Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Toplum ve Sağlık Hukuk Politikası Yargının Sorunları Hayrettin Ökçesiz ler ve otoyollar çevrelerinde hayatını sürdüren yüz binlerce kişiye gürültü cehennemi yaşatmaktadırlar. Günümüzün modern teknolojisi gürültüye kolay kolay çare bulunma imkânının olmadığını düşündürmektedir. Taşra da gürültüden zarar görüyor. Çiftçilerde bile gürültüye bağlı çeşitli derecelerde işitme kaybına oldukça sık rastlanmaktadır. Japonya’da çevreye anons yapan hoparlörlerin sesinden korunmak için insanlar işlerine giderken kulak tıkacı kullanmaktadırlar. Bugün arabalarımızda dinlediğimiz müzik setleri 1960’lı yıllarda Beatles konserlerindekinden daha fazla ses üretebilmektedir. Kömür madenlerinde çalışanlar 52 yaşlarına gelinceye kadar % 90’ında işitme kaybı gelişmektedir. Halbuki toplumda bu oran ortalama % 9 olarak saptanmıştır. İnşaat işçilerinin yarısında, 50 yaşlarına geldiklerinde belirli bir derecede işitme kaybı oluşmaktadır. Gürültü, kulak çınlamasına yol açmaktadır. Amerika’da 12 milyon kişi kulak çınlamasından yakınmaktadır. Bu nedenle 1 milyon kişi günlük işlerini yürütmede zorlanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde çocukların % 12’sinde gürültüye bağlı olmak üzere, tek veya iki kulakta, değişik derecelerde işitme kaybı saptanmıştır. Bu işitme kaybını yapan araçların arasında stereo müzik aletleri, konserler, diskolar, oyuncaklar, çim biçme makineleri ve çatapatlar sayılmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun internet sözlüğünde "Yargı"ya ilişkin sözler şöyle: "1. Kavrama, karşılaştırma, değerlendirme vb. yollara başvurularak kişi, durum veya nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi, hüküm. 2. Yasalara göre mahkemece bir olay veya olgunun doğuşuna etken olan sebeplerin de göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi sonucu verilen karar, kaza: ‘Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır’ – (Anayasa). Atasözü, deyim ve birleşik fiiller: Yargıya gitmek, yargıya varmak. Birleşik sözler: Yargı alanı, yargı çevresi, yargı denetimi, yargı erki, yargıevi, yargı gücü, yargı organları, yargı usulü, yargı yeri, yargı yetkisi, yargı yolu, önyargı, peşin yargı, değer yargısı"… Sözlüğümüzde "yargı"dünyamız aşağı yukarı bundan ibaret. (Filozofların "yargı"sı, aynı kapıya çıkmakla beraber, elbette çok kapsamlı, ayrıntılı.) BİRÇOK MÜZİSYEN VE SES MÜHENDİSİNİN İŞİTME KAYBI VARDIR Gürültünün etkisi ve zararı kulakla sınırlı kalmamaktadır. Gürültü tansiyonu yükseltir, solunumu zorlaştırır, uykuyu kaçırır, nabzı arttırır, beyin kimyasını değiştirir ve bunların hepsi de ölçülebilir. Bu değişikliklere bağlı olarak da iş verimi düşer, öğrenme kapasitesi azalır, okulda ve işte devamsızlık artar, ilaç kullanımı ve kazalar artar. Çocuklarda da kan basıncında ve nabızda artış saptanmıştır. Bu konuda yoğun araştırmalar devam etmektedir. Ama sorunları bulmak, işi çözmemektedir. Dünya bu gürültüyü durdurmakta zorlanmaktadır. Tren yolu tarafındaki dershanelerde öğrenim gören çocukların diğer taraftaki çocuklardan daha zor okuma yazma öğrendikleri de bir araştırmayla gösterilmiştir. Havaalanları gürültü kaynaklarının başında sayılmaktadır. Frankfurt Havaalanı’nın çevresinde sadece 2002 Eylül ayında gürültüye bağlı olarak 56.330 adet şikâyet yapılmıştır. Bu rakam bir önceki yılın şikâyet sayısından % 30 daha fazladır. Yine 2002 yılında Londra’da bir havaalanına yapılacak ek üç pist için her gün 100 civarında itiraz dilekçesi verilmekteydi. 2003 yılında, Amerika’nın Oregon eyaletinde, Portland havaalanı genişletme çalışmaları çevrede oturan insanların yaptıkları gösterilerle engellenmiş tir. Havaalanı zaten yoğundu. Yılda 12 milyon kişi ve 29.000 kargo uçağının trafiğini sağlamaktaydı. "Gürültüsüz Amerika Derneği" ümidini yitirmiş durumda. Amerika’da gürültüye karşı savaşan bu derneğin yetkilisi bir eyalette araba müzik setlerini engelleyici bir yasa geçirmeye çalıştıklarında bile karşılarına çıkan lobilerin etkisini gördüklerini ve önerinin kısa bir süre sonra ortadan kaldırıldığını söylemektedir. Gürültüyle mücadele konusunda Amerika Birleşik Devletleri de yetersiz kalmaktadır. Verilen gürültüyü önleyici yasa teklifleri bir şekilde rafa kalkmaktadır. Reagan, 1982’de gürültü için ayrılması düşünülen fonlara onay vermemiştir. Böylece o yıllarda gürültüye karşı yapılacak çalışmalar için para ve insan kaynağı bulunamamıştır. Ancak 1997’de yıllık 21 milyon dolar ayrılmaya başlanmıştır. Hükümetlerin halkın sağlığını koruma ile ilgili sorumlulukları vardır. Ciddi eğitim programlarının her seviyede geliştirilmesi zorunludur. Şehirlerin gürültü haritalarının çıkartılması gerekmektedir. Paris şehri bu işi başarmıştır. Bu haritalar bilgisayar programları aracılığı ile incelemeye alınıp yeni yapılacak yapılara buna göre izinler verilmelidir. Hastaneler bile gürültü konusundan arınmış değildir. Vardiya değişimleri, dosya gürültüleri, yürüyen arabalar hastane içinde bile bir gürültü kirliliği nedeni olmaktadırlar. Konu 21. yüzyılın en önemli çevre sağlığı konusudur ve elbirliği ile çözülmesi gerekmektedir. İKİ ÜSTÜN DEĞER: HAKİKAT VE ADALET Yalnızca kendisiyle hayatımızın gerçek olabildiği "yargı" yetimizde birbirleriyle ilişkili iki üstün değer hüküm sürüyor: Hakikat ve Adalet! Bunlar insanın, üzerinde doğrularak hayatta kalmayı başardığı ayaklarıdır. Bunlar bu kez "homo sustinens"in (dayanan insanın), üzerinde durarak hayatta kalmayı başaracağını umduğumuz ayaklarıdır. Yargı hakikat ve adalet değerlerine tabidir. Hakikat ve adalet bilgimiz de yargıya! "Homo juridicus"la "homo politicus" bu ilişkinin yetkeleri olarak bu bilgiye narh koyuyorlar. Bunların hepsi 60.000 yıldan beri yaşam kavgası veren homo sapiens’in bugün bir çare arayışı içerisindeki görünüşüdür: İçeriğin süreçsellik karşısında mevzi kaybettiği postmodern söyleme rağmen, aslında her duraksamada bir içeriğin (veya ön, peşin, son yargının) bulunduğunun farkına vardığı, ona hakikat ve adalet dediği, bunlar adına savaşımını sürdürdüğü bir varoluş kavgasında onun duruşudur. Başka bir seçeneği yok gibidir. Bu söylediklerime, bir ülkenin gelecekte var olup olmayacağının, o ülkede "yargı"nın idaresinin başarı derecesine bağlı bulunduğunu da eklemek istiyorum. Başka bir deyişle, bir ülke"Yargı" yetimizde bir nin elinden geleceğini almak istiyorsanız, onun kurumlarında üretilen ve yayılan iki tür bilgiyi sahteleş birleriyle ilişkili iki üs tirerek, ama gerçekmiş gibi göstermelisiniz: Üniver tün değer hüküm sürü sitelerindeki bilimsel bilgiyi (hakikat değeri karşısınyor: Hakikat ve Adalet! da) ve mahkemelerindeki adli bilgiyi (adalet değeri karşısında), yargı’yı bozarak, donanımsız ve desteksiz Bunlar insanın, üzerin bırakarak, yozlaştırmalısınız. O zaman bunların taşıde doğrularak hayatta dıkları sözdeanlamlarla bir gelecek yıkılır. kalmayı başardığı Anlamın hakikat ve adalet sağlığının, toplumayaklarıdır. sal, siyasal, hukuksal önkoşulları üzerine düşünmeksizin hakikat ve adalet adına söylenenlerin geçerli bir yargı olarak kabulünün bugün taşıdığı yıkım gücünün dehşet derecesini yeterince vurgulamak güçtür: Her birimizin birbirimizden haklı olarak bekleyebileceği şey, biraz önce sözünü ettiğim önkoşulları bilişsel yaşamımıza geçerlilik ölçütleri olarak alabilmemizdir. Bu koşullardan en başta geleni düşüncenin mutlak özgürlüğüdür. Bu özgürlüğün destekleyici özgürlüklerle güçlendirilmesidir. Bu özgürlükler temelinde yükselen kurumların yaşama geçirilmesidir. Günümüzün en büyük sorunu, düşünce özgürlüğünün gitgide gözden düşmesidir. Sonunda bir cehenneme düşmekte olduğumuzu gösterebilecek kimse kalmayacaktır. Yargı gözümüzün açık kalabilmesi, zihnin uyanıklığının sürekli ve kurumsal kılınmasına bağlıdır. Körinanç, kaygı ve korkular, yerlerini gündelik yaşamımızda eleştirel bakışa, olumlu duygulara bırakmalıdır. Bunun da eylemsel kurumsal koşullarını tasarlamalıyız. TÜRKİYE’DE DURUM Prof. Dr. Selma Kurra, gürültünün tamamen sıfırlanamayacağını, ancak kabul edilebilir değerin altına düşürülebileceğini düşünmektedir. Hazırlanan gürültü haritasında 65 dB kara bölge, 6555 dB arası gri bölge, 55 dB altı da beyaz bölge olarak belirleniyor. Haritayı incelerken, Türkiye'de kara bölgelerin fazlalığı dikkat çekmektedir. Prof. Dr. Selma Kurra, yaptığı bir araştırma ile İstanbul’da her iki çevre yolunda ve boğaz köprülerindeki gürültü düzeylerinin insan sağlığını etkileyici düzeyde olduğunu ve bu gürültü seviyelerinin her yıl belirli bir oranda arttığını bulmuştur. Buna bağlı olarak 3. boğaz köprüsü yapımının boğazda sessiz kalan son noktaları da ortadan kaldıracağı konusunu gündeme Yazının devamı 22. sayfada 998/17 6 Mayıs 2006 SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Adalet ve hakikat meslek olmamalıdır. Mesleklerini bu değerlerin ortaya konulması biçiminde icra edenlerin bu işi daha çok maişet için yaptıklarını, onlara bağlılıklarının böylesine bir zaafiyetle malul bulunduğunu unutmamalıdır. Sivil dediğimiz toplumun tüm sivil öğelerinin bu meslek erbabını körleştikleri yerlerde doğru çizgi üzerinde tutmak için sağlam bir yargının siyasal koşulları üzerinde anlaşmış olmaları gerekir. Yurttaşların bu işi başarabilmeleri için taşımaları gereken medeni cesaretin yanına bir de medeni gayreti eklemek zorundayız. Gerçekten, tebaa olan heba oluyor. Günümüzün tebaası yoksulluktan gözü açılamayanlarla tüketim hırsı ve borç taksitleriyle dolap beygirine dönmüş bireylerden oluşmaktadır. Bu insanların doldurduğu dünyanın koşullarında adalet ve hakikat değerleri adına verilen hükümler, baskı ve sömürü düzeneklerini sürekli kılabilmek amacıyla vicdanlardan meşruluk sağmak için kurgulanmaktadır. Bu saptamamın açık kanıtı, bugün "sürdürülebilirlik (Nachhaltigkeit, sustainability)" kavramı altında gözler önüne gelen şeydir: Yani devasa sorunlarla, yanıtlarının verilmesi pek zor görünen sorularla yargı gücümüzü zorlayan ürkütücü bir gelecektir. Yargımızın sorunlarını kavramayı başarmakla ve onu "sürdürülebilir" kılmakla daha iyi bir dünyaya doğru ilk adımları atmış olacağız. hayret@akdeniz.edu.tr