01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PolitikBilim Beyin Araştırmaları Aykut Göker Yine Otomotiv Sanayiimiz (5) Otomotiv sanayiine dünya genelinde baktık. Sektörün Türkiye’deki durumunu gördük. Bu çerçevede ülkemiz otomotiv sanayiinde göze çarpan kritik nokta, sürekli ARGE yapan firma sayısının azlığı; yapılan ARGE faaliyetlerinin de, nitelik ve büyüklük olarak, yabancı ortakların dünya genelinde izledikleri stratejiye göre belirlenmesidir. "Yeni bir aracın baştan sona tasarlanması ve üretilmesi sorumluluğunun Türkiye’deki firmalara bırakılması"; dolayısıyla, bu firmaların "büyük bütçeli ARGE projeleri yürütmelerinin" süreklilik arz etmemesi de, bu gerçeğin bir diğer yüzüdür. Akarsoy’un deyimiyle, "bu sığlığın" üstesinden nasıl gelinebilir ve otomotiv sanayiimiz için nasıl bir gelecek öngörülebilir; güvenli bir gelecek için ne yapmak gerekir? Aslında, sanayi ve üniversiteden otomotivle doğrudan ilgili aktörlerin katılımlarıyla, bundan bir süre önce ortaya konmuş (ama, hâlen rafta duran) gelecek senaryoları ve önerilen çareler var. Önce o senaryolara göz atalım: YARATICILIK VE BEYİN Herkes yaratıcı olabilir, ama bazı koşulları var! Yaratıcılık nereden gelir? Herkes yaratıcı olabilir mi? Michelangelo’nun babası taşçı, Shakespeare ise orta sınıf bir tüccarın oğlu idi. Bazı insanların kendi mütavazı hayatlarından sıyrılıp yaratıcı dahiler olarak adlandırılmaları ve yükselmelerinin nedenleri ne olabilir? Pınar Uysal Onganer (*) eçtiğimiz günlerde Londra’da bulunana Dana Centre’de düzenlenen toplantıda üstün yetenekli dehaların beyinlerindeki bilimsel farklılıklar tartışıldı. Psikiyatrist Dr. Nancy Andreasen’in yazdığı ‘The Creating Brain: The neuroscience of genius’ (Beyin yaratmak: Dahilerin nörobilimi) adlı kitapta da belirtildiği gibi, yaratıcılık ile zekâ aynı şey değil. Yaratıcı olmanın kuralı materyallere beklenenin dışında bir şekil ve hayat verebilmek. Beyin araştırmalarını destekleyen Avrupa Dana Fonu ile Dana Yayınları’nın organize ettiği geceye söz konusu kitabın yazarı, Iowa Üniversitesi’nde görevli Dr. Andreasen, Wellcome Trust’tan Dr. Ken Arnold, Londra Üniversitesi’nden davranış nörobilimi konusunda yaptığı çalışmaları ile tanınan Dr. Daniel Glaser ve Sanat Derneği başkanı David Barrie konuşmacı olarak katıldılar. Toplantının yönetimini ise The Guardian gazetesi eski bilim editörü Tim Radford üstlendi. İnsan beyninin yaratıcı hamleleri nasıl yapabildiği, genlerin ve çevrenin etkisi, standart eğitimin rolü ve akıl sağlığı ile dehanın ilişkisi tartışılan konu başlıklarındandı. GELECEK SENARYOLARI... Senaryo I: Uzun dönemde, dünyada, marka sahibi, dört ya da beş ana firmanın kalması beklenmektedir. Türkiye’de, eldeki imkânlarla yeni bir markanın yaratılması mümkün değildir. Bu durumda, üç seçenek söz konusu olabilir: a. Türkiye’de [bugün var olan] binek aracı üretme koşulları [gelecekte de] sürdürülebilir. Yapılması gereken, dünyada var olan teknolojileri özümseyerek üretim ve yönetim teknolojilerimizi geliştirmek; gelişmiş teknolojilerin kullanılmasını yaygınlaştırmak; özellikle yan sanayinin tasarım, tasarım doğrulama, üretim ve yönetim yeteneğini geliştirmektir. b. Lisansör firma [yabancı ortak] üzerinde "müessir olunarak" [piyasaya sunmayı öngördükleri yeni] binek araçları ve/veya ticarî araçların Türkiye’de üretilmesi ve bu üretimin giderek artırılması sağlanabilir. Bunun için, belirli ileri teknoloji konularında mükemmeliyet merkezleri kurularak, uluslararası alanda rekabet edebilecek düzeyde tasarım ve teknoloji geliştirme yeteneğine sahip olunabilir. Buna paralel olarak, üretimde sürekli verim artışı sağlamak; bunun için de iyi bir ARGE faaliyeti sürdürmek gerekir. Bu bağlamda firmalar arasında "rekabet öncesi işbirlikleri" gerçekleştirilebilir; "ortak ürünler" geliştirilebilir. c. Binek araçlarında kalite gereksinimi daha yüksektir; üretilmeleri, daha büyük yatırımları ve büyük bir pazarı gerektirmektedir; bundan vazgeçilip, ticarî araçlara dönülerek bu alanda teknoloji yoğun üretime gidilebilir. Türkiye’nin gerçek rekabetçi gücü mühendislik hizmetlerindedir. Bu avantajı kullanmak için, katma değeri yüksek mühendislik faaliyetlerinin sürdürüldüğü merkezler ve test merkezleri kurulabilir. Senaryo II: Türkiye’deki firmalar, bugünkü imkânları çerçevesinde, ağır ticarî araçlarda, toplu taşıma araçları ve askerî araçlar gibi basit ürün modellerinde, kendi markalarını yaratabilirler. Bu alanda üretim ve tasarımda esnekliğe önem verilerek, az sayıda, ama, çok çeşitli tipte araç geliştirilebilir. Bu, Türkiye’nin avantajı olacaktır. Düşük maliyetli ticarî araçlara yönelip, daha dar bölgesel pazarlara hâkim olunarak, önümüzdeki on yıl içinde, bu tür araçlarda da dünya markasına sahip olunabilir. Böylesine tercihler yapılmadığı takdirde, Türkiye’de, ancak fason üretim yapılabilir. G HEPİMİZİN YARATICILIK YETENEĞİ VAR MI? Dr Andreasen, herkesin yaratıcılığa sahip olduğu görüşünde. Konuşmak, yeni kelimeler, yeni cümleler ile kendimizi anlatabilmek bunun en basit örneği. Ancak, çok azımız Michelangelo gibi bir David heykeli, Mozart gibi bir opera ortaya çıkarabiliyoruz. Dr. Glaser ise, yaratıcılığın kaynağının beyinde olduğunu yapılan bilimsel çalışmalar ile gösterildiği fakat beyinin kendi dünyasını anlayamadan birçok sorunun cevapsız kalmaya devam edeceğini belirtti. Bundan 200 yıl önce yaratıcılığın bilimsel bir soru olmaktan çok dini temelleri olduğuna dikkat çeken Dr. Arnold ise, konunun çok daha kapsamlı olduğunu ve bu yüzden de tek başına bilim, tarih, felsefe veya din ile açıklanamayacağını söyledi. David Barrie, konunun sanat kısmını ele alarak, yaratıclılığın değerlendirilmesinin göreceli olduğuna dikkat çekti. Şöyle ki, birçok eser bugün beğenilmiyor, örneğin Van Gogh eserlerini yaşarken satamıyordu bile. Bu sosyal kabul görmeme sanatçının yaratıcılığını etkileyebileceği gibi eserinin değeri NE YAPMALI? Sonuç olarak, bu senaryolardan da görülmektedir ki, otomotiv sanayiimiz, bugüne kadar, daha çok yabancı ortakların stratejilerine bağlı olarak edindiği üretim merkezi olma konumunu gelecekte de korumak; ama, teknoloji geliştirmede de, giderek ulusal bir birikim oluşturarak, varlığını daha yüksek bir düzeyde sürdürmek eğilimindedir. Akarsoy, çalışmasında, bu tespiti yaptıktan sonra, bu eğilimin kuvveden fiile çıkması için, sektörün yönelmesi gereken ARGE ve buna dayalı inovasyon faaliyetlerinin önünü açacak ulusal politika ve stratejilerin, yeni yapılanma ve mekanizmaların, ilgili bütün aktörlerin katılımlarıyla tanımlanarak uygulamaya geçilmesini ve buna süreklilik kazandırılmasını öneriyor ve bu arada alınması gereken kritik önlemlere işaret ediyor. Bu ayrıntılara girmeyeceğim; bunları, aşağıdaki web sitesinde, Akarsoy’un sayfasında bulabilirsiniz. Akarsoy’un çözüm önerisinin kilit noktası ilgili aktörlerin (sanayiüniversitekamu) bir araya gelerek, geleceğe yönelik ortak kararlar alıp uygulamalarıdır. Önemli olan nokta budur. Peki, sizce bu aktörleri bir araya getirme ve uygulamanın tâkipçisi olma görevi kimindir? http://www.inovasyon.org 998/8 6 Mayıs 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle