24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EnerjiTartışma Teknohaber Türkiye’de internet hızı 10 katına çıkacak Akdeniz kablo ağı pazarının % 86’sına sahip bulunan İtalyan şirketi MedNautilus, denizaltı fiber optik kabloları ile Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayacak bir proje üzerinde çalışıyor. MedNautilus yetkililerinden Avi Rosenfeld bu yatırımla ilgili şu bilgileri veriyor: "İlk üç yıl içinde 35 milyon dolara yakın bir yatırım yapmayı planlıyoruz. Bu yatırımlarla Türkiye’nin mevcut yurtdışı internet hızı 10 katına çıkacak." MedNautilus’un pazara girmesiyle Türkiye’de yurtdışı kiralık devre ve yurtdışı internet bağlantı ücretleri düşecek. Bunun sonucunda son kullanıcı internet fiyatlarının da düşeceği ve aynı zamanda bağlantı alt sınır hızlarının da artacağı belirtiliyor. Küçük ölçekli enerji santralları nükleer enerjiye alternatif mi? Hükümetler nükleer santrallara hâlâ sıcak bakıyor. Ancak herkesin unuttuğu çok önemli bir nokta var. Küçük ölçekli mikroenerji teknolojilerinden yararlanarak sağlanan elektrik, enerji talebini karşılayabilir. Dolayısıyla büyük ölçekli nükleer santralların ürettiği elektriğe gerek kalmayabilir. layan Fransa ise gelecek 10 yıl içinde en az bir santral daha kurulması için hazırlık yapıyor. İngiltere ve ABD’de nükleer rönesansın masaya yatırılmasının nedeni, şu anda elektrik üreten reaktörlerin ömürlerini tüketmiş olması. Yeni santralların inşa edilmemesi durumunda ortaya bir enerji krizi çıkacağından kaygı duyuluyor. Birkaç yıl içinde yeterli miktarda elektrik üretilmeyeceği için büyük bir sorun yaşanacağına kesin gözüyle bakılıyor. İngiltere Sussex Üniversitesi’ndeki Bilim Politikaları Araştırma Ünitesi’nden enerji uzmanı Jim Watson, "Enerji krizi yapay bir fikirdir ve piyasa dinamiklerinin yeterince anlaşılmamış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum" diyor. Watson, ABD ve İngiltere’de her zaman alınıp satılacak miktarda elektrik olacağını, maliyetin inip çıkacağını ve kaynakların değişebileceğini işaret ediyor. Sorun ortaya çıkarsa da, piyasanın petrol ve kömürden elde edilen elektriği kullanarak kendini dengeleyeceğini düşünüyor. Nükleer sanayinin yerini petrol ve kömür santrallarının alması karbon emisyonlarını artırmaz mı? Uzmanlar bunun şart olmadığını söylüyor. Nükleer hiçbir zaman iklim değişikliğine kısa vadeli bir çözüm oluşturmadı ve küçük ölçekli enerji üretiminin gelişmesi de nükleere uzun vadeli bir çözüm için ihtiyaç duyulmayacağı anlamına gelebilir. 2004’de üretilen elektrik miktarına bir göz atıldığında mikroenerji teknolojileri ile üretilen enerjinin nükleerin üç misli olduğu görülür. İspanya ve Almanya’nın rüzgâr enerjisine yaptıkları yatırımın enerji kapasitesine 2004 yılındaki katkısı, nükleer sanayinin 2000 ile 2010 yılları arasında ki katkısından daha fazladır. Sanayi projeksiyonlarına bakılırsa 2010 yılında KİMDE NÜKLEER REAKTÖR VAR? Ocak 2006 itibariyla dünyadaki nükleer reaktör sayısı 441’dir. yenilenebilir ve düşük karbon kaynakları nükleerden 177 misli daha fazla katkı sağABD (103), Fransa (59) ve Japonya (55) başı çekiyorlar. layacak. Ancak bu trend dünyanın ihtiyacı nükleer santrallar, bu üstünlüklerini yenilenebilir olan enerjiyi sağlamakta yetersiz kalabilir. Büyük ölenerjiden yararlanan küçük ölçeklilere kaptırmak çekli fosil yakıt jeneratörlerinin de kurulması gereüzere. kebilir. Fakat küresel trend giderek netleşiyor: 2020 yılından önce ancak birkaç yeni nükleer santral faaliYENİ NESİL NÜKLEER SANTRALLAR yete geçebilir. Bu süre içinde nükleer olmayan kaySon günlere kadar yeni nesil, geniş ölçekli naklardan elde edilen elektrik, ihtiyacı karşılayacağı nükleer santralların inşasının kaçınılmaz olduğu düiçin yatırımcılar nükleer tesislere öncelik tanımakta şünülüyordu. Kaldı ki Çin, Japonya, Rusya ve Hindisacele etmeyebilirler. Çünkü yatırımcılar açısından tan nükleer endüstriye yatırım yapıyorsa, Batı niçin nükleer hâlâ enerji üretiminde riski en yüksek olan yapmasın? Almanya, İsveç, İspanya ve İsviçre nükleteknoloji. er endüstriyi terk etme kararı almış olsalar dahi, başBu teknolojinin bu kadar yüksek risk içermeta İngiltere, Fransa ve ABD olmak üzere bazı Batılı sinin nedeni hükümetlerin sağladığı teşviklerin, serülkeler yeni nesil santrallara sıcak bakıyor. maye, işletme ve komisyon risklerini dikkate almaAğustos 2005’te ABD hükümeti nükleer sanaması. Rocky Mountain Institute adındaki enerji anayiye 20 milyar dolar değerinde teşvik sağladı ve paAmory Lovins bu teşlizi şirketinin yetkililerinden ra yardımı yaptı. İngiltere’de Başbakan Tony Blair, vikleri şöyle değerlendiriyor: "Bu kadar büyük teşnükleer santrallara olumlu yaklaşan bir komisyon vikler bir ölüyü diriltmeye çalışmaktan başka bir işe kurarak, üç yıl önce yeni nükleer santralların kurulyaramıyor. Ceset sıçrayabilir, ancak yaşama dönmasına gerek olmadığı yönünde görüş bildiren hümez." kümetini bu kararından vazgeçirmeye çalışıyor. Şu Kaynak: New Scientist, 22 Nisan 2006 anda elektriğinin yüzde 78’ini nükleer enerjiden sağ U luslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ve bir avuç enerji sanayi uzmanının son yaptığı projeksiyonlara göre, nükleer enerjiden elde edilen elektrik üretimi, ilk kez 2005’te, karbon dioksit emisyonu üretimi hiç olmayan veya çok düşük olan küçük ölçekli enerji santrallarının elektrik üretiminin gerisinde kaldı. Bu küçük ölçekli, çevre dostu projeler, küçük olmakla birlikte her geçen gün biraz daha çoğalıyor. Dünyadaki küçük ölçekli santrallar, ısı ve enerji ortak üretim projeleri şeklinde karşımıza çıkıyor. Bunların karbon dioksit emisyonları, büyük ölçekli tesislerden yüzde 30 ile yüzde 80 oranında daha düşüktür. Bu teknolojinin dünyada bu kadar gelişmesinin ardındaki bir diğer neden de, rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kullanımındaki artıştır. Mikroenerji hareketi olarak nitelendirilen bu gelişme, karbon emisyonunun azaltılmasında çok önemli bir rol oynuyor. Bu küçük ölçekli enerji santral sayısındaki artış, ayrıca Batı dünyasında ayaklarının üzerinde dikelmeye çalışan nükleer endüstriye de bir darbe niteliği taşıyor. Çünkü bugüne dek temiz enerji kaynağı olarak kendilerini pazarlayan Bill Gates falcılığa da mı el atıyor? Bill Gates son günlerde insanların bilgisayarda iskambil falı açma merakından yola çıkarak, mobil cihazlara burçlarla ilgili günlük fal ve piyango bilgilerini göndermek için Amerikan Patent Dairesi’ne başvuruda bulundu. Microsoft’un sözcüsü, söz konusu patentin, verileri internet bağlantısı üzerinden göndermek yerine FM radyo kanalları üzerinden gönderme fikrini de içerdiğini belirtti. Kan grubunu antikor kullanmadan bulmak Avusturya’daki Viyana Üniversitesi’nden Franz Dickert, alyuvarların, AB, AB veya 0 gibi gruplara bağlı olarak farklı şeker tipleri ile kaplı olmasından yararlanarak insanların kan grubunu antikor kullanmadan çözmenin ucuz yolunu buldu. Dickert her gruba ait bir hücre aldı ve bunları plastik ince bir tabaka üzerine damgaladı. Bu aşamadan sonra sistem şöyle çalışacak. Kan örneğindeki alyuvar, uyumlu damgaya yapışacak. Görevli kişi filmleri tarttığı anda hücrelerin hangisine yapıştığını ağırlığına bakarak anlayacak. Örneğin yapıştığı damga kan grubunu belirleyecek. Böceklerin dansını görüntüleyen sistem Böceklerin uçuşu eskiden beri bilim adamlarının ilgisini çekmiştir. Bunu başarmak için böcek bir sopanın ucuna bağlanır ve kanatlarının hareketlerini izlemek için 8 adet yüksekhızlı dijital video kameradan yararlanılır. Böylece kanat hareketleri doğru bir şekilde yakalanmış olur. Ancak her bir kameranın maliyeti 50.000 sterlin dolayında olduğu için çok sayıda araştırma ekibi bu kadar yüksek bir maliyetin altına giremez. Şimdi Oxford Üniversitesi’nden Richard Bomprey bu görüntüleme işlemini tek bir kamerayla gerçekleştirmenin yollarını arıyor. Kenarları 1.6 metre uzunluğunda olan küp şeklinde bir oda inşa eden Bomprey, bu odanın üç duvarını ayna ile kapladı, diğer üç duvar arkadan aydınlatılan beyaz tabakalardan oluşuyordu. Tek bir kamera aynaların birleştiği noktaya yerleştirildi. Böylece kamera tam olarak sentronize edilen sekiz görüntüyü kaydedebildi. Kaldı ki belirli bir noktadan bağlanmayan böcek daha serbest uçabildiği için uçuş manevraları hakkında daha gerçekçi görüntüler elde edilebildi. Boyuna oranla dünyanın en hızlı robotu RunBot dünyanın en hızlı yürüyen robotu değil, ancak boyu göz önüne alındığında rekor kırdığı söylenebilir. 30 cm boyunda olan RunBot, saniyede bacak boyunun 3.5 misli hızına çıkabiliyor. MIT’inin daha önce ürettiği Spring Flamingo adı verilen robot, Runbot’tan 4 kat daha uzun olmasına karşın saniyede bacak uzunluğunun 1.4 misli hız yapabiliyordu. Robotu geliştiren Almanya Göttingen Üniversitesi’nden Florentin Wörgötter, RunBot’un temel kontrol mekanizmasını, insan motor nöronlarının refleksleri kontrol etme yönteminden esinlenerek geliştirdiğini açıklıyor. RunBot yalnızca iki şeyi hissedebiliyor. Bunlardan biri yer ile teması hissetmek, diğeri bacaklarının ileri doğru hareketidir. Ayaklarından biri yere değince, diğer bacak otomatik olarak ileri doğru hareket eder. İkinci bacak yere değdiği anda döngü kendini tekrar eder. Ayrıntılı bilgi için: http://tinyurl.com/h2klo. 999/6 13 Mayıs 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle