ile izledik. Bizim bir avuç insanımıza karşılık bu dernekte 500 kişi çalışıyor. Bu toplantılarda geçtiğimiz kasım ayında gama sarkoglikonapati adını alan kas hastalığında ilk kez gen transferinin gerçekleştirildiği bildirildi. Sonuç için bir hayli beklemek gerekiyor. Gen transferindeki büyük zorluklar bilim insanlarını başka yöntemler aramaya yönlendirdi. Bunlardan umut verici birisi “exon skipping” adını taşıyor. Burada amaçlanan geni yenilemek yerine onarmaktır. Genler, exonlar ve aralarında yer alan intronlardan oluşuyor. Hastalık halinde bazı exonlar kayboluyor (Delesyon). Bu yüzden protein üretecek olan okuma mekanizması (Reading Frame) gerçekleşemiyor. İşte bu çalışmada bu ekson eksikliğini, okumayı sağlayacak şekilde onarmak söz konusu. Bu çalışmalar umut verici sonuçlar veriyor. Hayvan modellerinde başarılı sonuçlar elde edildiği bildiriliyor. Eksik olan distrofin proteini üretilebiliyor. İnsan denemelerinin başlaması çok yakın. Kök hücre ile sonuç alınmasının daha uzun süreceğini, gen tamirinin daha yakın bir gelecekte başarı kazanacağını umabiliriz. D Hirsch, JE (2005) An index an individual's scientific research output. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America 102 (46), 1656916572. Dip Not: Taramalarda üniversite isimleri için ULAKBİM'in üniversite isim listesinden yararlanıldı. Ancak bu liste de eksikler içermektedir. Özellikle İstanbul ve Hacettepe Üniversiteleri'nin taranmasında üniversite adı verilmemiş hastane veya tıp fakültesi adı olan yayınlar tespit edilmiş ve listelere eklenmiştir. CBT 1072/11 5 Ekim 2007 lo 2) Boğaziçi Üniversitesi ile Bilkent Üniversitesi'nin açık ara ile birinci ve ikinci olduğu görülmektedir. Yayın sayısı ve h indeksi en yüksek Hacettepe ve İstanbul Üniversiteleri'nin bunu atıf oranlarına yeterince yansıtamadıkları; vakıf üniversitelerinden Koç Üniversitesi ile Sabancı Üniversitesi'nin Tablo 1'de aşağı sıralarda yer almalarına rağmen atıf / yayın oranlarında üst sıralarda bulunmaları dikkati çeken hususlardır. Bu tabloya 3,00 üzeri orana sahip üniversiteler alınmıştır. Tablolardaki sonuçlar tüm zamanları içermektedir. Doğal olarak son yılların yayınları atıf alma aşamasında henüz olgunlaşmamışlardır. Ancak bu devam edegelen bir süreçtir. Benzer karşılaştırmalar ve sıralamalar her yıl yapılabilirse h indeks değerlerinin ve atıf / yayın oranlarının zaman içinde nasıl geliştiği daha net biçimde görülebilecektir. Ayrıca üniversitelerin bölümleri, yani bilim dalları bazında da karşılaştırma yapmak yararlı olacaktır. Kaynaklar: oktor Menahem Hodara (18691926), ülkemiz dermatoloji tarihinde çok özel bir yeri olan bilim insanlarımızdan biridir. Gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde hem çok önemli bilimsel araştırmalar yapmış ve yönetmiş, hem de çok parlak dermatologların yetişmesine katkıda bulunmuştur. 1926 yılındaki erken ölümü bilim ve tıp dünyasında çok büyük üzüntüler yaratmıştır. Hodara'nın hem meslektaşı hem de öğrencisi olarak nitelendirebileceğimiz büyük dermatologlarımızdan Doktor Hulusi Behçet bey, Hodara'nın ölümünün ardından 17 Temmuz 1926 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Doktor Menahem Hodara” başlığıyla onu tanıtan bir yazı yazmıştır. Kısaltarak ve kısmen bugünkü dilimize uyarlayarak sunduğumuz bu yazıda Doktor Hulusi Behçet bey Hodara için şunları söylemektedir; “Türk tıp camiası içinde faaliyeti, çalışması, yorulmak bilmeyen emeği ile memleketimizde en ufak bir köy halkınca da tanınmış, yaptığı etütler, cilt hastalıkları tababetinde husule getirdiği eserler dolayısıyla bütün milletlerin ilmi ve fenni lisanlarına dahil “Hodara, beyolan Menahem Hodara, Avrupa ve Amerika tıp çevrelenelmilel mekrinde daima hürmetle yadedilegelmiştir. teplerin bir hoHodara, orijinal neticeleri, mühim hastalıkların mahiyetleri hakkında icra ettiği tetkikatlarıyla en ünlü Alman, casıydı. Yaptığı Fransız cilt tabipleri kadar cilt ve frengi ile uğraşan tabiparaştırmaları ler, üstatlar arasına girmiş ve beynelmilel bir şahsiyet olyayınlar, tetkikmuştu. leri dağıtır, Hodara'nın bütün hayatı, faaliyet ve didinme ile geçmiştir. 304 (1887) senesinde Mektebi Tıbbiyei Askeribunlar her ye'den çıkmış, Düring Paşa'nın yanında çalıştıktan sonra tarafta seve Hamburg'da ihtisasını tamamlamış ve Paris'te Darye, Berseve okunurdu. vekkin ile müşterek uğraşmış ve İstanbul'a dönüşünde Bahriye Merkez Hastanesi Emrazı Cildiye ve Efrenciye Konferansları şubesini idare etmiştir. Mesaisini ve tetkikatlarını bu hasda o nisbette tanede laboratuarlarla yürütmüştür. tatlıydı.” Alman ve İngiliz kitaplarında büyük araştırmacılar sırasında isminin zikredilmesine başlıca sebep; beşten fazla hastalığın kaynağının araştırılmasında mühim ışıklar ilan etmesindedir. Hodara, cilt dokusu karışık, karanlık ve sebepleri meçhul 10'dan fazla hastalığın da doku değişimlerini, hücrevi başkalaşımlarını pek güzel belirleyerek ortaya koymuş ve birbiri üzerine eklenen birtakım rahatsızlıklarda asli rahatsızlığın dışındaki rahatsızlıkların isbatında da esaslı roller ortaya koymuştur. 35 senelik tababet hayatında, insanlığın ilerlemesine hizmet eden emeği, pratiği ve yayınları neticesi, cilt dokusu anatomisinde Hodara'nın adı daima zikredilir. Sevdiği şubesine dinlenmeksizin, fasılasız, nihayetsiz yardımları, hizmetleri, destekleri, cilt hastalıkları tarihinde mühim bir fasıla teşkil eder. Hodara'nın hastalıkları tetkik usüllerinden, klinik çalışmalarındaki rehberlerinden, tedavideki yaratıcılıklarından birçoğundan klasik kitaplar bahsetmişler, ondan sözederken yüksek alimler sırasında “İstanbul'dan Hodara” diye yazmışlardır. Hodara'yı sevmeyen ecnebi hiçbir mütehassıs yoktu. Alimane araştırmalarını istisnasız İtalyan, Fransız, Alman ciltçileri teslimde tereddüt etmezlerdi. Buna çeşitli defalar bizzat şahit oldum. Hodara, beynelmilel mekteplerin bir hocasıydı. Yaptığı araştırmaları yayınlar, tetkikleri dağıtır, bunlar her tarafta seve seve okunurdu. Konferansları da o nisbette tatlıydı. 20'yi geçen ortak orijinal çalışmamızın neticesinden haberdar ettiğimin her defasında çeşitli sorular sorar, neden sonra tetkiklerin tamamlanmasının mümkün olacağını bildirirdi. Bu suretle bir Avrupalı üstattan farkı yoktu. Her bir etüdümüzde yüksekliğine, ilim ve fen kudretinin ulviyetine kanaatim artardı. Yaşı daha çok çalışmaya müsait idi. Fakat didinme, çırpınma biçareyi ihtiyarlattı ve aramızdan gitti. Kederli ailesine en samimi tesellilerimi gönderir ve üzerine titrediği doktor oğlunun kendi yerini tutmasını bütün kalbimle dilerim.” BİLİM TARİHİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle